Türkiye’de Kertenkele filmiyle tanına İranlı yönetmen Kamal Tabrizi’nin birçok sinema filmi ve televizyon dizisinde imzası var.İlk çalışmalarında Irak-İran Savaşı’na yoğunlaşan yönetmen, ülkemizde 2004 yapımı “Kertenkele” filmiyle tanınıyor. Biz de usta yönetmen ile İstanbul’da bir araya geldik. Son filmi Slay’ı, İran ve Türk sinemasını ve yeni projelerini konuştuk. Şimdilerde iki film çalışması olan Tabrizi’nin son filmi Sly( Marmouz)’da eski İran Cumhurbaşkanı Mahmud Ahmedinejad’ı ele alıyor. Ahmedinejad’ı esprili bir dille anlattığını söyleyen Tabrizi, “Film sadece bir tarafın eleştiri veya mizahı değil. Özellikle bunun üzerine bina etmedim ki her kesim tarafından izlensin. İran’da politik-komedi sineması anlamında yeni bir adım attık.”ifadelerini kullanıyor.
Politik komedi üzerine kaleme aldığı çalışmalar ile öne çıkan çok genç ve yetenekli Aidin Sayar Sarie, bu filmi çekmem için bana fikir verdi. Filmin arka planındaki düşünceyi şöyle açıklayabilirim. Sarie, bir espri yapmıştı ve kendisi bu şaka ile İran’daki iki politik kesimin gülünç yönlerine işaret ediyordu. Bu espriyi çok sevmiştim. Bunun üzerine bir film yapmak çok ilginç bir deneyim oldu. Çünkü her iki tarafın da komik yönlerini ele almayı başardık.
Film sadece bir tarafın eleştiri veya mizahı değil. Özellikle bunun üzerine bina etmedim ki her kesim tarafından izlensin. İran’da politik-komedi sineması anlamında yeni bir adım attığımızı söyleyebilirim.
Çünkü İran ve Türkiye’nin siyaseti ve dini yapısı arasında çok büyük benzerlikler var. Türkiye’de Müslüman bir devlet. Hatta aslına bakarsınız Türk toplumunda da bizdeki gibi “Mollalar” var. Bu kişiler kısmen dini liderler gibi ve bu nedenle Marmalek filmini en iyi şekilde Türklerin anlayabileceğini söyleyebilirim.
Özellikle İran’da dini liderler olan mollaların önemli bir konumu ve faydalandıkları birçok imtiyazları var. Bu nedenle onları alaya almak veya onlardan mizah çıkartmak çok tehlikeli. Başlangıçta, özellikle yönetmenler bu mizahı yapıp yapamayacağımı çok merak edip takip ediyorlardı. Bu filmle ilgili en çok altını çizmek istediğim şey ise zaman değişimleri beraberinde getirdikçe insanlar din ve toplum hakkındaki kavrayış ve davranışlarını da değiştiriyorlar. İnsanlar, yeni nesilin dini devam ettirebilmesi ve tatbik edebilmesi için eski geleneğe ait olan ve değiştirilmeleri gereken bazı şeyler olduğunu anlıyorlar.
TÜRKİYE VE İRAN BENZİYOR
Yeni nesil için dinin önemi ne? bu soru sık sık gündeme geliyor ve bir cevabı yok. Mesele yeni neslin bu konudaki sorularına geleneksel cevaplarımızı nasıl değiştireceğimiz ilgili. Türkiye ve İran kültürel anlamda çok benziyor. Bu sebeple daha güçlü ikili ilişkilere ihtiyaç var. Aslında iki ülke arasında daha yakın bağ kurulursa çok iyi sonuçlar olacak.
İran Devrimi öncesi sinemasına baktığımızda Hollywood’dan kopyala-yapıştır hikayelerden meydana geldiğini görürüz. Devrimden sonra tüm yönetmen ve sinemacı aileler bu büyük değişime katılmaya karar verdiler. Böylece diğer ülkelerin yaptıkları üzerinden benzer yapımlar ortaya koymak yerine kendi insanlarına ve kültürlerine, dolayısıyla kendi yaşamlarına döndüler.
Evet, genel olarak herkes artık dışarıya bakmak yerine kendi günlük yaşamlarına, hayatlarını nasıl geçirdiklerine ve hikayelerine bakmayı tercih etti. Bu nedenle İran sinemasının aslında kendine ait bir çeşit ulusal kimliği olduğunu söyleyebiliriz. Çünkü bu gösterdi ki, kültürümüzdeki ve rutin yaşamımızdaki tüm detaylar İran kültürü ve İranlıların gerçekten bağlı olduğu şeyler. Böylece İran’da sinemaya olan ilgi alaka da artmış oldu.
İranlılar sinemaya gittiklerinde yaşamlarına dair bir şeyler görmeye başladılar. Karşılaştıkları sorunları ve güzellikleri filmlerde izlemeye başladılar. Bu şekilde yabancı sinemaya ve Hollywood yapımı filmlere olan ilgileri azaldı. Çünkü yansımalarını sinemada gördükçe ilgileri de arttı. Bu sebeple uzun yıllardır ülkemizdeki sinema salonlarında gösterilen filmlerin büyük bölümü İran yapımı.
FESTİVALLER BİRLEŞTİRİCİ OLUYOR
Film festivallerinde önemli olan farklı insanlar, kültürler ve ülkelerin bir araya gelmesi. Günümüzde dünyada yaşanan savaş, kriz ve politik problemleri de düşününce bu film festivaller daha çok önem kazanıyor. Hepimiz insan olmamıza rağmen birbirimizi tanımıyoruz ve hikayelerimizi bilmiyoruz. Bu festivaller ne kadar çok olursa bu sınırları kaldırabiliriz. Aramızdaki anlayışsızlık ve bilgi eksikliklerini giderebilir ve birbirimizi daha iyi tanırız.Hükümetler ve politikacılar festivallere önderlik ederler ve bu festivaller düzenli bir hale gelirse göreceksiniz ki barış ve kardeşlik duygularını beraberinde getirecekler. Bu anlamda film festivalleri önemli bir araç.
Maalesef, Türk sinemasından örnekler İran’da vizyona giremiyor. Bu eksikliğin giderilmesi gerekir. İran halkı daha çok uydu kanalları üzerinden yayınlanan Türk dizileri takip ediyor. Çok rahatlıkla söyleyebilirim ki İran halkının yüzde 80’i Türk dizilerini büyük bir dikkatle takip ediyor.
İnsan ve cin arasındaki bağ
Üzerinde çalıştığım iki projem var. Biri şu an prodüksiyon öncesi aşamada ve çok yakın zamanda çekimlere başlayacağız. Filmde İranlı ünlü şair Sadi Şirazi’yi anlatıyorum ve bir çeşit kurmaca olacak. Diğer film ise insan ve cin arasındaki ilişkiyi ele alıyor. Filmde bu ikisinin arasında nasıl bir bağ kurulduğunu yansıtacağım.
İran sineması eskisi gibi değil
İran sinemasının günümüzde düşünüldüğü kadar güçlü olmadığını düşünüyorum. Bunun nedeni ise bazı sinema sanatçıları ve prodüktörlerinin yollarını kaybetmiş durumda olmaları. Sinemada daha önceden mevcut olmayan prodüksüyon yöntemleri kullanıyorlar. Ama ben İran’daki tüm yönetmenlerin bir araya gelip bu konuda bir uzlaşmaya varacağına inanıyorum. Geleneğe geri dönüp ve ondan ilham alarak yeni bir yol bulmak için beraber hareket etmeliyiz. Böylece yakında İran sinemacılığı daha çok kaliteli film üretip, daha çok şey söyleyerek uluslararası platforma açılma imkanı bulacak.