|

'Öcalan'dan ne köy olur kasaba'

Hamit Can
00:00 - 6/06/1999 Pazar
Güncelleme: 17:02 - 26/11/2013 Salı
Yeni Şafak
'Öcalan'dan ne	 köy olur kasaba'
'Öcalan'dan ne köy olur kasaba'

İlnur Çevik, Turkish Daily News adlı İngilizce gazetenin sahibi ve genel yayın yönetmeni. Abdullah Öcalan'ın geçtiğimiz hafta içinde Necmettin Erbakan ve yazar Alev Alatlı ile birlikte adını vermesi ve "Aracı" olacağı yolundaki iddiaları, bu iddiaların hemen ardından Sabah Gazetesi'nde hakkında "Aracı", "Her devrin adamı" gibi haberlerin yayınlanması, İlnur Çevik'i gündeme getirdi. Öcalan, neden İlnur Çevik'in adını vermiş olabilir? Türkiye'de "Çevik" çok... acaba başka bir "Çevik"le mi karıştırdı diye düşünüyor insan. Ama böyle bir şey de mümkün değil. Gazeteci İlnur Çevik'le, Öcalan'ın kendisi ile ilgili iddiaları hakkında konuştuk. Süleyman Demirel'in baş danışmanlığını yapmış bir kimse olması dolayısıyla, biraz da Demirel'den söz ettik. İlnur Çevik ile yaptığımız bu konuşmanın gerçekleşmesinde, Yeni Şafak'ın Ankara bürosundan Esra Duru hanımefendinin çok büyük katkıları oldu. Kendisine teşekkür ediyorum.

Yalçın ÇETİNKAYA
Abdullah Öcalan'ın durup dururken hakkınızda ortaya attığı iddiaların, sonra sizi "Necmettin Erbakan'ın kuryesi" gibi vasıflandırmasının sebebi ne olabilir?

Vallahi o günden beri niye böyle iddialar ortaya atıyor diye ben de düşünüyorum. Aklıma çeşitli ihtimaller geliyor ama, doğrusu hiçbirine de inanmak istemiyorum. Tabii şöyle bir gerçek var: Bizim Turkish Daily News gazetemiz ve ben, her zaman Abdullah Öcalan'a ve PKK'ya karşı çıktık. Türkiye'de yaşayan Kürt kökenli vatandaşlarımıza her zaman sahip çıkarken ve onların birinci sınıf vatandaş muamelesi görmesi, bilhassa Güneydoğu'daki insanımızın birinci sınıf insan muamelesi görmesini isterken ve bu konuda her türlü çabayı sarfederken, PKK ve Abdullah Öcalan arasına çok derin bir çizgi de koymayı ihmal etmedik. PKK ile Kürt kökenli vatandaşlarımızın birbirine karıştırılmaması gerektiğini söyledik. Bizim bu yaklaşımımız, onların hoşuna gitmemiş olabilir.

Yaklaşımlarımız Öcalan'ı rahatsız etmiş olabilir
Hepsi bundan ibaret mi ?

Bunun yanında, biliyorsunuz Barzani'nin isteği üzerine bizim bir yan kuruluşumuz Kuzey Irak'ta bir Kürt televizyonu kuruyordu, uydu vasıtasıyla yayın yapacaklardı. Bu televizyonun inşaatını yaptık, malzemesini temin ettik. Kuzey Irak'ta kurulacak olan sözkonusu televizyonun MED TV'ye rakip olacağı ve onun etki gücünü azaltacağı düşünülüyordu ve sanırım bu da Öcalan'ın canını epey sıkıyordu. Bu tarafta Turkish Daily News bir tehdit, diğer tarafta Kuzey Irak'ta sonradan Barzani'ye devretmek amacıyla başlattığımız televizyon projesi -ki bu proje parasal sıkıntılar yüzünden durdu-, Öcalan'ı rahatsız ediyordu muhtemelen. Bize saldırmasının temelinde bunlar yatıyor olabilir diye düşünüyorum.

Erbakan'la birlikte, işin içine Alev Alatlı'yı hatta Mesut Yılmaz'ı da karıştırdı. Öcalan'ın niyeti nedir ?

Dikkat ediyorum da, saldırılarını belli hedeflere yöneltiyor. Çok soru sorulması, didik didik edilmesi lâzım. Öyle bir şey söylüyor ki; "İlnur Çevik, o devrin hükümetinin aracısı olarak gelecekti. Ama gelmedi, onun yerine iki tane mektup geldi" diyor. Bu çok tuhaf. İlnur Çevik'in geleceğini nereden biliyor? O devirlerde çok yakın ilişkimizin olmasına rağmen Sayın Erbakan bana böyle bir şey söylemedi. Kürt meselesiydi, Güneydoğu meselesiydi, Kuzey Irak'tı... benim bildiğim konular bunlar. Kuzey Irak meselesiyle sürekli ilgileniyorum, Talabani'yi, Barzani'yi tanıyorum ve bunlarla mülâkatları ben yapıyorum. Sayın Erbakan hiç bu konuda fikrimi alma ihtiyacı hissetmedi. Zaten Sayın Erbakan gibi tecrübeli bir devlet adamının, koskoca başbakanın, ne idüğü belirsiz birisine mektup göndermesi beklenemez. O mektubun nereye varacağını bilmiyor. Dikkat ederseniz Öcalan "Bana iki tane mektup geldi Suriye temsilciliğimiz aracılığıyla" diyor. Yani Sayın Erbakan, direkt Öcalan'ın eline geçmeyeceğini bildiği bir mektubu gönderir mi ? Hangi başbakan böyle bir saflık yapabilir? Türkiye'de hiçbir başbakan böyle bir terör elebaşısını kaale almaz.

Mektuplar arşivdeymiş.

Hangi arşiv, o da belli değil. Şimdi bakıyorsunuz; "İlnur Çevik gelecekti ama, gelmedi" diye bir çamur atıyor. Sana bunu kim söylemiş? İlnur Çevik olarak, ben bilmiyorum böyle bir şeyi. Erbakan da bilmiyor. Peki kim söyledi ? "Bende mektup var". "Nerede mektup ?", "Arşivlerde", "Arşivler nerede?" "Dünyanın her yanına dağılmış durumda" diyor.

"-Ağaç nerde ?, -Balta kesti, -Balta nerde ?, -Suya düştü, -Su nerde ?, -İnek içti, -İnek nerde?, -Dağa kaçtı" türünden bir tekerleme sanki.

Bu kadar tutarsız bir adamın sözleri bunlar. Maalesef birileri bu sözleri bu adamın ağzına sokuyorsa, çok büyük kötülük ediyor. Çünkü Türkiye'nin tezlerini de çürütmeye başlıyor bu sefer. Daha başka bir şey dikkatimi çekti benim. Mesut Yılmaz'ın iyi olduğunu ve bir şey yapmadığını söylüyor. Turgut Özal'la bir temasının olduğunu ama kendisini hiçbir zaman aramadığını söylüyor. Erbakan'ın kendisine mektup yazdığını ifade ediyor, direkt Erbakan suçlanıyor, Mazlum-Der suçlanıyor, durduk yerde İlnur Çevik suçlanıyor. Belki biliyorsunuz, ben Türkiye'de milli ve manevi değerleri olan insanları desteklemiş biriyim ve her zaman destekleyeceğim, her zaman beni arkalarında bulacaklar. Laik kesimin adamı denilmeme rağmen bunu yapacağım. Çünkü Türkiye'nin birlik ve beraberlik içinde, asgari müştereklerde birleşmesini istiyorum. Şimdi bunu isteyen insanı ve insanları acaba birileri parmakla gösteriyor olabilir mi diye de içimde bir his var.

Olabilir mi ?

Ayıp olur, bu gerçekten ayıp olur. Gerçekten Türkiye'de birlik ve beraberlik istemiyorlar mı, Türkiye'nin önünün açılmasını istemiyorlar mı ? Türkiye'de insanların barış ve kardeşlik içinde yaşamasını istemiyorlar mı ? Böyle şeyler aklıma geliyor.

Siz de çok evhamlısınız. Böyle bir şeyi kim isteyebilir ki!

Çünkü dikkat ediyorum, Mazlum-Der lâfı çıkıveriyor ortaya. "Mazlum-Der bizimle temas kurmaya çalışmıştı, ama biz kurmadık". Durup duruken böyle bir lâf atıyor ortaya. İyi güzel de, başka kuruluşlar hiç temas kurmamışlar mı kendisiyle ? Bakıyorum, birilerini direkt suçlamaya çalışıyor. Birilerine çamur atıyor ama, öbürleri sorulduğu zaman, adam ani bir hafıza kaybına uğruyor. İlnur Çevik'le görüşmemiştir bugüne kadar. Hiç karşılaşmadığım bir adam ne güzel adımı hatırlıyor da her şeyi söylüyor. Yapmasınlar, ben saf değilim. Türkiye'de hiç kimse saf değil. Hiçbirimiz aptal değiliz.

Öcalan'ın intikam hissine yoruyorum
Öcalan'ın niyetinin ne olduğunu sormuştum ama, Öcalan başkalarının niyetlerine göre konuşuyor olabilir mi ?

Birisinin bunları ona yaptırdığına inanmak istemem. Ben bu ülkenin çocuğuyum ve bu ülkede bazı şeylere inanmak istiyorum. Onun için bu ihtimali gerçekten düşünmek bile istemem. bunu Abdullah Öcalan'ın boşboğazlığına, gevezeliğine, intikam hissine yormak istiyorum. Öbürünü düşünürsek, Türkiye bitmiş demektir. Ben öbürünü düşünmek istemiyorum.

Abdullah Öcalan'ın ifadelerini tutarlı ve güvenilir buluyor musunuz ?

Hiçbir tutarlı yanı yok. Adam bugün söylediğini ertesi gün kendisi yalanlıyor. O kadar tutarsız ki. Bir söylediği bir söylediğini tutmuyor. Abdullah Öcalan daha işin başında kendisini mahkum etti bence. "Ben bu iddianamenin hepsini kabul ediyorum" dedi. Onu kabul ettiğin zaman mesele kalmadı. Bence Öcalan'a çok daha ciddi sorular sorulup, ciddi cevaplar istenmeli. "Kardeşim, sen kimlerle görüştün?, Bu İlnur Çevik'in adını nereden biliyorsun ?, Sana İlnur Çevik'in geleceğini kim söyledi ? Lâfları uluorta atmak kolay, ispat et bakalım bu iddialarını. İlnur Çevik'in geleceğini kim biliyordu? İsimler ver bakalım. Bunları müdahil avukatların bir bir sormaları gerekir.

Demirel'in Başdanışmanıydım

Perşembe günü bir gazetede, Öcalan'ın iddialarının ertesi günü sizi "Her devrin adamı" diye suçlayan bir haber yayınlandı. Öcalan'ın açıklamalarını ciddiye alanlar da var bu memlekette ve sizi neredeyse onunla aynı kefeye koyuyorlar. sonra, sizin Turgut Özal'ın danışmanlığını yaptığınızdan söz ediliyor.

Komik. Bu, gerçekten çok komik. Şöyle komik, ben size açık bir şey söyleyeyim; rahmetli Özal'ın danışmanlığını hiç yapmadım. Kendi aile fertleri Ahmet Özal var, ona sorulabilir. Ahmet Özal benim iyi dostumdur, babasının sırlarını o bilir. Ben Turgut Özal'a ne zaman danışmanlık yapmışım gidip Ahmet Özal'a sorsunlar.

Galiba Süleyman Demirel ile karıştırdılar.

Turgut Özal, ölümünden bir hafta önce İlnur Çevik'le davalı değil miymiş? Ölümünden bir hafta önce üç tane dava kazandım ben. Turgut Özal benim hakkımda cumhurbaşkanına hakaretten tazminat davası açtı, hepsini ben kazandım o davaların. Ama, onu barışarak uğurlamak isterdim. Çünkü günü geldiği zaman yine birlikte olacağız. O zaman boynu bükük olmak istemezdim. Turgut Özal'ın asla danışmanı olmadım. Kavga ettiğimiz zaman, çok ciddi kavgalarımız oldu. O devirde Süleyman Demirel bana teşekkür etti ve ondan sonra da biliyorsunuz ben Süleyman Bey ile yıllarca beraberdim. Ayrıca, her devrin adamı da olmadım. Ama bir gerçek var, Süleyman Demirel'in baş danışmanıydım, özel danışmanıydım, devletten maaş almadan iki yıl bu işi yaptım. Kendi cebimden ödedim birçok şeyi ve Türkiye için uğraştım.

Öcalan'ın bir dediği diğerini tutmuyor

Abdullah Öcalan, birileri için "iyi bir fırsat" olabilir mi sizce ? Birilerinin birilerini "en katil ve vatan haini" birinin ağzından suçlatarak onları halk nazarında da güvenilmez hatta tehlikeli hâle gtirmek, "Öcalan'la işbirliği yapan da onun gibi tehlikelidir" mesajını vermek gibi bir niyeti var mıdır ?

Bazıları bunu düşünebilir ama, bu hiçbir işe yaramaz. Çünkü ellerindeki malzeme gerçekten çok çürük. Eğer birileri bunu böyle kullanmak istiyorsa, vay hallerine derim ve acırım onlara. Çünkü Abdullah Öcalan çoktan primini yitirdi. Bir bomba olabilecekti, şimdi Abdullah Öcalan ne bomba olabilir ne başka bir şey. Bir zavallı. Bir zavallı ve bir dediği diğer dediğini tutmuyor. Öcalan'dan ne köy olur ne kasaba. Türkiye'de kamu vicdanı vardır. Ama kamuya gerçekleri söyleyebiliyor musunuz, yayabiliyor musunuz bu gerçekleri ? İşte onlar da bizlerin, sizlerin görevi.

Öcalan'ın El-Vasat adlı Arap dergisine yaptığı açılamada, "bir" üst düzey askerle ilişkisinden ve altı maddelik bir barış planı üzerinde mutabakat sağladıklarından söz ediyor. Ne dersiniz bu açıklamalarıyla ilgili ?

Vallahi bunlar çok tuhaf şeyler. Diyorum ya, Öcalan didik didik edilsin. kimlerle, hangi müesseselerle ilişkisi olmuş, Türkiye'de PKK'lılar bazı yerlerde nasıl cirit atmışlar, ne gibi hatalar yapılmış, bilerek veya bilmeyerek kimler Öcalan'a alet olmuş. Bunların hepsi, sorularla ortaya çıkarılabilir. İşte bir askerle ilişkisi olmuş. Acaba doğru mu ? Bana çok mantıklı gelmiyor. Ama Türkiye'de ne gibi ilişkileri olmuş, kimlerle, hangi müesselerle, devletin hangi kurumlarıyla olmuş, bunların sonuna kadar araştırılması lâzım. İşte Öcalan orada duruyor.

Öcalan, sizlerin ismini zikrettiği gibi, ilişki kurduğunu söylediği bu üst düzey askerin ismini de verebilecek özgürlüğe ve cesarete sahip mi? Bu ismi açıklamıyorsa bir sebebi olabilir.

Hayır, hafıza kaybı. Bizi hatırlıyor da oralara geldiği zaman hafızası kayboluyor zavallının.

"Karakolda doğru söyler, mahkemede şaşar"

Böyle bir bakıyorsunuz, muğlak muğlak konuşuyor, bir bakıyorsunuz her şeyi tıkır tıkır söylüyor. Bazı yerlerde hafızası müthiş parlak, bazı yerlerde unutkan. Güldürmesinler insanı.

'Demirel, keşke devletin başında olmasaydı'

Siz Demirel'i yakından tanıyan birisiniz. Ondaki değişimi ve 12 Eylül'den sonra askerlere söylemediğini bırakmayan Demirel'in, bugün askerlerle böylesine içli-dışlı olmasını neye bağlıyorsunuz ?

Askerlerle içli-dışlı demek belki de doğru olmaz. Tabii ben Demirel'in avukatı değilim. Demirel bir devrin başbakanı, siyasetçisi. Şimdiki konumu, devletin başı. Yani herkese eşit mesafede olması gereken bir insan. Devletin başı olarak Demirel, başka bir insandır. Güniz Sokak'a indiği zaman ise Demirel, başka bir insan olacaktır. Şöyle ki, karakteri mi değişecektir Demirel'in? Hayır. Ama devletin başı olarak birçok lâfı söyleyememektedir Demirel. Yoksa Demirel, Anadolu insanını çok seven, mütedeyyin insanların hassasiyetlerini çok iyi bilen, Cuma'sına giden, orucunu tutan bir Türk lideridir ve asla Anadolu insanını da incitmek istemez. Ama bugün devletin gerçekleriyle halkın istekleri maalesef bazen örtüşmüyor. Demirel burada bir sıkıntı yaşıyor, benim gördüğüm bu. Ben içinde miyim? Hayır, değilim ama, ben bu sıkıntıyı Demirel'de görüyorum. "Beni ah bıraksanız" dediği zamanları görüyorum. Orada Demirel bir sıkıntı yaşıyor ve bazen çelişkiye, umutsuzluğa düşüyor, belli. "İşte çağdaş Türkiye" diyor. Ama tabii ki Türkiye'de yapılan hataları da görüyor. Onların altında eziliyor. Yapacağı bir şey de yok. Ne yapacak? Ben zamanında sormuştum. "Demirel her seferinde şapkayı aldı, gitti diyorlar. Ordu mu ithal edecektim ben Türkiye'ye" dedi. "İhtilal yapan orduya karşı ben ne yapabilecektim? Karşısına ne koyabilecektim? Hiçbir şey koyamayacaktım. Onun için. Halk nerede? Halk yoktu ki. Ben Yeltsin gibi tankın üzerine çıkacağım, gitmiyorum desem, nerede o halk arkamda? Arkamı dönüp bakıyorum, kimse yok. Ben tek başıma bas bas bağırıyorum demokrasi diye" dedi. Biz büyük bir demokratik savaştan geldik Sayın Demirel'le. Çok az insanla büyük bir mücadele verildi. Türkiye depolitize olmuştu. Konuşan Türkiye'yi Demirel ancak o şekilde yaratabildi. Ama tabii o zaman siyasi bir insandı, siyasi bir kişiliği vardı. Politik demeçler verebiliyordu. Şimdi veremiyor onları. Onun sıkıntısı içinde. Ama diyeceksiniz ki, Köprü Dergisi'nde söyledikleriyle bugünküler aynı mı? Köprü Dergisi'nde başörtüsüne sahip çıkıyor. Hayır, çünkü orada onu söyleyemez. Türkiye'nin bir de gerçekleri var. Çünkü devletin başındadır. Keşke devletin başında olmasaydı.


25 yıl önce