|

Beşli çete nerede?

Hüseyin Tanrıverdi, ziraatçıların da girmesi ile güçlenen 6'lı İnisiyatif'e, "Dün hükümet yıkarken, bugün acımasız politikaların önünde neden duramıyorsunuz?" dedi

Yeni Şafak
01:00 - 8/03/2001 четверг
Güncelleme: 10:50 - 16/06/2017 пятница
Yeni Şafak
Arşiv
Arşiv

---------------------------------- manset -------------------------------------------

---------------------- manset ---------------------


----------------------- spot -------------------------Hüseyin Tanrıverdi, ziraatçıların da girmesi ile güçlenen 6'lı İnisiyatif'e, "Dün hükümet yıkarken, bugün acımasız politikaların önünde neden duramıyorsunuz?" dedi ----------------------- spot -------------------------
RÖPORTAJ: HURİYE ÜLGER

Hak-iş Genel Başkan Yardımcısı ve Hizmet-İş Genel Başkanı Hüseyin Tanrıverdi ile 21 Şubat ekonomik krizi ve krizinin çalışma hayatına yansımalarının konuştuk.
IMF destekli istikrar programı büyük bir kriz daha yaşadı. Mevcut ekonomik tabloyu nasıl değerlendiriyorsunuz?

Türkiye bir türlü ekonomik sıkıntılarını aşamadı. Son günlerdeki kriz veya son yıllarda yaşanan krizler değil bunun nedeni. Bu sıkıntılar, Türkiye'nin ekonomik politikasının ta işin başından bu yana yanlışlığından kaynaklanıyor. Yani Türkiye üretim ekonomisine geçememenin acı faturasını ödemektedir. Türkiye tüketim ekonomisin yerine üretim ekonomisi politikasını uygulayabilseydi, yani bugün herkes tükettiği kadar üretebilseydi, ürettiği kadar tüketebilseydi bu sorunlar yaşanmazdı.

IMF değil Türkiye politikaları iflas etti

IMF politikalarını ekonomisi çöküntüye uğrayan ülkeler üzerinde test eder. Bu testin uygulandığı ülkelerde de Türkiye'de olduğu gibi ekonomi çöker. IMF yardım amacıyla gittiği ülkelerin ekonomik ve sosyal politikalarını tamamen bozar. Bugün Türkiye de bunun sıkıntısını yaşamıştır. Yani bugün Türkiye'de iflas eden IMF'nin politikaları değil Türkiye'nin politikalarıdır.

Yani hükümetin en büyük yanlışı IMF politikalarını uygulaması mıydı?

Evet. Biz bu konuda hükümeti uyarmak istedik. IMF'ye bulaşmayın. IMF'ye bulaşırsanız ekonomi politikalarınız sağlıklı yürümez. Bu politikalar doğrultusunda işsizlik, aşsızlık ve bu politikaların sonucunda cennet vatanda cinnet geçirenlerin sayısı çoğalır ve topyekün bir ekonomik kriz, bunalım ve kaos ortaya çıkar. Biz bunu dile getirdik. Ama malesef hükümetler sivil toplum örgütlerinin sözlerine kulak tıkadı.

IMF geleyim sizin ekonominizi düzelteyim demedi doğrusu. Ama biz ekonomik politikalarımızı beceriksizliğimizden dolayı birilerine havale etmek istedik, özelleştirmek istedik, taşerona vermek istedik ve IMF'ye verdik. IMF'de kendi amacına uygun olarak ekonomimizi düzeltemeye geldi. E doğrusu düzeltti de. Son 7 ayda 120 bin işçi işsiz kaldı. Ekonomik nedenle intihar sayıları arttı. Çocuklarını ve böbreklerini satanların sayıları arttı. Sırf bu ekonomik nedenle ailevi sıkıntılar had safhaya geldi. Boşanma sayıları arttı. Hastanelerin defter kayıtlarına bakarsak ruhsal bunalımlar arttı. Stresten kaynaklanan hastalıklar çoğaldı. İnsanlarda büyük bir bunalım ve toplumda büyük bir kaos meydana geldi.

Hükümet kaynak yetersizliğinden söz ediyor. Bu durumda bunların olması mümkün mü?

Hükümet, işveren, sermaye zaman zaman soruyor 'Para nerede?' diye. Para Hazine de. Para devletin kasasında. Buralarda para olduğunu nereden çıkarıyoruz? Batık bankaların zararı hemen karşılanabiliyorsa, bunca para çarçur ediliyorsa bu krizlere rağmen hala devlet israf içerisinde ise o zaman para var demektir. Artı devlet toplum içerisinde kurum ve kuruluşlar bazında dayanışma ruhunu geliştirerek parayı bu yolla da sağlayabilir. Yani fonlar oluşturulabilir. Önemli olan bu niyette olmaktır.

Bakın Türkiye ile IMF arasında 18 defa stand by anlaşması yapılmış. Bir program uygulanıyor. Bu program bir yere gelince tıkanıyor. Ara gazı veriliyor. Ara gazı verince mesafe alıyorsunuz sonra yeniden ara gazı veriyorsunuz. Yani 18 defa takviyeli ara gazlı bir politika uygulanmış oluyor. Bir kaç defa yanılmaları giderirsiniz ama 10-15 defa yanılmak beceriksizlik, ülke idaresinden anlamama anlamına gelir. Bazı kurumlar ve kuruluşlar iflas eden IMF politikaları olduğunu söylemekte ısrar ediyor. Oysa ısrarla vurguluyorum. İflas eden Türkiye'nin politikalarıdır, siyasi iktidarın politikalarıdır.

Hükümetin uyguladığı politikaları belirlerken sosyal taraflarla diyaloğu yeterli mi Sizce?

Hayır. Türkiye'de sorunlar ancak diyalogla çözülür. Bunun için ülkeyi idare edenler sosyal tarafları masa başında dinlemek zorundadır. Literatürde bunun adı Ekonomik Sosyal Konseydir. Toplumun tüm kesimlerinin masa başında oturacağı bir ekonomik sosyal konsey. Ama bu maalesef yapılmadı.

Dilenciler bile ESK'da temsil edilmeli

Memur örgütleri ziraatçılar, mühendisler hatta köşe başındaki ayakkabıcının, camide dilencilik yapan dilencinin de bu konseyde temsil edilmesi gerekir.Siz öyle bir kaç grubu alıp yasallaştırırsanız, belli bir kesimle oturur konuşur dağılırsanız ve bu kesimler tabanı ile bütün değilse, o zaman alınan bütün kararlar askıda kalır.

Reel kayıpların telafisini isteyeceğiz
Yaşanan ekonomik kriz sonrası ortaya çıkan ekonomik tablo toplu sözleşmeleri nasıl etkiler?

Bütün toplu sözleşme hazırlıklarımızı, tasarı ve tekliflerimizi devletin bize vaat ettiği, söz verdiği politikalara göre hazırladık. Şimdi devlet sözünden caydı. Hükümet vadinde durmadığı gibi tam aksi bir gelişme oldu.

Yüzde 45'lerle ifade edilen reel kayıp oldu. Süresi devam eden sözleşmelerde yeni bir politika oluşturmak zorundayız. Diğerleri için görüşmeler ilk altı ay veya ikinci 6 aya varmadan zararlarını telafi etmek zorundayız. Bu telafi edilmezse bu insan ne sendikasına güvenir ne ülkeyi idare edenlere güvenir. Uzun vadeye yayılmadan 45'lik reel kayıp yansımalarıyla yüzde 55'lik kayıp doğuracaktır.

Hükümetin muhalefetinize rağmen çıkadığı Sosyal Güvenlik Yasası'nın bazı maddeleri Anayasa Mahkemesince iptal edildi. Kararı nasıl değerlendiriyorsunuz?

IMF dayatmaları sonucu emeklilik yaşı 58-60 olmuştur. Üstelik eskiden çalışanlar içinde kademeli ağır bir kademeli geçiş uygulandı. Anayasa Mahkemesi doğruyu ortaya koydu. Haksızlığa göz yummadı. Şimdi Çalışma Bakanlığına düşen, hükümete düşen sosyal tarafları bir araya getirip daha önce sosyal tarafların mutabakat sağladığı düzenlemeyi dikkate almak gibi bir zorunluluğunun olduğuna inanıyorum. Sosyal tarafların kabul ettiği süreler dikkate alınarak bu geçiş sürecini yasallaştırmalıdır. Anayasa Mahkemesi'nin verdiği 6 aylık sürenin bitmesi bekletilmeden çalışanların lehine bir düzenleme yapılmalıdır.

Ekonomik kriz Türkiye'de büyük bir işsizler ordusunu da beraberinde getirdi. Bu sayı her geçen gün artıyor. İşsizlik sorunu nasıl çözülür?

Şu ana kadar çıkmış olması gereken İş güvencesi Yasası, işsizlik sigortası ile birlikte iş hukukunun sinir sistemi. Sinir sisteminin oluşturulması gerekir. Sağlıklı bir şekilde çıkmasa da işsizlik sigortası bir umut olmuştur.

Diğer bir umutta iş güvencesidir. İşverenler mutlak bir iş güvencesi getirmeyen bu yasaya destek verseler de çıkmış olsaydı şu kriz ortamında bir nebze ağrı kesici ilaç olabilirdi. Bu ağrı kesici ilaç olmadığı için medya da dahil bir çok insan işten atılıyor. Bu yara büyüyerek devam ediyor. Bu yararın pansumanının yapılabilmesi için üniversite hocalarından kurulan komisyonun yaptığı hazırlık çalışanların heyecanı olacak şekilde sonuçlandırılmalıdır.

Bir huzur programı hazırlanmalı...
Mevcut ekonomik krize rağmen çalışanlar başta olmak üzere toplumda bir sessizlik hakim. Bu sessizlik neden sizce?

Toplum bu kadar büyük kriz yaşarken sessizliğini muhafaza ediyor. Ancak bu sessizlik hükümete bir rahatlık vermemeli. Bundan sonraki her baskı, halka yansıyan her zulüm çok kısa süre içinde sesin kulaklarımızı patlatırcasına ortaya çıkmasına vesile olacaktır. Yani bir toplumsal patlama yaşanacaktır. Bugünden sonra halka yapılanların faturası toplumsal patlama olarak karşımıza çıkacaktır. Onun için bu tepkisizliği hükümet çok iyi değerlendirip ekonomik politikalarda halkın umudunu artıracak, yeni veriler ortaya koymalıdır.

Bu süreçten sonra toplumu rahatlatacak bir program hazırlanmalı. Bunun adı ulusal program olabilir, toplumsal huzur programı olabilir. Önemli olan adı değil topluma huzur vermesidir. Onun için hükümetin şu anda yapması gereken şey çalışanlara bir ekonomik iyileştirme paketi sunmaktır. Bunların yanında çalışmayanlara sosyal yardım fonundan Anayasadaki sosyal devlet ilkesinin ruhuna uygun olarak ta işsizlere de yardımda bulunmalı.

Biz şapka püskülü müyüz?
Sivil toplum örgütleri hükümet politikalarını belirleme noktasında yeterince çaba harcıyor mu?

Sosyal pollitikaların belirlenmesinde etkin olabilmek için bugüne kadar Ekonomik Sosyal Konsey, 6'lı İnsiyatif daha önce 5'li İnsiyatif, Manşerin 5 Atlısı veya 5'li Çete denilen Sivil İnisiyatif ve Emek Platformu gibi oluşumlar kuruldu. 5'li inisiyatif hükümet yıktı. Şimdi bu 5'linin sayısı ziraatçıların da girmesi ile daha güçlü oldu. Ama daha güçlü oluşum hükümetin yanlış politikalarının önüne geçememiştir. Bugün çalışanları temsil ettiği söylenen bu oluşumlar hükümetin acımasız tavır ve politikalarına dur diyememektedir. "Dün hükümet yıkarken bugün acımasız politikaların önünde neden duramıyorsunuz?" demek gerekiyor. Kendilerine soruyoruz, cevap versinler.

Emek Platformu meydanlara inmekten bahsediyor? Gerçekten bir kitlesel eylem mi geliyor?

Kiminle meydanlara inecekler. Emek Platformu toplanıyor. Emek Platformu ve 6'lı İnisiyatif gibi örgütlerin tabanıyla bütünlük sağladığını kabul etmiyorum. Bende Emek Platformu'nda bulunan bir kuruluşun temsilcisiyim, yöneticisiyim. Bu kuruluşlar tabanlarıyla ne kadar birlikteler, bunu tabanlarıyla ne kadar paylaştılar. Bu kriz ortamında tabanlarının acısının hangi dozda olduğunu nasıl tespit ettiler. Bunu ortaya koysunlar. Ondan sonra 'Sokağa ineceğiz' desinler. Şimdi sokağa ineceğiz denilen zamanları çok gördük. Sokağa ineceğiz kimle ineceğiz ne yapacağız, amacımız ne olacak.

ESK için bayramı-seyranı, tatili beklememeli. Şuna kadar toplanmalıydı. Millet acı bayram yaşarken ESK tatil düşünmeden bu toplantısını yapmalıydı. Eğer bu toplantıyı yapmaz ise hükümet yabancılarla yeni bir ekonomik politika belirler ise bundan sonra yapacağımız toplantıların anlamı olmaz. Zaten bugüne kadar ki yanlışların temelinde hükümet politikaların halka rağmenci olmasıdır. Halka dayalı politikalar üretmemesi ve sivil toplum örgütlerini adam yerine koymamasıdır. Ve sivil toplum örgütlerinin de "Biz buradayız" diyememesinden sivil toplum örgütlerinde bugüne kadar o yüreklilik olmadı. "Biz şapka püskülü müyüz? Bu ülkenin nesiyiz?" diyemedi sivil toplum örgütleri. Bu tavrı sergileyemediği için sivil toplum örgütleri hükümetlerde sivil toplum örgütlerini takmadılar ve kendi bildiklerini okudular.



----------------- imza------------------

----------------- imza------------------



#Arşiv
#Yeni Şafak Arşiv
23 лет назад