|

ANAR: Bir kent masalcısı

“Sovyet rejimini destekleyen ve daha çok kolhoz hayatı konulu eserler kaleme alan önceki kuşak yazarların aksine Anar, kent yaşamını, kent insanı anlatmış kitaplarında. Yazarı ilk olarak bir söyleşide tanıdım.”

04:00 - 15/01/2022 Cumartesi
Güncelleme: 00:46 - 15/01/2022 Cumartesi
Yeni Şafak
Anar Rızayev
Anar Rızayev
GÜLÇİN DURMAN

Yanlış mı okuyorum diye kitaba yeniden baktım. Ne de olsa, gözlüklü bir insanım! Hayır doğru okumuşum. Kapakta büyücek harflerle “Beş Katlı Evin Altıncı Katı” yazıyor. Nedir şimdi bu? Kelime oyunu mu? Yoksa bir yerlere gönderme mi?

Önce yavaş yavaş sonra gittikçe şiddetlenen bir şekilde itiraz ediyor, söz verdiğim halde kitabı okuyamayacağımı beyan ediyorum. Kâmil Engin ise ısrarcı. Kitabı okursam, düşüncelerimin değişeceğini ve başka bir sürü şey daha söylüyor. Zaten yazarın sadece bu romanını değil, birkaç kitabını daha okumalıyım. Çünkü, sinemacı Kâmil Bey, hazırladığı yönetmen Tevfik İsmailov belgeseli için yakınlarda Bakü’ye gidecek ve orada röportaj yapacağı kişiler arasında Azerbaycan’ın ünlü yazarlarından Anar da yer alıyor. Kâmil Beyin niyeti, oraya kadar gitmişken Anar ile de uzun bir röportaj yapabilmek. Ben de naçizane, kitaplarını okuyup sorular hazırlayacağım. Bir hayli konuşmanın ardından, son kozumu oynuyorum. “Taaa yıllar öncesinden biliyorum, tanıyorum ben Anar’ı.” deyiveriyorum. Kendimden öyle eminim ki.

YAZDIKLARINI HİÇ MERAK ETMEDİM

İşin aslına bakarsanız, tanıyorum dediğim şey de şu. Kanal 7’nin yayına ilk başladığı zamanlarda çalıştığım ‘Kitap, Defter Kalem’ programı için İBB’nin hazırladığı ve konuşmacıları arasında Elçin ile Bahtiyar Vahapzade’nin de bulunduğu Türk Cumhuriyetleri programlarından birinde, yarım saat kadar röportaj yapmıştım. Daha doğrusu rahmetli İrfan Çiftçi sormuş, ben de kameramanın yanında notlar almıştım falan filan. Biliyorum dediğim mevzu bu kadar işte. Cahillik mi diyorduk buna, ön yargı mı? O günkü görüşmeden edindiğim izlenimde Anar, bana yazardan ziyade daha çok bir bürokrat gibi görünmüştü. O yüzden de yazdıklarını hiç merak etmemiştim.

İşin aslına bakarsanız, ilk izlenimim pek de yanlış değilmiş. Çünkü Anar hayatının önemli bir kısmında Devlet Televizyon ve Radyo Teşkilatı, Yazarlar Birliği gibi Azerbaycan’ın önemli kurumlarında görevler almış. Halen de Yazarlar Birliği başkanı aynı zamanda. Milletvekili olmuş, Azerbaycan-Türkiye Dostluk Komisyon başkanlığı da yapmış bir isim. Bunların hepsini, “Beş Katlı Evin Altıncı Katı” romanının ardından hız kesmeden “Ak Liman” ile “Seçilmiş Öyküler”ini okuduktan sonra öğrendim. Azerbaycan Türkçesiyle adı “Beş Mertebeli Evin Altıncı Mertebesi” olan “Beş Katlı Evin Altıncı Katı” romanı son zamanlarda en zorlanarak okuduğum kitap oldu. O kadar çok okumaktan vaz geçip kenara bıraktım ki bu kitabı. Her defasında sonunda şaşıracaksın denildi, itirazlarıma. Dişimi sıkıp devam edince bir de baktım ki kitabın sonunda o tuhaf etki almış götürmüş beni. Yazar da benim gibi okurlarının içini okumuş olmalı ki romanı şöyle bitirmiş. “Ne olurdu insanlar beş katlı bir yapıda altıncı katın olabileceğine inansalardı, ne olurdu sanki...”

Eserlerinde Anar ismini kullanan Anar Rızayev (Rzayev) 1938 yılında Bakü’de dünyaya gelmiş. Annesi Nigâr Refibeyli (1913-1981) ile babası Resul Rıza (1910-1981) Azerbaycan’ın sevilen, sayılan iki büyük şairi. Büyük dedeleri arasında Rus zulmüne başkaldırmış kişiler de bulunan Anar Rızayev ülkesinin önemli kültür sanat çevrelerinin içinde büyümüş. İlk eserini daha 14 yaşında iken kaleme almış. “Senin Namen İyidir” isimli bu piyeste maddi zorluklar içinde yaşamaya çalışan Amerikalı bir müzisyeni anlatmış genç Anar. Babası, yazarlığı meslek olarak seçmesine taraftar olmamış ilk zamanlarda. Mimar veya mühendis olmasını istermiş. Anar’ ın babası şair Resul Rıza, Nazım Hikmet ile de yakın dostluk kurmuş bir kişi.

KENT İNSANINI ANLATIYOR

Sovyet rejimini destekleyen ve daha çok kolhoz hayatı konulu eserler kaleme alan önceki kuşak yazarların aksine Anar kent yaşamını, kent insanı anlatmış kitaplarında. Benim okuduğum eserlerindeki karakterler ise çoğunlukla kendisinin de görev yaptığı Neşriyat (Devlet Basımevi) ile Azerbaycan Devlet Televizyon ve Radyo Teşkilatında çalışan kahramanlar. Kent insanın ruh hali, çıkmazları, yalnızlık, yabancılaşma, toplumun yozlaşması, kentsel dönüşüm ve iç hesaplaşmalar bu kitapların başlıca temalarıydı. Küçük sıradan insanların hayatını anlattığı hikayelerinden Geçen Yılın Son Gecesi, Vestiyerde Çalışan Kadının Anlattıkları ile Bayram Özlemi, Haldun Taner ile Sabahattin Kudret Aksal üslubunu anımsattı bana.

Genç yaşlarından itibaren sürekli yazan Anar Rızayev 1950’lili yıllarda kaleme aldığı eserlerini, dönemin baskıcı koşulları yüzünden ancak 1980’lerde yayımlatabilmiş.

1970 de yazdığı İyi Padişahın Masalı, Sovyet döneminin politikasının eleştirisini yaptığı ironik hikayelerinden bir tanesi. Bu hikâyeyi Türk Edebiyatı Vakfı 2018 yılında Türkçe, Farsça, Kırgızca, Kazakça, Başkurtça, Özbekçe, Tatarca, Gagavuzca çevirisi ve orijinal dili Azerbaycan Türkçesi ile birlikte yayımlamış.

ROMANLARINDA TEKNOLOJİNİN GÜCÜ

Anar’ın ilgimi çeken bir diğer yönü de hikâye ve romanlarında telefon, televizyon ve radyoya genişçe yer vermesi. Bu teknolojik üçlünün etkisi o denli güçlü ki bazı eserlerinde, neredeyse kahramanlardan birisi olup çıkabiliyorlar karşımıza.

Belki tuhaf bulacaksınız ama Anar’ın kitaplarında Azerbaycan toplumuyla nerelerde ayrıldığımızı, uzaklaştığımızı buldum ben. Sanki bizim anladığımız ya da hayal ettiğimiz mi demeliyim Azerbaycan ile Azerbaycan insanı daha farklı. Anar’ın Otel Odası hikayesi mesela, buna dair bir şeyler söylüyor, bazı kırılma noktalarına işaret ediyor. 1993 yılında tam da Ermenistan savaşının ardından geldiği İstanbul’da, Mimar Sinan Üniversitesi’nde ders vermiş Anar. İster istemez, Otel Odası’nda anlatılan olayların gerçektende yaşanmış olabileceği geldi aklıma. Ha bu arada, eklemeden geçemeyeceğim, sadece biz değil Azerbaycanlılar da bizi ve bizim yaşamımızı pek çözememişler gibi görünüyor Otel Odası hikayesine göre.

Ak Liman’ ı yani Anar Rızayev’in beni en çok etkileyen kitabını en sona bıraktım. Ak Liman bizde roman olarak basılmış. Ancak bu kitap bir povest. Rusça povestvovanie sözünden gelen, povest tahkiye etmek anlamına geliyor. Googleda yaptığım yetersiz araştırmalar ve birkaç yeri kurcalamam sonucu povest konusunun biraz kafa karıştırıcı olduğuna kani oldum. Povest, için bizdeki uzun hikâye tabiri uygun görülmüş. Ancak uzun hikâye de pek povestin şartlarını karşılamıyor gibi. Ak Liman’dan yola çıkarak anlayabildiğim kadarıyla, povest de olay, kahraman, zaman ve mekân unsurları hikâyeden daha geniş bir şekilde yer alıyor. Ancak bunlar romandaki gibi derinlemesine ve detaylıca verilmiyor. Yine sınırlı şekilde kullanılabilecek tarihi, sosyolojik, psikolojik ve felsefeye dair mevzular da povestde rahatça yerini bulabiliyor. Tabii romanla kıyasladığımızda, bunlar da ancak tadımlık kadar oluyor. Romandan ziyade hikâye meraklısı olduğum için bu özellikleri beni Ak Liman’a daha da yakınlaştırdı diye düşünüyorum.

Ak Liman, Azerbaycan Devlet Basımevi’nde çalışan bir grup insanın hayatından kesitler sunuyor. Burada kısaca yer alan Tehmine ile Zaur daha sonradan “Beş Katlı Evin Altıncı Katı”nda başkahraman olarak kendilerini gösteriyorlar.

Anar Rızayev’in hikâye ve romanlarının yanı sıra şiir, tiyatro oyunları ve senaryoları da bulunuyor. Ülkemizde ise çok az kitabı yayımlanmış. O yüzden de pek tanınmıyor Türk okuru tarafından. Dileğim yakın zamanda baskıları tükenmiş kitaplarıyla beraber diğer kitaplarının da basılması. Özellikle de distopik unsurlarla ütopik unsurların bir arada yer aldığı Ak Koç Kara Koç adlı eserin yeniden basılmasını dört gözle bekliyorum.

Şunu da söylemeden geçemeyeceğim.

Azerbaycan Türkçesi bizim için yabancı bir dil değil, Türkiye Türkçesine yakın bir lehçe. Biraz dinleyip okuyunca, insan ister istemez aşina oluyor anlatılanlara. Tabii zaman, emek ve ilgi istiyor, tıpkı hayattaki diğer pek çok şey gibi...

#Anar Rızayev
#Azerbaycan
#Bakü
2 yıl önce