|

Çınarın altında değilsem üzülüyorlar

İstanbul Beyazıt’taki çınarla özdeşleşen ve semtin simgesi haline gelen şair Hüseyin Avni Dede, 1964 yılından beri burada kitaplarını satarak geçiniyor. Haziran’dan bu yana zabıta tarafından çınarın altında durması yasaklanan Avni Dede, “Burası benim için çok önemli. Çocukluğum, gençliğim bu çevrede geçti. Şimdi beni burada bulamayanlar çok üzülüyor” diyor.

Harun Karabuç
04:00 - 10/02/2019 Pazar
Güncelleme: 15:18 - 10/02/2019 Pazar
Yeni Şafak
FOTOĞRAFLAR: SEDAT ÖZKÖMEÇ
FOTOĞRAFLAR: SEDAT ÖZKÖMEÇ

İstanbul değişiyor. Bu değişim sadece mekanlarda yaşanmıyor o mekanlarla özdeşleşmiş yüzlere de yansıyor. Mesela İstanbul Beyazıt Meydanı’ndaki Çınaraltı’ndaki çay bahçesi bir dönem üniversite öğrencilerinin, yazarların, şairlerin buluşma adresiydi. Orada görmeye alışık olduğumuz yüzlerden birisi de Hüseyin Avni Dede’ydi. O ulu çınarın altında kendi şiir kitaplarını satardı. Ancak uzun süredir onu yerinde göremiyoruz. Zaten o meşhur çınarın altındaki çay bahçesi de çoktan kapandı gitti. Şair Durmuş Dede’nin oğlu olarak 1954’te İstanbul’da dünyaya gelen Hüseyin Avni Dede’yle geçtiğimiz günlerde Sahaflar Çarşısı’nda karşılaştık. Oturup hem hikayesini hem de neden artık çınaraltında olmadığını sorduk.


ÇOCUKLUĞUM BURADA GEÇTİ

1964 yılından beri Çınaraltı’nı mesken tutan şair çocukluğunda ikinci el eşya satarak geçimini sağlıyormuş. Daha sonra yazdığı şiirleri basarak bu kitapları satmaya ve bunların geliriyle geçinmeye başlamış.. “kendimden biliyorum/ sizi de ağlatırlar bir gün/ nasibi acılardan alırsınız/ sizi de öksüz bırakırlar bu kentte/ bu kentte boynu bükük kalırsınız” dizelerinin sahibi Hüseyin Avni Dede, geçen yılın Haziran ayından beri çok sevdiği Çınaraltı’ndan sürgün edildiği için çok mutsuz.

Belediye Zabıtası tarafından ulu çınarın altında durmasına müsaade edilmeyen Avni Dede, Sahaflar Çarşısı’nda duruyor aylardır. Çınarın etrafı da mavi zabıta demirleri ile çevrilmiş durumda. Zabıta ekipleriyle de konuşuyoruz. Aslında onlar da bu durumdan memnun değil soruna çare bulmaya Hüseyin Avni Dede’yi yeniden Çınaraltı’nda görmek istediklerini söylüyorlar. Ancak burayı kapatmalarının gerekçeleri çok farklı. Anlattıklarına göre orada bulunan bazı işportacıların illegal ürünler satması ve neticede çıkan kavgalar, gürültüler ve şikayetler sonucu o bölgeyi kapatmak zorunda kalmışlar. Bu yasaklamanın aynısını 2015’te de yaşayan Avni Dede, “O kavgalar olunca ben de zor durumda kaldım. Beni neden cezalandırıyorsunuz? Burada doğru dürüst esnaf var. Evine ekmek götüren insanlar var. Burada taşkınlık yapanları hizaya sokun. Gayrımeşru bir şey olsa aklım erer. En çok ben ve beni burada bulamayanlar üzülüyor” diyor. “Burası benim için çok önemli. Çocukluğum, gençliğim bu çevrede geçti. Ortaokul lise döneminde devamlı burada gezerdim, dönemin dergilerini alır, okurdum” diye sözlerini sürdüren Dede, bir an önce çok sevdiği Çınaraltı’na kavuşmak istiyor.

YÜZ GÖZ OLMAK İSTEMİYORUM

Zabıtalarla yüz göz olmak istemediği için çarşıya da geç gelmeye başlayan Avni Dede, “Gelen beni göremeyince üzülüp gidiyor. Haziran’ın 25’inden beri böyle. Sekiz ay oldu. Hep olumsuz şikayet var dediler yasakladılar. Zabıta Daire Başkanı İbrahim Bey’in haberi var. Ha bugün ha yarın derken ömrümüz bitti. Ben mallarımın bazılarını da alamadım zabıtadan. Kitaplarımı ve plaklarımı aldım. Zabıta memurlarından biri alıp arabaya koyduğunu gördüm ama alamadım. Orada durduğum zaman hemen gelip uyarıyorlar, orada durma diyorlar. Elimdeki poşette kedilerin maması var, onu karıştırıyorlar. Ben neden ikide üçte geleyim ki! Normalde sabahları sekizde geliyorum. Yüz göz olmak istemediğim için çarşıda oyalanıp geliyorum. O dinamizmimi kaybettim” diyor.

9 YAŞINDA KARAGÖZ OYNATIYORDUM

“Çocukluğum Süleymaniye, Şehzadebaşı Vefa’da geçti. O dönemler pırıl pırıldı” diyen Dede, anılarını şöyle anlatıyor: “Direklerarası’nın son dönemlerine yetiştim. İsmail Dümbüllü’yü izledim. Çadır Tiyatrosu’nda çıkardı, on- on beş günlük turneler olurdu. Talat Şener vardı. Yıl 1961- 62 filan. Hatta 60 ihtilalini de yaşadım. O sırada dedemle alışverişe çıkmıştık dedem beni korumak için bir çifte yedi atlardan. Altı yedi yaşlarındayım. O zaman insan ilişkilerinde evrensel duyarlılıklar vardı. Komşu ilişkileri çok güzeldi. Ben Direklerarası’ndaki gösterileri izleye izleye Karagöz oynatmaya başladım evin bodrumunda. Mahallenin çocuklarını toplardım. Maketleri de kendim yapardım. O zamanlar cam kırıkları para ederdi. Çocuklar onları getirirdi. Sonra ben o camları hurdacıya satardım. Parasıyla da halka, simit ve limonata alırdık. Kazandığımızı hep birlikte yerdik.”

HER GÜN KÜTÜPHANEDEYDİM

Hüseyin Avni Dede’nin kitaplarla olan ilişkisi de o yıllarda başlıyor. Süleymaniye Kütüphanesi onun bir diğer eğlence alanı. Oradaki çocuk kitapları bölümünden hiç ayrılmadığını söyleyen Dede, “Oralarda hep oynardık Süleymaniye kütüphanesi benim için bambaşka okuldan çıkar çıkmaz devamlı gider kitapları karıştırırdım. Kütüphanede baya zaman geçirdim okuma yazmayı öğrendiğim zaman derken hep okuldan sonra vakit geçirirdim. Her gün o kitaplarla haşır neşir olurdum. Bambaşka bir heyecan duyardım. Her gün bir kitap okurdum. Hepsini okurdum çocuk kitaplarının. O kütüphanenin çocuk kitaplığı bölümü vardı. Çocukluğum öyle geçerdi” diyor.

25 KURUŞ İŞGALİYE PARASI VERİRDİM

Sokakta bulduklarını satmaya 1963’te Kirazlı Mescit Sokağı’ndan Fındıkzade’ye taşındıktan sonra başladığını dile getiren Dede, sözlerine şöyle devam ediyor: “1964 senesinde yollardan topladığım şeyleri buraya getirip satardım. O zaman da 10 yaşlarında filandım. Tezgah açıyordum. Belediyeye 25 kuruş işgaliye parası veriyordum. Bir metrekare sergi alanım vardı. Ama burası çok kalabalıktı. özellikle Anadolu’dan gelenler burada buluşurdu. Bir merkezdi burası o dönemlerde. Nenem “Bu adam çok enteresan, çöpü para yapıyor” derdi. Akşam da ona giderken küçük hediyeler alırdım. Sabah çok erken çıkardım evden. Sabah beni o uyandırırdı. İlk otobüse binerdim, Altıyı on geçe tezgahımı açardım, kar da olsa, fırtına da olsa. Akşam hava karardı mı dönerdim.”


Fildişi kulede mutlu olamam

Esnafla da çok sıkı ilişkiler kuran Avni Dede, “Buradaki esnaf bile memleketlerinden biri geldiğinde ‘Çınarın altında sakallı bir adam var, o seni bize getirir’ diye tarif veriyorlar. Akraba gibi olduk. İlkokula giderken gördüğüm çocuk, yıllar sonra bir bakıyorum ortaokula liseye giden çocuklarıyla yanıma geliyor. Yirmi sene önce fotoğraf çektirdiğimiz biri çıkıp geliyor. Bir holdingte müdür olsam, çok zengin olsam bu kadar mutlu olmam. Benim hiç ummadığım anda dünyanın bir yerinden gelen insanlar var. İstanbul'a üç günlüğüne de gelse bana uğramadan gitmiyor. Yıllar sonra beni burada gördüklerinde çok seviniyorlar. Sanki onların ailesinden biri gibiyim. Fildişi kulede olsa insan belki bunları yaşayamaz” diyor.


ZAMANLA YÜZLER DEĞİŞİYOR

80’li yıllarda Çınaraltı’ndaki çay bahçesinin Nümizmatik Derneği’nin merkezi olduğunu söyleyen Hüseyin Avni Dede, “Dernek toplantılarından sonra herkes buraya gelirdi. Topkapı Sarayı Müze Müdürü Cüneyt Ölçer, Bülent Coşkun, İbrahim ve Cevriye Artuk gelirlerdi. Yıllar geçtikçe yüzler de değişiyor. Aramızdan ayrılanlar oluyor, yeni gelenler oluyor” diyor. Hüseyin Avni Dede ilk kitabı Şairler Üzülmesin’i 1973’te çıkarıyor. Sonra askere gidiyor. Askerden sonra da ikinci kitabı Acıya Kurşun Geçmez’i çıkarıyor. En çok satan ve tam 12 baskı yapan eseri bu oluyor. Sonra sırasıyla Ben Ölmeden Önce, Yağma yok, Tek Şekerli Çınaraltı, Keman Çalan Ölüler ve Bizans Tabut Çiviler kitaplarını yayımlıyor.



#Hüseyin Avni Dede
#Çınaraltı
#Şair
5 yıl önce