|

Açgözlülük yaşam alanımızı tüketiyor

Dr. Fatoş Karahasan’ın “Dalgaları Aşmak” isimli e-kitabı, geçtiğimiz günlerde okuyucuyla buluştu. Kitap, yeni dünya düzeni ve geleceği öngörmeye yardımcı olacak önemli ipuçları sunuyor. Açgözlülüğün yaşam alanımızı tükettiğini anlatan Karahasan, “Bundan sonra yeni normaller aramaya alışmalıyız. Dünyamızı anormallikler, beklenmedik olaylar ve krizlerle dolu yıllar bekliyor” ifadelerini kullanıyor.

Dilber Dural
01:00 - 2/10/2022 Pazar
Güncelleme: 00:00 - 2/10/2022 Pazar
Yeni Şafak
Açgözlülük yaşam alanımızı tüketiyor.
Açgözlülük yaşam alanımızı tüketiyor.

Akademisyen, gazeteci ve yazar Dr. Fatoş Karahasan, pandemi sürecini odağına aldığı Kırılma Noktası kitabından sonra, “Dalgaları Aşmak, Yeni Dünya Düzeni için Bakış Açıları ve Çözüm Önerileri” başlıklı kitabı, Doğan Kitap etiketiyle e-kitaplar arasında yerini aldı. Kitap, pandemi sonrası yeni dünya düzenine odaklanıyor. Kitapta ayrıca Karahasan’ın yanı sıra; Akan Abdula, Sibel Asna, İclal Aydın, Prof. Dr. Uğur Batı, Feride Edige, Necla Zarako ve Sevil Wittman gibi önemli isimlerin bakış açıları yer alıyor.

Pandeminin ilk aylarında en çok kullanılan kavramlardan birisi “Yeni Normal”di. Fakat kısa bir süre içinde bir yeni normalin olamayacağı, tam aksine sürekli güncellenen bir düzen içinde yaşanacağı anlaşıldı. Hayatın her alanında eşi görülmemiş bir dönüşüm yaşanıyor. Oluşan belirsizlik ve kaos ortamında ilerleyebilmek için yol haritalarına ihtiyaç var. Araştırmaların ve küresel analistlerin yorumları yanında Türkiye’den 100’ü aşkın fikir önderinin bakış açılarını bir araya getiren “Dalgaları Aşmak” kitabı, keskin ve hızlı bir değişim sonrasında, “Ne oldu?”, “Ne değişti?”, “Bizi nasıl bir dünya bekliyor?”, “Nasıl bir dünyada yaşamak istiyoruz?”, “Neler yapılıyor ve neler yapılmalı?”, “Nasıl yapılmalı?” sorularına cevap arayan okurların cesaretini ve mücadele gücünü arttıracak kapsamlı bir çalışma olarak karşımıza çıkıyor. Fatoş Karahasan ile Dalgaları Aşmak kitabını konuştuk.

İki yılı aşkın bir süredir, bilim kurgu filmlerinde gördüğümüz türden küresel bir salgının pençesinde savruluyoruz. Aslında baktığımızda ikinci dünya savaşından sonra insanlığın yaşadığı en büyük küresel krizi belki geride bıraktık. Eskisi gibi kaldığımız yerden “yeni normal”e döndük. Öncelikle yaşanan bu krizden ders aldık mı, alacak mıyız?

Pandemi büyük bir kırılma noktası oldu. Sağlık krizi olarak başlayan sorunlar kısa süre içinde tüm ülkeleri, sektörleri, kısacası hayatın her alanını değiştirdi. Kapitalizmin yarattığı devasa eşitsizlikler daha da su yüzüne çıktı. Toplumsal gerginliklerin biriktiği fay hatları hızla kırılıyor. Dijitalleşme, kapsayıcılık, çeşitlilik, sürdürülebilirlik gibi alanlarda ödevini yapmamış olan ülkeler ve kuruluşlarda sorunlar domino etkisiyle büyümeye devam ediyor. Son iki yılda ortaya çıkan sosyal, ekonomik ve çevresel krizler; insanı ve doğayı merkeze almayan kâr odaklı vahşi kapitalizm döneminin gezegenin sonunu getirdiğini ve önümüzdeki yıllarda hayatın her alanında krizlerin süreceğini kavramak zorunda bıraktı. Pandeminin ilk aylarındaki olumlu birliktelik havası, hızla yerini çatışmalara ve adaletsizliklere bıraktı. Yoksullar daha yoksul, gelişmekte olan ülkeler daha perişan, işsizlik yüksek, şiddet ve enflasyon hızla artmaya devam ediyor. Böyle bir dünyada barış ve sürdürülebilirlik projeleri ne yazık ki hayal düzeyinde kalmaya devam ediyor.

YENİ NORMALLER ARAMAYA ÇALIŞMALIYIZ

Aslında pandeminin ilk aylarında en çok kullanılan kavramlardan birisi “Yeni Normal”di. Yaşadığımız pandeminin seyrine, hem de bundan sonra pandemilerin daha sık görüleceği söylemine dair görüşleriniz nelerdir?

İnsanlık, felaketleri çok kısa sürede unutabiliyor. Öyle olmasaydı savaşlar, çatışmalar biter ve dünya huzurlu bir gezegene dönüşebilirdi. Ancak binlerce yıldır süren kavgalar, bölünmeler, çatışmalar ve felaketlerden ders alınmadı. Silahlanma başta olmak üzere ülkeler arasındaki acımasız rekabet tüm gücüyle devam ediyor. Ne yazık ki yaşanan tüm can ve mal kaybına rağmen dünya siyasetçileri hâlâ birlikte hareket etmeye yanaşmıyorlar. Sorunlar büyüyor fakat çözümler gecikiyor. Gıda üretimi ve gelir dağılımındaki adaletsizlikler, teknoloji ve dijital yatırımlardaki uçurumlar, ülkelerin iç huzurunu ve dünya barışını tehdit eder bir hâl almış durumda. Önümüzdeki aylarda, sağlık krizi kontrol altına alınsa bile, gelecekteki daha büyük krizleri çözmek için tüm ülkeler birlik olmaları gerektiğini fark etmeli ve hızla harekete geçmeliler. Tahminler insanlığın sağlık sorunlarının daha da artacağını ortaya koyuyor. Artan nüfus, gıda üretiminde azalma, kuraklık, susuzluk gibi doğal faktörlerin yanı sıra sanayileşmenin ve dev kentlerin yarattığı çevre kirliliği gezegenimizi yaşanmaz bir hale getiriyor. Sadece insanlar değil, bitkiler, hayvanlar ve su kaynakları da yok oluyor. Açgözlülük yaşam alanımızı tüketiyor. Öncelikle bundan sonra yeni normaller aramaya alışmalıyız. Dünyamızı anormallikler, beklenmedik olaylar ve krizlerle dolu yıllar bekliyor.

Hayatımızın büyük bir kısmı korku, endişe ve kaygı duygularıyla geçti. Sizin de kitabınızda bahsettiğiniz gibi Kovid-19 birçok kırılmaya neden oldu. Peki küresel dengeler nasıl olacak?

Küresel dengeler pamuk ipliğine bağlı. Çin kararlı bir biçimde büyümesini sürdürüyor. ABD her zaman olduğu gibi yüksek perdeden konuşarak dünyaya biçim verme çabasından vazgeçmiyor. Afrika, Orta Doğu, Latin Amerika’daki sosyal krizler ve savaşlara Avrupa’daki Ukrayna-Rusya Savaşı da eklendi. Göçler, yıkılan kentler, yağmalanan kaynaklar önümüzdeki yüzyıla miras olarak aktarılacak. Somut sorunların yanı sıra ruhsal sorunlar büyüyecek, mutsuzluk, umutsuzluk, kaygılarla dolu bir ortamda siyasetin yeniden tanımlanması gerekiyor. Sosyal devletlere ihtiyaç var. Gelir dağılımı adaletsizliği düzeltilmeden ve nüfus artış hızı düşmeden dünyamız için pek bir umut olmayacağa benziyor.

RUH SAĞLIĞI PANDEMİSİNİ TETİKLEDİ

Pandeminin insanların ruh ve beden sağlığını etkilediği de çok aşikâr. Hâlâ etkilerini sürdürüyor. Yaşadığımız bu durumu unutmamız mı gerekiyor?

Kovid-19 sadece fiziki bir hastalığı değil, bir “ruh sağlığı pandemisi”ni de tetikledi. Önümüzdeki yıllarda insanlık Post Kovid-19 sendromları ve travmaların etkisiyle mücadele edecek. Yaşanan belirsizlikle dolu dönem depresyonları ve anksiyeteyi tetikliyor. Ülkeler beden sağlığı kadar, ruh sağlığı sorunlarına da çözümler geliştirmeli. Vatandaşlarına umut aşılamalı. Sağlık krizinin yarattığı ekonomik ve toplumsal sorunlar içinse beklentiler pek olumlu değil. Tüketimdeki azalma ve iş modellerindeki dijitalleşme, işsizlik dalgaları yaratıyor. Kriz küresel ekonominin zayıf halkalarını birbiri ardına kopartıyor. Tedarik zincirindeki sorunlar ve artan maliyetlerin tetiklediği yüksek enflasyon dünyadaki yoksulluğu daha da derinleştiriyor. Yaşanacak sorunların nasıl çözüleceği konusunda net bir yol haritası bulunamıyor. Ekonomik, sosyal ve siyasi krizler içindeki karmaşada, dünya siyasetinin gelecekte nasıl şekilleneceği de öngörülemiyor. Stanford Üniversitesi öğretim üyesi ve ünlü gelecek bilimi teorisyeni Francis Fukuyama yaşanan ortamı, “Dünya, siyasi belirsizliğin bu denli büyük olduğu başka bir dönem yaşamamıştı” cümlesiyle özetliyor.

Peki yaşadığımız süreci bir imkân olarak da gördük diyebilir miyiz? Tarihteki büyük pandemilerin, uzun vadede kökten değişimler olacağına dair ipuçları verdiğini biliyoruz...

Bir sonraki krize yine hazırlıksız yakalanmamak için olumsuzluklardan nasıl kurtulabileceğimizi sorgulamalı ve güzel bir dünya yaratmak için ne yapılabileceği üzerinde düşünmeliyiz. Gelecekteki tehlikelerden korunmak ve daha sağlıklı bir dünya yaratılması için, son iki buçuk yılda yaşananları analiz etmeli, uçurumların ve adaletsizliğin azaltılması adına ortak çalışmalar yürütmeliyiz. Zamanımızın en önemli aydınlarından Noam Chomsky, “Pandemiden sonra ortaya nasıl bir dünyanın çıkacağını kendimize sormamız gerek” diyor. Biz de en çok bu soruya odaklanmalıyız. Daha adil ve yaşanabilir bir gezegen için çalışmalıyız.

Bilinçli tüketim gençler arasında yükseliyor

Üzerinde uzlaşılan en önemli nokta, kapitalizmin mevcut halinin milyarca insanın ve gezegenin sağlığını bozduğuydu. Sosyal, ekonomik ve çevresel sorunlar ihmal edilemeyecek bir boyuta erişmişti. Siz yaptığınız çalışmalar sonucunda neler gözlemlediniz? Hayatımızda neler değişecek daha? Çözüm önerileri nelerdir?

İki buçuk yılı aşkın bir süredir travmalarla yaşayan insanların hayata yaklaşımları da doğal olarak değişiyor. İş dünyasından ve markalardan duyarlı olmalarını ve faydalı işler yapmalarını bekliyor. “Purpose” yani amaç kavramı giderek daha fazla önem kazanıyor. Özellikle gençler şirketlerden neleri nasıl yaptıklarından çok, hangi vizyona sahip olduklarını anlatmalarını istiyor. Bütçelerini sosyal projelere ayırmalarını, olumlu mesajlar vermelerini talep ediyor. Tüketiciler alışveriş kararlarında giderek artan bir oranda şirketlerin etik ve sürdürülebilirlik değerlerine dikkat ediyor. Şirketlerden çalışanlarına karşı etik olmalarını, hayvanlar üzerinde deney yapmamalarını, adil ve sürdürülebilir ticaret sistemleri kurmalarını istiyorlar. Satın aldıkları ürün hakkında kendilerini iyi hissetmediklerinde bunu tüm çevreleriyle paylaşıyorlar. Bilinçli tüketim özellikle gençler arasında yükselmeye devam ediyor. Pandemi bize küresel ekonominin dengesinin ne kadar kırılgan olduğunu kanıtladı. Post-Kovid dönemi önceki 20 yıla göre çok farklı yaşanacak. Uzmanlara göre, pandemi döneminde edinilen alışkanlıklar kalıcı olacak. Örneğin, son iki yıldır pek çok hizmete evden erişen insanlar bu konforu bırakmaya pek razı olmayacak. Yeni bir kültürel çağ oluşuyor. Bireyler, kurumlar ve ülkeler konfor alanlarının dışına çıkmalı ve yeni sorular sormalı.

Daha güzel ve adil bir dünya için neler yapılmalı?

  • “Yılmadan, yorulmadan, gücümüze güvenmeli ve gençlere daha güzel ve adil bir dünya yaratmak için barış içinde yapıcı projelere odaklanmalıyız” diyen Dr. Fatoş Karahasan, yerel yönetimlerin, kamu ve özel sektör kuruluşlarının neler yapması gerektiğini sıralıyor.
  • Çiftçilerin ve tarıma yönelik girişimlerin sayısının artması için özel programlar düzenlenmeli.
  • Tarımda verimlilik ve yerel üretim desteklenmeli.
  • Akıllı ve sürdürülebilir kent yatırımlarına ağırlık verilmeli.
  • Kitle ulaşımı, yeşil alanların artırılması, çocukların, yaşlıların ve engellilerin kent içinde rahatça hareket edebilmesi için altyapı yatırımları yapılmalı.
  • Gençler inovasyona özendirilmeli.
  • Gençlere yeni beceriler kazandıracak programlar yaygınlaşmalı.
  • Dijital uçurumlar kapatılmalı.
  • Start up sistemleri yaygınlaşmalı. Destekler, eğitimler artırılmalı.
  • Sürdürülebilirlik hedeflerine varmak için ve ortak projeler çerçevesinde birlik olunmalı.
  • Hayatın her alanında, özellikle dijital platformlardaki şiddet diline ve şiddet içeren ayrımcı davranış ve söylemlere dur denilmeli.
  • Pandeminin yarattığı ruh sağlığı sorunlarıyla başa çıkabilmek için bir destek sistemi kurulmalı.
#Dr. Fatoş Karahasan
2 yıl önce