|

Ah Jennifer, senin bir tane eli yüzü düzgün filmin olamayacak mı tatlım?

Son 15 yıldır 'aktrist' olma iddiasındaki bir hatunun, sinema sektöründeki en belli başlı tanımlayıcı özelliğinin fiziksel albenisi, özellikle de milyon dolarlara sigortalattığı kalçaları olması ne kadar da trajik bir durum... Ülkemizde son olarak Rum lobisinin politik baskısına boyun eğip KKTC'de konser vermekten vazgeçmesiyle gündeme gelen Jennifer Lopez'in yeni filmi 'B Planı' ve ondaki konumlandırılış biçimi, yönetmenlerin kendisine yönelik bu ön kabûlünün artık iyice kemikleştiğini gösteriyor.

Ali Murat Güven
00:00 - 17/07/2010 Cumartesi
Güncelleme: 22:22 - 16/07/2010 Cuma
Yeni Şafak
Ah Jennifer, senin bir tane eli yüzü düzgün filmin
Ah Jennifer, senin bir tane eli yüzü düzgün filmin
B PLANI / The Back-up Plan

Yapım Yılı ve Ülkesi:
2010, ABD yapımı
Türü ve Süresi:
Romantik komedi / 106 dakika
Gösterim Formatı:
35 mm standart pelikül film
Perde Formatı:
2.35:1
Yönetmen:
Alan Poul
Senarist:
Kate Angelo
Görüntü Yönetmeni:
Xavier Pérez Grobet
Özgün Müzik Bestecisi:
Stephen Trask
Kurgucu:
Priscilla Nedd-Friendly
Yapım Tasarımcısı:
Alec Hammond
Set Dekoratörü:
Kathy Lucas
Kostüm Tasarımcısı:
Karen Patch
Saç Tasarımcısı:
Candy L. Walken
Makyaj Tasarımcısı:
Jane Galli
Sanat Yönetmeni:
Priscilla Elliott
Oyuncular:
Jennifer Lopez (Zoe), Alex O'Loughlin (Stan), Michaela Watkins (Mona), Eric Christian Olsen (Clive), Noureen DeWulf (Daphne), Melissa MacCarthy (Carol), Tom Bosley (Arthur), Maribeth Monroe (Lori), Robert Klein (Dr. Scott Harris), Daneel Harris (Olivia)
İthalatçı ve Dağıtıcı Şirket:
Warner Bros.
İçerik Uyarıları:
Bir çok sahnesinde, Jennifer Lopez'in beyazperdedeki yerleşik kimliği nedeniyle kaçınılmaz biçimde yüzeysel cinsellik-çıplaklık ve yine cinselliğe ilişkin (bazıları gayet kaba olan) bolca diyalog içerdiğinden dolayı, 15 yaşından küçük izleyiciler için uygun bir yapım değildir.
Resmî İnternet Sitesi ve Fragmanı:
Yeni Şafak-Sinema Puanı:
* *

Yıllarca “beyaz atlı prens”ini bulabilmek umuduyla çeşitli kişilerle düşüp kalkan Zoe (Jennifer Lopez), en sonunda aradığı ideal erkeği beklemenin gereğinden uzun sürdüğüne karar verir. İş işten geçmeden anne olmayı kafasına koyan kahramanımız, kurduğu planı uygulamaya koyarak “işi bitirir” ve sonucu görmek için bir doktordan randevu alır. Zoe, kötü bir rastlantı sonucu aynı gün de bünyesinde kendisi için “ideal bir eş olma” potansiyelini barındıran Stan ile (Alex O'Loughlin) tanışır.

Henüz filizlenen bu ilişkiyi korumak adına -başka birinden olan- hamileliğinin ilk belirtilerini yeni flörtünden saklamaya çalışan Zoe, giderek kendisini bir yanlışlıklar komedisinin içinde bulur ve Stan'e kafa karıştırıcı sinyaller vermeye başlar. Genç kadın, tuhaf davranışlarının nedenini endişeli bir şekilde açıkladığında da Stan bu alışılmadık durumu değerlendirerek kabul eder. “Aşk” ve “flört” ikilisi, daha önce yatakta böylesine acayip bir üçüncü ortağa daha tanık olmamıştır: Stan, Zoe ve hiç yanından ayırmadıkları devâsâ “hamilelik yastığı”…

Gerçek hamilelik testi ise ikisinin de hormonların yarattığı karmaşa ve doğum hazırlıkları dışında birbirini hiç tanımadıklarını fark etmeleriyle başlar. Dokuz aylık geriye sayım devam ederken, bu iki insan birbirlerinden adım adım soğumaya başlayacaktır.

“B Planı”, çağdaş Amerikan sinemasının fabrikasyon biçimde ürettiği, şehvet içgüdüsünün tetiklediği günübirlik yakınlaşmalarla kişinin sevdiği insan uğruna kendinden vazgeçip bir ömür adamasının evrensel tanımı konumundaki “aşk”ı birbirine iyice karıştırıp bulamaç yapan sözümona “romantik (!) komedi”lerin yeni bir örneğini teşkil ediyor. Ancak, bu döküntü filmin hiç kuşkusuz ki en dikkate değer yönü, sinemaya ta 1986 yılında “Benim Küçük Kızım” filmiyle başlayan ve o tarihten bu yana da Hollywood'un en popüler kadın oyuncularına taş çıkartacak bir performans sergileyerek nefes nefese sinema filmlerinde, TV dizilerinde oynayan 41 yaşındaki Jennifer Lopez'in hâlâ bir arpa boyu yol katedemeyişini en net biçimde gözler önüne seren örneğe dönüşmesi…

Hem mesleğinde, hem de özel hayatında son derece hırslı bir kadın olan Lopez, sahne şovları ve şarkıcılıkta elde ettiği göreceli başarıyı sinemada da tekrar edebilmek adına, bilhassa son 15 yıldır beyazperdeye pek fena asılıyor. Ancak bu sürecin sonunda elde ettiği yegâne başarı, fazlaca asıldığı o perdeyi boydan boya yırtmaktan daha öteye geçemedi! Bu uğurda bol özel efektli serüven kordelalarından (“Anaconda”, 1997) fiziksel cazibesini cömertçe ortaya serebildiği erotik soslu romantik komedilere (“Maid in Manhattan”, 2002, “Gigli”, 2003) kadar dolaşmadığı tür, Oliver Stone'dan (“U-Turn”, 1997) Tarsem Singh'e (“The Cell”, 2000) kadar kapısını çalmadığı karizmatik yönetmen kalmadı kadıncağızın; fakat adına “sinema oyunculuğu” denilen meziyet yalnızca “dolgun bir popo”dan ibaret olmadığı için, olmayınca olmuyor işte…

Gerçek şu ki, Hollywood yapımcıları, o kendisini her ne kadar yetenekli görürse görsün, Lopez'i ciddiye almıyorlar. Kafalarda bu hatuna biçilen pozisyon “dalgalı saçlı bir Latin dilberi”nden daha fazlası değil. Kaldı ki oyuncunun şimdiye kadar rol aldığı birbirinden farklı türlerdeki onca filmde sergilediği gösterişsiz performanslara topluca bir göz atıldığında, yapımcıların hiç de haksız olmadıkları ortada… Sinemadaki yıldız ışığıyla müzik dünyasındaki yıldız ışığının voltajları birbirinden tamamen farklı ve havalı güzelimizin (IMDb sitesindeki puan tablosunda neredeyse hepsi yerlerde sürünmesine karşılık) her yıl bir film çekme inadının onu bir yerlere taşımayacağı artık âşikâr… Hollywood patronlarının körün değneğini bellediği gibi belledikleri “Lopez imajı”nın nasıl (artık o yönü de fazlaca para etmeyen) standart bir hâl aldığını görmek için, bu kifayetsiz muhterisin boy gösterdiği filmlerin afişlerine bakmak bile yeterli gelecektir. Ki bu afişlerin önemli bir bölümünde temel vurgunun Lopez'in -varlığıyla her zaman gururlandığı ve milyonlarca dolara sigortalattırdığı- “popo”suna yapıldığını rahatlıkla fark edebilirsiniz.

'ROMANTİK KOMEDİ'NİN PESPAYESİ DE HİÇ ÇEKİLMİYOR
!

Televizyon dizilerinden gelme yapımcı-yönetmen Alan Poul'un ilk sinema filmi deneyimi olan “B Planı”nda da söz konusu şablon hiç değişmiyor ve posterinden çekim açılarına kadar neredeyse yüzde 75'inde Lopez'in arka cephesine yoğunlaşan bir romantik komedi izliyoruz. Ama ne romantik ne romantik, hiç sormayın gitsin!

Başta da belirttiğim üzere, son 20-25 yılın bütün benzer tarzda sinema öyküleri ve “Sex and the City”, “Desparate Housewives” gibi televizyon dizilerinde artık görmekten gına getirdiğimiz gayet muğlak bir “aşk” tanımı; sürtüklüğün dik alasını “âşık olmak” ya da “aşkı aramak” olarak lanse eden hastalıklı bir romantizm algısı…

Bu filmde de kendisiyle evlenemeyeceğini bile bile sırf çocuk sahibi olmak adına hamile kaldığı bir adamın üzerine, daha ötekinin dumanı tüterken bir başkasını bulan ve karnındaki cenini de ona güzelce yamamaya çalışan “fena hâlde âşık” (!) bir kadının izini sürüyoruz hep birlikte… Aşka yönelik yaklaşımdaki bu gayrıciddiliğin, dahası yoğun saygısızlığın gözlerimizin içine bakıla bakıla “aşk” diye yutturulmasını kesinlikle yemiyoruz gerçi; fakat batı toplumlarındaki aşk algısının çağımızda almış olduğu hastalıklı biçim üzerine derin derin düşünmeden de edemiyoruz doğrusu…

Ne hayatın genelinde, ne de sinemaya gidildiğinde öyle her zaman yoğun bir zihinsel efor gerektiren ağır ve ağdalı öyküler çekilmiyor. Bazen de çerez niyetine atıştırmalar yapmak gerek… İşte, makaralarının üzerine “romantik komedi” yaftasını astığımız filmler de bu ihtiyaca cevap veren neşeli bir türün örnekleri. Güldürüyor, düşündürüyor, duygulandırıyor, hele de sevgiliyle ya da eşle birlikte gidildiğinde sinema çıkışında ellerin birbirine daha bir sıkıca kenetlenmesini sağlayarak aşkları tazeliyorlar. Fakat, bu gerçeği dillendirirkenki kastım “B Planı” gibi düşük örnekler değil elbette. 1999 yılından, Kelly Makin'in yönettiği “Mike Blue Eyes” (Mavi Gözlü Mickey) diye bir Hugh Grant romantik komedisi hatırlarım ki bu filmi en az bir beş kez izlemişliğim vardır; fırsat bulsam bir beş kez daha izlerim! Çünkü son kertede aşkı ve aşkta dürüstlüğü yücelten son derece düzeyli bir örnekti. Bunun gibi daha bir çok romantik komedi geliyor hatırıma; ancak Lopez'inki, özellikle duygusal mevzularda el yordamıyla yollarını arayan genç kız ve genç erkeklere pompaladığı çarpık hayat felsefesiyle onlar arasında yer alacak çapta bir anlatı değil…

Yapay oyunculuğu ve kameranın yerli yersiz her fırsatta dikizlediği kalçalarıyla JLO fenomeni size yetiyorsa, eyvallah! Fakat, zamanınız, paranız ve en önemlisi de duygularınıza acıyorsanız uzak durun. Hele de öteki tarafta “Sıradan İnsanlar” gibi insanlığın çok çirkin bir cephesine ilişkin can acıtıcı sözler söyleyen Avrupa yapımı bir başyapıt varken!



14 yıl önce