|

Ahşap evler Osmanlı mirasıdır

Türkiye’nin en önemli mimarlık tarihçisi Doğan Kuban, Osmanlı mirası olan ahşap evleri koruyamadığımızı söylüyor. Kuban, ”Osmanlı’nın en büyük kazanımı Mimar Sinan ve ahşap evdir” diyor.

Merve Akbaş
04:00 - 22/12/2019 Pazar
Güncelleme: 22:12 - 21/12/2019 Cumartesi
Yeni Şafak
Ahşap ev
Ahşap ev

Doğan Kuban cumhuriyet tarihin ön önemli mimarlarından biri. İstanbul Teknik Üniversitesi’nde mimarlık okuduktan sonra mimarlık tarihi üzerine çalışmaya başlayan Kuban, uzun yıllar akademik çalışmalarını sürdürdü. Türk, İslam, Anadolu mimarlığı ve sanatı üzerine çalışan, Türkiye’nin önemli kentleri için koruma planları hazırlayan, onlarca kitap yazan Kuban, bu yıl mimarlık alanında Cumhurbaşkanlığı Kültür Sanat Büyük Ödülü’nün sahibi oldu. Tabi ki Kuban gibi bir isimin bu ödülü alması şaşırtıcı değil. Ancak Kuban’nın bu ödülü almayacağını düşünenler de vardı. Kuban törene gidemese de bir temsilcisi aracılığıyla ödülü teslim aldı. Ardından da bir açıklama yaparak, “Bu ödül Cumhurbaşkanlığı tarafından veriliyor. İster beğenilsin, ister beğenilmesin hatta Cumhurbaşkanı bir taraf olsa dahi devletin temsilcisidir. Toplumu ikiye bölmemek adına ödülü kabul ediyorum. En aşağıdan en yukarıya tüm halkı kabul etmezsek, eşit davranmazsak toplumu ikiye bölmüş oluruz” cümlelerini kullandı. Biz de tüm bunları konuşmak için Kuban’ın Anadolu Hisarı’ndaki evinin kapısını çaldık.Kuban, “Ben her şeye rağmen Türkiyeciyim” diyor.


Kısa bir süre önce Cumhurbaşkanlığı Kültür Sanat Büyük Ödülü’nü aldınız. Bu ödülü almak size neler düşündürttü?

Ben az bile olsa tanınmış biriyim. Yurtdışındaki üniversitelerde dersler verdim, dünyanın her yerinde konferanslarım oldu. Ağa Han Ödülleri Yürütme Komitesi’nde bulundum. 50 tane kitap yazdım. Velhasıl o kadar çok şey gördüm ki... Bu ödül beni tabi ki şaşırtmadı.

Ama sizin ödülü almanıza şaşıranlar da oldu. Siz ise bir açıklama yapıp, ‘toplumu bölmemek için ödülü aldım’ dediniz. Bu tartışmaları siz nasıl yorumluyorsunuz?

Bu Türkiye’yi temsil etmekte olan Cumhurbaşkanı’nı sevmekle sevmemekle alakası olan bir konu değil. Milletin bir kısım oyuyla seçilmiş bir Cumhurbaşkanı tabi ki devleti temsil ediyor. Geçtiğimiz aylarda Cumhurbaşkanı bir açıklamasında “Bu memleketi böldürmeyeceğiz” diyordu. Bu çok önemli. Ben Türkiyeciyim her şeye rağmen. Ben bu yüzden yazdıklarımda da siz partileri düşüne durun ama devlet hepsinden daha büyük derim. Babam politika ile ‘zinhar’ uğraşmamamı öğütleyerek beni üniversiteye gönderdi. Sözünü dinledim. İkinci sözü de şuydu, “Para için hiçbir şey yapmayacaksın.” İki sözüne de uydum. Politikaya hiç girmedim. Hiçbir kötü alışkanlığım olmadı. Geniş bir arkadaş çevrem de yoktu. Bu nedenle hayatımda her zaman kitaplar öncelikli oldu. Ben çok okudum, yazdım. Öyle görünüyor ki, çalışkan bir adamdım.

Uzun yıllardır hiç değişmeyen bir tempoyla yazmaya, üretmeye devam ettiniz. Hala üzerinde çalıştığınız kitaplar var mı?

Evet, uzun yıllardır her hafta bir makale yazdım. Hala kitap çalışmalarım devam ediyor. Şu an yazmaya devam ettiğim bir kitabım var. Adı Rönesansı Dışlamanın Bedeli. Bu kitap dosyasını daha önce hazırlamıştım. Şimdi yeniden üzerinde çalışıyorum. Sanıyorum birkaç ay sonra tamamlanır.


ONAT’IN TAVSİYESİ

Mimarlık tarihçiliğine, kent korumasına özetle bu mesleğe bir ömür verdiniz. Peki mimarlığı nasıl seçtiniz?

Lise de her şey olabilirim diye düşünüyordum. İlk ve orta öğretimde çok iyi bir öğrenciydim. Gazi Lisesi’nde okuyordum. Dönemin önemli bir lisesiydi. İstanbul Teknik Üniversite’de mimarlık fakültesinin kurucularından olan Emin Onat akrabamızdı.

Dayınız oluyor sanırım.

Hayır, anne tarafından biraz daha uzak bir akraba. Biliyorsunuz, kendisi Anıtkabir’in de mimarıdır. Ankara’ya geldiğinde bize sık sık uğrardı. Bir gün bana liseyi bitirdikten sonra ne okuyacağımı sordu. Ben nereden aklıma geldiyse Yüksek Mühendis Mektebi’nin ününden etkilenerek mühendislik okuyacağımı söyledim. Gemi mühendisliğini düşündüğümü ekledim. O da Türkiye’de henüz gemi bile inşa edilmediğini söyleyerek, mimar olmamı tavsiye etti. Onun sözünü tuttum ve mimarlık okumaya karar verdim. Beni mimar yapan odur.

Mimarlık tarihi üzerine nasıl çalışmaya başladınız?

Emin Onat dekanken ben mimarlık tarihi üzerine çalışmaya karar vermiştim. Türkiye’de mimarlık tarihçisi yoktu, bazı hocalar gelir bir şeyler anlatır giderlerdi. Profesyonel olarak bu alanda çalışan isim yoktu. Onat’a çıkıp bu alanda çalışmak istediğimi söyledim. İlk defa bir mimarın kendisine böyle bir şey söylediğini belirtti. Biraz şaşırmıştı. Fakültede çalışan İtalyan Prof. Verzone ile konuşmamı tavsiye etti. Ortaçağ üzerine çalışan, Türkiye’de de Bizans yapılarını inceleyen Verzone’a ‘size asistan olmak istiyorum’ dedim. O da benden, Türkiye’deki barok mimarisi üzerine bir çalışma istedi. Bir süre bunun üzerine çalıştım. Ben o dönemde fotoğraftan çok anlamadığım için bir akrabamla bu eserleri gezdik ve fotoğrafladık. Bu şekilde zenginleştirdiğim çalışmayı beğenen Verzone beni asistan olarak kabul etti.

AHŞAP KONUT OSMANLI MİRASI

Uzun yıllar Osmanlı mimarisi üzerine çalıştınız. Sizce Osmanlı döneminden bugüne kalan nedir?

Osmanlı’nın en büyük kazanımı Mimar Sinan ve ahşap evdir. Dünyanın her yerinde ahşap ev vardır. Ama bizim ahşap evimiz gerçekten kendine özgü ve çok güzeldir. Biliyorsunuz ben korumacıyım. İstanbul Koruma Planı yaptım ama uygulanmadı. İzmir ve Gaziantep’in de... Erzurum ve Sivas için de raporlar yazdım.

Uygulamaya geçmedikten sonra ...

Uygulamaya geçirmek zor çünkü toplumun da buna hazır olması gerekiyor. O ilişkisini sürdürmeden birinin gelip, ‘hadi yapın’ demesiyle olmaz. Ama şunu yine söylüyorum, ahşap konut dünyanın en güzel konutudur.


Uçurumun kıyısına geldik

  • Uzun yıllarınızı da Ankara’da geçirdiniz. Çocukluğunuzun Ankara’sı nasıldı?
  • Ankara sadece üç- dört yoldan ibaret bir kentti. Nüfusu sadece 50 bin kişiydi.
  • O dönemde kente önemli güzel mimari yapılar da yapılıyor, yeni bir kent inşa
    ediliyordu.
  • Güzel değil ama yeni. Mesela
    Prof
    . Paul
    Bonatz gibi isimlerin yapıları dikkat çekiyordu. O gün için yeni binalardı. Ama kalkıp Türk üslubu falan yapmadılar. Çünkü devlet de onlardan yeni olanı istiyordu.
  • Peki kendi mimarimiz ne durumda?
    Onu çok mu öteledik?
  • Çok öteledik, iteledik. En nihayetinde
    uçurumun kıyısına
    kadar geldik.

İlk eğitimin Montessori’ydi

  • Siz Paris doğumlusunuz. Babanızın görevi dolayısıyla aileniz oradaydı sanırım.
  • Babam Çerkes göçmeni bir aileden geliyor. Annem ise Midillili. Babam Sarıkamış’ta Ruslara esir düşen bir subaydı. O dönemde kamplarda çok sayıda dil öğrenmiş. 1917 Rus Devrimi’nde kaçmış ve İstanbul’a gelmiş. İlerleyen dönemde Kazım Karabekir’in yaveri olmuş. Birinci Dünya Savaşı’ndan sonra Fransız Harp Akademisi’ne eğitim görmek için gönderilmiş bir-iki subaydan biri olmuş. Ben de 1926 yılında Paris’te babamın görevi sırasında doğmuşum. Berlin askeri ataşeliği, Harp Akademisi’nde hocalık, Genelkurmay Başkanlığı’nda Haber Alma Servisi başkanlığı ve Anadolu’nun çeşitli yerlerinde komutanlıklar yaptı.
  • Yurtdışındaki çocukluk yıllarınızı hatırlıyor musunuz?
  • Paris’e daha sonra çok defa gittim geldim. Eğitim hayatıma da Berlin’de bir ‘kindergarten’da başladım. İtalyan bir eğitimcinin geliştirdiği Montessori eğitimi verildi. O da problem çözme becerilerini destekleyen bir eğitimdi. Ben eğitim hayatım boyunca bu nedenle matematik ve geometride iyi oldum.

Süleymaniye’deki yapılar korunmadı

  • İstanbul’u eski haline getirmek mümkün değildir
    ama yine de bir
    çözüm yolu var mı?
  • İstanbul’da bugün 20 milyonu aşkın insan yaşıyor. Meşhur bir Amerikalı şehir planlamacısı derki, bir kentin nüfusu 6 milyonu geçti mi şehir artık kontrol edilemez hale gelir. Artık dünya başkentlerindeki insan sayısı azalıyor.
  • Paris’in, Berlin’in şehir merkezindeki nüfusu oldukça az. İstanbul’da gerçekten güzel bir kent. Kendine has evleriyle daha da güzeldi. 19. yüzyıldaki yabancıların yaptığı gravürlerde bu güzelliği görebiliriz. Ancak bugün onlardan bir iz kalmadı.
  • Siz koruma planı da hazırlamıştınız...
  • Evet o koruma planını hazırladığım dönemde Süleymaniye’de çok sayıda ahşap konut vardı. Ben dönemin belediye reisine bu evleri koruması gerektiğini söyledim. Ancak hiçbiri korunmadı. Kimse bu evlerin değerini bilemedi. Toplum da farkında değildi. Safranbolu’daki çalışmalar sonuç verdi ama İstanbul maalesef... Aynı şekilde İzmir için yaptığım bir koruma planı da vardı. Bugün İzmir’de her yer gökdelen doldu.
  • Bugün beğendiğiniz yapılar var mı?
  • Evet çok güzel yapılar var. Ama hepsi zengin yapısı. Yani o büyük binalar güzel de olsalar başka bir dünyaya aitler.

#Doğan Kuban
#Osmanlı Devleti
#Ahşap
#Ev
4 yıl önce