|

Cumhuriyet şiirinin iki sesi

Ömer Bedrettin Uşaklı ve Kemalettin Kamu, Türk şiirinde Anadolu’dan beslenmeyi saf Türkçe ile ilke edinmiş iki şairdir. Savaş etrafında görülen ne varsa şiirlerine imkân kıldılar. Kimsesiz şehirler, evlerine dönemeyen onbaşılar, gözü yaşlı, kalbi mahzun nişanlılar, anneler, kadınlar, yetim çocuklar. Bu iki şairin bütün şiirleri peş peşe yayımlandı.

Yeni Şafak
04:00 - 15/02/2019 Cuma
Güncelleme: 12:45 - 14/02/2019 Perşembe
Yeni Şafak
Gündem
Gündem
YAKUP ÖZTÜRK

Cumhuriyet şiirinin, hece kuşağının, memleket ya da Anadolu edebiyatının, tasniflerden uzakta Türk şiirinin karanlıkta kalan iki şairinin bütün şiirleri peş peşe yayımlandı: Ömer Bedrettin Uşaklı ve Kemalettin Kamu külliyatı. Önemli antolojilerde yer bulmalarının yanında Mehmet Kaplan’ın Şiir Tahlilleri’nde yer verdiği bu iki isim bütün tanınırlıklarını bugün neredeyse bu çalışmaya borçlu kaldılar. Türk edebiyatına hususi ilgi duyan okur nazarında dahi “Bingöl Çobanları” ve “Deniz Sarhoşları”nın ötesine birkaç bestelenmiş şiirden ve yaşı, millî törenlerin ihtişamlı günlerine yetişenler için mektep sıralarında okunan vatan şiirlerinden başka bir şey kalmadı.

Bir edebî türün tarihi, öncesi ve sonrası yerli yerine oturtulmadan anlaşılamıyor. Altı asır kendi içerisinde daralıp genişlemeler yaşasa da yekpareliğini koruyan klasik Türk şiiri, ardından felsefenin, hürriyet nidalarının, tabiata ve insana dönen şiirin Batı çizgisinde ilerlemesinden sonra birden hece-aruz kavgaları ortasında neşet eden “saf Türkçe” ve memleket şiiri. 1950’lerden sonra hiç birisine benzemeyen modern şiirin sesleri. Türk şiirinin klasikten modern dünyaya geçmesinin son halkası memleketçi, milliyetçi şiirdi. Kamu’nun ve Uşaklı’nın şiirlerinin bir bütün hâlinde yayımlanması bu geçişin izlerini görmemizi sağlayacak. Elbette, bu kuşağın şiir ırmağını genişleten Faruk Nafiz Çamlıbel oldu. Hece şiirini sanatın inceliklerinden taviz vermeyerek daha evrensel bir dünyada var eden Necip Fazıl’ın, Dıranas’ın, Ahmet Kutsi Tecer’in varlıkları onların hareket sahasını ferahlatmıştır. Bugünün okuru, hepitopu on yıl içerisinde pek çok cephede birden savaşan ve vatan müdafaası yapan bir milletin şiirini bu kitaplarda görebilecekler. Müşterek kaygı, silah seslerini, barut yakıcılığını, yıkılan Anadolu’yu şiire taşımaktı.

KAMU’NUN İSTİKLAL MARŞI TEKLİFİ

Ömer Bedrettin Uşaklı ve Kemalettin Kamu, Türk şiirinde Anadolu’dan beslenmeyi saf Türkçe ile ilke edinmiş iki şairdir. Savaş etrafında görülen ne varsa şiirlerine imkân kıldılar. Kimsesiz şehirler, evlerine dönemeyen onbaşılar, gözü yaşlı, kalbi mahzun nişanlılar, anneler, kadınlar, yetim çocuklar. Kemalettin Kamu, savaştan on yıllar sonra bile bu şiir anlayışını bırakmamıştır. 1940’larda hâlâ silah arkadaşlarını yâd eden ihtiyarların, Dumlupınar’da, Sakarya’da ebedilik sırrına erenlerin şiirini yazmayı sürdürmüştür. Sadece savaş değil. Anadolu’nun dağı, denizi, yazı, kışı, mevsimleri, şehirleri, kasabaları, bin bir renk tabiatı, insanlarının mertlikleri, bütün hasleti bu şiirlerdedir. Ancak “Hicret Akşamları” şiirinde olduğu gibi eski şiirin izlerine de rastlanır Kamu’da. İstiklal Marşı için teklif ettiği şiirinden kıtalar da kitapta yer alır. İlk kıta: “Gözyaşına veda et / Ey güzel Anadolu! / Hakkını korur elbet / Türk’ün bükülmez kolu.” Kitapta Kamu’nun çevirileri ve düzyazıları da yer alıyor. Şairin poetikasını ve kuşağını nasıl okuduğunu görmek için önemli metinler. Mesela, aruzun hususiyetlerinden dolayı Arapça ve Acemce’den birtakım sözlerin “millî bir felaket gibi dilimizi istila” ettiğini söyler.


Kitapta, İstanbul’a dair de iki şiir var: “İstanbul Kızına” ve “Esir İstanbul’a”

“Gülme hanım kızım yan için için; / Bir damla yaş akıt memleket için. / Gerçi bu matemi duyamaz için / Hicret selleriyle çağlamadınsa.” Arkasında sevgili dadısı gezemeyecek, viran türbelere mum adamayı bilemeyecek bir genç kızın hikâyesi. Ancak hemen ardından gelen “Esir İstanbul’a”, Cumhuriyet’in ilk dönemlerinde bu kadim şehre olan uzaklığı ortadan kaldıracak bir samimiyette. İstanbul, tek zülfünü yabancılar örmesin diye Anadolu’da yıkılmamış bir yuva kalmamış bir şehirdir.


Gurbet Benim İçinde, 1992’de Kemalettin Kamu şiirleri üzerine Y. Lisans tezi yazan Ziya Karatekin tarafından hazırlanmıştır.


UŞAKLI’NIN YAYLA DUMANI

İlk baskısı İnci Enginün tarafından hazırlanarak 1988’de TDK Yayınları arasından yapılan eserin bu yeni baskısında birtakım ilave olmuştur. Enginün, Ömer Bedrettin şiirinin öneminin nerede aranması gerektiğini şöyle anlatıyor: “Onun şiirlerini üzerinde durulmaya değer kılan taraf, çok temiz bir dil ile memleket coğrafyasını ve insanını işlemesidir. Ayrıca zengin bir tabiat ve biyografik diyebileceğimiz ailesi ile ilgili şiirleri de, onun şiir dünyasını tamamlar.”

Uşaklı da Türk edebiyatının yıllarca Arap ve Acem edebiyatlarının tesiri altında körü körüne kaldıktan sonra bir müddet Garp edebiyatına hapsolduğunu ancak benliğine kendilerinin de içinde bulunduğu kuşak sayesinde kavuştuğunu düşünür. Halkın dilinden ve duygusundan uzak bir “saray edebiyatı dönemi” sona ermiştir.


Mülkiye talebesi olduğu yıllarda yazları memleketi Uşak’ın köylerinde memurluk yaparak maişetini temin etmeye çalışan Ömer Bedrettin’in Anadolu ile esaslı karşılaşmaları da bu köy gecelerinde oluyor. Fasılasız iki ay köylerde vakit geçirdiğini, tabiat ve köylü ile yakından temas ederek içindeki şiiri canlandırdığını söyler. Köy odaları, dağ başları, çam ve meşe dipleri ilk şiir denemelerinin mekânları olmuştur. Cumhuriyet söylemini sık sık düzyazılarında dillendiren Ömer Bedrettin, İslamiyet’ten önceki Türk şiirinin halis bir edebiyat olduğunu, İslam’dan sonra Arap ve Fars tesiriyle şahsiyetini kaybeden bir edebiyata dönüştüğünü iddia eder. Buna mukabil, divan şiirini küçük görmenin insafsızlık olacağını da ekler. Kendi devrinin edebiyatının, Yahya Kemal’in çağırdığı taraftan, Türk ruhundan doğacağına inanır.

Kemalettin Kamu’nun “Gazel”inden bir beyitle bitirelim: “Kâmî unutulsun, buna bir şey demem, ancak / Nisyanla yanan sine söner sanmayınız da…”

#cumhuriyet
5 yıl önce