|

Tahran ile Bağdat’ın arası mı açılıyor?

Seçimden birinci olarak çıkan Mukteda Sadr’ın birlik ve beraberlik vurgusu yaptığı konuşmasında verdiği mesajların, öncelikli olarak Irak iç politikasını ilgilendirdiği açık olsa da İran dahil tüm yabancı güçlerin ülkedeki varlığına karşıtlığıyla bilinen bu güçlü dini-siyasi liderin sözlerinin Irak sınırlarını aşan boyutlarının olduğu da aşikar. Aşikar olan diğer bir husus da İran’ın bu sözleri üstüne alınması gerektiği.

00:00 - 15/10/2021 Cuma
Güncelleme: 02:36 - 15/10/2021 Cuma
Yeni Şafak
İLLUSTRASYON: CEMİLE AĞAÇ YILDIRIM
İLLUSTRASYON: CEMİLE AĞAÇ YILDIRIM
DR. SERHAN AFACAN

MARMARA ÜNİVERSİTESİ ÖĞRETİM ÜYESİ

Uzun bir işgal ve yıkımın yaşandığı Irak’ta Eylül 2005’te yeni anayasanın kabul edilmesiyle başlayan istikrar arayışları, geride kalan yıllarda istenen sonucu vermedi. Bunda, ülkedeki fiili etnik ve mezhepsel parçalanmışlık ile ekonomik sorunlar kadar yabancı müdahalelerin etkisi de büyük. 10 Ekim Pazar günü, kitlesel protestolar, siyasi yolsuzluk iddiaları ve ekonomik problemlerin gölgesinde, 329 üyeli parlamento için yapılan ve işgal sonrası dönemin ilk erken seçimi olan genel seçimler, gelinen durumu tüm yalınlığıyla tekrar gözler önüne serdi. Iraklı seçmenleri sandığa gitmeye teşvik eden tüm çağrılara rağmen seçmenlerin yüzde 41’i sandık başına gitti. Daha önceki seçimlerde de çok yüksek olmayan katılım oranı bu seçimle en düşük düzeye indi. Iraklı Şiilerin çoğunluğunun “dini merci” olarak kabul ettiği Ayetullah Ali Sistani’nin 29 Eylül’de tüm Iraklıları “bilinçli ve sorumlu” şekilde oy vermeye davet etmesine ve bunun “barışçıl bir gelecek inşa etmek ve kaos ve siyasal tıkanıklık riskini bertaraf etmek” için en iyi yol olduğunu söylemesine rağmen sonuç değişmedi. Irak Cumhurbaşkanı Berham Salih de seçimlere geniş ölçekli katılımın “yönetimdeki kusurları düzeltmek ve arzu edilen reform doğrultusunda ilerlemek için” gerekli olduğunu söylese de Irak’ta mevcut durumun seçimlerle değişmeyeceğine inananların sayısı oldukça fazla.


SADR’IN ZAFER MESAJLARI

Sistani’nin mesajında geleceğe dönük ve bertaraf edilmesi gereken bir risk şeklinde tanımlanan siyasal tıkanıklık aslında ülkede halihazırda hakim. Ülkedeki seçimler, gitgide iktidarı belirlemekten çok ülkenin tümden geleceğini belirleme arayışına dönüşüyor. Seçim sonuçlarına göre, Mukteda Sadr’ın liderliğindeki Sadr Grubu 73 sandalyeyle birinci olurken onu Muhammed Halbusi’nin partisi Takaddüm partisi (38) ve eski Başbakan Nuri El Maliki’nin partisi Kanun Devleti (37) izledi. İran yanlısı Fetih İttifakı ise 2018 seçimlerinde kazandığı 48 sandalyenin büyük bölümünü kaybederek yaklaşık 10 sandalyede kalınca hareketin lideri Hadi el Amiri seçim sonuçlarını tanımayı reddetti. Seçimlerin ardından, sonuçların parlamento aritmetiğini belirlemekten çok öte anlamlar taşıdığını vurgulayan açıklamalar yapan Sadr, önemli mesajlar verdiği konuşmasına şu duayla başladı: “Vaadini gerçekleştiren, kuluna yardım eden ve düşman hiziplerini tek başına hezimete uğratan Allah’a hamdolsun”. Sözlerine “Hak geldi bâtıl yıkılıp gitti! Zaten bâtıl yıkılmaya mahkûmdur” ve “Allah size imanı sevdirmiş ve onu gönüllerinize güzel göstermiştir, küfrü, fasıklığı ve isyanı da size çirkin göstermiştir. İşte doğru yolda olanlar bunlardır” ayetlerini okuyarak devam eden Sadr’ın mesajı netti: “Evet, Allah size reformu (ıslah) sevdirdi ve onu gönüllerinize güzel gösterdi”. Sadr’ın konuşmasındaki en vurucu ifadeler ise şöyleydi: “Evet, bugün reformun yolsuzluğa ve halkın işgale, normalleşmeye, milislere, fakirliğe, zulme ve istibdada galebe çaldığı gündür”. Sözlerinin devamında, birlik ve beraberlik mesajları veren Sadr “Gün vatan günüdür, gün Irak günüdür” diye de ekledi. Sadr’ın mesajlarının öncelikli olarak Irak iç politikasını ilgilendirdiği açık olsa da İran dahil tüm yabancı güçlerin ülkedeki varlığına karşıtlığıyla bilinen bu güçlü dini-siyasi liderin sözlerinin Irak sınırlarını aşan boyutlarının olduğu da aşikar. Aşikar olan diğer bir husus da İran’ın bu sözleri üstüne alınması gerektiği.

İRAN’IN IRAK POLİTİKASI İŞLEMİYOR

İran, son yıllarda Ortadoğu’daki çeşitli kriz alanlarından olduğu gibi Irak’ta da yapısal anlamda nüfuzunu derinleştirirken, bu ülkelerdeki kamuoylarını kaybediyor. İran, Dışişleri Bakanı Emir Abdullahiyan’ın seçim sonuçlarını Irak demokrasisinin bir tezahürü olarak tanımladığı oldukça dikkatle kaleme alınmış mesajı dışında henüz seçimlere ilişkin net bir açıklama yapmamışsa da Tahran’ın Bağdat’ta ortaya çıkan siyasal manzaradan memnun olmadığı ortada. İran Devrim Muhafızları Kudüs Gücü Komutanı İsmail Kaani’nin Bağdat’a gizli bir ziyaret yaptığı ve İran yanlısı taraflar arasındaki ihtilafları gidermeye çalıştığı ise gelen haberler arasında. Ne var ki seçim sonuçlarının İran açısından ortaya koyduğu olumsuz tabloyu çok da abartmadan önce, her ne kadar yeni kurulacak hükümette yer alması beklenmese de uzun süreli başbakanlığı döneminde İran’a oldukça yakın duran Maliki olgusunu, bizatihi Sadr’ın geçmişte İran konusunda sergilediği ikircikli tutumları ve daha da önemlisi ülkedeki nüfuzunu seçim yoluyla elde etmemiş olan İran’ın bu nüfuzu bir seçimle yitirmeyeceğini de hatırlamak gerekir. İran’ın Irak politikasının geçerliliğini yitirdiği ise kesin.

Tahran’ın, Bağdat’a yaklaşımıyla himaye etme iddiasında bulunduğu Iraklı Şiilerin beklentileri arasındaki mesafe gitgide açılıyor. İran’ın Haşd-i Şabi üzerinden ülkede nüfuzunu korumaya çalışması ise sürdürülebilir bir durum değil. Zira, Temmuz 2019’da bu yapının Irak ordusuna entegre edilmesi yönünde alınan karara rağmen Haşd-i Şabi milisleri başıbozuk bir yapı olmayı sürdürüyor. Bu ise hem merkezi Bağdat hükümeti hem de Irak Kürt Bölgesel Yönetimi açısından sorun teşkil ediyor. İran’da, 18 Haziran 2021’deki cumhurbaşkanlığı seçimlerini kazanarak 5 Ağustos’ta göreve başlayan İbrahim Reisi hükümeti şimdiye dek bölgesel politikalar konusunda düşük bir profil sergiledi. ABD ile Viyana’daki nükleer anlaşma müzakerelerine büyük önem veren İran’da, Devrim Muhafızları Ordusu da önceki dönemlere nispetle benzer bir tutum içinde. İçerisinden geçtiğimiz süreç aslında fırtına öncesi sessizlikten ibaret. Son dönemlerde Güney Kafkasya’daki gelişmelerden rahatsızlığını üst perdeden ortaya koyan İran’ın, yakın gelecekte Ortadoğu’da Irak ve Suriye’nin başını çektiği kriz alanlarında tekrar tavrını ortaya koyması kaçınılmaz. Bu tavrın makuliyet derecesi, İran’ın Türkiye ile olan ilişkileri ve bölgedeki konumu açısından belirleyici olacaktır. Sadr’ın konuşmasındaki şu ifadeler, derecenin nasıl ayarlanması gerektiğine ilişkin net bir fikir veriyor: “Büyük elçiliklerin başımız üstünde yeri var; Irak’ın içişlerine ve hükümet kurma sürecine karışmadıkları sürece!”

#İran
#Irak
#Ortadoğu
#Ayetullah Ali Sistani
#Mukteda Sadr
3 yıl önce