|

Açık mektubumuz Duvar Gölü’nde

Nuri Pakdil’in Rasim Özdenören’e hitaben yazdığı bir mektup geçtiğimiz günlerde mezata çıktı. Bu mektubun hikâyesini anlatan Özdenören birbirlerine açık mektuplar da yazdıklarını söyledi. Özdenören, “Erdem’in kara kaplı bir defteri vardı. Onu odanın ortasındaki sehpanın üzerine bırakırdı. Cahit o defterin adını ‘Duvar Gölü’ koymuştu. Bu deftere açık mektuplar yazardık’’ diyor.

Merve Akbaş
04:00 - 15/01/2020 Çarşamba
Güncelleme: 11:00 - 16/01/2020 Perşembe
Cins Dergisi
Rasim Özdenören
Rasim Özdenören

Birkaç hafta önce bir müzayade salonunda Nuri Pakdil’in Rasim Özdenören’e yazdığı 16 Ocak 1971 tarihli bir mektup mezata çıktı. Bu mektubun nasıl müzayedeye düştüğünü, nasıl bir hikâyesi olduğunu Rasim Özdenören’e sorduk. Özdenören bize hem bu mektubun hikâyesini hem de o yıllardaki diğer mektuplaşmalarını anlattı. Bu keyifli söyleşi sırasında Özdenören, bize daha önce haberdar olmadığımız iki ayrı bilgi de edindirdi. Bunlardan biri şu: Özdenören, Erdem Beyazıt, Aleaddin Özdenören ve Cahit Zarifoğlu 1960’larda adına Duvar Gölü ismini verdikleri bir deftere açık mektuplar yazmışlar. Bu mektup zamanla onların şiirlerini de yazdıklarını bir formata sahip olmuş. Bir diğer bilgi ise bugün herkesin keyifle okuduğu Alex Haley’in Malcolm X eserini Özdenören’in Amerika’dan Türkiye’ye mektupla yollayıp, çevrilmesini sağlamış olması...

1971 tarihinde Nuri Pakdil’in size yazdığı bir mektup bir mezatta satıldı. Bu mektubun hikâyesi nedir?

Nuri Pakdil bu mektubu bana yazmıştı. Dolayısıyla benim uhdemde bulunması gerekirken, benim bilgim dışında bir müzayedeye çıkıyor? Bu benim için önemli bir soru. Bunun kendimce verdiğim bir yanıtı da var. O da şu: Nuri Bey, birkaç sene evvel benden ve bazı başka arkadaşlardan kendi mektuplarını istemiş, bir kitap haline getireceğini söylemişti. Biz de bulduğumuz tüm mektupları kendisiyle paylaşmıştık. Dolayısıyla bu mektup benden Nuri Beye giden mektuplardan biri olmalı. Bu mektubun Mektuplar isimli eserde yer alıp almadığını da tam olarak hatırlamıyorum şimdi. Yayınlandıysa da yayınlanmadıysa da Nuri Ağabey’in bize iade etmesi gerekirdi. Ancak ömrü vefa etmedi. Piyasaya nasıl aktarılmış olabileceği benim için de bir sorudur.

Benzer bir olayı daha önce de yaşamıştınız sanırım...

Daha önce de bilgim dışında benim bir başkasına yazdığım mektup yayınlanmıştı. Kimin almış, yayınlamış olduğunu söylemiyorum. Ancak durum bir adap ve ahlak meselesi… Çünkü bu mektuplar yayınlanmak üzere yazılmış değil… Öyle planlanıp yazılan mektuplar da vardır. Ancak bu mektup mahremiyetimizle alakalıydı. Bu yayınlanmadan evvel mutlaka haber verilmeliydi. Haber verilseydi yayınlanmasına izin vermezdim.

Peki, mektubun sahibi kimdir? Gönderen mi, alan mı?

Mektubun sahibi, yazılan kişiye ulaşana kadar yazandır. Muhatabın eline geçtiği andan itibaren mektubun maliki o olur.

Aynı dönemlerde başka mektuplaşmalarınız da oldu mu?

Nuri Bey’in bana, benim Nuri Bey’e gönderdiğimiz daha farklı mektuplar da var. Ancak söz konusu mektup benim Amerika’da olduğum dönemde, bana gönderilmişti. Benim de kendisine yazdığım uzun mektuplar vardı. O mektuplarda Amerika’yla ilgili izlenimlerimi yazıyordum. Siyasi, iktisadi, diplomasi ile alakalı kanaatlerimi yazıp gönderirdim. Mektupları satır satır hatırlayamasam da Amerika’nın çöküşe gideceğini, ama büyük devletlerin çöküşünün yıllar alacağını, bunun emarelerini önümüzdeki elli yıldan sonra göreceğimizi belirtiyordum. Ben de bir defasında Nuri ağabeyimize benim Amerika’dan ona yazdığım mektupların mahfuz olup olmadığını sormuştum. O da bir bavulda sakladığını belirtmişti.

HALEY’İN KİTABI MEKTUPLA GELDİ

Muhtemelen sadece Nuri Bey’e değil, başka isimlere de mektuplar yazdınız. Bunlar kimlerdi, nelerden bahsederdiniz?

Dostlarımıza ve büyüklerimize uzun sayılabilecek mektuplar yazardım. Günlük, aktüel olaylarla ilgili yorumlar yapar veya kendi halimizden haberdar ederdik. Yine Amerika’da Alex Haley’in yazdığı Malcolm X biyografisini okumuştum. Türkiye’deki arkadaşlara bu kitabı defalarca postaladım, mektuplar yollayarak mutlaka Türkçeye çevrilmesi gerektiğini belirtmiştim. O kitabın çevirisi de bizi bekliyormuş. Neticede benim ABD’den dönüşümden sonra kitabın çevirisini sağlamak da bize nasip oldu. Akabe Yayınları’ndan iki arkadaşı görevlendirerek (Abdullah Bizden-Yaşar Kaplan) bu eserin çevrilmesini sağladık. Çeviri dikkat çekmişti. Kitaba bir sunuş yazısı da yazmıştım.

Sık mektuplaştığınız başka isimler var mıydı?

Cahit Zarifoğlu, Erdem Beyazıt’la sık sık mektuplaştık. Akif İnan’a da mektup yazardım, ancak o cevap vermezdi. Buna rağmen ben yazmaya devam ederdim. Bunun yanında o tarihlerde posta kartı uygulaması vardı. Oldukça rağbet görürdü. Bizim bir de öğrencilik zamanında birbirimize göndermediğimiz açık mektuplarımız vardı.


DUVAR GÖLÜ’NE ŞİİRLER

Açık mektup nedir?

1960’larda Vefa Bozacısı civarında Vefa Öğrenci Yurdu vardı. O yıllarda o yurdu Kadir Mısıroğlu işletirdi. Ben Eyüp’te dedemizden kalan bir evde kalırdım ama sınav zamanlarında o yurda, arkadaşların yanına gelirdim. Bazen de İbnül Emin Mahmut Kemal Yurdu’nda bazen Kirazlımescit Sokak’taki Seyhan Öğrenci Yurdu’nda kalırdım. Vefa yurdunda kaldığımız sıralarda Erdem’in kara kaplı bir defteri vardı. Onu odanın ortasındaki sehpanın üzerine bırakırdı. Cahit o defterin adını ‘Duvar Gölü’ koymuştu.

Duvar Gölü ne demek?

Bir anlamı yok. Tamamen post modern bir söylem... ‘Erdem, yurda geldim seni bulamadım’, ‘Cahit neredesin’ veya ‘falanca saatte sinema önünde bulaşalım’ gibi mesajlar yazardık. Bu defter zamanla Alaeddin, Cahit, Erdem ve diğer arkadaşların şiirini, mesajlarını paylaştıkları bir deftere dönüştü. Yani şiir taslakları, fikirleri, her şey... O defteri ben en son Cahit için taziye ziyaretine gittiğimizde evinde gördüm. Ancak Berat Hanım’dan (Zarifoğlu) isteyemedim. Söyleyemedim... Kaybolmamışsa, halen onlarda olacağını ümit ediyorum.

Bu deftere başka neler yazılıyordu?

Sinemaya gitmişsek seyrettiğimiz filmle ilgili kısa notlar yazardık. Veya okuduğumuz kitaplarla ilgili… O yılların kültür ve sanat dünyasıyla ilgili pek çok kısa not yer alıyordu.

YAZMAK TEKELLÜFLÜ BİR İŞ

Mektup yazmak ne anlam ifade ediyor

Mektup bir formaliteyi, resmiyeti gerektiriyordu. İnsanların birbirlerine verdiği değer neredeyse mektuplarla ölçülüyordu. Kim kime mektup yazıyorsa bu ona ne kadar önem verdiğini gösterirdi. Çünkü tekellüflü bir işti. Yazmak, postalamak için pul almak, göndermek... Bugünkü gibi değil. Bir mektup almak heyecan uyandırırdı. Çok sık mektup almayanlar nezdinde mektup almak, bugün gece yarısı telefon çaldığında yaşanan helecanı uyandırırdı.

Mektup okur musunuz?

Yayınlanmış mektuplar okunuyor. Bizim edebiyatımızdan Ahmet Arif’in Leyla Erbil’e yazdığı mektuplarını okumuştum. Etkileyiciydi. Yayınlanmış daha başka mektupları da okudum. Fransız yazarlar, günün birinde yayınlanacağını göz önünde bulundurarak mektuplarını kaleme alırlarmış.

#Duvar Gölü
#Nuri Pakdil
#Rasim Özdenören
4 yıl önce