|

Sözün güzelini söylemek

Ey insanoğlu! Unutma ki, söz tesirdir. Doğru zamanda, doğru kişiye ve doğru bir dizilişle söylenmiş sözden daha kıymetli bir hazine yoktur. Söz söylemeye dair maharetin, aklından geçenle alın yazın arasındaki en kısa yoldur. Söylediğin her şey doğru olsun ama sakın her doğruyu her yerde söyleme! Ve dahi daima sözün güzelini söyle!

00:00 - 14/06/2022 Salı
Güncelleme: 17:12 - 13/06/2022 Pazartesi
Yeni Şafak
İLLUSTRASYON: CEMİLE AĞAÇ 
YILDIRIM
İLLUSTRASYON: CEMİLE AĞAÇ YILDIRIM
Osman Fatih Cengiz / İletişim Danışmanı - Yazar

Rivayet odur ki, ülkenin birinde bir padişah, bir gece uykusundan büyük bir çığlık ve kan ter içinde uyanır. Gördüğü rüya aklını başından almıştır. Biraz su içerek hararetini dindirmeye çalışsa da kendine gelemez. Rüyasında ağzındaki bütün dişlerin teker teker döküldüğünü görmüştür. Daha önce böyle bir rüya görmemiş ve hayatı boyunca böylesine korkmamıştır. Rüyanın ne anlama geldiğini merak eder ve derhal sarayın rüya tabircisini çağırtır.

Gecenin bir yarısı uyandırılan tabirci hemen huzura çıkartılır. Padişah sorar;

“Ey tâbircibaşı, az önce dehşetli bir rüya gördüm. Rüyamda, bütün dişlerim tek tek dökülüyor, her biri kanlar içinde ağzımın ucuna geliyordu. Böylesi rüya neye işarettir söyle bakalım! Hayır mıdır, yoksa şer midir?” Tâbircibaşı, rüyayı dinleyince boğazı düğümlenir. Bir anda terler içinde kalır. Zira rüya ilmine göre padişahın gördükleri hayra alamet değildir, mecburen cevap verir:

“Hünkarım, huzurunuzda yalan konuşamam; beni bağışlayın, rüyanız şerdir! Çünkü rüyada dişlerin dökülmesi çocukların ölümüne işarettir. Çocuklarınızın hepsi teker teker sizden önce ölecek. Hepsinin bu dünyadan göçtüğüne şahit olacaksınız. Gün gelecek bu fani dünyada yapayalnız kalacaksınız.”

Ortalık buz kesmiştir. Oradaki herkes dehşet içindedir, padişah hiddetlenir:

“Bu nasıl tabir! Tez atın bu adamı zindana. Felaket tellallığı yapmak neymiş öğrensin!”

SÖZ TESİRDİR

Tâbircibaşı, yaka paça huzurdan götürülür ve zindana atılır. Merakı ve endişesi artan padişah emir buyurur: “Derhal bana başka bir tabirci bulun!”

Padişahın adamları ülkenin her tarafını araştırırlar, ilmi ve zekâsı yüksek bir tabirciyi saraya getirtirler. Padişah, bu tabirciye de rüyasını anlatır ve sorar: “Söyle bakalım tabirci, bu rüya hayır mıdır, şer midir?” Tabirci düşünür, söyleyeceklerini aklında toparlar, sakin bir tavırla konuşmaya başlar:

  • “Müjdeler olsun size sultanım, gördüğünüz rüya hayırdır! Yüce Allah size uzun bir ömür verecek. Öyle uzun yaşayacaksınız ki bütün çocuklarınız sizin yaşadığınızı görecek. Nice seneler boyu yurdunuzu yüksek adaletinizle yönetecek ve heybetinizle dünyaya nam salacaksınız!”

Padişahın keyfi yerine gelir, kalbi ferahlar ve aşka gelir: “Hay ağzına sağlık tabirci. Seni sarayıma tâbircibaşı yaptım. Tez tabircibaşına on kese de altın verile.” Rüya aynı rüya, ilim aynı ilim. Ama söyleyen başka, söylenen başka dolayısıyla sonuç da bambaşka!

İletişim kelimesini ana başlığa taşımış her içeriği anlamlı kılan bir hikayedir bu. “Acaba iletişim dediğimiz şeyin insan hayatında ne gibi bir yeri var?” diye soran bir akıl sahibine cevabını en kısa yoldan veriverir.

Der ki muhatabına;

  • “Ey insanoğlu! Unutma ki, söz tesirdir. Doğru zamanda, doğru kişiye ve doğru bir dizilişle söylenmiş sözden daha kıymetli bir hazine yoktur. Söz söylemeye dair maharetin, aklından geçenle alın yazın arasındaki en kısa yoldur. Söylediğin her şey doğru olsun ama sakın her doğruyu her yerde söyleme! Ve dahi daima sözün güzelini söyle!”

MUHTAÇ OLDUĞUMUZ YEGANE UNSUR

Arama motoruna “iletişim nedir?” diye yazıp ‘enter’ tuşuna bastığınızda karşınıza çıkan her ne varsa, bundan çok daha fazlasıdır iletişim. Günümüzde şirketlerin çalışanlarına en çok verdiği eğitim başlığıdır mesela. Zira iş hayatında yaşanan problemlerin, ortaya çıkan krizlerin en temel nedeninin iletişimsizlik olduğunu çoktan keşfettiler.

En çok satılan kitaplar arasında da iletişimle ilgili olanlar öne çıkıyor. İş hayatında iletişim, Z kuşağıyla iletişim, aile içinde iletişim, çocuklarla iletişim… Alt kategoriler çeşitlense de ana başlık hiç değişmiyor.

Kitaplar da yetmiyor, insanlar artık bu konuda uzmanlardan danışmanlık alıyorlar. Koca koca şirketlerin patronları, profesyonel yöneticiler, siyasi parti liderleri, anneler, babalar, öğretmenler, öğrenciler… Herkes hayatının bir noktasında bu konuda kendini geliştirmeye yönelik bir farkındalık yaşıyor.

İnternette en çok aranan, en çok eğitim alınan, en çok kitap okunan, birilerine en çok danışılan konu başlığı olduğu halde; hakkında yeterliliğe ve yetkinliğe ulaşmanın en zor olduğu alandır iletişim.

Özellikle günümüzde iletişim alanında yapılan çalışmalar, yazılan kitaplar, üretilen içerikler nicelik açısından hayli fazla olsa da çoğunlukla insanı bir bütün olarak ele almaktan uzak ve onun manevi yönünü görmezden gelen tek yönlü ürünler olmaktan öteye geçemiyor.

Oysa iletişime dair öğrenmede aslolan; çok yönlü, hakka ve hakikate bağlı, barışa, iyiliğe, hayra, güzelliğe yönelik bir perspektif. Çünkü yeryüzünde fesadı ve bozgunculuğu ortadan kaldırmak, sürdürülebilir bir sosyal barış ortamı oluşturmak ancak sağlıklı, sağduyulu bir iletişim ile mümkün.

Sağlıklı, sağduyulu ve hakikatten beslenen bir iletişim dili bugünün dünyasında “çölde susuz kalmış bedevi” mesabesinde muhtaç olduğumuz yegâne unsur.

SUSKUNLUĞU İYİLEŞTİREMEYECEKSEN KONUŞMA

Amerikalı yazar Sam Horn’un “Sözlü Dövüş Sanatı; TongFue” adlı kitabında şöyle bir ifade geçer: “Suskunluğu iyileştiremeyeceksen konuşma!” Zira iletişim dediğimiz şey, boş ve anlamsız bir mesaj aktarımından ibaret değildir.

O zaman bize düşen “suskunluğu iyileştirme” konusunda ehil olmak, en azından bu yolda tekâmül için çaba sarf etmek. Bu çabaya dair en güzel başlangıç, en güvenilir kaynaktan birkaç örnek okumak olsa gerek:

“Allah, onların kalplerinde ne var, ne yok çok iyi biliyor. Bu sebeple sen onlara aldırma, onlara öğüt ver ve ruhlarına işleyecek tesirli sözler söyle.” (Nisâ/63)

  • “Rabbin yalnız kendisine kulluk etmenizi ve ana-babaya iyilik yapmanızı kesin olarak emretti. Onlardan biri veya her ikisi senin yanında yaşlılık çağına erişirlerse sakın onlara ‘Öf!’ bile deme, onları azarlama, onlara gönül alıcı tatlı ve güzel söz söyle!” (İsrâ/23)

“Resulüm! Muhtaçlara vermek üzere Rabbinden bir nimet beklerken, elinde vereceğin bir şey bulunmadığı için isteyenlerden yüz çevirmek mecburiyetinde kalırsan, o zaman hiç olmazsa onlara gönül alıcı bir söz söyle! (İsrâ/28)

“Güzel bir söz ve kusurları bağışlama, ardından eziyet gelen bir sadakadan daha hayırlıdır.” (Bakara/263)

“Resulüm! Kullarıma söyle, sözün en güzelini söylesinler. Çünkü şeytan onların arasını bozmaya çalışır. Doğrusu şeytan insanın apaçık düşmanıdır.” (İsrâ/53)

  • “Firavun’a gidin; çünkü o, gerçekten çok azgınlaştı. Ona yumuşak ve gönül alıcı sözler söyleyin. Belki o, böylece aklını başına alır veya hiç değilse biraz korkar.” (Tâ-Hâ/43-44)

Son söz:

“İletişimde mahir olan, sözün güzelini söyleyendir.”

Sözün güzeli nasıl olur? Onu da başka bir yazıya bırakalım.

#söz
#padişah
#İletişim
#Sam Horn
2 yıl önce