----------------------- Haberler başlangıç---------------------------
Alman gazeteci Cerstin Gammelin, 'Energie und Menagement' isimli derginin Berlin temsilciliğini yapıyor. Die Zeit ve Finacial Times Deutschland gazeteleri başta olmak üzere çeşitli Alman yayın organlarına serbest gazeteci olarak yazılar yazan Gammelin'in, geçtiğimiz yıl yayınlanan "Die Strippenzieher" (İpleri Elinde Tutanlar) isimli kitabı Almanya'da en çok okunan kitapların listesine girdi.
Gammelin bu kitabıyla Almanya'da bir hayli kendisinden söz ettirdi. Der Spiegel dergisinin geçtiğimiz yıl en çok okunan 100 kitap listesine de giren kitapta Gammelin, Almanya'da büyük şirketlerin, medyanın hükümet ve meclis üzerindeki etkisini çarpıcı örneklerle gözler önüne seriyor. Gammel'in Almanya'da siyaset, ekonomi ve medya ilişiklerini konuştuk.
Büyük şirketlerin kendi menfaelerini korumaları doğal. Ancak bu şirketler kendileri ile ilgili yasalar için bakanlıklara gitip çıkacak yasaların taslakların etkilerlerse, hatta çıkmasını istedikleri yasaların taslaklarının ilgili bakanlık bürokratlarına verirlerse, ve bu bürokratlarda bu taslakları meclise gönderirse illegallik sınırına gelmiş olunur. Bu meclisin yetkisinin atlanması anlamına gelir.
Alman demokrasininin bu tür lobi girişimlerine karşı bir savunma mekanizması yok mu? Bakanlıklardaki bürokratlar, doğal olarak yoğun şekilde yasa taslakları hazırlıyorlar. Bu bürokratlar tabiiki sanayinin de isteklerini dinleyip değerlendirmek zorunda. Bu noktada bürokratların bu istekleri yerinde değerlendirememe ya da büyük şirketlerin isteklerini, çoğunluğun istek ve talepleriyle aynı düzeyde görme tehlikesi var ki, bu Almanya'da çok oldu. Ancak büyük şirketler günümüzde "şartlar uygun olmazsa işyerlerini kapatmak zorundayız" tezi ile geliyorlar. Böylece hemen hemen istedikleri tüm yasaları da çıkartabiliyorlar. Almanya'da "sanayi için iyi olan tüketeci için de iyidir" düşüncesinden vageçilmesi lazım. Çünkü bu kesinlikle doğru değil. Eski Mercedes Yönetim Kurulu Başkanı Ertzhard Reuter'ın Almanya'da demokrasi için bir vizyonu vardı. Anca RWE'nin (Almanya'nın en büyük elektrik üreten firmalarından biri) başındaki Hollanda'lı Harry Roels'in böyle bir vizyonu yok.
Eğer hükümet ve meclis lobicilere karşı kararlı bir duruş sergilemezse bu demokrasiyi tehdit eder. Almanya'da hükümet organlarının güçlendirilerek, "sanayinin legal lobicileri" ile iyi başedilmesinin sağlanması lazım.
Almanya'da medyanan gücü çok yüksek. Bild gazetesi gibi öncü kurumlar var. Bu gazete bir manşet yayınlandığında bunu diğer medya organları da gözönünde bulunduruluyor. Ancak, ekonomi de medyayı çok etkileyebiliyor. Bu sadece Handelsblatt ve Financial Times Deutchland gazeteleri (Almanya'nın en önemli ekonomi gazeteleri) için geçerli değil. Ekonomi başka gazeteleri etkilemek için de lobiler organize ediyor. Örneğin; İnisayatife Totala Markwirtschaft (Çeşitli büyük şirketler tarafından desteklenen bir inisiyatif) gazetelerde verdiği büyük ilanlarla saniyicler lehine atmosfer oluşturuyor.
Medyanın gücünü abartmamak lazım. Almanya'da bir yıl önce yapılan seçim kampanyasını hatırlayalım. Burda medayaya inansaydık o zamanki hükümet tamanen bitmiş ve SPD yüzde 20 alması gerekiyordu. Ama seçimler gösterdeki Alman halkının görüşleri gazetelerde yazılanlardan farklıydı. Medya, Almanya'da siyaseti temelden etkileyecek güce sahip değil.
Bence Almanya'da şu anda büyük bir koalisyon olmasına rağmen hükümet istikrarlı yürüyor. Ve karşıt bir güç olarak muhalefetten bahsedemeyiz. Ekonominin gücü Schröder döneminde olduğu gibi kendisini gösterip göstermeyeceği henüz belli değil. Ancak bana sorarssanız o kadar güç sahibi olamaycaklar. Bence büyük koalisyonla Almanya'daki siyasi dengeler daha da güçlendi. Devlet içinde devlet şeklinde bir eğilim göremiyorum.
Hissedarlarını memnun etmek isteyen büyük şirketlerin Berlin'de geniş lobi bürolarının bulunduğuna dikkat çeken Gammelin, bunların siyasete yön verme güçlerinin bulunduğunu söylüyor.
Şimdi önceki hükümetin (SPD -Alman Sosyla Demokrat Parti- ve Yeşiller koalisyonu) 7 yıllık dönemine bakarsak, Gerhard Schröder döneminde lobicilerin sayısının arttığını gözlemliyoruz. Bunların sayısı 5 bini geçti. Aynı zamanda yaptıkların lobi çalışmalarının derinliği de arttı. Örneğin Puplik Privat Partnership (PPP) ismi verilen ve resmi kurumlarla özel işletmelerin ortak işbirliğini düzenleyen bir yasa var. Bu yasa, bir avukaklık bürosunda hazırlanıp meclise aktarıldı ve böylece kabul edildi. Eski hükümetin son yasası Enerji Ekonomisi yasasıydı. Bu yasanın hazırlanmasında da büyük elektrik ve gaz firmaları ile birlikleri kendi pozisyonların hukuksla bir metinle hazırladılar. Bu pasajlar da bürokratlar tarafından ilgili yasa metninde aynen kullanıldı. Bu herkes tarafından bilinen bir gerçek.
Böyle bir iddiada doğruluk payı var. Büyük şirketlerin hissedarlarını memnun etmek gibi bir görevi var. Tabi bunun için siyasi şartların da buna göre düzenlenmesi gerekiyor. Onun için büyük şirketlerin başkent Berlin'de geniş lobi büroları, büyük temsilcilikleri var. Bunlar bakanlıklarda hatta meclisin ilgili birimlerinde verimli bir çalışmaları organize ediyorlar.