|

Avrupa mülteci sınavında duvara tosladı

Almanya’da mültecilerin yoğun bir şekilde yaşadığı Hamm şehrinde belediye başkanlığı yapan Thomas Hunsteger Petermann, Avrupa Birliği’nin mülteciler konusunda başarısız bir sınav verdiğini söylüyor. Petermann, “Avrupa, mülteciler konusunda birlik olamadı ve duvara tosladı. Ülkeler sorumluluk almaktan kaçmaya devam ediyor” diyor.

Yeni Şafak ve
04:00 - 29/04/2018 Pazar
Güncelleme: 07:25 - 28/04/2018 Cumartesi
Yeni Şafak
Petermann, Avrupa Birliği’nin mülteciler konusunda başarısız bir sınav verdiğini söylüyor.
Petermann, Avrupa Birliği’nin mülteciler konusunda başarısız bir sınav verdiğini söylüyor.

Thomas Hunsteger Petermann, yaklaşık 19 yıldır Almanya’da bulunan Hamm şehrinin büyükşehir belediye başkanlığı görevini yürütüyor. Asıl mesleği kasaplık olan Petermann, şehirde yaşayan Türklere de büyük bir sevgi duyuyor. Hamm nüfusunun yüzde 40’ının yabancı kökenli vatandaşlardan oluştuğunu belirten Petermann, özelllikle 2015 yılında başlayan büyük mülteci akınına hazırlıksız yakalandıklarını fakat süreci iyi yönettiklerinden bahsediyor. Almanya’nın bir milyonun üzerinde mülteci kabul ettiğini ifade eden Petermann, “Diğer Avrupa ülkeleri sorumluluğu üzerine almayarak mültecilere sırtını döndü. Medyatik olma ve siyasette yer edinme ümidiyle mültecilere ayrımcılık yaptılar. Mültecilere kapılarını sonuna kadar açan şehrimizde Türklerin de desteğiyle diğer Avrupa şehirlerine göre önemli çalışmalar yaptık” diyor. Petermann ile Bağcılar Belediyesi ev sahipliğinde gerçekleşen “Uluslararası Göç ve Uyum Sempozyumu”nda bir araya geldik.

* Kaç yıldır Hamm şehrinin belediye başkanlığı görevini yürütüyorsunuz?

1999 yılından itibaren Hamm Büyükşehir Belediye Başkanlığı yapıyorum. Siyasi parti olarak Hristiyan Demokrat Parti mensubuyum. Seçildiğim günden bu yana Hamm’da yaşayan insanlarla özellikle de Türklerle çok iyi bir diyaloğum var. Bunu hala devam ettirmeye çalışıyorum. Belediye başkanlığı dışında aslında 42 yıldır yerel siyasetin içerisindeyim. Bundan önce bulunduğum şehrin parti başkanlığını da yaptım. Gençlik yıllarımdan itibaren bu tür çalışmaların içerisinde yer alıyorum.


ASIL MESLEĞİM KASAPLIK
* Siyasete atılmadan önce ne işle meşguldünüz?

Asıl mesleğim kasaplık. (Gülüyor) Bildiğim kadarıyla Avrupa’da belediye başkanı olarak böyle bir mesleğe sahip olan bir tek benim. Kasaplıktan belediye başkanlığına geçişim farklı bir kariyer deneyimi oldu benim için.

* Kasaplık baba mesleğiniz miydi?

Evet... Aşağı yukarı 30 işçimiz vardı. Bu meslek bizde asırlar öncesinden geliyor.

* Hamm, birçok mülteciye ev sahipliği yapan bir şehir. Şehrin demografik yapısı ne durumda şu an?

Şehrimizin şu an yaklaşık 180 bin nüfusu var. Fakat yüz ölçümü olarak oldukça büyük bir şehiriz. Şehrimizin yüzde 40’ı yabancı kökenli vatandaşlardan oluşuyor. Şehrimize 1960’lı yıllarda büyük bir işçi akımı oldu, bunların arasında Türkler de vardı. Hamm’da 18 bin Türk ya da Türk kökenli vatandaşımız yaşıyor. İkinci olarak da doğuda yaşanan savaşlar nedeniyle Avrupa’dan gelen mülteci akımları oldu. Polonya ve Ukrayna taraflarından da bir göç aldık. Bunlara Rus Almanları deniyor. Bir de 2015 yılından beri akın akın gelen mülteciler var. Hamm, yapısal olarak bir maden ocağı kentiydi. Şu anda bütün maden ocaklarımız kapalı olsa da göçlerimizi bu sebeple almıştık.

TÜRKLER İŞİMİZİ KOLAYLAŞTIRDI
* Suriye yaklaşık 7 yıldır iç savaşla boğuşuyor ve ülkeden kaçanlar da farklı ülkere göç ederek hayata tutunmaya çalışıyor. Almanya da bu ülkelerden bir tanesi. Mültecilerin kabulü sürecinde neler yaşadınız?

2015 yılında mültecilerin şehrimize akın akın gelmesiyle birlikte neredeyse ezildik. Almanya bir milyonun üzerinde mülteci kabul etti o dönemde. Aniden böyle bir durumla karşılaştığımız için bizleri nelerin beklediğini bilmiyorduk. Bu insanların yerleştirilmesi için bir organizasyon gerekiyordu. Yakınımızdaki bir kentte insanların sokaklarda yattığını biliyordum ve bunun için gerekli önlemleri almalıydım. Suriyeli mültecilerin geldiği dönemde Bulgaristan ve Romanya’dan gelenler de oldu. Genel anlamda bu sorunlu süreci iyi bir şekilde geçirdik. Bu süreci bu şekilde atlatmamızda ilk olarak gönüllü ekiplerimizin büyük desteği oldu. Türkler de bu konuda bize epey yardımcı oldu. Hatalarımız da olmuştur elbette bu süreçte ama o dönemde elimizdeki imkanlarla en iyini yapmaya çalıştık.

* Bir özeleştiri yapmanız gerekirse o süreçte ne gibi hatalarınız oldu?

Bu hatalar belediyeler tarafından değil de Almanya Federal Cumhuriyeti tarafından yapılan hatalar olarak karşımıza çıkıyor. Örneğin bir kişi sınırdan alındığı zaman parmak izine göre kayda geçmesi gerekir. Çünkü bir kişinin 7 farklı şehirde ismini farklı şekillerde kaydettirdiğini gördüğümüz zamanlar oldu. Bunların farklı bir şekilde organize edilmesi lazım. Bir de bu mültecilerin sırtından çok büyük paralar kazanan haydutlar oldu. Örneğin bir kamyonetin arkasına 50-60 tane mülteciyi üst üste yığıp oksijensiz bir ortamda taşıdıklarını gördüm. Ölen kimseleri tek tek çıkarmıştık. Tüm bunlar çok acı.

* Diğer Avrupa ülkeleri üzerine düşeni yaptı mı sizce?

Tabi ki hayır. Bu soruna sırtını dönüp hiçbir şey yapmayan ülkeler var. Mülteci sorununun sadece Almanya’ya özgü bir sorun olduğunu düşünenler var. Oysa bu sorun tüm Avrupa’nın. Örneğin Avrupa’nın büyük bir kentindeki belediye başkanı karşıma geçip de 60 tane Katolik mülteciyi aldığını gururla söyleyebiliyor. Bunlar çok komik. Burada şuna da değinmek isterim ki Türkiye’nin mülteci anlaşması gerçekleşmeseydi şu anda mülteci sorunları yaşanmaya devam ediyor olacaktık. Türkiye sayesinde mülteci konusunda rahatladık.

SİYASİ HESAPLAR İÇİN IRKÇILIK YAPILIYOR
* Peki mülteciler Avrupa’da ırkçılıkla mücadele etmek zorunda kalıyor mu? Neler söylersiniz bize bu konuda?

Bu konuda herhangi bir olay yaşamadık dersem yalan söylemiş olurum. Ama genel anlamda baktığımız zaman Batı Almanya’da bu olayların Doğu Almanya’ya göre daha az gerçekleştiğini söyleyebiliriz. Irkçılık yapan kimselerin medyatik olma ve siyasette yer alma gibi amaçları olduğunu görüyoruz çoğu zaman. Bu kesim mülteciler üzerinden farklı bir ortam yaratmaya çalışıyor. Biz de mülteciler için çalışmalar yaparken kendi halkımızın sorunlarını ikinci plana atmamaya özen gösteriyoruz. Toplumda sinirleri germemeye çalışıyoruz. Benim anlamadığım şey şu ki neden yabancı kökenli insanlar diğer vatandaşlardan ayrı tutulur? İnsan ayrımcılığını kesinlikle doğru bulmuyoum.

* Alman halkın bu konuda size ne gibi tepkileri oldu?

Mültecilerin akın akın geldiği dönemlerde çıkan dedikodularla büyük mücadeleler verdik. Eski dönemlere ait İngilizlerden kalma bir askeriye binayı mülteciler için barınak haline getirdiğimizde o barınağın etrafında yaşayan halk yanıma gelerek “Bunlar gelince evlerimizde soygunlar yaşanmaya başladı” dediler. Oysa mültecileri henüz oraya yerleştirmemiştik bile. Kendilerine bu durumu izah ettim ve yaptıklarının hoş olmadığını anlatmaya çalıştım. Böyle sıkıntılarla karşılaştık. Bizim en büyük avantjımız bize gönüllü olarak destek veren kimseler oldu. Camiler ve kiliseler bu konuda büyük bir rol oynadı.


* Mültecileri şehrin hangi bölgelerine yerleştirdiniz peki?

Mültecilerin konaklaması konusunda bizim bir avantajımız vardı. Şehrimizde çok sayıda boş daire bulunuyodu. Bu doğabilecek sıkıntıların da önüne geçmemize neden oldu. Bu noktada şehrimizde yaşayan mültecileri de ikiye ayırdık. Birinci mülteciler Almanya’da kalma şansı az olan mülteciler ki bunlar ülkerinde güvenlik sorunu olmayan kimselerdi. Bunlara örnek olarak Bosna, Arnavutluk ve Sırbistanlıları verebiliriz. Bunları daha çok kamplara yerleştirdik. Almanya Mülteci Yasası’na göre ülkemizde Suriyelilerin kalma ihtimali daha yüksek. Onları da az evvel belirttiğim dairelere yerleştiriyoruz.

* Avrupa’nın mülteciler konusunda birlikte hareket etmesi hala mümkün mü sizce?

Bunu başarabilmemiz için ilk önce bir mülteci yasası ve konsepti oluşturmamız gerekiyor. Bu iş tel örgülerle ve “Almanya’ya bu taraftan gidilir” tabelalarıyla halledilecek bir mesele değil. Yaklaşık 2 yıl önce papanın daveti üzerine Vatikan’a davet edildim. Oradaki konuşmamda da bu sıkıntımı dile getirdim. Büyük metropollerin de belediye başkanları oradaydı. Hala “Biz 15 mülteci aldık” diye gururlanan Avrupa ülkelerini gördüm orada. Biz birlik isek ilk olarak bu sıkıntının hepimize ait olduğunu bilmemiz gerekir. Ama Avrupa, mülteci politikasında maalesef sınıfta kaldı, duvara tosladı. Aslında tüm bu cümlelerim Avrupa’nın tutumunu anlatma konusunda yetersiz kalıyor.

  • Kadınlar fuhuşa zorlanıyor
  • * Şehrinizde yaşayan mültecilerin en büyük sıkıntısı nedir şu sıralar? Çocukların eğitim ve dil sorunu hala problemlerimiz arasında yer alıyor. Onları okul sistemine alıştırmaya çalışıyoruz. Bizim topraklarımıza gelene kadar zaten başka ülkelerde kamplarda ve barakalarda yaşayıp o hayata alışmışlar. Onları kaldıkları yerden çıkarıp da şu anki sosyal hayata entegre etmek en büyük sıkıntılarımızdan bir tanesi. Bir diğer sıkıntımız da mülteci kadınların fuhuşa yönlendirilmesi. Bunlar artık normal görülmeye başladı. Örneğin, şehrimizde bir Çin Restoranı vardı. Fuhuş için kullanıldığı istihbaratını aldım ve restoranı kapatamayınca satın almaya karar verdik. Orayı yıkıp kreş yaptık. Tabi bu problemi çözdüğümüz anlamına gelmez ama artık daha dikkatli oluyoruz.
#Suriye
#Mülteci
#Türkiye
#Avrupa
6 yıl önce