|

Yeni Türkiye ve yeni milliyetçilik

Halk çok iyi biliyor ki, iktisadi bir kalkınma ve gerçek manada halkçı bir devrimi yaşamamış bir ülkede yapılan milliyetçilik pekala sanal, temelsiz bir duygudur… Güçlü bir ülkeye sahip olmadan sadece sömürülmek ve yönetilmek için icad olunmuş ''sanal milliyetçilik'' tezlerine tok olan bu halk, onları aşağılamayan, siyaseti de edebiyatı da kendisinden olan insanları destekleyerek halkçı ve gerçek bir devrimin önünü açmıştır.

Birgül Bendal
00:00 - 17/04/2014 Perşembe
Güncelleme: 22:22 - 16/04/2014 Çarşamba
Yeni Şafak
Gündem
Gündem

Sistemin 90 yıllık anayasası, yapısı, tarihi ve tezleri kurulduğu zamandan bu yana zorbalıkla, kişi hak ve hürriyetlerini tartışmaksızın yazılmış, icbar edilmiştir. Darbeler, sürgünler, cinayetler, idamlar ve katliamlardan ''vatan sağ olsun'' la'' kurtaracağını sanmış bir sistem… Kendisi için ''kutsal emanet'' takdisini yedi yaşındaki çocuktan ölene değin isteyen gerici bir sistem. Kendisini sadece çatışma, kurtuluş, darbe, sürgün ve ancak kurucu şahsın ihyası ile tanımlayacak her sistem gibi bu eski cumhuriyet de çökmüştür.

İKTİDAR DEVRİM YAPTI!

Artık eskiyen bu sistemi tartışıyor, bütün çıkmazlarını fark ediyoruz. Başkanlık sistemi ve yerel yönetimlerin güçlendirilmesinin daha modern, işlevsel olduğunu ve bu değişikliği kimin başarabileceğini biliyor, halkın desteğiyle bu değişimin gerçekleşeceğine inanıyoruz.

Muhalefetten gelmesi gereken sistem eleştirisi; Türkiye''de bizzat iktidar tarafından dile getirildi. ''Modern, adil bir anayasa ve özgürlükçü bir sistem'' için öneri ve çabalar, muhalefetten değil yine iktidar kanadından geldi…

Değişim ve dönüşüm için halk desteğini, muhalefet değil iktidar aldı. 90 yıldır ötelenen, aşağılanan, kılık kıyafeti ve şekli tahkir edilen halk, taşralı, köylü, geri, kavruk, bağrı yanık, kısa boylu diye dışlanan halk, onları ilk defa yücelten bir iktidarı sahiplendi. Gerici ve insanlık onuruna yakışmayan elitizmi reddetti. Değişime, kendi iradesiyle yapılacak devrime destek verdi. Dünya tarihinde de gerçek devrimler halk desteğiyle olmuyor mu?

SİSTEM HEP HATA VERİYORDU

Sistemin temel sorunlarından kaynaklanan; vatandaşlık tanımındaki boşluk ve şoven tavır sebebiyle ülkemizde farklı kimliklerin ''Beyaz Türk olmayanların, kendini öyle sanmayanların'' sorunlu, yer yer tehdit edilen bir yaşama maruz kalışlarını periyodik olarak yaşadığımızı, hepimiz hatırlıyoruz. İşlenen cinayet ve katliamların bu şoven tavırla kimi zaman meşrulaştırıldığına hatta bunun siyasi rant sahası olabileceğine de ne yazık ki şahit olduk.

Memleketin dört bir yanındaki caddelerin, bulvarların, okulların, bütün okul kitaplarının, resmi gayri resmi kurumların tek bir figürle-üst kimlikle dizayn edilmesi bırakın akılları durdurmayı, tam aksine bu gerici şovenizm; fanatik bir kitleye de sahip oldu.

NASIL MI?

Öyle bir gündem yaratıldı ki, sırasıyla ''İslamcılar var ve ateistleri, gayri Müslimleri, azınlıkları öldürüyorlar… Biz modern batılılara, Alevilere, ateistlere, liberallere düşmanlar… Başlarımızı kapatacaklar, İran gibi olacağız… İran''da da tutuklamalar ve sansür böyle başlamıştı… Devleti bunlar ele geçirdi; bakın ''Ergenekon'' kavramıyla milliyetçiliğimiz de aşağılandı, Türk Ordusu hapsediliyor…'' türünde ajitasyon ve fanatizmlerine haklılık zemini oluşturacak her suç işlendi ve önlerine hikayeleriyle servis edildi.

Gladyonun, topluma-devlete kitlesel dizayn vermek isteyenlerin en önemli materyali elbette mezhepsel ve dini farklılıklardı. ''Ateizme, laik cumhuriyete, özgürlüklere, şeffaf siyasete düşmanlık ediliyor'' başlığı altında medyaya sunulan profesyonel cinayetlerle gazeteci, öğretim görevlisi, aydınlar, gayri Müslimler katledildiler.

Sırasıyla işlenen bu suçların hepsinin kaynağı ve sebepleri aynıdır. Maraş, Çorum, Malatya olayları, Sivas katliamı, Dink, Rahip ve misyoner cinayetleri ile istenilen şekilde kitleler yönetilmiş, fanatikleştirilmiştir.

Karşısında bu suçların sorumlusu ilan edilen gelenekçi veya İslamcı kitlenin siyaset ehli, önderleri, mütefekkirleri paralize edilmek, düşman ve çember dışı tutulmak üzere karşı cepheye oturtulmuştur.

ÇİFT KUTUPLU DİZAYN VE BETON MUHALEFETİ

Artık bir cephede; İslam kültüründen feyiz alan seküler profesyonel siyasetçiler, bilim adamları, taşradan halktan yüzünü doğuya dönmüş genç entelektüeller, yazarlar, sivil toplumcular, yeni gelişen Anadolulu sermaye ve iş dünyası; yenilik ve kalkınma hedefleri adına bir cephede toplandılar.

Diğer cephede ise onları siyasal İslam''ın temsilcileri ve Şeriat paranoyası ile etiketleyen cumhuriyetin darbe anayasası, şoven algısıyla muhafaza edilmesini savunan baronlar, siyasetçiler, bir biriyle asla alakası olmayan marjinal gruplar ve çeşitli çağ dışı düşüncelerin mümessilleri, yazarlar ve iş adamları yarattıkları sanal cephede toplanmış gibi gösterildiler.

Öyle ki bu sanal cephe için yaratılmak istenen karşıtlık veya muhalefet kültürü; körü körüne tartışmaksızın üniter, egemen tek uluslu, Kemalist kodlarıyla devlete sarınan kütle olmaktır. Bu eskimiş devlet sisteminin savunuculuğu; ''fanatik sekülarizm ve cumhuriyetin tüm simgeleri'' ve ''rejimin geçmişine, kurucularına kutsiyet atfedercesine'' putperest bir fanatizmle bezendi. Ve muhalefet olarak beton bir zeminde betonlaşmayı tercih ettiler.

BÜYÜK STRATEJİ VE YENİ TÜRKİYE

Bu gün iktidarın ''siyasal ve ekonomik dönüşüme dair büyük bir stratejisi'' olduğunu artık her kes biliyor. Bu ''Büyük Strateji'', ekonomik-sosyal, anayasal-yasal, güvenlik, sivil diplomasi ve kamu diplomasisi ayaklarından oluşuyor. Bunun hedefi, daha büyük bir coğrafyada daha müreffeh, demokratik çok uluslu modern devleti; Yeni Türkiye''yi inşa etmektir.

Halk çok iyi biliyor ki, iktisadi bir kalkınma ve gerçek manada halkçı bir devrimi yaşamamış bir ülkede yapılan milliyetçilik pekala sanal, temelsiz bir duygudur… Güçlü bir ülkeye sahip olmadan sadece sömürülmek ve yönetilmek için icad olunmuş ''sanal milliyetçilik'' tezlerine tok olan bu halk, onları aşağılamayan, siyaseti de edebiyatı da kendisinden olan insanları destekleyerek halkçı ve gerçek bir devrimin önünü açmıştır.

Yeni Türkiye''nin doğum sancılarına/-geleceğine inanmak istemeyenler, bu gün ismi konulmuş bu büyük değişim ve dönüşüme sadece iftira ve hayal ürünü ''sentezleriyle'' karşı durmaya çalışıyorlar.

PARANOYALAR VE MİLLİYETÇİLİK

Hayallerinin-sentezlerinin en önemli çıkış noktasını; yaratılmak istenen ''yıpratılmış milliyetçilik algısı'' oluşturmakla birlikte, ''vatan millet elden gitti, cumhuriyet yıkılacak, şimdi birazdan şeriat gelecek, vallahi vatan bölünecek, savaş var, kaset-ses var, hikâye var…'' cümleleriyle de ilgi ve reyting toplama gayretleri ise iftiralarının gövdesini teşkil etmektedir.

Sapkın milliyetçilik tasavvurunu, tedavülden kalkmış ulusalcı sloganların tembelliğine teslim ederek, paranoyaları ile Türk milletini, vatanını ve bekasını savunduklarını iddia etmektedirler. Halkını beğenmeyen milliyetçilere, kendini ulusçu sanan yıkım ustalarına durdukları zeminin betonlaştığını hatırlatmak gerekir belki de…

ULUS DEVLETİN İCADI VE KULLANIMI

Jean Bodin 1576''da ''ulus-devlet'' sözünü ortaya attığında, bu söyleminin XVIII. yüzyılda İngiltere''de ilk kez vurgulanan ''nasyonalizm''e kılavuz olacağını, Fransız Devrimi''yle birlikte de bu ülkede ''totaliter – egemen ulus devlet'' icadına yatak olacağını herhalde bilemezdi. Hele hele XXI. Yüzyıl''da bile hâlâ kulaklarımıza bile inanamayacağımız biçimde, evrensel etik değerlerle allanıp süslenerek ''çok büyük'' bir ulusa mensup olmakla övünen insanların ötekileştirmeci zırvalamalarının olabileceğini hiçbir şekilde öngöremezdi.

TÜRK MİLLİYETÇİLİĞİNİN POP HALLERİ

Türkiye''de; ''yaşasın benim milletim, en mutlu benim milletim, bir benim milletim ileri diğerleri elbette geridir, hain veya köylüdür…'' ifadeleriyle 19. Yüzyıl başlarındaki çarpık Avrupalı nasyonalizmini Türkiye için 21. Yüzyıl''da benimseyenler ne yazık ki bugün Türkiye''de milliyetçiliğin temsili gücü olarak tanıtılmaktadır. İşte bu adı milliyetçiler; militarizm dalkavukluğundan darbe şakşakçılığına, statükoyu korumaktan düşman üreten derin devlet payandalığına kadar pekçok tutumun sahibi olmuş; ''yaşasın benim milletim'' ''en mutlu benim milletim'' söylem ucuzluğunu, evrensel dönüşüme direnme adına hala yapmaktadırlar.

10 yıl önce