|

Bak şu Froyd’un yaptığına?

Seray Şahiner’in Ülke Abla romanı kadına yönelik şiddeti ele alan bir roman. Ancak romandaki kurgunun, anlatımın eksikliği böylesine önemli bir konuyu gölgede bırakıyor.

Ömer Yalçınova
04:00 - 15/01/2022 Cumartesi
Güncelleme: 22:21 - 14/01/2022 Cuma
Yeni Şafak
Ülker Abla, Seray Şahiner, Everest Yayınları Ekim 2021, 156 sayfa.
Ülker Abla, Seray Şahiner, Everest Yayınları Ekim 2021, 156 sayfa.

Seray Şahiner yeni romanı Ülker Abla’da “kadına yönelik şiddet” konusuna yoğunlaşıyor. Romanı şu şekilde özetleyebiliriz: Ülker Abla, baba dayağından kocaya kaçıyor. Fakat bu sefer de koca dayağıyla karşılaşıyor. Bir tane oğlu oluyor Ülker Abla’nın. O, büyüdüğünde ve babasına karşı çıkmaya başladığında, koca dayağından kısa süreliğine de olsa kurtuluyor. Fakat oğlu, askere gittiğinde, kocası tarafından yine dayak yemeğe başlıyor. İki kez ayrılmak ister Ülker Abla kocasından. İkisinde de ölümden döner. Bunun üzerine Ülker Abla, evden kaçmakta bulur çareyi.

Kadınlar zayıf, narin, hassas, kırılgan varlıklardır görüşüne ters istikamette bir kadın kahraman yaratmak istemiş Seray Şahiner. Kendini acındırmaması, dilenmemesi, tek başına da olsa başının çaresine bakabilmesi iyi; fakat fazlasıyla evhamlı, korku dolu, şüpheci ve habistir Ülker Abla. Diğer ifadeyle yıllarca çektiği acılardan, artık dövüle dövüle sertleşmiş, hassaslığını kaybetmiş bir demir gibi. Roman boyunca, aslında dünyada hiçbir şekilde iyiliğin olmadığı, iyi insanların hepsinin öbür dünya namına da olsa çıkarcı olduğu anlatılıyor da diyebiliriz. Acaba Ülker Abla, bu bakışa da çektiği acılar neticesinde mi ulaştı? Bilmiyoruz. Çünkü Ülker Abla’nın evden kaçmadan önceki hayatına dair hiçbir şey anlatılmamış romanda. Annesi kimdir? Kardeşleri yok muydu? Babası bunu niye sürekli dövüyordu? Oysa toplumsal, trajik, acilen çözüm bulunması gereken bir konudur “kadına yönelik şiddet”. Öyle değil mi? Romanda bu konuya dair bir çözüm arayışının olduğu da söylenemez. Ülker Abla’da iyilikler arkasında yatan gizli çıkarı görecek bakış ve anlayış keskinliği olmasına rağmen örneğin babasının veya kocasının yanlış hareketlerini çözümleyecek bir derinlik yok. Bu noktada romancı Seray Şahiner’in ortaya çıkardığı karaktere yükleme yaptığı söylenebilir.

131. sayfaya gelinceye kadar, aslında romancının anlatacak hiçbir şeyi yok diye düşünmekten kendimi alamadım. Çünkü Ülker Abla’nın hastane tecrübesi de fazlasıyla yapay. Oysa hastane, bir roman için olay, karakter çeşitliliği ve renkliliği yönünden harikulade bir kaynak. Romancımız bunu kullanamamış. Türkiye’nin hastane gerçeğiyle karşılaşabilirdik bu romanda. Ama bu “gerçek” de romanda ıskalanmış. Roman asıl 131. sayfada hızlanıyor (roman 156 sayfa). Ve asıl burada karakter olarak Ülker Abla hakkında bilgi edinebiliyoruz.

DİNDAR KİMLİKLER SORUNLU

İkinci bölüm diye değerlendirebileceğimiz, romanın 131. sayfadan sonrasında, dindar kadınların iç yüzü ortaya serilmek istenmiş: “Bu Hanife zaten boş duran daireyi bana verdi diye yedi mahalleye, hatta Allah’a, bakın ne merhametli kadınım diye hava attı durdu. Komşular çöpe atacağı üst başı, ıvır zıvırı benim eve yığıp bedavadan sevaba girdi.” Romanın belki de tek dikkate değer yönü burası. Maalesef bu bölümde de yazarın, bu tip insan ve ortamlara yönelik önyargılarıyla yüklenmiş bir şekilde konuşur, düşünür ve hisseder Ülker Abla. Oysa ilginçtir Ülker Abla’nın roman boyunca, kocasının dayağı dışında -ki buna şahit olmuyoruz-, gördüğü somut bir kötülük de yoktur. Dolayısıyla roman, konusunu farklı boyut ve açılarıyla işlemek, ifade etmek ve yansıtmak yerine (etken olmak), bu tür önyargıların psikolojik ve sosyolojik boyutlarıyla incelenmesine (edilgen olmak) malzeme teşkil etmiştir. Kahramanımız roman boyunca “Froyd”a (Freud) sövmüştür. Ama iyilik, iyi ve dindar insanlar konusunda, farkında olmadan Freudyen analizler yapmıştır. Bu, romanın ve romancının diğer bir çıkmaz sokağıdır.

#Seray Şahiner
#Ülker Abla
#Everest Yayınları
2 yıl önce