|

Çağın dilini öykü yansıtır

Yıllarını öykücülüğe adayan Necip Tosun, “Öyküyü Sanat Yapanlar”ile karşımıza çıkıyor. “Farklı izleklerde, farklı biçimlerde, farklı coğrafyalarda giderek zenginleşen, gelişen, kendini yenileyen modern öykü, artık bir ‘ara tür’algısını çoktan geride bırakmış, şiir ve romanın yanında işlevsel bir tür olarak edebiyattaki saygın yerini almıştır” diyor.

Yeni Şafak ve
04:00 - 10/01/2018 Çarşamba
Güncelleme: 00:05 - 11/01/2018 Perşembe
Yeni Şafak
Necip Tosun, Türkiye’de öykü dendiği zaman akla ilk gelen isimlerden biri.
Necip Tosun, Türkiye’de öykü dendiği zaman akla ilk gelen isimlerden biri.
HATİCE SAKA

Necip Tosun, Türkiye’de öykü dendiği zaman akla ilk gelen isimlerden biri. Yazar, son kitabı “Öyküyü Sanat Yapanlar” ile bu kez dünya edebiyatından eşsiz yazarların öykü serüvenini anlatıyor. Tosun, uzun uğraşlar sonucu seçtiği 40 yazarın her birinin öykü anlayışını, eserlerinden örneklerle okuyucuya aktarıyor. Amacım öyküyü gündeme getirmek ve tartışmak diyen Tosun, Star gazetesinin düzenlediği Necip Fazıl Ödülleri’nde hikaye roman dalında ödüle layık görüldü.

* Öykümüzün Sınır Taşları, Öykümüzün Kırk Kapısı, Günümüz Öyküsü, Modern Öykü Kuramı… Burada öyküye dair yazdığınız kitapların hepsini saymamız mümkün değil. Türk öyküsüne çok önemli katkılar sunan kitaplar yazdınız. Sizi öykü sanatına bu denli yönelten sebepler neler?

Öykünün çağın dili olduğunu düşünüyorum. Romana göre iktisatlı yapısı (kısa) ve şiire göre anlam açıklığıyla modern insanı rahatlıkla yakalayabilecek bir tür. Öykü, kısa ve yoğun yapısı, anlam açıklığı ve gündelik hayata denk düşen yalın, dolaysız anlatımı ile modern insanın beklentilerine cevap verebilecek bir özelliğe sahip. Ayrıca modern insanın ritmiyle, temposuyla ve yaşadıklarıyla örtüşebilen bir tür. Ancak ne yazık ki edebiyat dünyasında üzerinde en az konuşulan yazınsal türlerden biri. Şiir olsun, roman olsun, sanatın, edebiyatın diğer türleri, alanları olsun, pek çok kuramsal, poetik çalışmaya muhatap olmuşken, öykü için aynı şeyi söylemek mümkün değil. Hele ülkemizde bu alan bomboş. Bunun ilk nedeni bu tür geniş soluklu, zaman isteyen çalışmalara kimsenin gönül indirmemesi. Kısa soluklu, pratik sonuç alabilecekleri gazete yazıları ve küçük değiniler onlara daha kolay geliyor. Oysa gelişim ve değişim sürecinin belirlenmesi, yeni atılımlar için yaşamsal bir önem taşıyor. Bunun için de öykünün estetik yapısına ilişkin tartışmalardan dönüştürücü bir birikim oluşturmak, öyküye ait bir terminoloji ve söylem kanalı açmak gerekiyor. Öykünün, kavramlara, kuruluş ve işleyişini ifade edecek temel bir dile, sanatsal ve estetik değerini ortaya çıkararak ölü noktalarını aydınlatacak kavramsal okumalara ihtiyacı var. Bu kitapların ilk amacı işte bu “eksiklik” duygusu oldu.Tabii bu boşluğu ben dolduracağım ukalalığına düşmek istemem. Daha çok öykünün gündeme gelmesi ve tartışılıyor olması benim amacım. Bu yazıları biraz da yaptığı işi anlamaya çalışan birinin sorduğu sorular, vardığı sonuçlar, yaptığı düşünce egzersizleri olarak tanımlamak gerek.

* Yeni kitabınız “Öyküyü Sanat Yapanlar” isminden şu anlaşılıyor. Bir edebiyat türü olan öykü aslında sanat olarak ortaya çıkmadı. Bunu o seviyeye çıkaran yazarlar olmuştur. Doğru mu anladım?

Kurgusal türden olmaları ve her ikisinin de hikâye etme ortak özellikleri nedeniyle, yıllardır öykü, roman için bir sıçrama tahtası, bir geçiş süreci, bir hazırlık safhası gibi görülmüştür. Bu yaklaşıma göre, öykü yazarları biraz daha gayret gösterip, biraz daha çalışırlarsa roman yazacak seviyeye gelebileceklerdir. Yani roman, uzun soluklu maraton koşucularının işi, öykü ise bu uzun koşuya dayanamayacak olan daha yolun başındaki zayıf, kısa soluklu atletlerin işi. Ama zamanla bu büyük yazarların emekleriyle öykü, özgünlüğünü kanıtlar. Farklı izleklerde, farklı biçimlerde, farklı coğrafyalarda giderek zenginleşen, gelişen, kendini yenileyen modern öykü, artık bir “ara tür” algısını çoktan geride bırakmış, şiir ve romanın yanında işlevsel bir tür olarak edebiyatta saygın yerini almıştır. Yapı, biçim, ses peşinde koşan yazarların elinde son yüzyıl edebiyatında zengin bir birikim yaratmayı başarırken, artık öykü türü atlanarak yazılan bir edebiyat tarihi eksik olacaktır.

YAZARLARIN TÜM ÖYKÜ SERÜVENİ VAR
* Kitabınızda dünya edebiyatından 40 öykücüye yer veriyorsunuz. Bu isimleri nasıl belirlediniz ve neye göre seçtiniz?

Bu çalışmanın en önemli özelliği, seçilen yazarların bir kitabına, öyküsüne yönelik değil de, tüm öyküleri, tüm öykü serüveni üzerine olmasıdır. Dolayısıyla bu kitaptaki yazılar, öykücülerin tek tek kitapları üzerine değil, bu yazarların öykülerinin tamamının değerlendirilmesini içeriyor ve sonuçta genel bir bakışı, bütünlüklü bir fotoğrafın ortaya çıkarılmasını hedefliyor. Bu da hem uzun bir zaman hem de yoğun bir çaba gerektiriyordu. Belirlenen isimlerin seçiminde titizlikle duruldu. Kitaplar bütünlük içinde okundu ve tamamlandı. Dolayısıyla kitabın tamamlanması çeşitli aralıklarla uzun bir zamana yayıldı.Modern öykünün serüveni, belki en iyi bu türün öncü birikimleri izlenerek açıklanabilir, somutlaştırılabilirdi. Çünkü öykü bu isimler öncülüğünde yazınsal bir tür olarak varlığını kabul ettirmiştir. Bu çalışmada, dünya edebiyatındaki kırk öykücünün yazış biçimleri, öykü anlayışları, yöntemleri, temaları ve öykü sanatındaki yerleri irdelenirken; yarattıkları öykü mirasının kapısı aralanıyor, öykü türüne kattıkları çeşitlilik, zenginlik belirlenmeye çalışılıyor. Kitabı yazmaya başladığımda kırk isimle sınırlandırmayı kararlaştırmıştım. Daha önceden bu listeye kesin gireceğini tahmin ettiğim yazarlarda yanılmadım. Ama bazı yazarları bütünlüklü olarak okuduğumda mecburen elemeler yapmaya başladım. Böylece bazı öykücüler dışarıda kaldı.

* Anladığım kadarıyla yazar seçimi umduğunuzdan zor olmuş.

Kuşkusuz modern öykünün kuruluş, gelişme ve nitelikli bir kimliğe kavuşma sürecini eksiksiz olarak ortaya koymak için, bu sürece pek çok yazarın dâhil edilmesi gerekirdi. Ne var ki bunun imkânsız olduğunu söylemek bile fazla. Bir sayıya sabitlemek gerekiyordu. Bu yüzden sadece türün önemli durakları, öykü sanatına kimlik ve belirgin ton kazandıranlar kitaba girdiler.Kuşkusuz seçme yapmak her zaman sıkıntılı ve tartışmalıdır. Bir seçimin, yapan için karşılığı, temelleri ve gerekçeleri olsa da her durumda öznel bir yanı ve “kendine göre”si vardır. Çünkü sonuçta her yargı, her seçim özneldir ve bir teklifi, iddiayı kapsar. Seçim bir beğeniyi yansıtır, bir objeyi dışarıda bırakır bir objeyi içeri alır. Ancak bu öznelliğin içine, sevgi, değer, adalet, birikim, çaba katıldığında keyfilikten uzaklaşır ve adalete yaklaşır. Bu ise hakkaniyet, adalet, vicdan, ahlak yanında yansız, tutarlı, ilkeli bir tutum gerektirir. Bunu sağlamaya çalıştım.


* Sizin de belirttiğiniz “Romancı olarak bilinmesine karşın aslında oldukça iyi bir öykücüdür”sözünden yola çıkarsak, kitabınızda yer verdiğiniz yazarlardan hangisini bu kategoriye koydunuz ?

Kuşkusuz her yazar kendisini, duygularını en iyi ifade ettiği türde yazar. Başka bir şekilde yazamadığı için bu türleri seçer. Kimi yazarlar sadece bir türde yazarken, kimi yazarlar farklı türlerde de yazar. Bu anlamda pek çok yazar, edebiyatın farklı türlerinde eserler ortaya koymuş, türler arasında geçişler yapmış, bazen de bir türde ağırlıklı olarak yazmıştır. Bir yazarın portresi, yazdıklarının toplamıyla ortaya çıkar. Ama birden fazla türde yazan yazarların eserleri nitelik açısından farklı olabilmektedir. Türün kendi gerekleriyle, ölçütleriyle eserlere bakıldığında, kimi yazarlar sadece bir türde başarılı olurken, yazdığı her türde başarılı olan yazarlara da rastlanır. Başka bir deyişle iyi bir romancı, kötü öykülere, kötü şiirlere; iyi bir şair de kötü romanlara, kötü öykülere imza atabilmektedir. Aslolan, hangi türde yazılırsa yazılsın o türün hakkını vermek, nitelikli ürünler ortaya koyabilmektir. Ancak bazı yazarların dehaları, yetenekleri belli bir türde daha net ortaya çıkıp belirginleşirken bazı türler ise onların yeteneklerini tam olarak yansıtmaz. Örnek vermek gerekirse Dostoyevski öyküler de yazmıştır ama romanları daha çok önemsenmiş, kalıcı olmuştur. Öyküleri de elbette büyük bir yazarın elinden çıktığı için değerlidir ama genel anlamda bakıldığında, onun öyküleri sanat serüveninde ağırlık teşkil etmez. Bu anlamda Dostoyevski öykü yazmamış olsaydı, ne öykü türü için ne de kendisi için bir eksiklik olacaktı. Yine ortaya konan örneklere bakılırsa Anton Çehov’un roman yazmaması bir eksiklik değildir, zira o da öykü türünün başyapıtlarını vermiştir. Buna karşılık iki türde de yazmış olmakla birlikte, hem öyküde hem de romanda başarılı yazarlar da mevcuttur. Bu bağlamda James Joyce, William Faulkner, Franz Kafka, Ernest Hemingway, Gabriel García Márquez anılabilir. William Faulkner, Jack London, D.H. Lawrence, Thomas Mann, Jean-Paul Sartre, Albert Camus, Ingeborg Bachmann romanlarıyla ünlenmelerine rağmen öykünün de kurucu adlarındandır.

DOĞU ÖYKÜDE SÖZ SAHİBİ OLAMADI
* Kitapta Rus ve Avrupalı edebiyatçılar ağırlıklı olarak var. Elbette coğrafyaları değil öykü sanatına katkıları ön plana aldığınız anlaşılıyor. Sadece Sadık Hidayet ve Cengiz Aytmatov kitapta yer alan diğer yazarlardan farklı duruyor. Bu iki yazarı seçme nedeninizi sorabilir miyim?

Kitap tamamlandığında bu portre beni de düşündürmüştü. Çünkü “hikâye” daha çok Doğu’ya ait bir tür. Batı, hikâyesini çizerek resme aktarırken, Doğu tümüyle sözde yoğunlaşmış, bütün dikkatini buraya vermiştir. Doğu anlatacağı her şeyi hikâyeyle ifade etmiş, destanlarda, masallarda, halk hikâyelerinde, hayatı, ahireti yorumlamıştır. Doğu hikâyeleri tümüyle bu medeniyetin bütün unsurlarını, coşku ve acılarını hikâyeyle ifade etmiştir. Medeniyetin bütün hassasiyetleri, gelişim ve durgunlukları hikâyelerde yer bulmuştur. Çünkü Doğu’da kıymetli olan sadece ve sadece sözdür. Ne var ki modern çağda Doğu toplumlarının öykü sanatında söz sahibi olamamaları düşündürücüdür. Kitapta Doğu toplumlarından sadece Sadık Hidayet ve Cengiz Aytmatov var. Arap-İslam toplumlarının; Hint, Çin, Japon uluslarının da büyük hikâyelerinin olduğu kesin. Ya yeterince dolaşım imkânı bulamıyor ya da birikim dönemindeler.

* Necip Fazıl hikâye roman ödülüne layık görüldünüz. Bu ödül ve Üstad’ın sizin için ne anlam ifade ettiğini öğrenebilir miyiz?

Necip Fazıl ile aynı dönemde yaşamış olmamıza rağmen ne yazık ki bir kez bile karşılaşmamak beni üzen bir durumdur. Onunla tanışmak için tüm girişimim sonuçsuz kaldı. Lise yıllarımda Kırıkkale’ye bir sinemaya gelmişti konferans için. O kadar kalabalıktı ki içeri girememiştim. Daha sonra onunla görüşmek, tanışmak için İstanbul’a yola çıkmış ama 12 Eylül darbesi olduğu için yarı yoldan Bursa’dan döndürülmüştüm. Nasip değilmiş.

Necip Fazıl, şiirden öyküye, romandan tiyatro oyununa, düşünce yazılarından tarih ve tasavvuf yazılarına kadar pek çok tür ve alanda eserler vermiş bir sanatçı, düşünce adamıydı. Bu yazarlık serüveninde kendine bir “dava adamı” pozisyonu çizmiş, bu yüzden de eksik gördüğü her alana koşmuş, ürünler vermiş, düşünceler üretmişti. Hep gündemde olmuş bir aksiyon adamıydı. Bizler de gençliğimizden başlayarak onun bütün eserlerini okumuş, davasına gönül vermiş insanlardık. Bir MTTB’li olarak üstat fikir ve sanat önderlerimizdendi. Çile, Bir Adam Yaratmak, Reis Bey elimizden düşmezdi. Daha sonraki dönemlerimde özellikle bir öykücü olarak felsefi/kültürel/dinî meseleleri hikâye ettiği öykülerinden de çok etkilenmiştim. Ama Necip Fazıl bizim için her zaman “surda bir gedik açan” büyük üstadımızdı.

Ödüller tek başlarına eserin değerine ilişkin bir ölçü olamazlar. Bir başka deyişle bir edebî esere ödül vermek o edebî esere bir değer katmadığı gibi ödül verilmeyen eserlerin de değerini azaltmaz. Ödül olsa olsa o eserin okura ulaşmasına katkıda bulunur, yazarına şevk ve memnuniyet hissi verir. Çünkü ödül, eserin dışında cereyan eden bir durumdur ve eser tarihsel serüveninde kendi kaderini yaşar.

Necip Fazıl adına düzenlenen bir ödülde teveccühe mazhar olmak benim için onurdur. Özellikle değerli jürisi, iyi organizasyonu ve yaygın tanınmışlığı olan bir düzenlemede ödül almak bir yazarı her anlamda mutlu kılar. Yazdıklarının boşa gitmediğini, emeklerinin karşılık bulduğunu somut olarak hissettir. Çünkü ülkemizde yazının geri dönüşü pek yoktur. İnsan bazen böyle durumlarda kendisini yazar olarak hissediyor.

#Necip Tosun
#Öyküyü Sanat Yapanlar
#kitap
6 yıl önce