|

Anneanneler iyi günleri gördü

Biri 80 diğeri 81 yaşında iki güzel insan: Nuran Sözen ve Aynur Mısıroğlu. Emine Erdoğan’ın büyüğü olan Cumhuriyetin iki dindar kadını Türkiye’nin dünden bugüne hikayesini anlattı. Kendi dönemlerinde örtülü kadınların bir elin parmaklarının geçmediğini söyleyen Sözen ve Mısıroğlu dindar bir nesle bugünü emanet ettikleri için gözleri açık gitmeyeceğini dile getiriyorlar.

Yeni Şafak ve
04:00 - 1/07/2018 Pazar
Güncelleme: 03:07 - 1/07/2018 Pazar
Yeni Şafak
Seksen yaşındaki Aynur Mısıroğlu ve Nuran Sözen dindar neslin yetişmesi için emek harcayan iki anneanne olarak geleceği yetiştirdikleri dindar gençlere emanet ettikleri için çok mutlular.
Seksen yaşındaki Aynur Mısıroğlu ve Nuran Sözen dindar neslin yetişmesi için emek harcayan iki anneanne olarak geleceği yetiştirdikleri dindar gençlere emanet ettikleri için çok mutlular.

Seçimden bir hafta önce Kültür ve Turizm Bakanı Numan Kurtulmuş ve eşi Sevgi Kurtulmuş’un ev sahipliğinde ikincisi gerçekleşen Vefa Buluşmaları vesilesiyle iki güzel insanla tanıştım. Seksen yaşını tamamlayan bu kadınların hikayesi aslında Cumhuriyet döneminden bugüne dindar kadınların neler yaşadığını anlatıyor. İkisi de İstanbul’da doğmuş. Nuran Sözen dindar Aynur Mısıroğlu ise seküler bir ailede büyümüş. Vakıflarda, derneklerde, okullarda çalışmış ömürlerini dindar nesiller yetiştirmeye adamışlar. İkisi de bugüne kolay gelinmediğini söylüyor ve bu günleri gördükleri için kendilerini bahtiyar sayıyorlar. Günümüz gençlerinin ise örtünme şekilleri ve ağır makyajlı hallerine birkaç ‘büyükanne uyarısı’nda bulunuyorlar. İşte onların hikayesi:


Aynur Mısıroğlu 1937 yılında Çengelköy’de doğup Beşiktaş’ta büyümüş. “Abbasağa’da Çeşme Sokağı vardı orada otururduk. Ben ilk orta ve liseyi Beşiktaş’ta okudum” diyen Mısıroğlu asker bir ailenin çocuğu olarak Atatürk ilke ve inkılaplarına bağlı ve sıkı CHP’li bir ailede yetişmiş. Evlerine Cumhuriyet gazetesinden başka gazete girmezmiş mesela. “Babam, abim, büyükbabam başta olmak üzere ailemizin erkekleri askerdi. Tek parti döneminde CHP’ye bağlıydık. Menderes iktidara gelince ailem, okuldaki öğretmenlerim ona karşıydı, hepimiz hınç doluyduk. Anadolu insanıyla ilk kez üniversitede tanıştım ve dünyam yavaş yavaş aydınlanmaya başladı” diyen Mısıroğlu İstanbul Hukuk Fakültesi’nden mezun olmuş. Hukukta okurken ilk kez farklı kesimdeki insanlarla bir araya geldiğini söyleyen Mısıroğlu, hatta bir sefer sınıftaki doğulu çocukların hocaları Prof. Dr. Hıfzı Veldet Velidedeoğlu’na “cuma günü son derste sınav yapmayın biz cumaya gitmek istiyoruz” diye dilekçe verdiğine şahit olunca çok şaşırmış. Hocaları dilekçeyi okuyunca “Ben herkesin inancına saygılıyım o saatte sınav yapmam” diye açıklama yapmış ve Mısıroğlu bu olayın üzerindeki etkisini şöyle anlatıyor: “Bu olay öyle tuhaf geldi ki o an. Çünkü bana göre sınav varken namazın sözü bile olmaz bunlar nasıl insanlar diye ilk kez o gün kafamın kurcalandığını hatırlıyorum.” Ama asıl sarsılışı ihtilalden sonra yaşamış: “CHP gençlik gruplarında Menderes aleyhine konuşup bayrak altında yürüyüşler yapıyorduk. Sıddık Sami Onar gibi çok önemli hocalarımız gençlerin kıyma makinasında çekildiklerini anlatıyordu derste. Koskoca hocanın yalan söyleyeceği aklımızın ucundan bile geçmiyordu, içimiz hınçla doluyordu. Sokaklarda eylem yapıyorduk. Ama ihtilal olunca bir baktık ki gençlerin kıyma yapılması falan hep yalanmış ortada öyle bir şey yok. Bu gerçek beni öyle sarstı ki anlatamam. Liseyi dereceyle bitirmiş akıllı bir öğrenciydim ve ben bu yalanlara inanmıştım işte o an kendimi ihanete uğramış, kandırılmış gibi hissettim. O kadar akıllı geçinen biri olarak kandırılmak bana çok ağır geldi o zaman bir uyanış başladı.”


OKUYACAK KİTAP YOKTU

“Şimdiki gençler çok şanslı her düşünceden yayın organı var” diyen Mısıroğlu kendi gençliğinde tek okunan gazetenin Cumhuriyet olduğunu üniversiteye başladıktan sonra ise Hürriyet de okumaya başladığını söylüyor. Mesela o zaman Hürriyet’te Nihat Sami Banarlı yazarmış ve ahlak üzerine yazılarını dikkate değer bulurmuş Mısıroğlu. Peyami Safa’yı okumaya başlamış bir de” Zaten fazla okunacak muhafazakar yazar da yoktu ” diyor Mısıroğlu. hukuk fakültesinden mezun olunca İslam hukuku üzerine yüksek lisans yapmak böylece İslam dinini daha yakından öğrenmenin mümkün olacağını düşünen Mısıroğlu şunları söylüyor: “Orhan Aldıkaçtı hocamız vardı. İslamiyet ve Demokrasi başlıklı bir seminer hazırlığı yapıyordum ve danışmanımdı. ‘Ben bu konuları bilmem ama benim Salih Tuğ diye bir arkadaşım var git onu bul sana yardım eder’ dedi hocam. Edebiyat fakültesine gidip Salih Tuğ’dan yardım istedim ve o da tezime yardım etti. Yine edebiyat fakültesine üç ay gelip ders veren Muhammed Hamidullah vardı aslında Sorbonne’da profesördü ama Türkiye’ye de gelip gidiyordu. Bu defa onun derslerine girmeye başladım. Hem Salih Tuğ hem de Hamidullah hoca benden çok ilgilendiler. Sınıfları hınca hınç dolu olurdu ve ben sessizce en öne oturur merak ettiğim her şeyi sorardım. Sınıftaki tek kız öğrenci bendim” sözleriyle o günleri anlatıyor.


HAMİDULLAH’TAN DERS ALDIM

Muhammed Hamidullah ve Salah Tuğ’dan din konusunda merak ettiği soruların cevabını alırken diğer yandan da kütüphanelerde kapağında ‘islam’ , ‘müslüman’ yazan kitapları alıp okumaya bu kitaplarla dini konularda bilgisini artırmaya çalıştığını anlatıyor Mısıroğlu. “Onlar da tek tük kitaplardı. Din adına piyasada doğru düzgün kitap bile yoktu. İlk başta namaz kılmaya ve oruç tutmaya başladım ama ailem çok rahatsız oldu. Hatta annem bir sefer arkadaşlarıyla konken partisine gitmiş. Orada ‘senin kızın delirmiş’ demişler. Annem ağlayarak eve geldi ve ne ağırdır ki ben annemi namaz kıldığım için deli olmadığımı ikna etmeye çalıştım. O günü unutamam’ diyor.

O günlerde asker ailelerinin üzerinden Türkiye’nin modernleşme hareketini sürdürdüğünü dile getiren Mısıroğlu, “Benim çocukluğumda annemler gazinoya eğlenmeye ya da özel günlerde düzenlenen balolara giderlerdi. Buralara eğer askerler eşleriyle katılmıyorsa tıpkı 28 Şubat dönemindeki gibi sorun yaşıyorlardı. Dekolte kıyafetlerle o balolara gidilmesi kadının kendini orada göstermesi gerekiyordu. Çağdaş ve modern insan tanımı ne acıdır ki böyle bir şeydi” diyor ve şöyle devam ediyor: “Bu yüzden ben örtünmeye karar verince bu kararım aile içinde büyük tepki gördü ben de bunun üzerine saçlarımın önü görülecek şekilde bir şalla gezmeye başladım dışarda. Zaten çevremde örnek alacağım örtülü tek bir kadın yoktu. Bugün elhamdülillah herkes inandığı gibi giyinip geziyor kimse kimseye müdahele etmiyor. Bu günlere kolay gelmedik.”


KADİR MISIROĞLU SINIF ARKADAŞIMDI

Eşi Kadir Mısıroğlu ile hukukta aynı sınıfta okumuşlar ama sınıfta değil Salih Tuğ hocanın derslerinde tanışmışlar daha doğrusu Kadir bey onu bu derslerde görüp talip olmuş. “Bana direkt evlilik teklifi yaptı ama ben onu tanımak istiyordum. Bu yüzden kabul etmedim ve bir müddet görüşüp birbirimizi tanımamız gerektiğini söyledim. Ama Kadir bey bu teklifimi reddetti ve “Ancak ben dini nikahlı eşimle bir yerlere gider gezer otururum” dedi. Ailemi çok zor ikna ettim okuldayken nişanlandık ve okul bittikten sonra da evlendik” diyen Mısıroğlu, “Kadir bey sayesinde muhfazakar camiayla tanışmaya başladım. Ancak bu ünlü beylerin hiç birinin eşi örtülü değildi. Annem de ‘sen de tamam namaz kıl, oruç tut ama onlar gibi ol başını örtme’ diyordu. Ama ben başımı örtmek istiyordum fakat çevremde örtüsüyle bana örnek olacak kimse yoktu ta ki Eczacılık Fakültesi öğrencisi Fevziye Nuroğlu ile tanışıncaya kadar.”

Geçen yıl vefat eden Nuroğlu ile tanıştığı o yılları ise şöyle anlatıyor Mısıroğlu: “Canım Fevziyem o zaman Nişantaşı’nda özel bir üniversitede Eczacılık okuyordu. Başını keple, bereyle falan kapatarak derse girip çıkmış bir dönem bir günde başını örtüp gitmiş. İnsanlarla ilişkisi çok iyiydi okul da özel olunca bir hocası dışında diğerleriyle çok büyük sorun yaşamadı bir çeşit okulunu bitirdi. Hatice Babacan’dan önce ilk o başını örtmüştü okulda diyebilirim. Örtündükten sonra yavaş yavaş üniversiteli başörtülü hanımlarla tanışmaya başladım. Yine Gülsen Ataseven o dönemlerde tıbbiyeyi birincilikle bitiren ama başı örtülü diye mezuniyet törenini çağrılmamıştı ama o başarılı bir doktor olmayı başardı. Dediğim gibi bir elin parmakları kadardık.Birbirimizi tanımaya birlikte hareket etmeye başladık.”


Vakıf ve dernekler kurarak kadınlara ve gençlere ulaşmak için çalışmalara başlattıklarını dile getiren Mısıroğlu ilk olarak Ayhan Songar’ın eşi Reyhan Songar’ın önderliğinde Yeşilay bünyesinde Yeşil Kadınlar Girişim Grubunu kurmuşlar. Burada içkinin zararlarını anlatan toplantılar düzenlemeye başlamışlar: “Ama çok dikkatli çalışıyorduk. Aman birden ağzımızdan din, Allah, peygamber adı çıkar da başımıza bir şey gelir diye çok temkinliydik. Kötülüklerin anası içkidir diyorduk ama hadisten bahsedemiyorduk, öyle bir dönemdi.” Ancak buradaki faaliyetleri kadınların istifasıyla sona ermiş. Sebebi de konferans vermesi için çağırdıkları Necip Fazıl Kısakürek’i Yeşilay Derneği Başkanı’nın istememesiymiş.

Mısıroğlu uzun yıllar arkadaşlarıyla birlikte Şefkat Vakfı’nın bünyesindeAnadolu’dan İstanbul’a okumaya getirdikleri gençlerin eğitiminde hizmet etmiş: “Fevziye Kız Kuran Kurslarını Fevziye Nuroğlu ve Meliha Yalçıntaş açtı. Bu kurslarda İmam Hatip Liseleri’nin müfredatları uygulanırdı ve kız çocuğunu okutmayan Anadolu’dan ailelerin çocuklarını buraya getirirdik. Çocuklara Kur’an Kursu eğitimi yanında imam hatip lisesi dersleri de verilirdi ve dışardan liseyi bitirmeleri sağlanırdı. Her biri meslek sahibi oldu. Bugün yaşları elli civarında olan nice başörtülü kadın bu kurslar sayesinde köylerinden çıkıp Türkiye’nin en iyi üniversitelerinde okudular. Çünkü kız imam hatipleri henüz çok azdı. Pek çok aile çocuklarını okutmak istemiyordu ama dindarlıktan uzaklaşmalarından da korkuyorlardı. Bize güvenip gönderdiler ve bu şekilde çok şükür pek çok kız çocuğunun eğitim görmesine imkan sağladık.”

  • YURT DIŞINDA İSLAMI ANLATTIM
  • Eşinin davaları yüzünden bir dönem yurt dışında yaşamış Aynur Mısıroğlu. Londra, Almanya, Fransa, Danimarka başta olmak üzere bu ülkelerde de eskiden İslamofobi olmadığını çünkü çok az sayıda başörtülü kadın olduğunu söylüyor Mısıroğlu ve şunları anlatıyor: “Büyük bir saygı vardı o zaman dindar kadınlara. İngilizcem iyiydi ve İngilizlere İslamı anlatırdım. Orada Müslüman olan pek çok İngilizle tanıştım. Ancak özellikle Almanya’da Türk düşmanlığı vardı. Türk çocuklarını çok döverlerdi sokakta falan. Başörtülü kadınların sayısı artınca da bu sefer İslamofobi başladı. Okullara alınmamaya, sokakta saldırılar yapılmaya başladı. Bizimle İngiliz ailelerin çok iyi ilişkileri vardı. Bir sefer onları çağırdık hem İngiliz hem Türk yemekleri yapmıştık yemeklerimize bayılmışlardı."

Rum komşuları babam camide sakladı


Henüz iki aylıkken din görevlisi olan babasının tayini dolayısıyla Heybeliada’ya taşınmışlar ve nüfus kaydı burada çıkarılmış Nuran Sözen’in. 1938 doğumlu olan Sözen adada dindar bir babanın kızı olarak büyümüş. 20 yıl sürekli 7 yıl ise Yalova ile ada arası bir hayat sürdüklerini ve kendisinin Yalova’da evlendiğini anlatan Sözen o yıllardaki ada yaşantısı için şunları söylüyor: “Kınalıada’da Rum ve Ermeniler vardı. Büyükada’ya aristoktratlar giderdi. İngiliz, Fransız ailelerin, Cumhuriyet devri zenginleri yazın Büyükadada’ya taşınırdı. Ama en renklisi bizim adaydı. Çünkü ilkokul ortaokul Ruhban Okulu, Deniz Harp okulu ve verem hastanesi buradaydı. Her gün üç vapur İstanbul’a gider gelirdi adadan. Türk ve Rum aileler vardı. Rumlarla aramız çok iyiydi. ‘Hoca çocuğunuz’ demekten korktuğumuz o yıllarda Rum komsularımız bizi korur, kollar severdi. Bir de Osmanlı devrinin son Osmanlı aileleri adadaydı. Giyim kuşamları çok sade olan bu Osmanlı hanımlar başörtülerini arkadan bağlardı. Rum kadınlar da çok sade idi giyim kuşamları Osmanlı Müslüman ailelerine benzerdi.”


RÜYAMIZDA TÜRK GÖRSEK HAYRA YORARDIK

Babasının adaya ilk geldiğinde adanın çöpçüsü, bir bahçıvan bir de bahriyeli askerden oluşan üç kişilik cemaati varmış camide. ”Babam Nasrettin Hoca fıkralarını çok iyi bilirdi. Vaazlarında bol bol fıkra anlatırdı ve bu yüzden adada babamı çok sevdiler. Tayini çıktığında cami cemaatinde adadan herkes vardı, ağlayarak yolcu etti cemaati” diyen Sözen en iyi komşularının ise Rumlar olduğunu söylüyor: “Rum komşumuz anneme dermiş ki ‘biz rüyamızda Türk görürsek o rüyayı hayra yorardık bu evimize bolluk bereket geleceğin habercisiydi. Ama şimdi Türkler bize benzemeye çalışıyor aramızda fark kalmadı’. Yani Cumhuriyet sonrası Türklerin batıya özentileri en çok onlar şaşırtıyordu.”

6-7 Eylül olayları sırasında babasının Rum komşularını caminin altında sakladığını hatırlıyor ve bu olayı adadaki ilk terör olayı olarak aktarıyor Sözen: “Adaya Kartal Maltepe tarafından akın akın insanlar geldi. Türk ve Rum halkı adada çok iyi anlaşırdı biz komşularımızı sakladık. Yan komşumuzun evine taş atmışlar babam komşunun küçük kızını kucağına alıp dışarı çıktı ve bağırıp onlara hakaret etti. ‘bu mazlum çocuklar mı size kötülük yaptı biri gelip sizin evinizin camına taş atsa ne yaparsınız, defolun gidin’ dediği o günü Rum komşularımız hiç unutmadı. Sözen babası vefat ettiği haberini alan Rum komşularının hüngür hüngür ağladığını da söylüyor.

İNÖNÜ KOMŞUMUZDU

Adada ailelerden birisi de İsmet İnönü’nün ailesiymiş. “İsmet İnönü’nün adadaki eviyle bizim evimiz karşılıklıydı eşi Mevhibe hanım çok inançlı biriydi ama İsmet İnönü’nün kalıbına girmek zorunda kalmıştı. Biz çocuklara şeker çikolata gibi hediyeleri olurdu. Ama bize yaklaşmaya başımızı okşamaya çekinir uzaktan verirdi. Kimse görür diye çok korkardı” diyen Nuran Sözen ezan yasağının kalktığı o günü günü de çok iyi hatırlıyor: “O gün akşam ezanını babam üç kez okudu. Sadece babam değil o gün tüm yurtta sevinçten ezanlar defalarca okunmuştu.”

  • KUTUPLAŞMA CHP’NİN ESERİ
  • Babasının siyasi baskılar yüzünden gömlek pantolon giyip hatta bir dönem fötr şapka taktığını anlatan Nuran Sözen, “Biz çok sonra örtündük. Çünkü bizim gençliğimizde örtünmek diye bir şey yoktu yani tek bir örnek yoktu önümüzde. Erkek mendilinden az irice örtüleri katlayıp başa bağlayınca toplumda örtülü sayılırdı. Gerçek manada çok sonra örtündük. Bir dönem Refah Partisi kadınlar kolunda da çalışan Nuran Sözen, “Bugün kutuplaşmadan bahsediliyor. Asıl kutuplaşmayı bu ülkede CHP yaptı. Dindar ve inançlı insanları toplumdan dışladılar evlerini camileri polisler bastı. Babam anlatırdı Kuran öğretmenin yasak olduğu dönemde bir arkadaşı çocuklara gizlice camide ders veriyormuş. Polisler basınca çocuklar tabutların içine saklanmış ve çocuklardan birinin girdiği tabutta gerçekten bir ceset varmış çocuğun o günden korkudan dili tutulmuş” diyor.

TAYYİP BEYİ 18 YAŞINDAN BERİ TANIRIM

Recep Tayyip Erdoğan ailesiyle Üsküdar Emniyet Mahallesinde bir dönem komşuluk yapmışlar. Erdoğan’ın annesi Tenzile hanımı da Emine Erdoğan’ın ailesini de Nuran Sözen iyi tanıyor. “Tayyip beyi 18 yaşından beri tanırım o bizim iftiharımızdır. Evine, ailesine çok düşkün biridir örnek bir eş ve evlattır. Eve geldiğinde annesi Tenzile hanımın yanına önce uğrar sonra çocukları ve eşinin yanına geçerdi. Abdestsiz ayağını yere basmaz öbür dünyasını bu dünyaya değişmez insanlardır. Emine hanım da Tayyip bey de çok özel insanlardır. Bu günleri görmek bize nasıl oldu ya çok şükrediyorum.”

#Nuran Sözen
#Aynur Mısıroğlu
6 yıl önce