|

15 Temmuz darbe kalkışması, OHAL ve insan hakları bağlamında değerlendirme

Darbe sonrası ilan edilen OHAL ile beraber 150 bin civarı kamu görevlisi ihraç edildi veya açığa alındı. Yine yaklaşık 50 bin kişi tutuklandı, yargılandı. Dolayısıyla sadece birinci derecedeki yakınlarıyla birlikte bir milyonu aşkın bir kitle süreçten etkilendi. Mağduriyet iddialarını hassasiyetle inceleyebilmek adına 7075 sayılı Kanun (685 sayılı KHK) ile kurulan “Olağanüstü Hal İşlemleri İnceleme Komisyonu” 22 Mayıs 2017 tarihinde göreve başladı.

04:00 - 15/07/2022 Cuma
Güncelleme: 18:34 - 14/07/2022 Perşembe
Yeni Şafak
Muhammed Işık / SASAM Genel Sekreteri
Muhammed Işık / SASAM Genel Sekreteri
Muhammed Işık / SASAM Genel Sekreteri

Fetullahçı Terör Örgütü (FETÖ) tarafından 15 Temmuz 2016 tarihinde demokratik meşru hükümete ve Anayasal düzene karşı düzenlenen terör darbe girişimi, başta yaşam hakkı olmak üzere vatandaşlarımızın temel hak ve özgürlüklerini ihlal etti. Bu hain girişimle 67’si polis ve asker, 174’ü sivil vatandaş olmak üzere 241 kişi şehit oldu. Darbeciler ayrıca 2 bin 144 kişiyi de yaraladı. Devletimizin varlığına ve milletimizin demokratik yaşam hakkına yönelik tehditlerin tamamen ortadan kaldırılması amacıyla 21 Temmuz 2016 tarihi itibarıyla ülke genelinde olağanüstü hal ilan edildi ve 19 Temmuz 2018 tarihinde OHAL sona erdirildi.

İnsan Hakları Beyannamesi; “İnsan haklarını göz ardı etmenin ve hor görmenin, insanlığın vicdanında infial uyandıran barbarca eylemlere yol açtığını ve insanların korku ve yoksunluktan kurtulması, konuşma ve inanma özgürlüğüne sahip olacağı bir dünyanın ortaya çıkmasının sıradan insanların en yüksek özlemi olarak ilan edilmiş bulunduğunu, insanın zorbalık ve baskıya karşı son çare olarak başkaldırmak zorunda kalmaması için, insan haklarının hukukun egemenliğiyle korunmasının önemli olduğunu,” başlangıç bölümünde özellikle vurgulamaktadır.

Darbeler veya darbe girişimleri temel hak ve özgürlüklerini ihlal eden uygulamalardır. 15 Temmuz darbe girişimi, Türkiye’deki önceki darbe ve darbe girişimlerinden farklı yönleriyle hain bir girişim olarak tarihteki yerini almıştır. Teröristbaşı Fetullah Gülen ve sivil imamları bu hain darbe girişiminin örgütlenmesine ve karar alma süreçlerine liderlik ederken, bu hain girişim daha çok tuğgeneral ve emrindeki subaylar tarafından yapılmıştır. Yaklaşık 40 yıl önce Türk Silahlı Kuvvetleri’ne sızmaya başlayan ve hain darbe girişimi sırasında bazı kademelerde bulunanların yaklaşık yüzde seksenine ulaştığı tespit edilen bu hain yapı, her kademedeki eğitim kurumları, medya organları ve yayın evleri, işçi ve işveren örgütleri, farklı alanlarda faaliyet gösteren birçok vakıf ve dernek ve farklı sektörlerde network yapısı oluşturmayı da ihmal etmemiştir. Hain darbe girişimleri, kaçınılmaz olarak insan hakları ihlallerinin kapısını aralarken, sivil siyaseti hem sınırlayan hem de itibarsızlaştıran, yargının bağımsızlığını yok eden unsurların oluşmasına yol açarak, halkın siyasi düzene olan güvenini derinden sarsmaktadır. Darbeler hak ihlallerine yol açmasının yanı sıra halkın demokratik tercihlerini etkisiz hale getirmekle kalmazken, adalet duygusunu da zedelemekte ve FETÖ, PKK gibi terör örgütlerinin önünü açmaktadır.

Sayın Cumhurbaşkanımız Recep Tayyip Erdoğan riyasetinde hükümetimiz ve gazi meclisimizin kararlı duruşuyla, 15 Temmuz gecesi ortaya konulan mücadele ile Türk halkı darbeci militarizme karşı bir demokrasi zaferi kazanmıştır.

15 Temmuz gecesi, demokrasi tarihimizde yeni ve parlak bir sayfanın kapısını araladığı gibi, Türkiye’de asker-devlet, darbe-demokrasi ilişkilerinin yeniden tanımlanması için analitik yaklaşımlar geliştirme gerekliliğini de beraberinde getirmiştir. Hain darbe girişiminden kısa bir süre sonra Suriye sahasında Fırat Kalkanı Harekâtı’nın başarıyla icra edilmesi, silahlı kuvvetlerin zinde ve ayakta olduğunu göstermesi açısından orduya moral kaynağı oldu. Müteakip sınır ötesi operasyonlar da orduyu yıpratmak isteyenlerin cesaretini tamamen kırdı. Böylece askeri bürokrasi içinde karşılıklı güven yeniden tesis edildi.

Darbe sonrası ilan edilen OHAL ile beraber 150 bin civarı kamu görevlisi ihraç edildi veya açığa alındı. Yine yaklaşık 50 bin kişi tutuklandı, yargılandı. Dolayısıyla sadece birinci derecedeki yakınlarıyla birlikte bir milyonu aşkın bir kitle süreçten etkilendi. Mağduriyet iddialarını hassasiyetle inceleyebilmek adına 7075 sayılı Kanun (685 sayılı KHK) ile kurulan “Olağanüstü Hal İşlemleri İnceleme Komisyonu” 22 Mayıs 2017 tarihinde göreve başladı.

Halen çalışmalarını devam ettiren Komisyon, 127 bin 130 başvurudan 124 bin 235’ini sonuçlandırdı. Komisyonun başvuruları sonuçlandırma oranı yaklaşık yüzde 98 olarak kayıtlara geçti.

40 yılı aşkın süredir en zeki çocukları bünyesine katmaya çalışan FETÖ yapılanması, birçok nesli yok ettiği için, zekânın kalıtsal niteliğini göz önünde bulundurarak aileleri ve özellikle çocukları topluma yeniden kazandırmak oldukça önemlidir. FETÖ’cüler çözülüp dağılmak yerine toplumsal hayatta mümkün olduğunca görünmez olmayı tercih etseler de yapılan araştırmalarda kendi aralarındaki iletişimin devam ettiği görülüyor. Pek çok konuda belirli merkezlerden belirlenen bir strateji dâhilinde hareket edeceği öngörülebilen FETÖ, halen umudu canlı tutma çabalarını sürdürmekte, hayaller, söylentiler ve tarihler vererek beklentiler oluşturmakta ve dağılmayı önlemeye çalışmaktadır. Bu acımasız ve sinsi yapı, sosyal medyada ve birçok ortamda kendine özgü taktikleriyle Türk milletinin iyi niyetini istismar etmeye devam ediyor. Her türlü propaganda yöntemiyle FETÖ davalarını Ergenekon davasına çevirmeye çalışmaları her zaman mümkündür. Ergenekon davaları sürecinde “hain” yaftası yiyenler, bugün “kahraman” payesi alabildiği gibi kamuoyu orta vadede medya gibi araçlarla dönüştürülebileceğinden bugünün hainlerinin yarın tekrar güçlenmesi ve “kahraman” payesi alması onulmaz yaralara yol açacaktır.

İnsan hak ve özgürlüklerinin hassasiyetle takip edilmesi önemli olmakla birlikte, bu kişilerin gelecekte Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi›ne gidebileceği düşünülerek doğru-yanlış, suçlu-masum ayrımının dikkatle yapılması önemlidir lakin Batı›nın ikiyüzlü ve taraflı uygulamaları da tarihsel gerçekliğini halen koruyor. Türkiye İnsan Hakları ve Eşitlik Kurumu ile Kamu Denetçiliği Kurumu (ombudsmanlık) 2012 yılından bu yana ülkemizde demokrasi, insan hakları ve hukukun üstünlüğü ilkelerinin güçlendirilmesine katkı sağlamaktadır. Anayasa Mahkemesi’nin bireysel başvuru hakkının tanınmasından sonra AİHM gibi çalıştığını ve bağımsız, objektif kararlar almaya başladığını da belirtmek gerekir. Bu şartlar altında,

15 Temmuz hain darbe girişimine rağmen Türkiye, insan hak ve özgürlüklerini korumak ve güvence altına almak için devlet olarak elinden geleni yaparak birçok Batılı ülkeden daha iyi bir konumdadır.

#15 Temmuz
#OHAL
#Fetullah Gülen
2 yıl önce
default-profile-img