Birçok şehirde gösterim yapan “Ömer bin Hattab”ın Türkiye turnesi devam ediyor. Fevzi Erden'in yönettiği tiyatro oyunu, şimdiye kadar binlerce kişiye ulaştı. Hz. Ömer'in adalet duygusunu ve halifelik dönemini konu alan yapımda Raymond Ndong, Gabonlu oyuncu Hz. Bilal'i canlandırıyor. Ndong ile Türkiye'ye gelişi, alışma süreci ve oyunculuk üzerine konuştuk.
1989 yılında Gabon'da doğdum. Ancak yurtdışına erken çıkabilmem için ailem 1988 olarak kaydetmiş. Orada büyüdüm, orada okudum. İlk olarak, birkaç yıl önce boksa başladım. Spor, sinema eğitimi ve okul için buraya geldim. Ailem hâlâ Gabon'da, arada yanlarına gidiyorum. Elbise ve baklava götürüyorum.
Bir arkadaşın tavsiyesiyle Türkiye'yi, İstanbul'u araştırdım. İstanbul Medya Akademi'ye başvurdum. Kabul edildim ve profesyonel oyunculuk eğitimi aldım. Spor alanında da çalışmalar yaptım. Bir kulübe yazıldım. Hem spor hem oyunculuk yapıyordum. Zamanla Türkçe'yi öğrendim. İlk geldiğimde 'Merhaba'yı bile bilmiyordum. İngilizce, Fransızca, İspanyolca da biliyorum. Yeter ki öğrenmek isteyin, birçok imkan var. Bol bol pratik yapmaya çalışıyorum.
Boks dersleri veriyordum. Ayrıca reklamlarda ve kısa filmlerde oynadım. Oyunculuk dışında sadece sporla ilgilendim.
Üç buçuk sene önce geldim. Burada Gabonlu bir arkadaşım vardı, o yardımcı oldu. Gelip Ümraniye'ye yerleştim. İlk gün dönerciye gittik ve şok oldum. Bu kadar etin bir arada olup öyle durabilmesine şaşırdım. Yanında da ayran içtim, en başta beğenmemiştim ama şimdi en sevdiğim içecek. Ayrıca Bursa'da iskender yedik. Uzun bir tabaktı, servis şekline şaşırdım. Burada ilk kez tattığım erik, üzüm ve narı çok sevdim. İlk defa gördüğüm şeylere karşı çok meraklıyım. Hemen deneyip öğrenmek istiyorum. Bir de defterim var, oraya notlar alıyorum. Belki bunları yayınlarım.
Oyunculuğa her zaman bir merakım vardı. İlk olarak kısa filmlerde oynadım. Daha sonra birkaç reklam filminde rol aldım. Spor yerine oyunculuğu seçtikten sonra eğitim almaya karar verdim. Eğitimle birlikte gerçek bir oyuncu olmaya başlıyorsun. “Ömer bin Hattab”da Hz. Bilal rolünü oynuyorum. Bu, Türkiye'deki ilk oyunculuk deneyimim.
Denzel Washington ilk sırada tabii ki. Türkiye'dense Engin Altan Düzyatan diyebilirim.
Diriliş Ertuğrul, Kurtlar Vadisi, Aşk Yeniden ve Elif dizilerini izliyorum.
Kayıtlı olduğum ajanstan haber verdiler. Seçmeler oldu, uzun süren denemelere katıldım. Yönetmenle görüştük, yapabilirsin dedi ve çalışmalara başladık. Benim için büyük bir tecrübe oldu. Bu fırsatı en iyi şekilde değerlendirmeye çalışıyorum. Profesyonel bir ekibiz. Sahnede sadece biz görünüyoruz ama arkamızda büyük bir ekip var. Herkes çok çalışıyor.
Ömer'in adaletini, dönemin şartlarını, peygamberimizin hayatını araştırıp okumalar yaptım. Ezan okuyacağımı ilk duyduğumda hem heyecan hem de stres yaşadım. Hz. Bilal'i zaten biliyordum, daha da araştırdım.
Savaş sahnesinin provalarında kazalar oldu. Gerçek olmayan demir kılıçlarla çalışıyoruz ancak bir keresinde kılıç omzuma gelmişti ve birkaç gün ara vermek zorunda kalmıştım. O dönemi düşünerek savaş sahnesinde enerjimiz çok yükseliyor. Bu sahne öncesinde üç büyük olay oluyor. O duygularla sahneye başlıyoruz, “Allahuekber” derken peygamberimizin vefatı, sahabelerin vefatı aklıma geliyor. Sadece rol için değil bunu gerçekten hissediyorum. Ezanı biraz farklı okuyorum, hissettiğim gibi. 'Ömer bin Hattab'ta duygusal ve fiziksel olarak efor sarf ediyoruz.
Gözyaşlarıyla izleyen ve perde kapandıktan sonra uzun süre salondan ayrılamayanlar oluyor. Oyun sonrası yanımıza gelip iyi dileklerde bulunup tebrik ediyorlar.
İstanbul'da turist olarak yaşamak güzel ama her şey çok pahalı. “Raymond'un Günlüğü” isimli kısa filmim var. Orada İstanbul'u anlattım. İnsanlar çok misafirperver. Bir keresinde otobüs beklerken küçük kız yanıma gelip" Merhaba" dedi ve annesine dönüp beni göstererek “Anne o makyajdan ben de istiyorum” dedi. Komik bir andı benim için, duraktakiler de güldü.
Türkiye'de iyi insanlar da var kötü insanlar da var, bu dünyanın her yerinde böyle.
Gezmeyi seviyorum. Mali, Ekvator Ginesi, Fransa, Kamerun, Gana, Güney Afrika'ya gittim. Gezdikçe hem dil öğreniyorum hem de farklı yaşam tazları ve düşünceler görüyorum. Bunun oyunculuğuma da katkı sağlayacağını düşünüyorum. İstanbul'da da Miniatürk, Kapalı Çarşı, Büyük Akvaryum'u beğendim.
Ayrıca Kayseri, Ankara, Sakarya, Pamukkale, Uludağ'ı gezdim. Çanakkale'deki şehitlik beni etkiledi. Orada yapılan savaş hakkında da araştırma yaptım. Anzaklar'la yapılan mücadele çok ilham verici. Hem İslam hem Osmanlı için savaşmışlar.
Afrika'daki sıkıntı şu; petrol ve elmastan kazanılan parayı hükümet halk için harcamıyor. Kendileri en iyi şartlarda yaşıyorken halk çok kötü durumda. Dünyanın her yerinde olduğu gibi fakir insanlar da var zenginler de. Mesela, Eminönü'nde yapılan ülkeler festivalinde Nijerya'dan fotoğraflar vardı. Arkadaşlarım ülkelerini anlattılar fakat fotoğrafları kabul etmediler. “Nijerya bu değil” diyorlardı. Büyük binalar, insanlar takım elbiseli, tıpkı burdakiler gibi... İki günlüğüne Gana'ya gidip rapor yazıyorlar. Bunu yapamazlar. Orası hakkında bir şeyler yazmak için en az 3 ay kalması gerekiyor. Afrika'nın her yerinde aynı fakirlik yok. Bana, “Afrika'da kaşık var mı?” diye soran bile oldu. Çok yanlış düşünceler var.
İlk dikkatimi çeken konuşma diliniz. Gabon'da 55 tane farklı dil var ve hiçbirimiz birbirimizle anlaşamıyoruz, herkes farklı konuşuyor. Burada ise Çanakkale'de, Ankara'da farklı bir Türkçe konuşuluyor fakat birbirinizi anlayabiliyorsunuz. Bir de Gabon'da “Dinin ne” diye hiç sormayız. Herkes bir arada yaşar. Müslümanlar ve Hristiyanlar birlikte yaşıyor. Bayramları beraber kutluyoruz. Kimlikte İslam yazıyor burada, bunu ilk defa burda gördüm. Yeri gelmişken soralım o zaman, nasıl Müslüman oldunuz? Küçükken babam bizi camiye götürüyordu, böylece alıştım. Hristiyanlığı da araştırdım fakat Müslümanlığı seçtim. Annem de sonradan Müslüman oldu.