|

Bitmeyecek bir beste: Bekir Sıtkı Sezgin

Türk musikisinin büyük ustalarından Bekir Sıdkı Sezgin’in hayatı üç yazarın kaleminden kitap olarak hazırlandı. Sezgin’in musikiye adanmış hayat hikayesi aynı zamanda yakın dönemin müzik tarihine de kısa bir yolculuk.

Kamil Büyüker
04:00 - 15/11/2020 Pazar
Güncelleme: 00:48 - 15/11/2020 Pazar
Yeni Şafak
Kitapta aile fertlerinin bir baba, eş, dede olarak düşünceleri yer alırken, onunla uzun süre birlikte çalışan, sahne alan isimler de vefa kervanına katılmışlar.
Kitapta aile fertlerinin bir baba, eş, dede olarak düşünceleri yer alırken, onunla uzun süre birlikte çalışan, sahne alan isimler de vefa kervanına katılmışlar.

Yahya Kemal “Bir bitmeyecek şevk verirken beste/Bir tel kopar ahenk ebediyen kesilir” mısralarında sanki bundan tam 24 yıl önce aramızdan ayrılan Bekir Sıdkı Sezgin’i tarif eder. Hayatını tevhidin ekseninde aynen musikiyi terennüm ettiği gibi yaşayan Bekir Sıdkı Sezgin’in hayatı “Musikiye Vakfedilmiş Bir Ömür: Bekir Sıdkı Sezgin” ismiyle Ketebe Yayınları (Ekim 2020, 584 s.) arasından yayımlandı.

Hüseyin Kudsi Sezgin, Ahmet Sadık Hıdır, Yasin Eker imzasını taşıyan eser, musikimizin neredeyse son yüzyılına damgasını vuran ve tesirini hâlâ devam ettiren Bekir Sıdkı Sezgin’e geç kalınmış bir vefa borcunu da yerine getiriyor.

Öyle bir hayat ki “bir besmele ve sübhaneke” ile başlamış, hafızlık, hanendelik, sâzendelik, hocalık, bestekârlık gibi daha birçok vasıflarla donanmış. Kitapta yazılar ve söyleşilerle yer alan 50’nin üzerinde isim Bekir Sıtkı Sezgin’in bu farklı hususiyetlerine işaret ediyorlar.


Bekir Sıtkı Sezgin, 1 Temmuz 1936’da İstanbul Haseki Hastanesinde dünyaya gözlerini açar. Hafız-ı Kurra Hüseyin Efendi’nin ve Feride Yıldız Hanımın çocuğu olması ise onun için ayrı bir lütuftur. Zira musiki onlar için tevhidin etrafında bir aşk ve vecd eseri olarak terennüm edilmektedir. Böyle bir ortamda hayatını musikiye, musikiyi de ilahi bir kaynağa istinat eden Bekir Sıdkı Sezgin, sesin de, nefesin de, bestenin de güftenin de hakikatini çok iyi özümsemiş gerçek bir sanatkâr olarak şu ifadeleri sanatına yön vermiştir:

“Okurken adeta yaşadığımız boyutun daha ötesine geçerek oralardan bir takım seslerin geldiğini hissediyorum. Bir yaprağın kıpırdayışında, bir telin ihtizazında eğer siz tevhidi duymuyorsanız o zaman okuduğunuz eserde de hiçbir şey duyamazsınız. Ben bunları duyarak, o âleme geçerek okumaya çalışıyorum, okuyorum. İşte o tesir buradan geliyor.” (s.16)

Kendisi gibi musikimizin önemli icracılarından olan oğlu Hüseyin Kudsi Sezgin, eserin girişinde babasını “bütün ömrünü Türk-İslam kültürüne vakfetmiş bir vakıf; gerçek sanatımızı toplumumuza ulaştırma hususunda cansiperane mücadele vermiş bir medeniyet mücahidi” olarak tavsif ediyor.

ÜÇ BUÇUK YAŞINDA BAŞLAR

Musikide ilk hocası, sebebi hayatı, hafız-ı kurra ve imam olan Babası Kemahlı Hüseyin Efendi’den dini musiki eğitimine başlayan Bekir Sıdkı Sezgin, henüz üç buçuk yaşındadır ve Kur’an’ı hatmettiğinde ise beş yaşına henüz girmiştir. Bir yandan da ud çalan annesi ile din dışı musiki eserleri geçmektedir. “Derdimi ummana döktüm asumana inledim, Ümitlerim hep kırıldı yârim artık gelmeyecek.” İlk meşk ettiği eserler arasındadır.

1943 yılında Kocamustafapaşa’da Hekimoğlu Ali Paşa İlkokuluna başlayan Bekir Sıdkı Sezgin kendi ifadesiyle “en az altı makamda dini ve lâdini olmak üzere bir çok eser icra ediyor, bu makamları karakteristik vasıfları ile pratik olarak tanıyor ve duyduğu zaman isimlendirebiliyordu.” (s.31) Babasının musikiye vukufiyeti ve geniş ufku Bekir Sıdkı Sezgin’in hayatında büyük rol oynar. Onun mükemmeliyetçi, titiz ve en güzele ulaşma noktasında gösterdiği gayret de babasından esintiler taşımaktadır.

Hafız Hüseyin Efendi’nin bir çiçek bahçesinden farklı çiçeklerden istifade etmek dediği her işi üstadından ve güzel seslerden dinlemek konusunda da oğlu Bekir Sıdkı Sezgin’i ihtimamla yetiştirmiştir. O yaşlarda Hafız Fahri’den Tevhid bahrini, Hafız Mecid’den Veladet bahrini, Beşiktaşlı Hafız Mahmud’dan Mirac bahrini kendisine meşk ettirmiştir. İstanbul ezanlarını Laleli Camii Başmüezzini Hafız Numan Efendi’ye bir ay götürerek meşk ettirmiş. Bunun yanında Bekir Sıdkı Sezgin’in hayatında Hafız Hasan Akkuş, Hafız Ahmet Rasim Efendi, Kavalalı Hafız Ahmet Efendi, Hafız İdris Efendi, Hafız Saadettin Efendi gibi isimlerin de ayrı bir yeri vardır. Zira tecvid, meharic-i huruf, tertil-i Kur’an, ilahi, tevşih, şuğul, durak, ezan, sala gibi dini musiki formlarda da bu isimler Bekir Sıdkı Sezgin’in hayatında yeni kapılar açmıştır. Ancak ne olursa olsun Bekir Sıdkı Sezgin babasının yerini bütün bu isimlerden ayrı tutarak şunları söylemiştir:

“Sebeb-i hayatım olan babam musikiyi nereden nasıl öğrendiğim mevzusunda bir dev gibi karşımdadır. Artık başka kapu aramaya lüzum var mıdır? Kendimden uzun boylu bahsetmek zaid olacaktır. Ne aldı isem, ne öğrendiysem hepsini babamdan alıp öğrendim. Benim en büyük hocam odur.” (s.33)

PARLAYAN BİR YILDIZ

Babasının teşvikleri ile İstanbul Belediye Konservatuarı (Dar’ül-Elhan) imtihanına giren Bekir Sıtkı Sezgin, 232 kişi arasında birincilikle sınavı kazanmış. 1959 İzmir Radyosu sınavlarında başarılı olunca TRT’ye girer. Devam eden yıllarda bant yapmaya başlayan Bekir Sıdkı Beyin 1962 yılında Yavuz Sultan Selim’in “Sanma şahım herkesi sen sadıkâne yâr olur” isimli eserini Şehnaz makamında bestelemiştir. Bu eser, onun ilk bestesi olarak kayıtlara geçmiştir.

1975 yılında Türkiye’de ilk defa açılacak İTÜ Türk Musikisi Devlet Konservatuarı’na repertuar ve üslup hocası olarak davet edilir. Nihayet 1975 yılı eylül ayında İstanbul Konservatuarında hocalığa başlamıştır.


TOPKAPI SARAYI’NDA KONSER

Türk Musikisinde gerek hoca olarak, gerek icracı olarak isminin zirve yaptığı dönemlerde iki önemli sarsıcı konser olmuştur. Bunlardan ilki 11 Temmuz 1976’daki Topkapı Sarayı Konseri, diğeri ise 11 Ocak 1977’de Sheraton Konseri. Her iki konser de Bekir Sıtkı Sezgin dostlarının kitapta ittifakla sözünü ettikleri ve hayranlarını kelimelere sığdıramadıkları konserdir. Topkapı Sarayı bahçesinde gerçekleştirilen konseri “İstanbul Festivali Solo Konserinde” isimli yazıyla İTÜ Türk Müziği Devlet Konservatuarı Merhum Öğretim Üyesi Haydar Sanal, 21 Temmuz 1976’da Ortadoğu gazetesinde kaleme almıştır. Bu muhteşem geceyi Sanal, şu cümlelerle ifade etmiş:

“Topkapı Sarayı’nın o temmuz gecelerine has munis, sakin ve Lâle Devri gecelerini andıran yer yer aydınlanmış haliyle Bekir Sıdkı Sezgin, yüzyılların görmüş geçirmiş servilerine ve binalarına Enderun’un eski altın seslerini sanki tekrar hatırlatıyordu. Nice saray hanendesini dinlemiş olan Topkapı Sarayı bu mümtaz hanendeyi de bu akşam içine sindirdi.” (s.63)

Kitapta aile fertlerinin bir baba, eş, dede olarak düşünceleri yer alırken, onunla uzun süre birlikte çalışan, sahne alan isimler de vefa kervanına katılmışlar. Aralarında Alaeddin Yavaşça, Cüneyd Kosal, M. Nazmi Özalp, Uğur Derman, İhsan Özgen, Mutlu Torun, Ömer Ziya Belviranlı, Beşir Ayvazoğlu, Mehmet Güntekin, Bülent Aksoy ve daha nice isimler Neyzen Fikret Bertuğ’un tesbitini doğrularcasına ifadelerde bulunmuşlar: Onda her şey yerli yerinde. Ne bir eksik, ne bir fazla. Yıllarca beraber sahne aldıkları kemençe sanatçısı arkadaşı İhsan Özgen, Bekir Sıdkı Sezgin’in bu yönünü şöyle ifade etmiş: “Onda bir Hâfız Osman’ın, bir Hâfız Sami’nin, bir Münir Nureddin’in modern anlayışla tazelediğini görebilirsiniz. Bütün eski değerler yeni bir şekil alarak bambaşka bir üslûp ve tarzın sahibini yaratır. Bekir’in kişiliği ses sanatında yeni arayışlara sahnedir. Öncelikle temiz Türkçesi, sağlam prozodisi, mükemmel hece vurgusu ayrıcalık gösterir. Türk musikisinin özel arıkları ve perdeleri tam ve kusursuz biçimde yankılanır.” (s.83)

MEDENİYETİMİZİN KÖKLERİNE YOLCULUK

Bekir Sıdkı Sezgin’in pek çok hususiyetlerinin aktarıldığı eserde onun pek bilinmeyen bir hizmetine de dikkat çekilmiş. İmtiyaz sahipliğini Ömer Ziya Belviranlı’nın yaptığı, genel yayın yönetmenliğini ise Bekir Sıtkı Sezgin’in üstlendiği Şubat 1981’de çıkmaya başlayan San’at ve Kültürde KÖK dergisi ancak 22 sayı yayımlanabilmiş, dergide kültür, sanat, edebiyat, dil, musiki, tarih konuları yer almış ve yayınlandığı dönemde bir hayli ses getirmiştir. Alaaddin Yavaşça, Cemil Meriç, Nida Tüfekçi, Neriman Altındağ Tüfekçi, Nahid Dinçer, Fatih Salgar, Fuat Türkelman, Süleyman Yalçın, Ayhan Songar, Ruhi Ayangil, Selçuk Eraydın, Cahide Keskiner, Kemal Eraslan, Tülin Yakarçelik, Uğur Derman, Semih İrteş, H. Zeki Altın, Yalçın Tura, İsmail Karaçam, Atilla Çetin, M. Nazmi Özalp, Dursun Gürlek, Süheyl Ünver, Ali Kemal Belviranlı, Abdurrahman Çetin, Sadi Kucur, Hasan Küçük, Muhiddin Serin, Mustafa Uzun, Emin Işık, Amir Ateş ve daha birçok isim dergide yazıları ile yer almışlardır.

10 Eylül 1996’da aramızdan ayrılan Bekir Sıdkı Sezgin maksadına uygun olarak icra edilen musikiyi “Hak’tan ihsan edilmiş olup sahibi ve koruyucusu da O’dur”, diye tanımlamıştır. Musikişinas olmak için “dinini iyi bileceksin. Edebiyat onun ayrılmaz bir parçası, onu öğreneceksin. Nefsini terbiye edeceksin. Tasavvufu yaşayacaksın. Hepsi bir araya gelecek, ondan sonra kâmil bir musiki ortaya çıkacak.” diyen Bekir Sıdkı Bey, bu dünyadan hoş bir sâdâ bırakarak ayrıldı. Adını ve hatıralarını yâd eden bu kitap vesilesi ile yazılar, söyleşiler, belge ve fotoğrafların büyük kısmı ilk defa bu eserde yayımlanmıştır. En kapsamlı beste listesi ve yayımlanmamış beste notalarından örnekler de ilk defa bu kitap vesilesi ile gün yüzüne çıkarılmış. Kitap sonunda farklı türlerde Bekir Sıdkı Beyin icralarına yer verilen eserler ise karekod uygulaması ile dinlenebilmektedir.

Bekir Sıdkı Sezgin’i rahmetle anmaya vesile olacak bu kitabı Süleyman Seyfi Öğün’ün ifadeleriyle “Onun, içine kendi ince duyuşlarını koyduğu sade ama güçlü, sakin ama vakur ve asil okuyuşunda gök kubbeye saldığı efsanevî sadâyı” (s.158) dinlemeye ve okumaya buyurun.

#Bekir Sıdkı Sezgin
#Süleyman Seyfi Öğün
#Alaaddin Yavaşça
3 yıl önce