|

Bu filmlerin yıldızı yemek

Yemek kültürü üzerine yaptığı araştırmalarla tanınan gastronomi uzmanı İlkay Kanık, bu kez sinema ve yemek ilişkisini aydınlatıyor. 1990’lardan sonra filmlerde yemeğin yıldızlaştığını belirten Kanık, “Postmodern dönemde yemek filminin tanımı şekilleniyor ve yemeğin yıldızlaştığı filmler çekilmeye başlıyor.” diyor.

Yeni Şafak ve
04:00 - 8/07/2018 Pazar
Güncelleme: 07:57 - 7/07/2018 Cumartesi
Yeni Şafak
 İlkay Kanık, bu kez sinema ve yemek ilişkisini aydınlatıyor.
İlkay Kanık, bu kez sinema ve yemek ilişkisini aydınlatıyor.

Türkiye’de yemek üzerine araştırma yapan nadir isimlerden biri İlkay Kanık. Beykent Üniversitesi Gastronomi ve Mutfak Sanatları bölümünün kurucu öğretim üyesi olan Kanık, doktorasını da sinemada yemek kültürü üzerine yapmış. “Gastro Sinema” adıyla 11 yıl süren çalışmalarını kitaplaştıran yazar ile sinema ve yemek arasındaki ilişkiyi enine boyuna konuştuk. Sinema filmlerinde yemeğin hep var olduğunu ama 1990’lardan sonra yıldızlaştığnı belirten Kanık, “ Postmodern dönemde Babette’nin Şöleni filmiyle ilk kez yemek filmin yıldızı oluyor. Kamera ona yaklaşıyor ve farklı açılardan gösteriyor. Seyirci yemek ortaya çıksın diye bekliyor. Tüm karakterler yemek hakkında konuşuyorlar. Yemek filminin tanımı şekilleniyor ve yemek yıldızlaşıyor”diyor.

* Bir gün film izlerken yemek ve sinema üzerine araştırmalar yapayım mı dediniz ? Sinema ve yemek ilişkisi üzerine çalışmaya nasıl karar verdiniz ?

Yemeğe dair herşeye hep ilgim vardı. Hatta 2003-2004 yılları arasında Beyoğlu’nda bir restoranda çalıştım. Benim için çok enteresan bir tecrübe oldu. Çalışma arkadaşlarım arasında bir Japon ve Amerikalı vardı. Farklı kültürlerin yemeklerini tanıdıkça merakım arttı. Sinemayla yemek arasında nasıl bir çalışma yapabilirim diye düşünmeye başladım. O dönem doktora çalışmasına başlayacaktım ve bu konuyu seçtim.

KAYNAK KİTAP BULAMADIM
* Peki nasıl bir süreç oldu bu sizin için ?

Filmler üzerinden şiddet, cinsellik, şehirleşme, delilik gibi her türlü konuda analiz yapılıyor ama yemek ile ilgili yapılmamış. İlk olarak literatür taraması yaptım ve kaynak kitap bulamadım. Türkiye’de sinema ve yemeğe dair hiçbir şey yazılmadığını gördüm. Ben de bir burs bulup, Amerika’ya gittim.

* Orada eminim zengin bir kaynak vardır ?

Hayır. Amerika’da da bu alanda birkaç kitap vardı. Onların üzerinden farklı şehirleri gidip araştırmalar yaptım. Filmleri arayıp buldum ve hepsini izledim.

* Yemek filmlerinde nasıl bir tablo ile karşılaştınız?

1980’lerden önce çekilen filmlerin dili birbirine benziyor. Zengin Mutfağı, Brujuvazi’nin Gizli Çekiciliği ve Büyük Tıkınma. Bu üç filmde yemek üzerinden büyük toplumsal hareketler, işci sınıfı hareketleri ve bjuvazinin eleştirisi yapılıyor.


* Peki ne zaman yemek filmin merkezine konuyor?

1990’lı yıllarda, postmodern dönemde “Babette’nin Şöleni” filmiyle ilk kez yemek filmin yıldızı oluyor. Kamera ona yaklaşıyor ve farklı açılardan gösteriyor. Seyirci yemek ortaya çıksın diye bekliyor. Tüm karakterler yemek hakkında konuşuyorlar. Yemek filminin tanımı şekilleniyor ve yemek yıldızlaşıyor.

* Postmodern dönemde yemek yıldızlaşıyor dediniz. Modern dönemde yemek anlatıları yok mu ?

Modernitenin ideal öznesinin şekillenmesinde akıl ve bilim vardır. Gelenek ve dine mesafelidir. Post-modernitede insan öyle bir kalıbın içinde olmak istemez. Kendi kimliğini inşa etmek ister. Kimlik kavramı ortaya çıkar. İnsanlar kendilerini etnik, cinsel, ırksal kimlikler üzerinden tanımlar.


ÖTEKİLERİN DÜNYASI
* Şunu anlıyoruz. 1990 yıllarda farklı kimlikler ve onların yemekleri görünür mü oldu?

Evet. Ötekileri filmlerde görmeye başlıyoruz. Mesela Soul Food filminde Afro- Amerikalılar, pazar günlerini hep birlikte yedikleri yemekler üzerinden anlatılır. Kimliklerini unutmak istemeyen karakterler öne çıkar. Ancak filmde genel tiplemeler vardır. Kölelik döneminin geleneksel kıyafetleriyle yemek yapan Big Mama gibi. Artık ötekiler film merkezine konur.

* Bu filmlerde öteki merkeze konurken varolan yaşamları gerçekten yansıtılıyor mu?

Hayır yansıtılmıyor. Bu insanların aslında ne kadar ayrımcılığa uğradığı, neler yaşadığı ve sınıfsal eşitsizlikler anlatılmıyor. Böyle bir sorgulamanın içine girmiyorlar. Bu tarz filmlerde büyüsel bir dil kullanmayı tercih ediyorlar. Mesele bu büyülü dünyada restoranların arka tarafındaki ucuz iş gücünü göremezsiniz. Amerika’nın farklı kültürleri barındırdığını anlatmak adına işçi İtalyan ya da Meksikalılar değil onların mutfağının lezzetini gösterirler.


* Peki tüketim kültürüyle birlikte sinemada yemeğin analtım dili değişmiyor mu ?

Tüketim kültüründe yemeğin diğer ilişkiler ağı yani üretim ve emek süreçleri görünmez hale geliyor. Tüketim kültürünün içinde bir büyü kuruluyor. Ben işte bunun nasıl kurulduğunu anlatıyorum. Büyünün arkasındaki gerçekler görünmez hale gelmeye başlıyor. Biz çok iyi tüketiciler haline gelmeye başlıyoruz.

* Bu süreçlerde yemek ile empati kuruyoruz değil mi?

Yemek toplumsal bir haz alış şekli. Örneğin bayram sabahı yapılan kahvaltı, beraber tatlı yemek hepsini haz üzerinden anlatırız.


Zengin mutfağı eleştirisi
* Dünya mutfakları ve farklı tatlar hayatımızın bir parçası oldu. Bunun sinemaya nasıl yansıdığını açar mısınız?

Artık sadece yemek yemiyoruz onları hikayesiyle birlikte tüketiyoruz. Hatta yemeğin hikayesi onun önüne geçiyor. Şehirde yaşayanlar farklı hikayeleri olan yemekleri tüketmek istiyorlar. Biz buna deneyim ekonomisi diyoruz. Deneyimleri tüketmek. İnsanlar en son ne yediklerini, hangi mutfağı deneyimlediğini paylaşıyor. Sinemaya da bu fazlasıyla yansıyor. Artık festivallerde yemek filmleri için ayrı gösterimler düzenleniyor.

* Zengin Mutfağı filmi Türkiye’de yemek sinemasının ilk örneklerinden sinemamızda yemek şimdi nerede?

Zengin Mutfağı filminde 15-16 Haziran İşci Hareketleri konusu ön plana çıkıyor. Aşçımız( Şener Şen) eski bir güreşci onun üzerinde günümüzdeki şeflerin büyüsü yok. Aksine eski pehlivanlık günlerini anlatıyor. Çünkü kadınsı bir iş yapıyor. Apolitik bir halden politik bir hale geçiyor. Bu filmlerde sınıf üzerinden bir dil var. Hiçbirinde yemek ön plana çıkmıyor ve hatta eleştiriliyor. Et yemenin sınıfsal göstergesi ön plana çıkıyor. Et yiyemeyen yoksullar ve et yiyen zenginler. Son dönemlerde çekilen filmlerden Issız Adam var. O filmde ise bizim kültürümüzden birşey yok. Ancak günümüzde Türk sinemasında yemeği yıldızlaştıran iyi filmler var. “Sofra Sırları” filmi buna iyi bir örnek.

#Yemek
#İlkay Kanık
#Kültür
6 yıl önce