|

Büyük bir dahinin annesi olmak, işte bütün mesele!

Robin Maxwell, Sinyora Da Vinci'de, Leonardo'nun annesinin gözünden, ünlü ressamın doğumunu dahi gösteren sahneleriyle okuru etkilemeyi başarıyor

Alkım Dalgalıdere
00:00 - 5/11/2010 Cuma
Güncelleme: 23:43 - 2/11/2010 Salı
Yeni Şafak
Büyük bir dahinin annesi olmak, işte bütün mesele!
Büyük bir dahinin annesi olmak, işte bütün mesele!

Robin Maxwell, Amerikalı eleştirmenler tarafından tarihi romanların kraliçesi olarak adlandırılıyor. 1997 yılında başlayan yazarlık kariyerine İngiltere'deki Boleyn Hanedanı tarihini anlattığı Secret Diary of Anne Boleyn ile başlayan yazar, genellikle 15. ve 16. yüzyıl tarihi olaylarıyla yakından ilgilenmiş ve bu alanda romanlar yazmış. Kariyerindeki yedinci kitabı Sinyora da Vinci yazılana kadar da İngiltere'deki güçlü hanedanlıkların tarihi hikayesini kaleme almıştır. Sinyora da Vinci için, diğer romanlarından farklı olarak “... kendimi tarihin akışına kaptırdım ve yazar olmadan önce bile bu hikayeyi kurguladım,” diyor.

Robin Maxwell, Sinyora da Vinci ile birlikte Rönesans dönemini ve onun akabinindeki Leonardo da Vinci'nin müthiş hayat hikayesini konu almış. Hem de bugüne kadar anlatılmamış bir biçimde. Anlatılmamış bir gözden. Genel bir bakışla bile Leonardo'nun hayat hikayesinin gerçekten de imkansızlıklarla dolu olduğunu görüyoruz. Kitapları, tabloları ve bütün eserleri. Ama Sinyora da Vinci, bütün bunların çok çok öncesinden başlıyor. Leonardo da Vinci henüz doğmadan... Belki de bu yüzden, bir dahi hakkında pek çok şey yazılıp çizilmişken bile Robin Maxwell, Leonardo da Vinci'ye karşı müthiş bir perspektif geliştirmemizi sağlıyor.

Tarihi figürler ve sosyal yaşam

Dünya üzerinde Leonardo'yla ilgili yazılmış kitaplar -kurgu olanlar- genellikle Leonardo da Vinci'nin anlatımıyla veyahut da üçüncü bir anlatıcının gözünden yazılmıştı. Oysa Robin Maxwell, kitapta Leonardo'nun annesinin gözünden direkt olarak kendi doğumunu dahi görebildiğimiz bir romanla buluşturuyor bizi. O dönemin Avrupası ve o yüzyılın tarihi figürleri, yolları, sarayları, pazar yerleri, yaşam tarzı ve açmazlarıyla dolu kitaptaki canlılık ve görsellik oldukça etkileyici doğrusu.

Yazar, yazarlık kariyerinden önce hem senaryo yazarlığı hem de yönetmenlik yaparak hayatını kazandığından, tarihi olayları anlatmakta oldukça ustalaşmış görünüyor. Özellikle Sinyora da Vinci'de Vinci kasabasının her bir milimi, kaldırımları, ihitişamlı saray kapıları, metrelerce uzunluğundaki ziyafet sofraları romanı okurken adeta canlanıyor gözünüzün önünde. Tasvirler ise didaktik ve sıkıcı olmaktan çok, merak uyandırıcı.

1452 yılında Vinci'nin kendi halinde bir kasabasında çocuğunu doğuran Caterina, kendi hikayesinden kısaca şöyle bahsediyor:

Onu korumak için tehlikeli planlar yaptım

“Oğlumu benden aldıklarında gidecek hiçbir yerim yoktu. Herkes, bunun benim sonum olduğunu düşünüyordu. Ama çocukluğumdan beri sakladığım sırları bilmiyordu hiçbiri. Oğlum büyüyüp sıra dışı yeteneklere sahip bir adama dönüşürken, onu korumak için tehlikeli planlar yapmak zorundaydım. Ve yaptım da. Kimse fark etmedi. Kimse bilmedi. Bazılarınız bana yalancı diyebilirsiniz. Çünkü anlatacaklarım benim konumumda bir kadınla bağdaştırılamayacak kadar tuhaf. İstediğim de buydu. Tam anlamıyla bu. Adım Caterina. İşte benim hikayem.”

Bugüne kadar toplamda sekiz roman yazmış yazarın ülkemizde yalnızca Sinyora da Vinci isimli romanı basıldı. Robin Maxwell'i üne kavuşturan ve çok satan listelerine girmesini sağlayan romanı Mademoiselle Boleyn ve O, Juliet ise yakında yayınlancak.



13 yıl önce