|

Akif’in maskı ilk kez sergileniyor

Mehmet Akif Ersoy’un özel eşyaları özel bir sergiyle ziyarete açıldı. Heykeltıraş Ratip Aşır Acudoğlu tarafından şairin vefat ettiği 1936’da alçıyla alınan yüzünün kalıbı, 85 yıl sonra ilk defa sergileniyor.

Ayşe Olgun
04:00 - 14/03/2020 Cumartesi
Güncelleme: 02:35 - 14/03/2020 Cumartesi
Yeni Şafak
Uzun yıllar Acudoğlu’nun atölyesinde duran, heykeltıraşın ölümünden sonra eşi Fahrunisa Acudoğlu tarafından korunan ve 18 Kasım 1997’de Mehmet Akif Ersoy özel müzesine bağışlanan mask, “Konuşmak bir mana ise susmak binbir mana” dizelerini hatırlatırcasına doğru bildiği yoldan giden, idealist bir vatanseverin derin huzurunu yansıtıyor.
Uzun yıllar Acudoğlu’nun atölyesinde duran, heykeltıraşın ölümünden sonra eşi Fahrunisa Acudoğlu tarafından korunan ve 18 Kasım 1997’de Mehmet Akif Ersoy özel müzesine bağışlanan mask, “Konuşmak bir mana ise susmak binbir mana” dizelerini hatırlatırcasına doğru bildiği yoldan giden, idealist bir vatanseverin derin huzurunu yansıtıyor.

İstiklal Marşı’nın kabul edilişinin yıldönümü dolayısıyla milli şairimiz Mehmet Akif Ersoy’un özel eşyaları Ankara İl Kültür ve Turizm Müdürlüğünün Sebilürreşad dergisi iş birliğiyle hazırladığı bir sergiyle ziyarete açıldı. Adnan Ötüken İl Halk Kütüphanesi’nde sergilenen özel eşyalar arasında en dikkat çeken ise İstiklal Şairi’nin ölümünün hemen ardından çıkarılan maskı.

İstanbul’da 1936 yılının Aralık ayında vefat eden Mehmet Akif Ersoy’un cenazesine kimse sahip çıkmayınca gençler milli şair için unutulmaz bir cenaze töreni düzenledi. Bu cenaze töreni için ilk adımı atan o dönemde tıp fakültesinde okuyan iki öğrenciydi. İşte bu öğrencilerden Mecit Bumin yıllar sonra o günü 1983 yılında Türk Edebiyatı Dergisi’nde Mehmet Akif Özel Sayısı’nda kaleme almıştı. İşte ilk kez sergilenen maskın alınması ve Akif’in o cenaze töreni:

ÖNCE TABUTA TÜRK BAYRAĞI

“Muhterem Mehmed Akif’in son günlerini anavatanda geçirmek arzusu ile İstanbul’a geldiğini ve Mısır Oteli’nde kaldığını duymuştum. Otelinde ziyaretine gidemeyişim, bende büyük bir eksikliktir. O zamanlar ben, tıp fakültesinin ilk sınıflarındaydım ve sağlık vekâleti yurtlarının birinde kalıyordum. Boş zamanlarımızı kütüphaneye gidip okumakla geçirdik. Bir pazar günüydü. Arkadaşım Mithat Müdüroğlu ile bwwtirlikte Beyazıt Kütüphanesine gidiyorduk. Vakit erkendi. Kütüphanenin açılma saatini, tam karşısında bulunan ve “Küllük” denilen kahvelerin birinde oturarak bekliyorduk. Sulu kar yağıyordu. Tam bu sırada caddeden tek atlı bir araba geçiyordu. Arabacının yanında fesli bir genç oturuyordu. Yükü, örtüsüz bir tabut olan araba, cami kapısına yöneldi. Tam bu sırada ikimiz birden kalkıp önlerine koştuk. Fesli gence sorduk:

-Bu tabut kime ait?

Delikanlı bize şöyle bir baktı ve:

- Bu tabut Mehmed Akif Bey’e aittir. Ben de kâtib- i hususuyum, dedi.”

HERKESE HABER VERDİK

Bumin Macit bu sözlerden sonra hemen tabutu arabadan arkadaşlarıyla alıp hürmetle musalla taşına yerleştirdiklerini dile getirdikten sonra katipten Akif’in iki fotoğrafını alıp doğru önce Kapalıçarşı’ya gidip bir büyük bayrak ve raptiye alıp döndüklerini ve naaşı bayrakla örttükten sonra bu sefer de Cağaloğlu’nda gördükleri ilk matbaaya girip Akif’in vesikalığını büyük boyda tabettirdiklerini, bol miktarda tabettirdiklerini anlatıyor. Ardından yurtları aceleyle gezip herkesi Mehmet Akif’in cenaze törenine çağırdıklarını söyleyen Macit yazısına şöyle devam ediyor: “Öğle namazına yakındı, Beyazıt Camii’ne geldik. Cenazenin yanında, resmî kıyafetleri ile Darüşşafaka ilkokul birinci sınıf talebelerini öğretmenle birlikte gördük. Daha sonra cemaat çoğaldı. Namazdan sonra tabut omuzlara alınarak Beyazıt meydanına çıkıldı.

BİR GENÇ MEZARA ATLADI

Cenaze alayı ilerledikçe kalabalık artıyordu. Edebiyat Fakültesi önünde 5 dakika duruldu, saygı duruşunda bulunuldu. Artık cenaze alayı büyümüştü. Tabut gençlerin ve halkımızın omuzlarında, bayrağımıza sarılı vaziyette ilerliyordu. Edirnekapı’ya kadar böylece gelindi. Tabut mezara indirildikten sonra görmek isteyenler için merhumun yüzü son bir kere açıldı. Tam bu sırada Güzel Sanatlar Akademisi’nden bir genç mezara atladı ve alçılı bir bezle merhumun o nazik yüzünün mülajını aldı. Ona müdahale edenler olduysa da genç heyecanlı tavrıyla: ‘İlerde bir gün belki heykeli yapılırsa lazım olur’ dedi. Mezar usul-i veçhile kapandı. Kur’an-ı Kerîm okundu, dualar edildi ve büyük kaybın verdiği iç burukluğuyla cemaat oradan ayrıldı. Şunu söylemek isterim ki, büyük şairimiz Mehmed Akif’i milletimiz ebediyete kadar unutmayacaktır.”

  • İşte o gün maskı alan Ratip Aşır Acudoğlu adlı bir heykeltıraş. Bu maskı vefatından sonra ailesi saklamış. Acudoğlu’nun kızı Seda Güzelçam ise 18 Kasım 1997’de Mehmet Akif Özel Müzesi’ne bağışladı. Bugün açılan sergiyle ise mask ilk defa sergileniyor.

Tüfek, tespih, rahle ve Safahat kaldı


  • Sergide, Mehmet Akif’in Tacettin Dergahı’nda kaldığı sırada kullandığı eşyalar, hayatının çeşitli dönemine ait fotoğraflar, Safahat’ın ilk baskıları, tespihi, gözlüğü, “Longines” marka saati, 30 Ağustos Zaferi’nin anısına TBMM tarafından verilen tüfeği yer alıyor. Şairin İstiklal Marşı’nı yazdığı günlere şahitlik eden eşyalar da serginin dikkat çeken parçaları arasında bulunuyor. Mehmet Akif Ersoy’un “Ben ezelden beridir hür yaşadım, hür yaşarım. Hangi çılgın bana zincir vuracakmış şaşarım” dizelerini, aydınlığında yazdığı gaz lambası, çayını demlediği semaver, dergahı ısıttığı ocak, sabunluğu, ibriği, Kur’an-ı Kerim okuduğu rahlenin yanı sıra ölümünün hemen ardından alınan maskı ilgi çekiyor.
#Mehmet Akif Ersoy
#Anma
#Tören
4 yıl önce