Bu yıl Babalar Günü vesilesiyle Kadın ve Demokrasi Derneği (KADEM) güzel bir kısa film çekti. Babalığın bir çocuk bir aile için ne kadar önemli olduğunun altını çizen bu kısa filmdeki hikaye oldukça etkiliydi. Son yıllarda anne çocuk üzerine daha fazla dikkat çekilirken aslında baba çocuk ilişkisi sanki biraz gölgede kaldı. Gerçekten de değişen roller ve söylemlerle birlikte anne ve babalık kavramı günümüzde yeniden şekilleniyor. Öyle ki hem annelik hem babalık yapan “süper anneler” alkışlandıkça “babalık” üzerine daha az düşünmeye başladık. Oysa hepimizin aile öyküsünde babalarımız birer kahraman. Belki yeniden baba ve çocuk arasındaki bağı özellikle şehir hayatında güçlendirmek gerekiyor. Babalar Günü vesilesiyle babalık kavramının aslında çocuk ve aile için ne kadar önemli olduğunu gündeme getirmekle kalmayıp İstanbul’daki camileri gezerek babalarla buluşan Ev Okulu Derneği Başkanı Mehmet Hilmi Eren’le konuştuk. Eren öğretmen, psikolog ve din adamı. Önce Zeytinburnu’nda çalıştığı okulda öğrencilerinin velilerine ulaşmış. Ancak bu seminerlere yalnızca anneler gelince babalara ulaşmak camileri dolaşmaya başlamış. Fakat ilahiyat hocası olmadığı için burada seminerler vermesine önce sıcak bakılmamış. Eren geri adım atmak yerine İlahiyata girip bir diplomada buradan almış. Elinde diplomasıyla yeniden İstanbul Müftülüğü’nün kapısını çaldığında ise projesini kabul etmişler. Camilerde bugüne kadar 500 bin babaya ulaşan Eren’le projesini konuştuk. Buyrun..
2002’de İstanbul Üniversitesi Psikolojik Danışmanlık ve Rehberlik Bölümünden mezun oldum. Tayinim Zeytinburnu’ndaki bir ilköğretim okuluna çıktı. Okulda derslerde teorik olarak görmüştüm ki çocukların gelişimi açısında aile ve aile dinamikleri çok etkiliydi. Artık pratikte de okulda çocukların davranışlarında bunu gözlemleyebiliyordum. Çocukların iyi, güzel davranışlarda bulunmalarını istiyorsak onların üretken sorumluluk sahibi kişiler olmasını bekliyorsak anne ve babaların da bilinçlenmesi gerekiyordu. Bunun için de ilk amacım ailelere ulaşmak oldu. Anne-Baba Seminerleri ismiyle kendi okulumda seminerler vermeye başladım. Öğrencilerle hazırladığım skeçler eşliğindeki seminerler beğeni toplayınca ilçedeki diğer okullar da seminer talep etmeye başladı. Bu seminerlerde davet edilenler ebeveynler olmasına rağmen katılımcıların sadece annelerdi. Aradan geçen 4 seneden sonra 2006 yılında Zeytinburnu Rehberlik ve Araştırma Merkezi (RAM)’ı kurmakla görevlendirildim. Kurucu müdür olarak ve İstanbul’un en genç müdürü sıfatıyla bu göreve başladığımda mesleğimin 4. yılındaydım. İdareci olarak bu sefer çok daha fazla okulda bu seminerleri vermeye başladım. Yine ilk misyonum Anne-Baba Seminerleri başlığıyla okullara gitmek oldu. Başlangıçta her şey güzel gibiydi. Salonlar doluydu, ilgi üst düzeydeydi. Ama bir şey yine eksikti: Katılımcıların neredeyse tamamı bir cinsiyete aitti: Kadınlar! Anneler vardı, babalar yoktu. Benim babalara da ulaşmam gerekiyordu. Anneler de bunu tasdik ediyorlardı. “Eşlerimiz gelmiyor, sizden işittiklerimizi aktarınca tesiri de olmuyor. Anlattıklarınızı bizzat uzmanından duymaları lazım.” diyorlardı. Babalara nasıl ulaşabilirdim? Babaların yüzde 80 inden fazlasının her hafta 1 gün gittiği bir yer vardı: Cuma günleri Cuma namazına gittikleri camiler. Ben de İl Müftülüğü ile gerekli görüşmeleri yaparak her Cuma günü Cuma namazı öncesinde babalarla buluşma sürecimi başlatmış oldum.
YENİDEN ÜNİVERSİTE OKUDUM
Babalara ulaşmak için Camileri ve Cuma namazını bir seçenek olarak gördüğümde ilk adımım İlçe Müftüsü ile görüşmek oldu. İlçe Müftüsünden randevu aldım, düşüncemi ona anlattım. Cuma vaazı saatinde “Aile ve Babalığın Önemi” üzerine konuşma yapmak istediğimi söyledim. Aldığım cevap; İlahiyat okumak gerektiği idi. Beklemek yersizdi. Ben de hemen o yaz İlahiyat’a kaydoldum. Sonrasında daha da güçlüydüm. Hem bir Psikolojik Danışman hem de İlahiyatçı olmuştum. Bu sefer rotam İstanbul İl Müftülüğü oldu. Teklifim olumlu karşılandı. Alınan Valilik izniyle, önce Zeytinburnu’nda sonra da Bakırköy RAM müdürü olduğum dönemde tüm Bakırköy’de camilerde seminerler vermeye başladım.
Esasında seminerlerde vermeye çalıştığım bir mesajı bir vesileyle de olsa hayatımda uygulamış oldum. O da çocuklarımızın da çok potansiyelli bireyler olması gerektiği. Bugün multi disipliner, disiplinler arası bakış açısına sahip insanlara ihtiyaç duyduğumuzu düşünüyorum. Psikolojik Danışmanlık ve Rehberlik, İlahiyat dışında Marka Yönetimi, Reklamcılık, Çocuk Gelişimi gibi bölümleri de bitirdim. Hali hazırda okumakta olduğum 2 bölüm daha var. Bu durum bana olayları çok yönlü değerlendirmemde katkı sağlıyor.
Her Cuma bu çalışmayı büyük bir heyecanla gerçekleştiriyorum. Her hafta farklı bir camide Cuma namazı öncesinde mihraba geçiyor, takım elbiseyle “Aziz Cemaat!” diye konuşmama başlıyorum. Camilerin cem olunan yani toplanılan yerler olduğundan, peygamberimizin kendi uygulamalarından da örnekler vererek Aile ve Babalığın önemi üzerine konuşmalar yapıyorum.
CEMAATTEN GÜZEL TEPKİLER ALIYORUM
An itibariyle yaklaşık 500 bin civarında babaya ulaştım. 2019’da da her cuma bu çalışma devam ediyor. İzin alamadım deyip vazgeçmemek, gerekli çalışmaları yapmak sonuç verdi. Onlarca camide yapılan bu konuşmalarda bugüne kadar tek bir şikâyet gelmedi.Namaz bitiminde onlarca, bazen yüzlerce baba etrafımı sarıp bana teşekkürlerini iletiyor. Çocuklarıyla artık daha fazla ilgileneceklerini, işin ciddiyetini anladıklarını ifade ediyorlar.Namaza gelenler, konuşmayı dinledikçe dikkat kesiliyor ve ne olduğunu anlamaya çalışıyor. Yüzlerce baba, dayı, amca, abi ve dede “İletişim, eşlerine göstermeleri gereken anlayış, nitelikli beraberlik, empati, rol model olmanın önemi ve çocuk eğitiminin sadece annelerin görevi olmadığı hakkında cümleler işitiyor.
Çalışmada Cami adabına ve ruhuna uygun bir konuşma yapılması elbette çok önemli. Zaten İslam dini Aile ve Babalığın önemini destekleyen pek çok örnekle dolu. Konuşmamda yer yer bunlara da değiniyorum. Her Cuma İstanbul’un muhtelif camilerinde yüzlerdeki memnuniyeti görmek ve insanımızın hayatında değişim sağladığımı fark etmek, beni daha da motive ediyor. İstanbul İl Müftülüğünün de bu konuda alkışlanması gerektiğini düşünüyorum. Benzer çalışmaların yapılması durumunda da hem konuların hem konuşmacıların hassasiyetle seçilmesi gerektiği kanaatimi aktarmak isterim. Ben bu göreve talip oldum ve gönüllü koşturuyorum. Camilerdeki bu çalışma için bir ücret de talep etmiyorum. Ücretim, babaların memnuniyeti ve hayır duası.
Her ev bir eğitim yuvasıdır
Çocukla iletişim doğmadan başlamalı
Babaların hamilelik dahil, doğum ve sonrasındaki süreçlerde bulunması ve annenin de bunu destekliyor olması çocukla kurulacak bağ açısından çok önemli. Daha bebek anne karnındayken babanın bebeğiyle konuşmasını, sesini ona duyurmasını tavsiye ediyorum. Babaların özellikle okul öncesi ve ilkokul döneminde çocuklarına masal ve hikayeler okumaları, onlarla zeka ve akıl oyunları oynamaları, sohbet etmeleri çok önemli. Çocuklarına oyuncak alan değil oynayan babalar olmaları gerekiyor.
Evlada düşen sık sık aramak
Ben de bir babayım. Evladımın içten bir sarılması, yanağıma bir öpücük kondurması günün bütün yorgunluğunu alır üzerimden. Evlatların babaların bazen gözüken sert bakışlarının altında iyilik ve merhamet menbaı olduğunu unutmamaları lazım. Acı reçeteler vermesine rağmen iyileşmemizi isteyen doktorlar gibi babalar da bazen evde disiplin figürü olabiliyor ama bu evladına olan sevgisinden kaynaklanır. Sadece belli günlerde değil, haftayı aşırmadan babalarımızı arayalım, sadece sevgimizi söylemek için bile onlara ulaşalım.
Ekrana değil çocuğa bakın
Özellikle çocukta dil ve sosyal gelişim açısında bebekliğinde onunla bolca konuşması sohbet etmesi önem arz ediyor. Evlerde 3T, (Televizyon, Tablet, Telefon) hakimiyetini azaltıp 3B (3 Birey; Baba, Anne, Çocuk) hakimiyetini kurdurmak biraz daha babaya düşüyor. Babanın çocuğunun “ilk”lerini ve “Son”larını kaçırmamasını tavsiye ederim. Çocuğun başarısını özellikle babaya göstermek arzusunda olduğu unutulmamalı. Ergenlik dönemindeyse onun yanında olduğunu göstermek, koşulsuz ve şartsız sadece evladımız olduğu için onu sevdiğimizi gösterebilmek de mühim.
Rol model alıyoruz
Çocuklar dini referansları anne ve babalarından öğrenirler ve yine çocuklar söylenilenden ziyade yapılana bakar onu rol-model alırlar. İfadeleriyle davranışları uyumlu olan ailelerde diğer tavsiyelerde olduğu gibi dibi referanslar da gayet etkili oluyor. Ancak sözü başka özü ve davranışı bambaşka olduğunda o ebeveyn sadece kendisine değil en başta evladına zarar vermiş, dolayısıyla topluma olumsuz etki etmiş oluyor. Duasını almak, babalık hakkı, öf bile dememek gibi temel değerler hiç şüphesiz ki pek çok felaketi önledi ve pek çok güzelliğe vesile oldu.
Bağımlılık ve karşı cinsle sorunların sebebi baba çocuk ilişkisi
Pek çok araştırma ve inceleme gösteriyor ki çocuk ve ergenlerde uyuşturucu madde başta olmak üzere bağımlılık problemleri ile bireyin hem cinsleri ya da karşı cinsle ilişkilerinde problemler gibi süreçlerde ailenin özellikle babanın çocuk üzerindeki etkisi çok yüksek.