|

Akif Neyzen Tevfik’le 2 yıl meşk etti

Mehmet Akif’in yakın arkadaşı olan Neyzen Tevfik’den iki yıldan fazla ney dersi aldığını söyleyen Osman Öksüzoğlu, “Mehmet Âkif iyi bir dinleyicidir fakat o bununla yetinmemiş hem ney gibi icrası zor olan bir enstrümanı çalmayı çalışmış hem de dinlediği eserlere hâkim olma arzusu ile en ağır ve en zor eserleri fem-i muhsinden meşk ederek, hafızaya almıştır” diyor.

Ayşe Olgun
04:00 - 30/05/2021 Pazar
Güncelleme: 03:46 - 29/05/2021 Cumartesi
Yeni Şafak
Mehmet Akif Ersoy
Mehmet Akif Ersoy

Mehmet Âkif şiire olduğu gibi mûsikî ile de derin bir bağ kurmuş, mûsikîyi kendine zevk edinmiş bir isim. Albaraka Yayınları arasında çıkan “Mehmet Akif’in Musiki Dünyası” adlı kitapta yazar Osman Öksüzoğlu Akif’in musikiye olan muhabbetini ele alıyor. Öksüzoğlu’yla Milli Şairimiz Mehmet Akif Ersoy’un musiki dünyasına doğru bir yolculuk yaptık.

Milli şair Mehmet Akif’in portresini musikiye ilgi ve sevgisi üzerinden çizmenizi istesek ana hatlarıyla nasıl bir portre olur?

Mehmet Âkif, mûsikî ile derin bir bağ kurmuş, mûsikîyi kendine zevk edinmiş ve bu zevkini ömrünün sonuna dek sürdürmüştür. Şiir ve edebiyatta olduğu gibi, gönlüne hitap eden eserleri sınırların ötesinde, doğu-batı ayrımı gözetmeksizin sevmiş ve dinlemiştir. Plakları arasında batı müziğinin dahiyane keman sanatçısı Jascha Heifetz ve viyolonsel sanatçısı Pablo Casals’ın olduğunu biliyoruz. Bunun yanı sıra Keman sanatçısı Charles Berger’den Bach’ın ‘Chaconne’unu eserini çalmasını rica eden bir entelektüel şair portresi var karşımızda. Ve bu şair aynı zamanda Buhurizâde Mustafa Efendi (Itri)’nin, Zekai Dede’nin, Kazasker Mustafa İzzet Efendi’nin eserlerini severek ve bilerek dinlemektedir. Mehmet Âkif iyi bir dinleyicidir fakat o bununla yetinmemiş hem ney gibi icrası zor olan bir enstrümanı çalmayı çalışmış hem de dinlediği eserlere hâkim olma arzusu ile en ağır ve en zor eserleri fem-i muhsinden meşk ederek, hafızaya almıştır.


NEYZEN TEVFİK’TEN NEY DERSLERİ ALIYOR
Arkadaşı Neyzen Tevfik’ten bir dönem ney dersleri alıyor. Başka musiki aletlerine de ilgisi olmuş mu?

Mehmet Âkif’in bir enstrüman çalma arzusunun olduğunu, Edirne’de görev yaptığı esnada tanıştığı ve kendine dost edindiği, Bursalı Hafız Emin’e: “Madem ki ben de hafızım, madem ki güzel sese meraklıyım, nısfiye mi olur, ud mu olur, niye birini çalmağı öğrenmeyeyim” ifadesinden anlıyoruz. Hafız Emin’de daha sonraları Galata Mevlevihânesinde tanıştığı Neyzen Tevfik’i Mehmet Âkif ile bir araya getirir ve Mehmet Âkif’in Ney öğrenme macerası böylelikle başlamış olur. Neyzen Salim Bey’in Hicaz makamındaki peşrevi ile Ney meşkine başlar ve uzun bir süre neyzen Tevfik ile ney meşklerine devam eder. Âkif bir yandan ney üflerken diğer yandan da nota ve yeni eserler öğrenmeye gayret sarf eder. Mithat Cemal, Âkif’in o yıl boyunca ney ve nota öğrenmeye çaba harcadığını; notayı öğrenmesine karşın ney sazında istediği ilerlemeyi gerçekleştiremediğini, fakat zoru başarmayı seven Âkif’in mûsikînin peşinden gitmekten vazgeçmediğini söylemektedir.

O dönem devlet memuru olarak çalışan Mehmet Âkif, her sabah mesai saati öncesinde, ney ve eser meşki için Neyzen Tevfik’in kaldığı Alibey Han’a gider, mûsikîşinas dostlarıyla bir araya gelir. Burası âdeta bir konservatuar mahiyetinde, oldukça ciddi ve titiz mûsikî çalışmalarının sürdürüldüğü bir mahfil hâlini almıştır. Eserleri üstün körü öğrenmek yoktur, bilakis sanatın üstünlüğü, sahiciliği esas alınarak oldukça titiz çalışılır. Öyle ki burada bazen bir fasıl öğrenmenin üç ay gibi uzun bir zaman aldığını söyler Mithat Cemal.


Niçin devam etmiyor peki?

İki yıldan fazla bir süre Neyzen Tevfik’ten ney meşk eden Mehmet Âkif’in ciddi manada ney dersleri almasına, bu yolda ilerleme kat etmek için uzun uğraşlar vermesine ve eserler icra edecek seviyeye gelmesine karşın bu sazda herhangi bir iddiası olmamıştır. Bence Mehmet Âkif heveskârlık seviyesini aşmış bir mûsikîşinastır fakat icracılıktan ziyade iyi bir dinleyici olmayı tercih etmiştir. O, sadece sanatta bilgi ve deneyimini arttırmak, bu sanatın daha derinlerine dalarak ondan manevi bir haz duymak ve kendini mutlu etmek adına bir süre bu sazla iştigal etmiştir. Muhakkak ki uğraşsaydı daha ileri bir seviyeye ulaşabilirdi fakat o günkü şartlarda bunu devam ettirememiştir. Zira Âkif, ney üflemek konusunda gerekli olan gayreti göstermediğini ve bu sanatta kendisini bile avutacak bir seviyeye ulaşamadığını düşünerek üzülmektedir. Nitekim “Aziz Dede olacak değildim ya! Ancak çalışsaydım bugün kendimi bir köşede avuturdum...” serzenişi de bu yüzdendir. Ney öğrenmeyi yarıda bırakmasında Neyzen Tevfik’in Mısır’a gitmesinin de bir etkisi olabileceğini düşünüyorum.

HASTA YATAĞINDA HAFIZLAR YALNIZ BIRAKMADI
Kur’anı da güzel sesli hafızlardan dinlemeye özen gösteren Akif’in dikkatini çeken isimler arasında kimleri sayabiliriz?

Mehmet Âkif, her gün Kur’an okumayı, dinlemeyi ve manası üzerinde düşünmeyi kendisine vird edinmiş ve bu manevi zevkini yaşamı boyunca sürdürmüştür. Kur’an ve mevlidi hep güzel sesli hafızlardan dinlemeyi arzu etmiş, bu konuda oldukça seçici davranmıştır. Bulunduğu şehirlerde hep güzel sesli hafızlara, mevlithanlara ulaşmaya çalışmıştır. Hafız Kemal, Hafız Sami, Bursalı Hafız Emin, Eğinli Hafız, Sadettin Kaynak gibi yaşadığı dönemin önemli hafızları, mevlidhanları ve ilâhi okuyucularının birçoğu ile tanışmış, onların bir kısmıyla yakın dostluk kurmuştur. Bu dostlarıyla ilim ve irfan sohbetleri yapmaktan, onlardan Kur’an, mevlid, gazel ve ilâhi dinlemekten ve kimi zaman da onlarla beraber söylemekten haz duymuştur. Mısır’da yaşadığı dönem Mısır’ın hafızlarının nerede kıraat ettiğini öğrenmiş ve güzeli güzel sesten dinleme gayesiyle onların peşinden gitmiştir. Mısır’ın en meşhur hafızı, Şeyh Muhammed Rıfat’ı bulmuş ve bu güzel sesten Kur’an-ı Kerim dinlemek için, her Cuma Hilvan’dan kalkarak Kahire’ye, Habbaniye’deki Şeyh Rıfat’ın olduğu camiye gitmiştir.


İstanbul’da hasta yatağında da Akif’i yalnız bırakmayan hafızlar var değil mi?

Hasta olarak yurda döndüğünde bu hafız dostları arasında özellikle vefakâr talebesi Hafız Âsım Şakir [Gören]’i (1900-1990) görmekteyiz. Edebiyata oldukça ilgili olan ve “Ben Âkif Bey’e daha mektep sıralarında aşıktım.” diyen Hafız Âsım Şâkir, kendisini çok seven ve bazı mektuplarında ona evladım diye hitap eden Mehmed Âkif ile Üsküdar’da bir Rufâi Tekkesi’nde tanışmış, o günden sonra Mehmet Âkif’in yanından hiç ayrılmamıştır. Hafız Âsım Şakir, Mehmet Âkif’in hastalığı döneminde de onu bir an olsun yalnız bırakmamış, son anına dek hizmetinde bulunmuştur. Âkif’in dinlerken mutlu olacağını ve seveceğini düşündüğü Hafız Necati ve Hafız İdris gibi dönemim güzel sesli hafızlarını da beraberinde getirmiştir. Bu hafızlar arasında gerek ses gerek bestekârlık kuvvetiyle yaşadığı döneme damgasını vuran meşhur bestekâr Hafız Sadettin Kaynak’da yer almaktadır. Kaynak, hastalığında birkaç kez ziyaret ettiği Mehmet Âkif’e, bazen onun istediği bazen de onun seveceğini düşündüğü, durak, ilâhi, naat, kaside gibi değişik formda eserler seslendirmiştir.


Hem batı hem doğu müziğine ilgi göstermiştir
Akif edebiyatta olduğu gibi musikide de hem Batı hem Doğu musikisine ve sanatçılarına ilgi gösteriyor. Burada öne çıkan isimler için kimler? Akif’in beğenerek dinlediği sanatçı ve musiki parçalarından nasıl bir liste çıkar?

Mehmet Âkif mûsikîyi, edebiyatta olduğu gibi birçok yönüyle bilen ve takip eden bir güzide şahsiyettir. Türk mûsikîsinin yanı sıra Batı mûsikîsi eserlerini bildiğini ve bunları da büyük bir zevkle dinlediğini Mithat Cemal, Eşref Edip gibi yakın dostlarının yazılarında görmekteyiz. Ali Haydar Paşa’nın Çamlıca’daki köşkünde bir cumartesi günü Macar keman virtüözü Charles Berger’in keman icrasını gözlerini kapayarak büyük bir zevkle dinleyen Mehmet Âkif, bir sonraki toplantıda, “Geçen hafta Bach’ın ‘Chaconne’unu çalmıştınız; yine lütfetmez misiniz?” diyerek dile getirdiği bu hatırası bizlere Âkif’in Batı mûsikîsini ne denli bildiğini ve sevdiğini göstermektedir. Yine aynı köşkte bir dönem Amerikalı ünlü piyanist Leopold Godowsky misafir olmuş fakat Mehmet Âkif yakından tanıdığı bu virtüöz sanatçıyı dinleyememenin uzun zaman üzüntüsünü yaşamıştır. Bunun yanı sıra Mısır’da yaşadığı dönemde Mehmet Âkif’in büyük bir zevkle dinlediği plakları arasında batı müziğinin dahiyane keman sanatçısı Joscha Heilfelz ve viyolonsel sanatçısı Pablo Casals’in yer aldığını bilmekteyiz.


Mehmet Âkif’i Hafız Kemal, Hafız Sami, Neyzen Tevfik, Tanburi Aziz, Şerif Muhiddin Targan, Udi Ali Rıfat Çağatay, Bursalı Hafız Emin gibi yaşadığı dönemin önemli bestekâr ve icracılarının arasında yer aldığını görmekteyiz. Mehmet Âkif, kimi zaman onları dinlemiş kimi zaman onlarla beraber eser meşk etmiş kimi zamanda onlarla beraber fasıllar icra etmiştir.

Son dönemlerinde Hafız Saadeddin Kaynak’dan da icra etmesini istediği Zekâi Dede’nin Şevkütarab makamındaki “Bir muazzam padişahsın ki kulundur cümle şah” ilâhîsi onun sevdiği eserler arasındadır. Güftesi, Selami Mustafa Efendi’ye ait olan bu oldukça sanatlı eser, Evsad usûlündedir. Mehmet Âkif’in ölüm yıldönümünde dönemin ünlü hafız ve mevlidhanları onun için bir dinî merasim tertip ederler ve bunu her sene tekrar etmeyi kararlaştırırlar. Beyazıt Camii’nde yapılan bu ilk merasimde yer alan hafız ve mevlidhanlar hem onun çok sevdiği mevlidi hem de merasim arasında, hep bir ağızdan bu ilâhiyi okurlar.


Tanburi Ali Efendi’nin (1836-1890 [?]) Hüseyni makamında bestelediği, “Şimşîr-i nigâhınla vuruldum ciğerimden” isimli eseri Mehmet Âkif’in okumaktan zevk duyduğu, sıklıkla tekrar ettiği bir eserdir.

Şerif muhiddin targan’ın hediyesi plaklar
Akif’in İstanbul’dan Mısır’a ve Mısır’dan İstanbul’a uzanan zorlu bir hayat mücadelesi var. Bu mücadeledede onu yalnız bırakmayan dost halkasına musiki dünyasından kimleri eklersiniz?

İsimlerin başında Neyzen Tevfik gelmektedir. “Hazret-i Akif ki: Sahib-i Fazl u üstad-ı Güzin” olarak nitelediği hocasını, yakın dostunu ziyaret etmek maksadıyla 1929 yılında Mısır’a gider. Neyzen, Mehmet Âkif’in hasretini çektiğini söylediği makamlarda ona taksimler yapar, eserler geçer ve bir nebze olsun onun mûsikî özlemini giderir. Neyzen Tevfik’in yanı sıra bir diğer önemli isim de Şerif Muhittin Targan’dır. Ud ve viyolonselindeki icra zarafetiyle Âkif’in gönlünde taht kuran Şerif Muhiddin Targan ile bu dönemde yazışmalarını görmekteyiz. Mûsikîye âdeta tutkun olan Mehmet Âkif için Çamlıca köşkünde yapılan mûsikî fasılları hiç şüphe yok ki onun Mısır’da en çok özlemini duyduğu hatıralarındandı.Mehmet Âkif, dostunun mûsikî kariyeri için Amerika’ya gitme hususunda alacağı kararda onu teşvik etmiş ve desteklemiştir. Bir ebedi dost olarak gördüğü, sonsuz sevgi ve muhabbet duyduğu Şerif Muhiddin Targan, Amerika’da iken besteleyip plağa aktardığı “Şarkın Sevgisi/Caprise Orientale” ile “Koşan Çocuk/The Running Child” isimli iki saz eserini Mehmet Âkif’e gönderir. Mazi seslerinden örülmüş gibi eski bir zamanın hatırasının yansıdığı bu kıymetli plaklarda paha biçilmez anları yaşadığı Şerif Muhiddin gibi bir dostunun bestesini dinlemesi belki de o yalnızlık içerisinde Âkif’in en büyük mutluluğuydu. Mehmet Âkif, Şerif Muhiddin’den ayrı kaldığı zamanlarda hissettiği derin özlemi ve acıyı Şerif Muhiddin’e mektup olarak yazdığı fakat Safahât’a almadığı “Şarkın Yegâne Dâhisine” isimli şiirinde dile getirir.


AKİF’İN SEVDİĞİ İLAHİLER
Sevdiği ilahiler için neler söylersiniz?

Mehmet Âkif’in yaşamı boyunca meftun olduğu ilâhiler içerisinde iki eser vardır ki bunlardan birisi Âsım Şakir’den her daim dinlediği ve çoğu zaman onunla beraber okuduğu güftesi Nesîmî’ye ait, bestekârı bilinmeyen Uşşak makamındaki Bektâşî nefesidir: “Ben melâmet hırkasını deldim geçirdim eğnime; Taşa çarptım şişe-i namus u ârı kime ne?” İkinci ilâhi ise güftesi Safvet Efendi’ye ait fakat bestekârı bilinmeyen Hüzzam makamındaki, “Gözüm ki kana boyandı, şarabı neyleyeyim?” adlı ilâhidir. Mehmet Âkif yaşamının son anına kadar dilinden düşürmediği bu eseri hemen her gün okur ve gerek kendi okudukça gerek dostlarından dinledikçe de heyecana gelir. Dostu Hafız Kemal ile bir araya geldiğinde ondan sürekli bu ilâhiyi okumasını istemiştir. Eşref Edip, kendisinin ve arkadaşları Hilmi Bey, Hasan Basri Bey, Münir Bey ve daha birçoklarının bu eseri Mehmet Âkif’den öğrendiğini söyler. Yine Yunus Emre’nin şiirlerinden bestelenmiş ilâhiler onu oldukça etkilerdi. Özellikle şu eserleri çok severdi: “Hüseyni İlâhi - Severim seni ben candan içerû;”, “Uşşak İlâhi -Bu akl u fikr ile Mevla bulunmaz;” ve “Segâh İlâhi - Ben yürürüm yâne yâne.”

#Mehmet Akif Ersoy
#Neyzen Tevfik
#Müzik
3 yıl önce