|

Afrika’da iktidar kabalığı üzerine

Sosyal bilim teorisyeni Achille Mbembi, Postkoloni Üzerine adlı çalışmasında Afrika’daki iktidar kabalığı kavgamı üzerinden iktidar mekanizmasını sorguluyor. Hece Yayınları arasında Türk okurlarıyla buluşan kitap Afrika’da baskı, zulüm, başkaldırma, inanç gibi kavramları evrensel bir dil üzerinden ele alıyor.

04:00 - 15/02/2021 Pazartesi
Güncelleme: 15:20 - 15/02/2021 Pazartesi
Yeni Şafak
Afrika’ya ilişkin çalışmaların zenginliği, gerçekten hayret ve hayranlık uyandıracak boyutta.
Afrika’ya ilişkin çalışmaların zenginliği, gerçekten hayret ve hayranlık uyandıracak boyutta.
İBRAHİM DEMİRCİ

Hece dergisi ve yayınları, Afrika’ya özel bir önem veriyor. Hece’in 2007 yılı Haziran sayısı iki ciltlik bir Afrika Özel Sayısı olarak yayımlanmıştı. Özel sayının 1. cildinde Achille Mbembi’nin “Hareket Halindeki Zaman” başlıklı yazısını İsmail Aydın’ın Türkçesiyle okumuştuk (s. 138-159). Yazının 2. dipnotunda bu metnin On the postcolony adlı eserin giriş makalesi olduğu ve o kitabın Hece Yayınları arasında çıkacağı haber verilmişti. O haber nihayet gerçekleşti ve Postkoloni Üzerine, Merve Yalçın ve Mesut Yalçın’ın Türkçesiyle okura sunuldu.

Dergideki “Hareket Halindeki Zaman”ı kitapta “Akıp Giden Zaman” biçiminde görünce çeviri işinin ne kadar cilveli bir iş olduğunu düşünmeden edemedim.

Postkoloni Üzerine’nin editörlüğünü üstlenmiş olan Ahmet Sait Akçay, kitaba bir önsöz yazmış. Akçay’ın 14 sayfalık önsözü, kitabın ana temalarını, yöntemini ve içeriğini âdeta özetleyen bir çalışma olmuş. Onu okuduktan sonra, kitabı okumasam da olur gibi bir duyguya kapıldığımı itiraf etmeliyim.

Kamerunlu yazarın çalışmasında dikkat çekici noktalardan biri, dipnotların çokluğu ve çeşitliliği. Birçok kaynağın ikinci bir dildeki versiyonunu da belirtmekten kendini alamamış. Afrika’ya ilişkin çalışmaların zenginliği, gerçekten hayret ve hayranlık uyandıracak boyutta. Kaynakça bölümü yirmi üç sayfa tutuyor (s. 309-332).

Yazar, eserine Conrad’ın romanı Karanlığın Yüreği’nden bir alıntıyla başlamış. “Hayır, insanlık dışı değildiler. Yani, aslında en kötüsü de buydu -insan olma ihtimalleri.(...).” (s. 3) Batılının bu benmerkezci bakışının hem kendisi için hem bütün insanlık için büyük sorunlara yol açtığını rahatlıkla söyleyebiliriz.

“Afrika ile ilgili gerçekçi konuşmak şimdiye kadar kolay olmamıştır.” diyerek söze başlayan yazar, bir cümle sonra ilk dipnotunu vererek okuru kendisinin bir yazısına yönlendiriyor. O yazı otobiyografik bir metin ve doğrusu beni heyecanlandırıyor. O metni bulmak ve okumak isteği kabarıyor içimde.

“Bitmeyen dogmatik uyku”dan söz eden yazar, Batılı bütün yaklaşımlar hakkında esaslı tespitler yapıyor, kayda değer eleştiriler yöneltiyor (s. 6-16). Bunu yaparken oldukça mütevazı davrandığı dikkati çekiyor: “Asıl amacım, ‘mevcut gerçekliği tüm dolaysızlığıyla yakalamak ve yeniden oluşturmak’ olmadı hiçbir zaman. Dünyaya doğan ve onun bir parçası olan bana, söylenemeyen şeyleri ifade etmeye çalışmak yetiyordu.” (s. 29).

ÖĞRENTİCİ DÜŞÜNDÜRÜCÜ VE EĞLENDİRİCİ


Kitabın birinci bölümü: “Buyruk üzerine”, öldürme hakkı, itaat ve itaati meşru kılma biçimleri; şiddet, transferler ve tahsisat, içpatlama alt başlıklarına ayrılmış.

İkinci bölüm: “Şahsi, dolaylı hükümet”, ekonomik şiddet, kamu iktidarı ve şahsi egemenlik: devletin maskeleri, bir ihtimal olarak demokrasi konularını ele alıyor.

Üçüncü bölüm: “Kabalığın estetiği”, aşırılık ve sömürü yaratıcılığı, samimi zorbalık başlıkları altında Afrika’da siyaset ile toplum arasındaki ilişkiyi değerlendirmeye çalışıyor.

Kitabın öğretici ve düşündürücü olduğu kadar eğlenceli de olan bölümü, dördüncü bölüm: “Nesne ve varyasyonları”. Altı alt başlığa ayrılan bu bölümde 22 karikatür de yer alıyor. (217. sayfadaki karikatüre 22 yerine yanlışlıkla mükerreren “19” numarası verilmiş.) Benzerlerini Asya’nın ve Güney Amerika’nın çeşitli ülkelerinde ve elbette ülkemizde de görebileceğimiz “otokrat”ın gülünç veya acıklı davranışlarının sergilendiği karikatürler ve yorumlardan bazıları insanı gülümsetirken çoğu, insanın içini acıtıyor. “Bir anda eski bir Hristiyan olan otokrat bir Müslüman’a dönüşür. Sonraki dakika, yerde secde ederek surelerini okur. Aynı şekilde, masonlar gibi davranmaz; onlardan biri olur. Tüm bu şekil değiştirmeler yetmezmiş gibi, daha sonra bir Rosicrucian (Gül Haçlı) olur.” (s. 201).


İNANÇ ÜZERİNE

Beşinci Bölüm: “Dünya dışı”. Hezeyan ve kölelik alt başlıklarını taşıyan bu bölüm, bir çeşit ölüm felsefesi olarak da okunabilir.

Altıncı bölüm “Tanrının Fallusu”nu okurken Vole Soyinka’nın Afrika Üzerine kitabı hakkında yazdığım metni hatırladım: “Wole Soyinka da bir Afrikalı olmasına rağmen pek çok Avrupalı düşünür gibi, Tanrı’nın insan zihni tarafından üretilmiş bir ‘kavram’ olduğuna inanıyor.” (Yeni Şafak Kitap, 15.09.2018) Achille Mbembe de “tek Tanrı fantezisi”nden söz ediyor. Yahudilik ve Hristiyanlığın tanrı algısından ve tarihinden söz eden yazarın bu bölümde Müslümanlıktan hiç söz açmaması ilginç göründü bana.

Kitabın sonuç bölümü: “Son dönemeç”in alt başlıkları: Köle, hayvan ve yerli; vahşileşme süreci, ayna ve barındırdıkları.

Postkoloni Üzerine duyarlı, bilgili, bilinçli ve esprili bir zekânın sunduğu bir şölen sanki. Yazar, son paragrafta Nietszche’den bir alıntı yapmış: “Önce bir insan olarak eğlenmeyi öğrenmeliyiz.” (s. 307).

Eğlenmeyi öğrenelim ama daha çoğuna ihtiyacımız var. Faruk Uysal’ın Hece’nin Şubat 2021 sayısında yayımlanmış olan “Bilal” şiirinin son dizeleri o ihtiyaca işaret ediyor:

  • bir kez olsun kalbinizle dinleyin
  • efendilik artık bitsin
  • hissetmek çıplak ayaklarınızı toprağa haz versin.
#Achille Mbembi
#Postkoloni
#Nietszche
3 yıl önce