|

Ayasofya'yı yaptıran Bizans İmparatoru'nun eşi bir ayı oynatıcısıydı

Bizans'da halkın siyâsî görüşü, tuttuğu takımın renginden anlaşılıyordu. Sportif faaliyetlerin de ötesinde bir siyâset arenasıydı hipodrom. Bizans'ın tarih sandığı olan bu hipodromdan geçen bir ayı oynatıcısı, Ayasofya'yı yaptıran Bizans İmparatoru Justinianus'un eşi olmuştu.

Mahmut Sami Şimşek
00:00 - 14/02/2010 Pazar
Güncelleme: 22:43 - 13/02/2010 Cumartesi
Yeni Şafak
Ayasofya'yı yaptıran Bizans İmparatoru'nun eşi bir
Ayasofya'yı yaptıran Bizans İmparatoru'nun eşi bir

Şimdiki Topkapı Sarayı'nın bulunduğu yerde Bizans zamanında imparatorun sarayı vardı. Sultanahmet Camii ile İbrahim Paşa Sarayı'nın arasında bulunan meydan ise hipodromdu. Bizans İmparatorluğu'nun her türlü kutlama ve sportif faaliyetlerinin yapıldığı alandı burası. Her dönemde, yapılan yüzlerce heykel ilâveleriyle bir açık hava heykel ve anıt müzesi görünümüne bürünen hipodromdan günümüze sadece 3 Bizans anıtı kalabildi: Dikilitaş, Yılanlı Sütun, Örme Sütun.


ŞEHRİN SIĞDIĞI HİPODROM

Bir imparatorluk mücâdelesi yüzünden şehri yakıp yıkan, sonra yeniden îmâr eden İmparator Septimus Severus, hipodromu da ilk hâliyle yaptıran imparatordu. İmparator Constantin ise hipodromu öyle genişletti ki, bir seferde şehrin nüfusunun dörtte birini aldığı söylenir. Kuzey ucundaki girişte büyük kemerli binâlar vardı. Duvarlarda da çok sayıda heykel mevcuttu. İmparator locası ( Kathisma ) ise, şimdiki Sultanahmet Camii'nin hizasındaydı. İmparator locasının üzerinde bir de 4 atın çektiği bir araba heykeli vardı ki; altın, gümüş ve bakır alaşımından yapılmıştı. İmparator Augustos tarafından Korent'ten Roma'ya getirilen bu heykel evvelâ Neron'un, daha sonra da Traian'ın zafer takının üzerine konmuştu. 2. Thedosius'un İstanbul'a getirdiği bu heykel, 1204 yılında şehri yağmalayan Latinler tarafından kaçırıldı ve Venedik'teki San Marco Katedrali'nin giriş kapısının üzerine yerleştirildi.


KIRMIZILAR-BEYAZLAR-MAVİLER-YEŞİLLER

Sportif faaliyetlerin de ötesinde bir siyâset arenasıydı hipodrom. Halkın siyâsî görüşü, tuttuğu takımın renginden anlaşılıyordu. Mesela araba yarışçıları, dört renkle simgelenen spor kulüplerine bağlıydılar. Kulüp taraftarlarının oturacakları bölümler, yine renklerle ayrılmıştı. İmparator locasının sağ ve solundaki bölümler ılımlı taraftarlar olan Kırmızı ve Beyazlara ayrılırken, karşıdaki bölümün kuzey ve güney kısımları ise ateşli taraftarlar olan Mâviler ve Yeşillere âitti. Bu kulüpler devlet politikasını dahi yönlendiren siyâsî birer parti konumundaydılar. Bu renkler zamanla ikiye indi. Beyazlar ve Kırmızılar eriyip yok oldu. Geriye Yeşiller ve Mâviler kaldı. Mâviler aristokrat ve tutucu iken, Yeşiller demokrat ve özgürlükçüydü. Dâimî bir mücâdele içerisinde olan Mâviler ile Yeşiller arasında ölümüne rekâbet vardı. Bayramlar, şölenler, şenlikler ve her türlü eğlenceler de hipodromda olurdu. Gladyatörler, ölümüne burada dövüşür, zavallı köleler bu meydanda halkın vahşî zevklerine meze olur, aç aslanların acımasız pençelerinde can verirlerdi.

Nika isyanı gibi, imparator Theodosius'un yaptırdığı 2. Ayasofya'nın yıkılmasıyla ve 30 bin kişinin öldürülmesiyle sonuçlanan kanlı ve korkunç bir isyandan tutun da, yine hipodromda kendi kanını içerek işkenceyle öldürülen imparator Andronikos Komnenos'a kadar… İmparator 1. Leon burada alkışlarla şenliklerle taç giymişken, Hagios Stephanos ( Aya Stefanos ) Kilisesi'nde îdâm edilen imparator 5. Leon'un cesedi de yine burada halka teşhîr edilmişti.


AYI OYNATICISININ DUL EŞİ

İşte o hipdromda tarihler 18 Mart 508'i gösteriyor. Hipodrom bir şaşalı gösteriye daha sahne oluyor. Hagios Kyrillos yortusu kutlanıyor. İmparator Anastisius'un huzurunda her zaman olduğu gibi araba yarışları düzenleniyor. İki amansız rakipten bu defâ gâlip olan Yeşiller. Atların çektiği arabalar çılgınca tezâhürât ve alkışlarla arenayı terk ederken, dansçılar çıkıyorlar meydana. Onları güreşçiler, hokkabazlar, gözbağcılar ve cambazlar tâkip ediyor. Daha sonra, sıra sıra yırtıcı hayvanlar çıkıyor arenaya, bakıcılarıyla birlikte.

Ve sıra geliyor hantallığına rağmen her türlü numarayı becerebilen ayılara. Lâkin o gün ne ayılar çıkıyor arenaya, ne Akakios. Seyirciler, şaşkınlıkla beklerken tribünlerde, pejmurde bir kıyâfetle genç ve güzel bir kadın çıkıyor meydana. Yanında, 3 küçük kız. Birdenbire kadın, çığlık çığlığa bağırmaya da başlıyor, ellerini seyircilere uzatarak bağırıyor: “Ben Akakios'un dul eşiyim. Kocam ölünce onun görevini ben yapmak istedim. Ama Asterios işimi aldı elimden. Bu üç yetim kızlarımla açıkta kaldım. Merhamet edin! Yardım edin bana!” İsimleri Komite, Teodora ve Anastasya olan kızlarının en büyüğü sâdece 7 yaşındaydı. Ayı bakıcısı olan eşinin ölümünden sonra, yeniden evlenen kadın, eşinin mesleğini yeni kocasıyla birlikte sürdürmeyi planlarken, Yeşillerin oyuncubaşısı Asterios sokağa atmıştı her ikisini de. Ve Akakios'un yerine, kendi adamlarından birini getirmişti rüşvet alarak. O gün hipodrom meydanında bağıran kadını da susturmak için adamlarıyla birlikte yanına koşmuştu. Zavallı kadını, kolundan yakalayarak, hakâretlerle, kızlarıyla berâber arenanın dışına attı.

Bu manzara karşısında Asterios ve adamlarını yuhalamaya başlayan Mâviler, az sonra bu protestolarını topluca Yeşillerin üzerine yönlendirdiler. Yeşiller durur mu? Karşılıklı bağırış çağırışlar, hırlaşmalar sürüp gitti. Kader işte; o günlerde Mâvilerin ayı bakıcısı da öldüğünden bir süredir bu vazîfe boştu. Dul kadın ve ölen kocası Yeşillerden olmasına rağmen, Mâviler bu kadını ve kızlarını ayı oynatıcısı olarak aldılar. Ortanca kız Teodora, o yortu gününde annesi ve kardeşleriyle birlikte, ne Yeşillerden gördüğü hakâretleri unuttu, ne de Mâvilerden gördüğü âlicenaplığı. Artık âilece bağlı oldukları Yeşiller gönlünde sararıp solarken, Mâviler minnet ve şükran duyguları yeşertmişti içinde. Hayatın arenasında, ayı oynatıcılığından hayat kadınlığına kadar her türlü işi yapan Teodora, hemşehrisi Kıbrıslı mitolojik tanrıça Afrodit gibi gönülden gönüle uçtu durdu. Sürekli sevgili değiştirdi. Nihâyet, İmparator Justinus'un, o dönemde senatör olan yeğeni Justinianus'un gönlüne girmeyi başardı. Lâkin kanunlar bir senatörün bir hayat kadını ile evlenmesine izin vermiyordu. Yaşlı amcasına baskı yaparak bu kânunu değiştiren Justinianus, Teodora ile evlendi ve amcasının ölümünden sonra tahta çıkarak Bizans'ın yeni imparatoru oldu. Teodora da imparatoriçe... Bizans târihinin en güçlü imparatorlarından biri olan Justinianus, karısı Teodora ile birlikte Bizans'a en parlak dönemini yaşatmıştı. Şimdiki Ayasofya da 5 senede 20.000 işçiye İmparator Justinianus tarafından yaptırılmıştı. Kader, arenalardaki bir ayı oynatıcının kızını Bizans'ın en parlak döneminde imparatoriçe makâmına yükseltiyordu. Fakat Teodora da Justinianus'a bu iyiliğinin karşılığını, zor bir gününde ödemişti.


TÖVBEKÂR KIZLAR MANASTIRI

Nika isyânında (30 bin kişinin öldürülmesiyle anca bastırılabilinen bu kanlı olayın daha büyüğü Bizans târihinde görülmemişti) isyancılardan ve ölümden kaçmaya çalışan İmparator Justinianus'un, kaçmasını engelleyen ve muhafız alayını isyâncıların üzerine saldırtarak isyanı bastırmasını sağlayan Theodora idi. Kendisini öylesine kötü bir hayattan kurtarıp imparatoriçe olmasını sağlayan İmparator Justinianus'un tahtının kurtulmasına sebep olarak, minnet borcunu ödemişti yıllar sonra. Bataklıkta yetişmiş Teodora, İmparatoriçe olduktan sonra, geçmiş hayatını tamâmen silmek için tevbe etmiş ve Vaniköy'de Tevbekâr Kızlar Manastırını yaptırmıştı. Oradaki korunun ismi de Osmanlı döneminde bile Papaz Korusu idi. Bu hafta Bizans zamanındaki Mâviler ve Yeşilleri anlattım. Bunların Osmanlıdaki karşılığı olan Lahanacılar ve Bamyacılar da nasipse haftaya...



ŞAMAR OĞLANI

İngilizcesi “Whipping Boy” olan bir tâbir. Ortaçağın iğrençliklerinden henüz kurtulamamış Avrupa'da 16. ve 17. yy feodalitenin hüküm sürdüğü zamanlarda, alt tabaka denilen halk tabakasını aşağılayan asilzâdeler isimli zümre, kendilerini kutsal sayıyor ve halkın bulunduğu her yerden uzak durmaya çalışıyor, halkı kendilerine yaklaştırmıyorlardı. Şimdiki okulların vazîfesini kiliseler üstlendiğinden, halk çocuklarını eğitim için kiliseye gönderiyordu. Dersini öğrenmeyen çocuklar, dayak ve hakâret ile cezâlandırılıyordu.

Üst tabakaya mensup âileler, çocuklarını kiliseye gönderip, halk tabakasının seviyesine inmez, yüksek ücretlerle devrin en bilgili öğretmenlerini, şato ve mâlikânelerine getirterek, çocuklarını kendi evlerinde eğitirlerdi. Devrin âdetine göre de hiçbir imtiyazı olmayan halktan bir çocuk, karın tokluğuna tutulur, ders sırasında bu asilzâde çocuk ile birlikte hazır bulunurdu. Yanlarına oturdukları asilzâdeler, hocanın sorularına yanlış cevap verir ya da derslerini yapmazlarsa, onların yerine şamar yiyen bu çocuklara “Şamar Oğlanı” denirdi.

Şamar oğlanı, dersin nihâyetinde mutfakta aşçı yamağı ya da bulaşıkçı olarak çalışırdı yine karın tokluğuna. Devrin en meşhur öğretmenlerinin derslerinde asilzâdenin yanında bulundukları için bir şeyler öğrenerek, asilzâdenin bilgi seviyesine ulaşma riskinden dolayı, şamar oğlanları umûmiyetle sağır çocuklardan seçilir, ya da sağır çocuk bulunamazsa seçildikten sonra sağır edilirdi. Sağlam bir çocuk, karın tokluğuna şamar olmak için seçildiyse iki kulağına aynı anda oldukça kuvvetli bir şekilde tokat vurularak, güçlü bir basınçla zavallı çocuğun kulak zarlarını patlatıyorlardı. Hattâ bazı asilzâde çocukları, şamar oğlanlarını kendileri seçerdi. İşte size Ortaçağ Avrupa'sından sahneler…





14 yıl önce