|

Cemaat kadınlarla tamamlanır

İlahiyatçı kadınlar camide kadının yerini sosyal ve dini kimlikleri üzerinden masaya yatırdı. Yedi kadının gözünden dünden bugüne camide kadının yeri tartışıldı. İlahiyatçı yazar Nevin Meriç’in önderliğinde cami-kadın ilişkisi değerlendirmesinde mesele İslam tarihinden bugüne ele alındı. Geçmişte camide kendine yer bulan kadının bugün dışlanmasının sebebini dindar kadınlar, dinimizle örtüşmeyen bazı geleneksel görüşlere bağlıyor.

04:00 - 9/05/2021 Pazar
Güncelleme: 16:46 - 9/05/2021 Pazar
Yeni Şafak
Fotoğraf: Arşiv
Fotoğraf: Arşiv
NEVİN MERİÇ

Ramazanın son günlerine yaklaşmışken, iki ramazandır pandemi döneminde uzak kaldığımız camilerimizi konuşalım istedik. Salgın hastalık insanın her şeyden uzaklaşması veya uzaklaştırılması şeklinde bir bariyer koydu. İnsan-insan, insan-mekan, insan ve her şey alt-üst olarak yeniden bir inşa sürecini yaşıyoruz günümüzde. Bu bağlamda insanın maneviyatını besleyen mekânlardan olan camiyle ilişkisine de mesafe, maske girdi. Bu yeni durumun yakında biteceği umuduyla manevi hayatımızı güçlendiren mekân olarak kadın-cami ilişkisini birkaç arkadaşla masaya yatırdık.


CAMİ MİMARİNDE KADIN KAFES İÇİNDE

  • Toplumsal alanda “Ramazan teyzeleri” olarak tanıdığımız ve pandemi öncesi dönemde cemaatsiz camileri şenlendiren bir grup kadın arasında yer alan Ayşe Sula’yla uzun zamandır yaptıkları cami ziyaretlerinden yola çıkarak camide kadının yerini soruyorum. Sula, mimari açıdan meseleye yaklaşıyor ve kadın-cami ilişkisinin mimari formunda mahfil olayına değiniyor. Selçuklu camilerinde mahfil görmüyoruz. Tabi bu kadının camide olmadığını göstermez bilakis ihtiyaç hissedilmediği şeklinde düşünülmeli. Nitekim Suriye’deki savaştan önce içinde namaz kıldığımız Ümeyye caminde de mahfil yoktu ama bir şeritle kadın erkek kısmı çok rahat belli edilerek namaz kılınıyordu diyorum ben de. Ayşe Sula emin olmamakla birlikte mahfilin İstanbul’un fethinden sonra Ayasofya’dan esinlenerek Osmanlı camilerine dâhil edildiğini söylüyor. Nitekim Osmanlı cami örnekliğinde köy camileri de dahil mahfil var.

ÖTEKİLEŞTİRİLEN KADIN

Kadın mahfilleriyle ilgili günümüz uygulamaları ise birçok yanlışı barındırıyor diye devam ediyor Sula. Merdivenle üst katı çıkılarak ve oldukça alçak tırabzanlı yapılan tarihi camilerdeki kadınlar mahfillerine son yıllarda uzun kafesler yapılmış. Yetmezmiş gibi bir de üzerine örtüler çekilerek kadının camii içerisinde bir kubbe altında namaz kılma hissini duyması engelleniyor. Üst kata çıkamayan kadınlar alt kattaki yerlerinde de yine bu sıkı korunmalar var. Oysa kadın erkek bu kadar koruma olmadan da namaz kılar diyor. Tabi bu koruma bazı kadınlar tarafından da destekleniyor diyorum ben de. Bunda caminin “kadınlar evi” formuna dönüşme isteği var ki o da yanlış diye ekliyorum. Dış taraftan görülmeyen yerde kadınlar yemekten sohbete daha gürültülü bir şekilde olabiliyorlar. O yüzden mekânın ruhuna uygun uygulamada kadınlar yerinin de görünür olması elzem. Ayrıca şeritten mahfile geçmek estetik açıdan iyi olmakla beraber kadın-cami ilişkisinde bir mesafe-ötekileştirilme duygulanımına da neden olmuş mudur? Diye düşünüyorum. Çünkü mini sohbetimizde de en çok öne çıkan tema kadının camiden uzaklaştırılması ve buna güç yetirilmiyorsa ibadet sonrasında hemen çıkartılması şeklinde oluyor.

Kadın-Cami ilişkisine dair tecrübelerimiz iç acıcı değil


Kadınlar açısından bu konu hiç içaçıcı değil. Öncelikle konuşmacıların hepsi kadın-cami ilişkisindeki olumsuz algıya dikkat çekiyor. Mesela emekli vaiz Fatma Bayram Bir yere girdiğinizde ‘oranın sahibi’ gibi davrananlar tarafından ‘istenmeyen kişi’ olarak hissettirildiğiniz oldu mu? Diye sorarak bu algıyı açıklıyor. Burada cami için ‘oranın sahibi’ ifadesi önemli. Camiyi çok ve sık kullananlarda oluşan bu ‘sahiplik’ algısı, yanlış kullanıldığında kadının ‘istenmeyen kişi’ ilan edilmesine neden oluyor ve cemaatle ilişkisini kopartıyor. Fatma Bayram konuşmasına “Cami dışında hiçbir kadınla konuşmakta sakınca görmeyenler, camiye gelen bir kadına “kendilerini günaha sokmak üzere oradaymış” muamelesi yaparlar. Üç-beş emekli amcanın sığınma evi gibi kullandıkları camilere onlar onaylamadığı takdirde huzur içinde giremezsiniz” diye devam ediyor ve “Ey Allah’ın evlerini, Allah’ın kadın kullarına fazla ve gereksiz görenler! Soyunuzun kıble ehli, alnı secdeli, gönlü imanlı, cami cemaati olması biraz da o püskürttüğünüz kadınların çabalarına bağlıdır” diyerek taşı gediğine koyuyor. Bu anlamda öncelikle bu algının revize edilmesi gerekiyor ki bu da Hz. peygamber (sav)’in hadislerinde ve uygulamalarında çok rahat bulunabilir…



Yaşlı genç çocuk kadın herkes toplanmalı

Peki cami-kadın ilişkisi nasıl olmalı?

Bu soruya en doğru cevabın Newyork Fatih Cami’nde görevli Şadiye Çimen Albayrak’tan gelmesi çok manidar. Cami cem eden, bir araya getiren anlamında hem insanları bir araya getirip cemaatle ibadet hem de birlikte çeşitli faaliyetleri yapabilme imkânı sağlıyor. Peygamber Efendimiz zamanında da Mescid-i Nebevi böyle bir işlevdeydi diye de tarihi zemini ortaya koyuyor. Yurtdışında cami dediğimizde kadınıyla erkeğiyle, genciyle, yaşlısıyla, çocuğuyla herkesi ilgilendiren bir mekân akla getirin. Hele bir de kadın görevli varsa, orası gerçekten tam bir eğitim yuvası, sosyal faaliyet alanına dönüşüyor. Kadınların hem öğrendiği, hem sosyalleştiği bir mekân oluyor. Kimisi için tam anlamıyla bir mabet, kimisi için mektep, kimisi için gelip sohbet edeceği ve insanları görüp konuşabileceği mekân. Cami aslında hayatın merkezi buralarda. Bayramda, düğünde, ölümde, mevlitte. Yani hayatın her alanıyla ilgili her konuda camide buluşuluyor. Cami sadece kadınları değil, aileyi, çocukları aslında tüm toplumuzu koruma işlevi görmektedir. Bazı kadınlar: ‘cami bizim her şeyimiz, cami bizim hayatımız, burada cami olmasaydı biz bu yaban ellerde ne dinimizi ne de kültürümüzü muhafaza edebilirdik’ diyorlar. Ne yapsak hep birlikte göçsek mi? Zaten Fatma Bayram’ın dediği gibi buralarda: Camilerin Mültecileri Kadınlar değil miyiz. Bu ayıp herkese yeter. Ramazanın son günlerinde yol yakınken biraz da bunu tefekkür edelim o vakit…



Utanılacak bir iş yapıyoruz hissi yaşatılıyor

İstanbul müftü yardımcısı Halime Yıldız’da benzer bir durumdan bahsediyor ve “Camilerin kadının rahatça bulunacağı mekânlar olmadığı içimize o kadar yerleşmiş/yerleştirilmiş/öğretilmiştir ki sanki utanılacak bir iş yapıyormuş gibi hisseder bir an önce farz olan ibadeti ifa edip çıkmak zorunda kalırsınız. Böylece ancak bir mabette hissedilecek manevi atmosferden, alacağınız lezzetten de mahrum kalırsınız” diyor.

  • Burada ben devreye giriyor cami-kadın ilişkisine dair bir başka boyuta dikkat çekiyorum. Yurtdışında yaşadığım ülkemiz insanı kadınlarına dair bir tecrübemi anlatıyorum. Bir keresinde umrede görevliyken tabi ülkemizin kadınlarıyla sürekli sohbet halindeyiz. Mescidi Nebevi’nin avlusunda öğle namazını kıldık içeri gireceğiz. Bir hanım beni çekti ve
    “Hocam nasıl namaz kıldık anlamadım. İmam namaz kıldırmasını mı bilmiyor, sureleri mi bilmiyor. Hiçbir şey okumadı. Baktım olmayacak ben okuyayım dedim yetiştiremedim. İşte öyle yarım yarım namaz kıldım Allah kabul etsin moralim çok bozuk. Medine’de böyle bir şeyle karşılaşacağımı hiç ummazdım”
    demez mi başımdan aşağıya kaynar sular boşaldı. Namazlı abdestli orta yaşlı kadın umrecimiz anlaşılan memleketinde hiç cemaatle öğle namazı kılmamış ki öğle ve ikindinin sessiz kılındığını bilmiyor da imama kusur buluyor. Oysa kadınların teravih dışında en çok kıldıkları namazdır öğle ve ikindi. Cami cemaatine dâhil olmanın aynı zamanda bir bilgilenme, eğitim yönü vardır. Bundan mahrum bırakmak gelir hac da umrede sizi bulur. Bu anlamda özellikle kadınları, kız-erkek çocuklarını camiye üstelik her vakit namazına götürmeye azami dikkat edilmeli diyorum.

İSLAM TARİHİNDE GÜZEL ÖRNEKLER VAR

Nitekim Diyanet Vakfı İstanbul kadın kolları başkanı olan Meral Günel de meseleyi Hz. peygamber örnekliği üzerinden yeniden inşa etmemiz gerektiğini söylüyor ve “ Kadını mabede kabul edenin Rabbimiz olduğu ve Hz. Peygamber (sav)’in ilk cemaatinin de bir kadın ve bir çocuk olduğu üzerinde düşünmek zorunda müslüman cemaat diye kadını camiden uzak tutan algı sahiplerine sesleniyor.

Camiden uzaklaşma veya yanlış kullanma hali

  • Kadın ve çocukların camiden uzaklaştırılmasının olumsuz sonuçları olacaktır. Çünkü kainat boşluk kabul etmez bir biçimde doldurur. Nitekim Meral Günel buna dikkat çekerek “Camiden bir şekilde uzaklaşan kadın aradığı manevi huzuru bulmak için başka kapıları çalacaktır” diye bir başka sorumluluk alanını karşımıza çıkartıyor. Halime Yıldız da yanlış algının yanlış sonuçlarından biri olarak yeni yeni karşımıza çıkan diğer uçtaki düşüncelere değiniyor. Hiçbir fıkhı zemini olmadan, böyle bir hassasiyet gösterme gereği duymadan sadece “Neden olmasın, ne olacak ki, ibadetin cinsiyet üzerine kurulan fıkhı mı olur? Gibi söylemlerle kadını “mihraba” geçirme derdinde olanlardan haber veriyor. Ve hümanist kavramın gölgesine sığınıp “insan” üzerinden yeni bir din-diyanet algısı oluşturmaya çalışan bu zihniyetin taraftarlarının da ne yazık ki her geçen gün arttığını söylüyor. Kendilerini “Modern Müslüman Kadınlar” veya “Müslüman feminist kadınlar” olarak tanıtan bu kesim yalnızca tepkisellikten mi besleniyor bilinmez ama sonuç cami-kadın ilişkisinde yeni bir dönemi işaret ediyor. İki uç paradigmanın arasında sıkışan/sıkıştırılan Müslüman kadının hissiyatı ve duygularını kale alan olur mu acaba? Diye de meseleyi hakikatle ilişkilendiriyor. Bu anlamda uygulama yanlışlığı üzerinden yaşanan yoksunluk ve mahrumiyet hakkaniyetle çözümlenmediğinde akıbet çok da hayırlı olmayacak diyoruz bizde.

Adabı da yine orada öğrenilir

Camiler aynı zamanda sosyalleşme mekânları olduklarından karşılıklı öğrenme imkânı sunarlar. Camiye gelirken giyilen kıyafetten, yenilen yemeğe kadar dikkat etmek, kötü kokulu beden ve ağızdan uzak olmak gerekir. Az ve kısık sesle konuşmak, mümkün olduğunca dünya kelamı etmemek de cami adabı içinde sosyalleşmeye olumlu katkı sağlayan öğrenmelerdir. Ayrıca vakit-zaman ilişkisine dair öğrenmenin cami-cemaat ilişkisiyle perçinlenmesi, kadın için bir farkındalık oluşturmakta. Camide cemaatle birlikte namaz kılan hanımlar hem vaktinde namaz kılmayı hem cemaatin önemini hem de ibadet için emek verilmesi gerektiğini öğrenecektir diyorum. Tabi bir başka cami adabına erkekler de dahil edilmeli. Namazı beklerken veya sonrasında dinlenirken gözlerini kadın cemaate diken, hiç ayırmayan erkek cemaati de uyarıyor mu acaba güvenlik diyorum… Ayşe Sula benim de çok sinir olduğum “camilerde mutlaka bir köşede çoğunlukla da kadınlar yerinde duran elektrik süpürgesine dikkat çekiyor. Hatta ‘kadınlar kendilerini evlerinde gibi hissetsinler zar” diyorlardır diye espriyi patlatıyor. Şaka bir yana mesele ciddi anlamda itilmişlik ve özensizlik hissi veren bir mekanda bulunduğunuzu açık ediyor ki buna cami görevlilerinin de hakkı yoktur. Bir kapalı dolabı yok mudur camilerin süpürge koyacak!

Kur’an’a göre kadının yeri camidir

  • Emekli İstanbul müftü yardımcısı Kadriye Avcı meseleyi Kur’an-ı Kerim açısından ele alıyor ve ilk cemaatle namaz kılan kadın Hz. Meryem’dir diyor. Kur’an-ı Kerim’de Al-i İmran Suresinin 43. Ayetini de delil gösteriyor. Ayette geçen Hz. Meryem’e hitaben, “Rukuya varanlar ile beraber rukuya var” ifadesinden; Hz. Meryem’in de beyti mukaddeste hazır bulunanlarla birlikte namaz kılmakla mükellef olduğunu dolayısıyla namazlarını cemaatle kılıp, onlarla birlikte rükû ve sücutta bulunduğunu, Müfessirlerin de ayeti bu şekilde açıkladıklarını söylüyor. Bu anlamda kadının cami cemaatine iştirakinde ilk örnek Allah’ın emri ile Hz. Meryem’de gerçekleşiyor. Hz. Peygamber (sav)’in hadislerinde de cami-kadın ilişkisine dair benzer uygulamalar söz konusu.
#​İlahiyat
#Nevin Meriç
#Cami
#Kadın
3 yıl önce