|

Hükümet düğümü lif lif çözmek için uğraşıyor

Hükümeti ekonomide başarılı bulduğunu ancak bunun yetmediğini belirten Prof. Dr. Sabahattin Zaim, "Sorunlar yumağını ya kılıçla kesip atacaksınız, ya da hükümetin de yaptığı gibi lif lif çözmeye çalışacaksınız. Başka yolu yok" dedi.

Yeni Şafak
00:00 - 24/04/2005 Pazar
Güncelleme: 14:47 - 3/07/2017 Pazartesi
Yeni Şafak
Arşiv
Arşiv
---------------------------------- manset -------------------------------------------
Hükümet düğümü lif lif

çözmek için uğraşıyor
---------------------- manset ---------------------

YAŞAR SÜNGÜ / YAKUP KOCAMAN / İSTANBUL

Hükümeti ekonomi yönetiminde başarılı bulduğunu ancak bunun Türkiye'nin ekonomik sorunlarını kökten çözmeye yetmediğini belirten "hocaların hocası" Prof. Dr. Sabahattin Zaim, "Türkiye'nin iktisadi meseleleri daha 20 yıl çözülemez. Bunun açıkça millete beyan edilmesi gerekir. Öyle bir batağa sokulmuştur ki Türkiye, bu bataktan hangi hükümet gelirse gelsin hiçbirisi Türkiye'yi kısa vadede düzlüğe çıkaramaz" dedi.

Akademi dünyasında yarım asra yakın İktisat hocalığı yaparak 1998'de emekli olan Prof. Dr. Zaim ile İstanbul Erenköy'deki evinde konuştuk. Zaim, Türkiye'nin Özal döneminden sonra borç-faiz batağına sokulduğuna dikkat çekerek, "200 milyar dolar senin borcun olacak, bütçe gelirinin yüzde 60'ını 70'ini faize ödeyeceksin. Mümkün değil. Böyle hallerde iki yol vardır. Ya Büyük İskender'in yaptığı gibi kılıcını çekip kördüğümü kesersin, düğüm çözülür. Eğer elinde kılıç yoksa lif lif çözmeye çalışırsın. İşte bugünkü hükümetin de yaptığı budur, elinde kılıç yok. Ne dünyaya karşı kılıcı var. Ne içeriye karşı kılıcı var. Kılıç başkalarının elinde hatta" diye konuştu.

"Türkiye'nin iktisadi meselesi iç borç faiz sarmalıdır" diyen Zaim Hoca, şunları aktardı, "Özal'dan sonraki hükümetler döneminde, devlet borçla borcunu ödemeye ve tekrar borç almaya başladı. Yolsuzluklar arttı. Türkiye adeta yağma edildi. Cumhuriyet tarihinde görülmemiş bir bataklığa düşürüldü. 3 Kasım seçimlerine kadar elleri kolları zincirlenmiş, bütçesinin üçte ikisi faize giden dışarıya ve içeriye karşı borçlu hale getirildi. Halbuki Özal döneminde Türk ekonomisi dışarıya hiç muhtaç olmadan Atatürk barajı gibi bir yatırımı kendi finansman imkanlarıyla yapacak durumda idi. Reel ekonomide hiçbir büyüme yok, yatırım yok, tamamen finans, bankalar içinde sarmal halinde hortumlanarak Türk devleti ve milleti batırıldı. Millet de bunları tasfiye etti. Bu gelen hükümet Türk tarihinde eşi görülmemiş bir enkaz devralmıştır. Tam manasıyla bir enkaz. Varlık içinde yokluğa düştük."

Hükümetin hırsızlığı önlemesi halinde yüzde 50 başarıyı yakalamış olacağının altını çizen Sabahattin Zaim, "Bu hükümet göreve başladığı zaman yazdım da söyledim de, 'Bu hükümetin yapacağı birinci şey, hırsızlık yapmamasıdır. İkincisi hırsızlığa mümkün mertebe mani olmaya çalışmasıdır. Bu ikisini yaparsa yüzde 50 başarı sağlamış olur. O zaman Allah da yardım eder, millet de" dedi.

Hoca, "Türkiye'de bugün halkın bunu bilmesi lazım. Devletin gelirinin üçte ikisi faize gidiyor. Nasıl? Devlet eliyle. Yani, Türk milleti devlet eliyle soyuluyor. Devlet milletin bütün vergilerini alıyor üç beş tane ismini bilmediğimiz yerli ve yabancı sermayedara veriyor. Ve bunlardan da bir kuruş vergi almıyor. Hiç elini kıpırdatmadan yılda 60 küsür katrilyon faiz alıyorlar.

'IMF ve Dünya Bankası kendi çıkarına çalışır'

"Dünya Bankası ve IMF zengin ülkelerin dünyayı kontrol etmek ve kar etmek için kurdukları müesseselerdir. Bu kurumlar bir philantropik (insansever-hayırsever) yardım müessesesi değiller. Dünyanın kalkınması için değil kendi kalkınmaları içindir" diyen Sabahattin Zaim, bu kuruluşların kredi desteği vermelerinin nedenini şöyle açıklıyor, "Fakir ülkelerde eğer satın alma gücü çok düşerse o ülkere yardım ederek alım güçlerini yükseltmeye çalışırlar ki alım güçleri yeniden yükselsin. Bunların gayesi sosyal, idealist amaçlı değildir. Arada yardım eder ama kendi menfaatlerine uygun şekilde."

'Demirel ve Çiller, İslam dünyasından uzaklaştı'

Özal zamanında Türkiye'nin ilk kez İslam dünyasına açıldığını vurgulayan Prof. Dr. Zaim, "Ondan önce 100 liralık dış ticarette İslam ülkeleriyle yapılan ticaretin payı 8 iken bu Özal zamanında yüzde 44'e ulaştı. Nasıl? Batı'ya satılan mal azaldığı için mi? Hayır. Batı ülkelerine yapılan ihracat ve ithalat artmasına rağmen İslam ülkelerinin payı yüzde 8'den yüzde 44'e çıktı. Yani Türk ekonomisinde o ana kadar olmayan yeni bir boyut ilave edildi. Ve İslam dünyasına satılan mallar sanayi mamülleri idi. Böylece Türkiye sanayileşti. O tarihlerde dış ticaretimizde önde gelen üç ülke Almanya, İran ve Irak idi. Ancak Özal'ın düşmesinden veya düşürülmesinden sonra Süleyman Demirel ve Tansu Çiller döneminde İslam ülkelerinin payı yine yüzde 15'lere düştü" dedi.

'Türkiye batarsa alacaklıları da batar'

Türkiye devletine borç verenlere seslenen Prof. Dr. Zaim, "Bu gruplar Türkiye'nin batışı halinde kendilerinin de batacağının idraki içinde olmazlarsa, hepsi bu vatanı terkedip başka yerde yaşamaya kalkamayacakalarına göre buna müşterek çare bulmalıdırlar. Hepsi birleşmezse Türkiye hükümetleri buna çare bulamayacaktır. Bu şartlar düzelmezse hiçbir hükümet bu borç yükünü düzeltemez. Bu hükümet de ancak gıdım gıdım yapabiliyor. Dolayısıyla Türkiye'de 'pazara yansımadı', 'işsizlik azalmadı' lafları eğer bilgisizlikten kaynaklanmıyorsa bunun bilinmesi lazım. Yok, kasıttan kaynaklanıyorsa gene bilinmesi lazım. Türk ekonomisi budur. Hiçbir babayiğit bunu bir günde, bir yılda değiştiremez, 5 yılda da değiştiremez. Varsa bir Ali Cengiz oyunu teklif eden getirsin.

Borç ödemeleri 5-10 yıl ertelenmeli

Türk ekonomisini belini büken borç sarmalından ancak alacaklılarla hükümetin yapacağı erteleme anlaşmaları ile kurtulunabileceğini vurgulayan Zaim, "Hükümet bankalara borçlarını ötelerse, 5-10 sene ödememe konusunda anlaşırsa olabilir. Hükümet alacaklılara, 'Arkadaşlar memleketin hali bu. Bunun altından kalkmamız kabil değil. Borcumuz borç, ama bunu donduralım. Bizden 5-10 sene faiz istemeyin. Sonra size borçarımızı bir takvime göre ödeyelim' dese, yabancı alacaklılara da aynısını kabul ettirebilirsek o vakit Türkiye ayağa kalkar. Elde ettiği geliri yatırımlara aktarır ve devlet de millet de ayağa kalkar. İşsizlik de azalır. Bunlar olmayınca Türkiye ekomisini hiçbir siyasi güç bügünkünden farklı bir noktaya getiremez. Devlete borç verenlerin bu olgunluğu göstermesi lazım. İçerde devlete borç veren 5 bin aile bunu sağlamazsa hükümet tek başına başaramaz."

'Arjantin, borçlarını ABD sayesinde silebildi'

Son dönemde Arjantin'in borçlarını yeniden yapılandırması ile ilgili olarak, orada borç silme kararını Arjantin'in değil alacaklıların verdiğini işaret eden Prof. Dr. Zaim, "Rusya gibi imkan verdiler yaptı. Çünkü ABD'in arka bahçesi. Arkaları güvende olsun diye Dünya Bankası, IMF ve ABD, Arjantin'in borçlarını silmesini sağladı" yorumunu yaptı.

'KİT'ler zaten geçici olarak kurulmuştu'

Prof. Dr. Zaim, özelleştirmelerle ilgili olarak, Türkiye'de özel sektör elinde sermaye olmadığı için ilk başlarda devletin öncülük yaparak kamu iktisadi teşekküllerini (KİT) kurduğunu hatırlatarak, "KİT'leri kuran 3460 sayılı kanunda bu müesseselerin sonradan 'eshama münkasem şirketler halinde' yani hisselere bölünmüş şirket halinde, yani anonim şirketler halinde halka intikal ettirileceği yazılıdır. Dolayısıyla bunlar kalıcı bir devlet müessesi olsun diye değil iktisadi hayata öncülük yapsın diye kurulmuştur" dedi.

Türkiye'nin, İsrail'den önce sanayileşmesi istenmedi

Türkiye'nin 1950'li yıllardaki kalkınma hareketinin Batı dünyasında da endişe uyandırdığını söyleyen Prof. Sabahattin Zaim, "Çünkü 1947'de Ortadoğu'da İsrail devleti kurulmuştu ve Amerika Birleşik Devletleri ve İngiltere, İsrail kurulmadan ve kuvvetlenmeden Ortadoğu'da başka bir devletin sanayileşip güçlenmesini istemiyorlardı. O yüzden, 1955'lerde OECD bir kitap çıkardı. İsrail, Mısır ve Türkiye'nin sanayileşmesini karşılaştıran bu kitapta Türkiye'nin İsrail'den önce saniyleşme durumuna geldiğinin anlaşıldığı yazıldı" dedi.

Zaim sözlerini şöyle sürdürdü, "Nitekim 1955'te Amerika'ya gittiğim zaman Harvard Üniversite'sinde meşhur iktisatçı W.W. Rostov vardı. Bana, 'Türkiye ekonomisi kalkış devresinde kendi ayakları üzerinde duracak durumda' demişti. O yüzden de Dünya Bankası Türkiye'ye yardımı kesti. 'Türkiye'de ziraat havaya, iklime bağlıdır, sistematik değildir' diyerek ancak anladığım kadarıyla İsrail'le ilgili politakadan dolayı yardımı kestiler. Sonra, Türkiye'de yatırımlar durdu."

'Hocaların hocası' - Prof. Dr. Sabahattin Zaim, 1926 yılında Makedonya'nın İştip kasabasında doğdu. Ailesi ile birlikte 1934'te İstanbul'a göç etti. Yüksek öğrenimini Ankara Ü. Siyasal Bilgiler Fakültesi İdari Şube kısmında (1947) tamamladı. 1953 tarihinde İstanbul Üniversitesi İktisat Fakültesi Sosyal Siyaset Kürsüsü'nde asistan oldu ve tam 40 yıl aralıksız bir şekilde bu üniversitede doktor, doçent, profesör ve kürsü başkanı olarak görev yaptı. Suudi Arabistan'daki Melik Abdülaziz Üniversitesi'nde misafir öğretim üyesi, Sakarya Üniversitesi'nde de İktisadi ve İdari Bilimler Fakültesi'nin kurucu dekanı olan Zaim, 1998 yılında emekli olarak yarım asırlık akademik hayatını tamamladı. Zaim, 1998-2000 yıllarında da YÖK üyeliği yaptı. Çalıştığı süre boyunca binlerce öğrenci ve bilim adamı yetiştiren ve bu nedenle `hocaların hocası' olarak anılan Prof. Zaim'in akademi ve fikir dünyasındaki ünü tüm dünyaya yayılmış bulunuyor.

'AB, bir tereddüdün romanı'

Türkiye'nin Avrupa Birliği macerasını 41 yıldır devam eden "Bir tereddüdün romanı" olarak niteleyen Zaim Hoca, "Hem onlarda hem bizde karşılıklı güven yok. Bu devam edecektir. 17 Aralık 2004 kararıyla, AB'nin Türkiye'ye kesin olarak 'ben seni almak istiyorum', Türkiye'nin de AB'ye 'ben girmeyi kabul ediyorum' demiştir" dedi. Sabahattin Zaim, AB'nin İrlanda'yı ilk başlarda Katolik olduğu için almak istemediklerini hatırlatarak "İngiltere'nin müzakereleri üç defa durduruldu. Sonunda Büyük Britanya kendisine bağlı 43 tane Commonwelth (milletler topluluğu) ile münasebetlerini kabul ettirerek AB'ye girdi. Fransa da kendi milletler topluluğuyla olan özel ilişkileri ile girdi. Türkiye'nin de başta İslam Konferansı Örgütü olmak üzere bir çok ekonomik ve siyasi birliklere üye. Bunlar pazarlık edilecek. Türkiye aykırı sesler çıkarmayıp birlik olursa kendine has özelliklerini kabul ettirerek AB'ye girebilir.

"Bir gecede binlerce imza atarak AB'ye girdiler"

Müzakere sürecinin 15 sene süreceği yöünüdeki yorumları "saçma laflar" diyerek karşılayan Hoca, "Müzakere şartlarını ne kadar hızlı kabul ederse Türkiye o kadar çabuk girer. Fakat sonradan ters sesler çıkarsa Türkiye'nin pazarlık gücü zayıflar. Portekizli bir bakan, bir gecede hiç okumadan sabaha kadar binlerce imza attı. Bu şekilde giren ülkeler var" dedi. Zaim, Teknik müzakerelerin üye olduktan sonra da hep süreceğini hatırlatarak şunu vurguladı, "Müzakere bitmeyecektir hiçbir zaman. Önemli olan akıllı ve bilgili davranmaktır."

'Hakim kuvvetler hâlâ iş başında'

"Türkiye'de fakir fukaradan asgari ücretliden vergi alıyoruz ama milyarlarca dolar döviz kazanandan vergi almıyoruz. Türkiye'yi bu hale getiren hakim kuvvetler hala işbaşında" şeklinde konuşan Zaim Hoca, "Siz daha hükümeti devralmadınız dedim hükümet yeni göreve başladığında. Bu hükümet daha Türk devletini devralmamıştır. Bugüne kadar gelen hiçbir hükümet, Demokrat Parti dahil alamamıştır. 'Muktedir olamıyorsunuz' diyorlar hükümete. İktidarı devralmadı ki daha, muktedir olabilsin" dedi. Zaim, Türkiye'de Anayasa Mahkemesi ve Danıştay gibi birçok kurumun hükümetlerle ters düştüğünün altını çizerek şunları anlattı, "1960 Anayasası'nı yaptıran İsmet Paşa, Halk Partisi'nin bundan sonra halkın oylarıyla iktidara gelemeyeceğini anlayınca, bir düzenleme ile bağımsız kurumları kurdurmuştur. Nedir bu, Türkiye'de siyasi iradeyi TBMM'nin elinden alıp birtakım bağımsız kurumlara dağıtmak."

'Milletler artık değerlerine yabancı devlet istemiyor'

Prof. Dr. Zaim, Türkiye'de milletin yıllardır devletin milletle beraber olmasını istediğini dile getirerek, "Millet kendi değerlerine yabancı devletler istemiyor. Millet devletin milletle beraber olmasını istiyor. Bugün bütün İslam dünyasının ana meselesi budur. İslam devletlerinin milletlerine yabancı devletler tarafından yönetilmeleridir. Onun için başarısız İslam dünyası. Son çeyrek asırdan bu yana milletler uyanıyor ve kendi devletlerini kurmaya çalışyor. İslam dünyasında milletler devletlerine sahip olmalı" dedi.

'Eserlerim gençlere bedava dağıtılabilir'

"Fikri eserlerimden hiçbir maddi menfaatim yok. Kültürel kurumlar, okumak isteyip de satın alma gücü olmayanlara dağıtabilir."

Bu yılın başında öğrencileri Prof. Dr. Sedat Murat ve Dr. İsmet Uçma'nın katkılarıyla "Türkiye'nin Yirminci Yüzyılı" isimli 3 ciltlik bir dev eser yayınlayan Prof. Dr. Sabahattin Zaim, kendisinin akademik çalışmalarının dışında yayınladığı fikri eserlerden hiçbir maddi menfaati kabul etmediğini söyledi. Zaim Hoca, gazetemiz aracılığıyla kültürel faaliyetlere önem veren kuruluşlara seslenerek, bu kitapların gençler için pahalı gelebileceğini ancak kültür faaliyetleri yürüten kuruluşların bu kitapları satın alarak okumak isteyenlere ücretsiz dağıtabileceklerini hatırlattı.


----------------- imza------------------

----------------- imza------------------



#Arşiv
#Yeni Şafak Arşiv
19 yıl önce