|

Amerika’nın dış politikası krizle karşı karşıya

İran İslam Cumhuriyeti Dışişleri Bakanı Amerika’nın politikaları, İran halkının Amerika hükümetine güvenmeme nedenlerine bir örnek olduğu gibi, dünya ve özellikle Batı Asya bölgesindeki adaletsizlik, şiddet, terörizm, savaş ve güvensizliğin önemli ve temel nedenlerindendir. Bu politikalar, ağır maddi ve insani fatura ve dünyadaki ülkelerin kamuoyunun tamamına yakınında ciddi izolasyon yaratmanın dışında, saygıdeğer ve çağdaş Amerika halkına da yararı olmadığı gibi sadece sayılı Amerikalı ölümcül silah üreticisine menfaat sağlamıştır.

Yeni Şafak ve
04:00 - 26/06/2018 Salı
Güncelleme: 04:25 - 26/06/2018 Salı
Yeni Şafak
Gündem
Gündem
Dr. Muhammed Cevad Zarif

İran’ın nükleer programına ilişkin Kapsamlı Ortak Eylem Planı (KOEP), Trans-Pasifik Ortaklık Anlaşması ve Paris İklim Anlaşması’ndan sonra ABD’nin çekildiği üçüncü uluslararası anlaşmadır. ABD bu girişimleriyle aynı zamanda NAFTA, Serbest Ticaret Sistemi gibi diğer birçok anlaşmayı ve Birleşmiş Milletler sisteminin bazı bölümlerini tehlikeye atmış, çok taraflılığa ve görüş ayrılıklarının diplomatik yollardan çözümlenmesine büyük darbe vurmuştur.

Amerika’nın, hatta kendi halkının görüşüne ters düşmesine rağmen, 8 Mayıs 2018’de KOEP’ten çekilerek tek taraflı yasa dışı nükleer yaptırımlarına geri dönmesi, bu ülkenin gerçekte yükümlülüklerine sadık kalmadığını ve söz konusu anlaşmayı defaatle ihlal ettiğini gözler önüne sermiştir. Oysaki Uluslararası Atom Enerjisi Kurumu (UAEK) uluslararası tek yetkili mercii olarak, İran İslam Cumhuriyeti’nin KOEP’ten doğan yükümlülüklerine bağlı kaldığını defalarca açıklayarak onaylamıştır. Neticede Amerika’nın kararı uluslararası toplumun ve hatta Amerika’nın yakın ortakları olan Avrupa Birliği, İngiltere, Fransa ve Almanya gibi ülkelerin itirazları ile karşılaşmıştır.

YALNIZ KALDI

Amerika’nın yeni Dışişleri Bakanı da 21 Mayıs 2018 tarihinde yaptığı İran ile ilgili asılsız hakaret içeren ve müdahaleci konuşmasında bazı istek ve tehditleri dile getirmiştir ki uluslararası hukuk ve kurallara ve medeni tutuma açık bir şekilde ters düşmektedir. Bu açıklama her şeyden önce Amerikan hükümetinin uluslararası toplumun Washington’un KOEP’i yok etme ve bu yolla İran’ı yalnızlaştırma çabasına karşı itirazlarına yönelik bir tepkisiydi. Pompeo bu konuşmasında aslında Amerika’nın çok taraflı bir anlaşmadan çekilmesini izah etmeye ve uluslararası toplumun bu yasa dışı ve BM Güvenlik Konseyi’nin Amerika’nın önerisi ve üyelerin oyu ile alınmış 2231 sayılı kararını ihlal eden girişimi ile ilgili bakışını saptırmaya çalışmıştır. Özellikle de bu konuşmada öne sürülen 12 ön koşul, Amerika’nın tek taraflı tutumu ve çok taraflılığı zayıf düşürme çabalarında yalnız kalması açısından komik bir durumdur.

Bu konuşmanın ve ABD Başkanı’nın açılamalarının uluslararası toplumun tepkisi ve ilgisizliği ile karşılaşması boşuna değildir. Sadece bölgemizde az sayıda Amerikan yanlıları bu açıklamaları desteklemiştir.

Ne yazık ki Amerika’nın dış politikası -tabii böyle bir politika var ise- özellikle de İran İslam Cumhuriyeti’ne karşı izlediği politika son bir buçuk yıl içerisinde temelsiz ve evhamdan ibaret olmuştur. Burada ABD Başkanı ve Dışişleri Bakanı’nın sürekli dile getirdikleri ve İran’ın içişlerine açıktan bir müdahale olan açıklamaları ve BM’ye üye olan bir ülkenin yasadışı bir şekilde tehdit edilmesi, ABD’nin BM kararlarında belirlenmiş uluslararası yükümlülüklerine, 1955 Antlaşması ve 1980 Cezayir Bildirisi’ne açıktan açığa aykırıdır. Dolayısıyla ABD yetkililerinin dikkatini uluslararası toplumun tamamı için zarar verici olan dış politikalarındaki bazı boyutlara çekmek istiyorum:

HAYALPEREST VE VEHİMLERLE DOLU POLİTİKA

1- ABD Başkanı’nın zaman zaman bazı mantıksız tutum ve kararları ve etrafındakilerin muhataplarını bu konuda izah etme çabaları ve getirdikleri bahaneler son 17 ay içerisinde Washington’un karar alma sürecine dönüşmüştür. Bu tür kararlar ve izah için düşünmeden ve fevri bir şekilde dile getirilen açıklamalar çelişkili ifadelere ve girişimlere neden olmaktadır. Örneğin Pompeo -henüz CIA Başkanı iken- Kongre’de verdiği ifadelerde kongre üyelerinin doğrudan cevap verirken, “İran nükleer anlaşmayı ihlal etmemiştir” ifadesini kullanmıştır; ancak ABD Başkanı’nın KOEP’ten çekilmesi kararının ardından 21 Mayıs 2018’de yaptığı açıklamada bu ifadesinin ve UAEK’nun sunduğu teknik görüşlerin aksine İran’ın nükleer anlaşmayı ihlal ettiğini öne sürmüştür.

2-Bu süre zarfında ABD’nin dış politikasının bazı boyutlarının ucuza satıldığını yani normal lobiciliğinde de ötesine geçtiğini söylersek abartılı konuşmuş olmayız. Örneğin bugüne kadar herhangi bir ABD Başkanı’nın kendi seçim propagandasında defalarca bir ülkeyi radikal ve terör destekçisi olarak gösterdiği halde seçim sonrasında ilk dış ziyaretini bu ülkeye gerçekleştirdiği veya alenen ABD dış politikasının bazı boyutlarını şu veya bu ülkenin silah alma şartına bağladığı görüşmemiştir. Öyle ki bazı raporlar Amerika’nın dış politikasının kimi durumlarda sadece maddi ve genelde meşru olmayan çıkarlara dayalı olduğunu göstermektedir.

3-Uluslararası kanun ve kurallara karşı kayıtsız kalmak ve uluslararası düzende hertürlü yasa ve kuralı bozma çabası şimdiki ABD hükümetinin bariz boyutlarından biridir. Öyle ki Amerika delegeleri Kanada’da yapılan G7 zirvesinin sonuç bildirgesi müzakerelerinde “kanuna dayalı uluslararası düzen” çıtasının yükseltilmesinin zaruretine dair tabirin eklenmesine karşı çıkmışlardır. Trump Hükümeti bu yıkıcı yöntemini ahde vefa ilkesini reddederek başlatmıştır. ABD’nin bazı uluslararası anlaşmalardan çekilmesi ve bunlardan bazılarını da tehlikeye atması, ayrıca uluslararası kuruluşlara yönelik başlattığı girişimler ABD tarafından bugüne kadar uygulanan yıkıcı girişimlerin bir örneğidir. Maalesef bu girişimler uluslararası düzenin perspektifini karartmıştır. Kuşkusuz bu tarz politikalar uluslararası toplumun istikrarını tehliye atabilir ve ABD hükümetini de uluslararası bir eşkiya konumuna getirebilir.

4-Hayalperestlik, vehim ve kuruntulara dayanmak ABD hükümetinin dış politikasının diğer yönüdür. Amerika’nın özellikle de bölge ile olan ilişkilerinde bu tarz yaklaşımı görülmektedir. Amerika’nın Kudüs konusunda kanunsuz ve tehlikeli girişimleri siyonist rejimin Gazze’deki vahşice girişimlerini sorgusuz sualsiz desteklemesi ve Suriye’deki bölgelere yönelik havadan füzeli saldırıları, usul ve ilkeden yoksun bu tarz politikaların açıkça göstergesidir.

Pompeo’nun 21 Mayıs’ta yaptığı açıklamalar Amerika’nın bugünkü hükümetinin bölgemiz konusunda ne denli evhamlı ve kuruntu içerisinde olduğunu ortaya koymaktadır. ABD Dışişleri Bakanı İran İslam Cumhuriyeti ile müzakere ve anlaşma şartlarını öyle bir zamanda gündeme getiriyor ki uluslararası camia hangi konuda olursa olsun ABD’deki fiili hükümet ile müzakere ve anlaşmanın olabilirliği hususunda ciddi şüpheye sahiptir. ABD’nin en üst düzey makamlarının katılımıyla yapılan ve yüzlerce saat süren ikili ve çok taraflı müzakereler sonucunda ulaşılan, Amerika’nın daimi üyesi olduğu BM Güvenlik Konseyi’nde bu ülkenin önerisi ile Konsey’in tüm üyelerine sunulup kabul edilen ve BM bildirgesinin 25. maddesi uyarınca uluslararası bir anlaşmaya dönüşen KOEP’i yok sayan bir hükümet, yeniden o ülke ile müzakere beklentisi içerisinde nasıl olabilir!? ADB Başkanı’nın son açıklamaları ve hatta bir önceki ABD hükümetinin yaptığı müzakereleri ve anlaşmanın geçersiz olduğunu gerekçe göstererek KOEP’ten çekilme haklarının olduğunu söylemek gibi komik bahaneler getirmesi, devlet başkanının vardığı anlaşmayı bir kaç saat aradan sonra ayaklar altına alabildiğini göstermiştir.

G7 ZİRVESİ’NİN GÖSTERDİĞİ

ABD Başkanı’nın G7 toplantısı sonuç bildirgesinden çekilmesi bu kanun dışı uygulamanın bariz bir örneğidir. ABD Başkanı’nın Kuzey Kore lideri ile yaptığı görüşmenin hemen ardından düzenlediği basın toplantısındaki açıklamaları akıl dışı ve tehlikeli bir tutum izleyen bir hükümetin diğer bir örneğidir. Acaba ABD Dışişleri Bakanı İran İslam Cumhuriyeti’nin ‘eğer altı ay sonra yanıldığımı anlarsam bunun için bir bahane üretebilirim’ diyen bir hükümet başkanı ile görüşeceğini mi düşünüyor? Acaba böyle bir hükümet İran’ın önüne şart koyup davalı ve davacının yerini değiştirebilir mi? O, sözünün ve imzasının itibarının olduğunu göstermesi gerekenin uluslararası yükümlülüklere ve kendi sözüne sadık kalan tarafın değil Amerika’nın fiili hükümetinin olduğunu unutmuş görünüyor. Gerçek şu ki son 70 sene içerisindeki Amerikan hükümetlerinin İran ile olan ikili ve çok tarafları anlaşmaları açık bir şekilde ihlal edip uluslararası kanunlara kayıtsız kaldıklarından dolayı bunun hesabını vermeleri gerekmektedir.

Amerika’nın değindiğimiz bu politikaları, İran halkının Amerika hükümetine güvenmeme nedenlerine bir örnek olduğu gibi, dünya ve özellikle Batı Asya bölgesindeki adaletsizlik, şiddet, terörizm, savaş ve güvensizliğin önemli ve temel nedenlerindendir. Bu politikalar, ağır maddi ve insani fatura ve dünyadaki ülkelerin kamuoyunun tamamına yakınında ciddi izolasyon yaratmanın dışında, saygıdeğer ve çağdaş Amerika halkına da yararı olmadığı gibi sadece sayılı Amerikalı ölümcül silah üreticisine menfaat sağlamıştır. Eğer Amerikan hükümeti kendi halkı ve diğer dünya halklarının güvenlik ve refahı için, bu politikaları resmen ve pratikte vazgeçme cesaretini gösterirse, uluslararası izolasyonu sona erip, İran ve dünyada Amerika’dan yeni bir oluşacak ve güvenlik, huzur, kapsamlı ve kalıcı kalkınmaya doğru ortak hareket koşullarında ortaya çıkacaktır.

UFUKTA DEĞİŞİM GÖZÜKMÜYOR

Şunu kabul etmek gerekir ki maalesef şimdilik ABD’nin davranışlarında değişim perspektifinden söz etmek gerçekçi değil. Ama İran İslam Cumhuriyeti uluslararası düzeyde bilginin yaygınlaştırılması, çok yönlülük, diyalog, hukukun egemenliğine saygı, nükleer silahsızlaştırmayı ‹›medeniyetler arası diyalog›› ve “dünya, şiddet ve aşırıcılığa karşı” gibi inisiyatifler sunarak, nükleer silahsızlaştırma ve hukuka dayalı dünya düzeni için yapılan proaktif çabalara katılarak çaba harcamıştır. Biz ayrıca Suriye ve Yemen krizlerine başladığı günden itibaren pratik siyasi çözümler sunduk ve ciddi siyasi inisiyatiflerde aktif olarak katılım sağladık, ama maalesef ABD bu krizlerin tamamında saldırganlar ve teröristlere destek vermiştir. Ayrıca ABD’nin nükleer anlaşmadan çekildikten sonra, biz bu küresel önemli kazanımı korumak için diğer taraf üyelerle diplomasiye devam ettik ve hala da bu yola devam ediyoruz.

İran İslam Cumhuriyeti bölgesel krizleri çözmenin ve güçlü bölge oluşturmanın en iyi yolunu “Fars Körfezi’nde bölgesel diyalog konseyi’’ni oluşturmakta görüyor. Bu şekilde ülkelerin egemenlik hakkının eşitliği, tehdit ve zorbalıktan kaçınmak, münakaşaları barışçıl yollarla çözmek, ülkelerin toprak bütünlüğüne saygı duymak, uluslararası hudutların değişmez olduğu, ülkelerin iç işlerine müdahale etmemek ve kendi geleceklerini belirleme haklarına saygı göstermek gibi ortak ilkeler temelinde bölge ülkelerini birbirine yaklaştırma adına güven verici girişimleri başlatmış ve bölgesel ve küresel tehditler ve fırsatlar ile ilgili ortak algı yaratarak, saldırmazlık ve bölgesel ortak işbirliği anlaşmasına ulaşmayı hedeflemiştir. Biz ciddi olarak şuna inanıyoruz ki bölgemiz, dünyanın en zengin medeniyetinin varisi olarak, sorunlarını başkalarından bağımsız ve onların müdahalesi olmadan -ki ortak onur ve geleceğimize zarar vermekten başka sonucu yoktur- kendi dirayet ve gücümüz ile çözmeye çalışıp ve çocuklarımıza daha iyi bir gelecek hazırlamalıyız.

#ABD
#İran
#Rusya
6 yıl önce