|

Başörtüsü yasağına AYM’den son nokta

Yeni Şafak
04:00 - 17/09/2018 Pazartesi
Güncelleme: 02:39 - 17/09/2018 Pazartesi
Yeni Şafak
Gündem
Gündem
Tarkan Zengin - Yazar

Anayasa mahkemesi, 18 Temmuz 2018 tarihinde başörtüsü konusunda tarihi bir karar verdi. Karara göre, dinî inancının gereği olarak başörtüsü kullanması nedeniyle devlet memurluğundan çıkarılmanın dinini açığa vurma hakkına bir müdahale olduğu, Anayasa’nın 24. maddesinde güvence altına alınan din özgürlüğünün ihlal edildiği hükmü verildi. Başvurucuya din özgürlüğünün ihlali nedeniyle manevi zararları karşılığında 20 bin TL manevi tazminat ödenmesine karar verildi. Kararın gerekçelerinde ise başörtüsü konusunda ülkemizde yıllardır süren birçok tartışmanın bitmesini sağlayacak hususlar yer alıyor. Başörtülü çalışma yasağı, dayanağını yasalardan almadan keyfi olarak uzun süre devam etti. Bazen de Anayasa mahkemesinin üniversite öğrencileriyle ilgili verdiği hukuksuz kararlar yasağa gerekçe gösterildi. Başörtülüler kamuda çalışırsa, laiklik ilkesi ihlal edilir, kamu çalışanları arasında kargaşa çıkar, başörtülü çalışanlar tarafsız olamaz gibi mesnetsiz iddialar öne sürdüler. Beş yıldır kamuda başörtülü çalışma özgürlüğü olmasına rağmen bu iddiaların hiçbiri gerçekleşmedi. Anayasa mahkemesi de verdiği son kararla bu iddiaların hukuki temelden yoksun olduğu yönünde devrim niteliğinde bir karara imza attı.

Türkiye’de çalışma hayatında başörtüsü yasağı, sendikal talepler ile hükümetin attığı demokratikleşme adımlarının sonucunda kaldırıldı. Bazı sendikalar kamuda başörtülü çalışma yasağını savunsalar da özgürlükçü sendikaların demokratik dönüşümde önemli payları oldu. Memur-Sen ‘Kamuda Kılık-Kıyafet Özgürlüğü için 10 Milyon İmza Kampanyası’ adıyla bir çalışma başlatmıştı. Kampanya 14 Ocak 2013’te başladı ve bir ay içinde 12 milyon 300 bin imza toplandı. Memur-Sen topladığı bu imzaları dosyalar halinde 8 Mart 2013’te dönemin Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanı’na teslim etti. Daha sonra Memur-Sen, başörtüsü dâhil kamuda kılık-kıyafet özgürlüğü ve toplanan imzaların gereğinin yerine getirilmesi için, 18 Mart 2013 günü itibariyle tüm kamu kurum ve kuruluşlarında “Sivil İtaatsizlik Eylemi” başlattı. Nihayet hükümet demokratikleşme paketi kapsamında toplumun önemli bir bölümünün talebi olan kamuda kadın çalışanların başörtüsü yasağını kaldıran düzenlemeyi 8 Ekim 2013 tarihinde yaptı.

ÇAĞ DIŞI MADDE KALDIRILDI

Milli Güvenlik Konseyi’nin oluşturduğu Bakanlar Kurulu tarafından 1982 tarihinde çıkarılan “Kamu Kurum ve Kuruluşlarında Çalışan Personelin Kılık ve Kıyafetine Dair Yönetmelikte” yer alan “kamuda kadınların başlarının daima açık olmasını isteyen” çağ dışı madde 31 yıl sonra çıkarıldı. Ancak düzenlemeye rağmen bazı kurumlar yasağı sürdürdü. Başörtülü çalışma özgürlüğü; askeri işyerlerinde çalışan sivil memur ve işçilere 11 Kasım 2016’da, polislere 27 Ağustos 2016’da, jandarma ve sahil güvenlik personeline 21 Ocak 2017’de, TSK Kara, Deniz ve Hava Kuvvetleri mensubu muvazzaf subay, astsubay, uzman personel, sözleşmeli astsubaylar ve askeri öğrenciler ile bunların adayları ve kursiyerlere ise 22 Şubat 2017’de verildi.

Başörtülü olduğu gerekçesiyle memurluktan çıkarılan kadın çalışanın Anayasa Mahkemesine yaptığı başvuru başörtüsü konusunda birçok ezberi bozacak bir kararın ortaya çıkmasına neden oldu. Karar aynı zamanda Türkiye’nin demokratikleşme konusunda önemli bir seviyeye ulaştığının göstergesi niteliğinde. Somut olayda AYM’ye bireysel başvuruda bulunan başvurucu, başörtüsü kullanmaya devam etmesi üzerine Maliye Bakanlığınca 2001 tarihinde memurluktan çıkarılıyor. Başvurucu, 22 Haziran 2006 tarihli ve 5525 sayılı “Memurlar ile Diğer Kamu Görevlilerinin Bazı Disiplin Cezalarının Affı Hakkında Kanuna” dayanarak görevine tekrar atanma istemiyle 31 Haziran 2006 tarihinde Maliye Bakanlığına başvuruyor. Başvurucunun talebi “açıktan personel alımı yapılmadığı” gerekçesiyle reddediliyor. Başvurucu Danıştay’da uzun süren dava süreçlerini kaybediyor. Nihayet 2015 tarihinde “dinî inancı gereği başörtüsü kullanması nedeniyle devlet memurluğundan çıkarılmasının din özgürlüğünü ihlal ettiğini öne sürerek” Anayasa Mahkemesine bireysel başvuruda bulunuyor (B. No: 2015/8491). 1984 yılında çalışma hayatına başlayan başvurucu, 2008 tarihinde Gıda Tarım ve Hayvancılık Bakanlığında göreve başlıyor ve 2016 tarihinde emekli oluyor.

Mahkemenin önemli değerlendirmelerinden biri laiklik ilkesiyle ilgili. Kararda “Farklı dinî inançlara sahip olanlar ya da herhangi bir inanca sahip olmayanlar laik devletin koruması altındadır. Nitekim Anayasa’nın 2. maddesinin gerekçesinde yapılan tanıma göre Hiçbir zaman dinsizlik anlamına gelmeyen lâiklik, her ferdin istediği inanca, mezhebe sahip olabilmesi, ibadetini yapabilmesi ve dinî inançlarından dolayı diğer vatandaşlardan farklı bir muameleye tâbi kılınmaması anlamına gelir” demektedir. Ayrıca devletin, din ve vicdan özgürlüğünün gerçekleşebileceği ortamı hazırlamak için gerekli önlemleri almak zorunda olduğunu söylemektedir.

Mahkeme, kamu görevlilerinin -yapmakta oldukları görevin kendine has koşulları gözetilmeksizin- inançları gereği başörtüsü kullanmalarına izin verilmesinin kategorik olarak kamu hizmetlerinde laiklik ilkesine aykırı olduğu yönündeki argümanların kabul edilemez olduğunu, kamu görevlilerinin başörtüsü gibi toplumsal çeşitliliği yansıtan bir dini açığa vurma vasıtasını kullanmasını toplumsal birliği tehdit eden unsur olarak görmenin demokrasi ve çoğulcu laiklik anlayışı ile bağdaşmadığını söyleyerek uzun yılların tartışmalarını bitiriyor.

HUKUK OLANI ESAS ALIR

Mahkeme, kamu makamları sadece başvurucunun başörtüsünü çıkarmamakta ısrarlı olduğu yönünde bir tespitte bulunmuş, ancak başvurucunun bu ısrarının ne gibi olumsuzluklara yol açtığı/açabileceği yönünde bir değerlendirmeye yer vermemesinin başvurucunun dinini açığa vurma hakkına yapılan müdahale olarak değerlendirmiştir.

Mahkeme, bir dinin herhangi bir dışa vurum davranışının tek anlamının laik devlete dini bir meydan okuma olduğu şeklindeki bir yorum ise bu dinin mensuplarının kendi eylemlerini tanımlama kapasitesini yok saymak anlamına geldiğini, Anayasa’da güvence altına alınan herhangi bir hakka yönelik sınırlandırmanın meşru kabul edilebilmesi için kaygılar ve varsayımlarla değil yalnızca tartışılmayacak olan gerçekler ve hukuki olarak şüphe götürmeyecek nedenlerin ortaya konulması ile mümkün olabileceğini değerlendiriyor. Mahkeme ayrıca, doğru yargılama ilkesi gereğince bir din veya inancın dışa vurum davranışının laikliğin çoğulcu anlamına aykırı olduğunu somut delillerle kanıtlama yükümlülüğü başvurucuya değil bu gerekçeyle sınırlandırma yapan devlete düştüğünü, hukukun olanı esas alması gerektiğini, kuşkuya ve gelecekteki olasılıklara göre karar veremeyeceğini söylüyor.

#Türkiye
#AYM
6 yıl önce