|

Avrupa Birliği’ne tarihi meydan okuma: Koronavirüs salgını

Avrupa Birliği ülkeleri 2. Dünya Savaşı’ndan sonra tarihi bir sınamayla karşı karşıya. Çin kaynaklı yeni tip koronavirüs salgını, Avrupa devletlerinin, siyasi, ekonomik ve sosyal düzenlerini şimdiden alt üst etti. Avrupa bir taraftan güçlenen ulusçu ve devletçi siyasete karşı daha savunmasızken, öte yandan ekonomide 2008 yılında yaşanan ekonomik krizden daha derin bir krizle karşı karşıya. Bu krizin sosyal yansımaları da kaçınılmaz. Avrupalı liderler de salgın karşısında, Almanya Şansölyesi Merkel dışında, iyi bir sınav verebilmiş değil.

Haber Merkezi
04:00 - 7/04/2020 Salı
Güncelleme: 00:57 - 7/04/2020 Salı
Yeni Şafak
Fotoğraf: Arşiv
Fotoğraf: Arşiv
ASİYE BİLGİN

Avrupa Birliği’nde olmayan dayanışma siyaseti, birlik ülkelerini yıllardır meşgul eden en önemli konulardan biri. Avro krizi ile başlayan, mülteci krizi ile devam eden ve bugünlerde yaşanan korona krizi ile zirveye ulaşan AB içerisindeki siyasi çözümsüzlük hali her yeni kriz ile varlık mücadelesine dönüşüyor. Avrupalılar, gurur duydukları barış ve refah projesi olan Avrupa fikrine yabancılaşıyor. Almanya ve Fransa başta olmak üzere ülke liderleri dayanışma politikası ortaya koyamaz ise, korona krizi onarılmayacak hasar açacak ve belki de birliğin geleceğini hiç olmadığı kadar tehlikeye atacak.

ULUSÇU SIYASET GÜÇLENIYOR

Koronavirüs, Avrupa ülkelerinin yıllardır mücadele ettiği ulusçu ve milliyetçi siyaseti derinleştiriyor. AB bütünleşmesi çerçevesinde yürütülen ulusal-üstü (supra-national) politikalar virüsün ortaya çıkması ile AB bütünleşmesini sorgulatır hale geldi. Korona, sağlık krizinden çok Avrupa Birliği fikrinin sınandığı bir krize dönüştü. Zaten yükselişte olan ırkçılığa bir de ulusçuluk refleksi eklenince, pandemi ile mücadele için siyasi liderlerin yaptığı ilk faaliyet sınırları kapatarak içe kapanmak ve temel kazanımları askıya almak oldu. Almanya kendi iç tedarikini sağlamak için virüs ile mücadelede gerekli önleyici ve koruyucu tıbbı malzemeler için ihracat yasağı getirdi. AB Komisyonu’nun baskısı üzerine bu yasak kaldırılsa da akılda kalan supra-nasyonelliğe ters siyasi refleksler oldu. Buna bir de İtalya ve İspanya gibi ülkelerin sağlık sisteminden doğan zaaflar eklenince, her ülkenin başının çaresine bakması gereken ve AB’ye karşı duyulan ‘güvensizlik’ virüsünün hızla yayıldığı bir sürece girildi.

GÜÇLENEN DEVLETÇİLİK

Bugünlerde Avrupa içerisinde ortaya konulan siyasi performans, korona sonrası devletçiliğin artacağını gösteriyor. Krizin başladığı ilk andan bu yana AB kuruluş felsefesine uygun hareket edilseydi, her ülke lideri kendi vatandaşını öncelemek yerine Avrupalılık vurgusu üzerinden milliyetten bağımsız her canın kıymetli olduğu mesajını verseydi, krizden doğan dayanışma imkânı heba edilmezdi. AB vatandaşları kendi devleti ve hükümetinden başka hiçbir AB kurumuna güvenemeyeceğini yaşayarak görmüş oldu. İtalya, Avusturya ve Polonya başbakanlarının AB siyasetinin işlevselliğini sorgulaması özellikle Almanya’yı AB içerisinde sorumluluk almaya zorladı. Merkel bir taraftan ülke içerisinde sağlık sektörü üzerinde oluşan baskıyı kontrol altında tutmaya çalışırken, diğer taraftan İtalya ve Fransa hastanelerinde solunum cihazı yetersizliğinden dolayı ölüme terk edilen ağır hastaları tedavi etmek üzere askeri uçaklarla Almanya’ya getirtti. Almanya Şansölyesi, zayıflayan AB dayanışmasının maliyetinin öncelikle Almanya’ya kesileceğinin farkında; AB içerisinde sorumluluk almaya gayret gösteriyor. Çin, Rusya ve Türkiye gibi ülkelerin pandemi ile başa çıkamayan İtalya ve İspanya’ya AB’den önce yardım göndermesi, AB’ye yöneltilen eleştirilerin şiddetini arttırdı. AB, geç de olsa pandemiyle mücadele için gerekli tıbbi ekipman stoku oluşturdu.

MERKEL FARKI

Almanya’da korona vakası ilk görüldüğü andan itibaren konuya bilimsel yaklaşan ve şeffaf iletişim stratejisi yürüten Şansölye Angela Merkel, virüs ile mücadelede kötü örnek oluşturan ülke ve liderlerin aksine bir mücadele yürütüyor. Merkel, koronavirüs toplumun %70’ine bulaşacak dediğinde açıklaması kimi çevrelerce abartılı bulunsa da, bugün gelinen noktada oldukça gerçekçi projeksiyon yaptığı görülüyor. Almanya’da vaka sayısının 70 bini aşmış olması ve günde yaklaşık 5 bin yeni korona vakasının ortaya çıkması Merkel’in öngörüsünü destekliyor. Koronavirüs Almanya’da tespit edildiği ilk andan itibaren Merkel hükümetinin stratejisi vaka sayısını kontrol altında tutmak, sağlık sisteminin işlevini kaybetmemesini sağlamak ve virüsle mücadeleyi zamana yaymak oldu. Almanya, sürecin başından bu yana aldığı önlemler ile tedavi sürecinde olan ağır hastaların iyi bir tıbbi destek görmesini ve 800’e yaklaşan ölüm sayısını aşağıda tutmayı amaçlıyor.

ARAFTA KALAN ÜLKELER

Dünya Sağlık Örgütü’nün verilerine göre Çin’in ardından epidemi merkezine dönüşen Avrupa’da Covid-19 vaka sayısı 420 bini, ölü sayısı ise 29 bini aştı. Ölüm oranları İtalya’da yaklaşık %12, İspanya’da %9, İngiltere ve Fransa’da %7 oranındayken Almanya’da bu oran şimdilik %1. Aradaki farkın sebeplerinden biri ülkelerin sağlık sistemi olsa da, bir diğer önemli sebep siyasetçilerin ekonomik kaygılar nedeniyle erken dönemde sert önlem alamaması.

Virüs, oluşan sağlık ve sosyal sorunların ötesinde pandeminin merkezi olan Avrupa’ya yeni bir ekonomik kriz süreci yaşatıyor. Tüketim davranışlarının değişmesi sonucunda talebin azalması, üretimin bazı sektörlerde durma aşamasına gelmesi, sosyal mesafe kurallarından dolayı işletmelerin geçici süreliğine faaliyetlerini durdurması, virüsün yayılmasını kontrol edemeyen ülkelerin sokağa çıkma yasağı uygulaması, ülke ekonomileri için ne kadar süreceği belirsiz olan resesyon süreci demek. 2008 krizini, korona krizinin provası olarak tanımlayan ve durma noktasına gelen ekonomik sistem kısa süre içerisinde normale dönmediği takdirde son yüz yıl içerisinde küresel ekonominin kaydettiği en derin kriz yaşanabileceğini ifade eden ABD’li ekonomist Kenneth S. Rogoff, korona krizinin insanlığın refah seviyesini doğrudan tehdit ettiğini çarpıcı şekilde ortaya koyuyor. Pandemi kısa sürede kontrol altına alınamaz ise işsizlik oranlarında patlamaya yol açacak. International Labor Organization projeksiyonuna göre korona krizi dünya genelinde 24,7 milyon istihdam kaybına yol açabilir. 2008 ekonomik krizinin dünya genelinde 22 milyon istihdam kaybına yol açtığı göz önünde bulundurulduğunda, ekonomik riskin boyutu daha iyi anlaşılıyor.

KORONA BOND SINAVI

AB içerisinde ekonomisi zayıf olan ve bütçe açığı fazla olan İtalya ve İspanya gibi ülkeler reel sektörü doğrudan etkileyen korona krizinden daha olumsuz etkilenecek. Bu ülkelerin borçlanma ihtiyaçlarına cevap verebilmek için dokuz AB ülkesinin geçen hafta teklif ettiği ve başta Almanya olmak üzere Hollanda, Avusturya ve Finlandiya’nın şimdilik reddettiği Korona Bond olarak adlandırılan ortak bonoların piyasaya sürülmesi AB dayanışması adına kritik öneme sahip. Kredibilitesi zayıf ülkelerin düşük faiz oranı ile borçlanmasını sağlayan korona bonoları, ‘Avrupa’nın kurtuluş planı’ olarak değerlendirilebilir. Sosyal ve siyasi dayanışması zayıf AB, mali dayanışmayı da tehlikeye atarsa AB’nin geleceği için hakikaten endişe duyulabilir.

Korona krizi, Avrupa’daki sistemin ne kadar kırılgan, insanların savunmasız ve kurumsal olarak birbirine muhtaç olduğunu gösterdi. İkinci Dünya Savaşı sonrası en ağır siyasi ve ekonomik krizini yaşayan Avrupa için korona krizi yaşamsal bir krize dönüşüyor. Kriz atlatıldıktan sonra Avrupa bütünleşmesi ile ilgili yürütülecek müzakerelerin daha sert geçeceği tartışmasız.


#Koronavirüs
#AB
#Almanya
#Angela Merkel
4 yıl önce