|

Darbeyi yaptıranlar hiç iktidar olamadı

27 Mayıs 1960 darbesinin bir numaralı sanıklarından dönemin Cumhurbaşkanı Celal Bayar’ın torunu Prof. Dr. Emine Gürsoy Naskali, “Darbeden sonra da darbeyi yaptıranlar hiç iktidar olamadı. Seçimlerde kim, ‘Demokrat Parti’nin devamıyız’ dediyse hep o kazandı” diyor.

Latife Beyza Turgut
04:00 - 28/05/2023 Pazar
Güncelleme: 01:48 - 28/05/2023 Pazar
Yeni Şafak
Prof. Dr. Emine Gürsoy Naskali.
Prof. Dr. Emine Gürsoy Naskali.

Prof. Dr. Emine Gürsoy Naskali, 27 Mayıs 1960 Darbesi’nin bir numaralı sanıklarından dönemin Cumhurbaşkanı Celal Bayar’ın torunu olarak Türkiye demokrasi tarihinin en kara günlerinden birine tanıklık etmiş. Henüz 11 yaşında bir çocuk olarak 27 Mayıs’a dair zihnindeki ilk anılar, Çankaya Köşkü’nde tank gürültüsüyle uyanılan bir sabah ve büyükbabası Celal Bayar’ın askerler tarafından götürülüşü. Ardından Adnan Menderes’in ailesi Berrin Menderes ve Aydın Menderes’in köşke getirilmesi, birkaç gece onları misafir etmeleri. Sonraki günlerde tehditlerle Ankara’da kalmaları engellenerek İzmir’e gönderilmeleri. Bir yıl süren yargılamalar, büyükbabası ile babasından ayrı geçen aylar. 1961 Anayasası ve çıkarılan “Tedbirler Kanunu” ile tüm ülkeye hakim bir sessizlik dönemi…

Bugün 27 Mayıs’ın üzerinden 63 yıl geçti. Naskali, darbeye dair çocukluk anılarının yanında yaptığı araştırmalar, topladığı belgeler ve hazırladığı kitaplar ile genel başkanı olduğu partiyi üç dönem üst üste iktidara taşımış bir siyaset adamına tanıklığı ile karşımıza çıkıyor. Prof. Dr. Emine Gürsoy Naskali ile büyükbabası Celal Bayar’ın 1946 yılında kurduğu Demokrat Parti’yi ve Türkiye siyasi tarihinde başlattığı geleneği konuştuk.

BAYAR TÜRKİYE’Yİ İKTİSADEN KALKINDIRMAYI HEDEFLEDİ

* Büyükbabanızın vefatı sırasında 37 yaşındasınız. Onunla iki yetişkin olarak oturup konuşmaya vaktiniz olmuştur mutlaka. Celal Bayar’ın Demokrat Parti’yi kurmasının nedeni neydi?

Doğrudan böyle bir soruyu sormadım. Böyle bir cevap da bu konuda bu kadar net şekilde konuşulmadı ama en baştan beri yapılmak istenen işlere engel konulduğu içindi. Zaten başbakan olmasının sebebi de o. Büyükbabam Atatürk’ün son başbakanı. Atatürk, atanmasının sebebini -hatta taş plağa alınmış bir konuşması da var- mealen şöyle anlatıyor: “Savaş dönemi bitti, milli mücadele dönemi bitti. Şimdi iktisaden, ekonomik yönden ülkeyi kalkındırma zamanı. Bu işte de arkadaşım Celal Bayar’ı görevlendiriyorum.” Bu işi yapabilecek nitelikte gördüğü için onu başbakan tayin ediyor. Atatürk, Bayar’ın ekonomik yönden Türkiye’yi kalkındıracağını düşünüyor. Mesela, Demokrat Parti döneminde uygulanan ekonomik program 1938’de büyükbabam başbakan olduğu zaman uygulanmak istenen program aslında. 1938’de yapılması düşünülen şeyler, Atatürk’ün ölüm ile yarıda kalıyor. Ancak 1950’de fırsat oluyor. Arada bir uyku dönemi var. Bu neden en başta belki ama onun dışında daha farklı siyasi meseleler de var.

* Peki, Adnan Menderes’e parti kurma teklifi büyükbabanız tarafından mı sunuluyor?

Hep dörtlü takrirden söz edilir. Dörtlü takrir, Cumhuriyet Halk Partisi içinde bir düzenleme arzu eden, partinin demokratikleşmesini isteyen bir takrir. Aralarında belki en genç olan Adnan Menderes. Büyükbabam ise tabii bir lider. Hem bir geçmişi var hem de çok bütünleştirici, toplayıcı bir kişiliği vardı. Demokrat Parti seçimleri kazandığında Adnan Menderes büyükbabama geliyor. Galiba Fuat Köprülü gönderiyor. Adnan Menderes gelip büyükbabama diyecek ki “Fuat Köprülü başbakan olsun.” O daha söyleyemeden büyükbabam “Başbakanım sensin” diyor. Adnan Menderes daha genç, dinamik, popüler ve halk tarafından sevilen biri. 1950’den itibaren icranın başında Adnan Menderes var ama yapılmak istenen işler konusunda mutlaka bir fikir birliği var.

* Demokrat Partililerin o dönem yalnızca köylülere hitap ettiği lanse ediliyor değil mi?

1946’da Demokrat Parti kurulduğunda nüfusun yüzde sekseni köylüydü ama teveccüh edenler arasında sadece onlar değil, çok üst düzey insanlar da vardı. Ama Demokrat Partililere “Sarı Çizmeli Mehmet Ağa” derlerdi. Yani öylesine ne olduğu belli olmayanlar. Hiç öyle değil. Büyükbabam bir konuşmasında, “Demokrat Parti seçim listesinden seçime girecek olan adaylar arasından bugünkü hükümetten daha yetenekli olmak üzere beş hükümet çıkarırız” diyor. Hakikâten de Demokrat Parti’den aday olan milletvekillerine bakıldığında hepsi çok daha yüksek tahsilli. Demokrat Parti kadrolarında çok daha yetkin insanlar var, okumuş insanlar var, dünya görmüş insanlar var. Buna rağmen Demokrat Partilileri o yıllarda “Sarı Çizmeli Mehmet Ağa”, “Kasketliler” gibi aşağılayıcı, sıfatlarla tanımlıyorlar. Oysa o gün Cumhuriyet Halk Partisi’nde de kasket takanlar vardı. Bugün de aynı şey. Bakıyorsunuz, hep bir taraf cahil oluyor. Bir tarafta cahiller var, bir tarafta da kendinden menkul aydınlar…

* Darbe Celal Bayar’ın tahmin edebileceği bir şey miydi?

Darbe, 1957 seçimleri itibarıyla Cumhuriyet Halk Partisi’ni hep ağzında, söylemlerinde var olan bir şeydi. 1957 itibariyle çeşitli konuşmalara, söylemlere baktığımızda dillendirilen bir durum. Bir yanda iktidar bir yanda da etrafa yaydıkları fısıltı gazetesi ile kulaktan kulağa yalanlar yayan darbe mesulleri. Mesela uçaklar dolusu altın kaçırmışlar gibi söylemler var. Ya da deniyor ki: “Harp Okulu öğrencileri Kızılay’da yürüdüler. Bu da artık darbenin geldiğinin işareti.” Harp Okulu öğrencisi, emir dışında Harp Okulu’ndan dışarı adım atabilir mi? Mümkün değil. Belli ki bir yerden emir veriliyor. Darbeyi yapanların mutlaka bir sivil ayağı oluyor ama darbeler hiçbir zaman silahsız olmuyor. Darbeye sundukları gerekçeler akıl almayacak yalanlar.

ATATÜRK’ÜN BAŞBAKANINI İDAM ETMEYE ÇEKİNDİLER

* Büyükbabanız niçin idam edilmedi?

Büyükbabam bir numaralı sanık, bir numaralı idamlıktı. Buna karşın, “Celal Bayar niçin idam edilmedi?” sıkça sorulan sorulardan biri. Kanuna göre 65 yaş üstü kimseler idam edilemiyor. 27 Mayısta bu kanunu değiştirmek ve geriye dönük işletmek için karar alıyorlar. Malum kanunlar geriye dönük işletilmiyor. Yani büyükbabamı asmaya niyetliler. Büyükbabamın idam edilmeme sebebi olarak ileri yaşı öne sürülür. Bence idam edilmeme sebebi Atatürk’ün son başbakanı olması. Yassıada mahkemesi yüz küsur idam talebiyle başladı. Yassıada’da büyükbabam hâlâ Cumhurbaşkanı olduğunu, arkadaşlarının vatansever insanlar olduğunu ve hepsine kefil olduğunu söyledi. Belki bu duruştan biraz çekinmiş olabilirler.Yassıada ve İmralı’dan sonra büyükbabam Kayseri cezaevine gönderildi. Kayseri cezaevinden en son çıkanlardan biriydi. Anneannem büyükbabamı ziyaret etmek için Kayseri’ye giderken yolda trende öldü. Cenazesi Ankara’da kaldırıldı. Çok büyük bir kalabalık toplandı. Bu kalabalık darbecilere karşı bir gövde gösterisiydi.

* Adnan Menderes, Celal Bayar, Fatin Rüştü Zorlu, Hasan Polatkan… Yıllar sonra bu isimler hatırlanmaya devam ediyor ama darbeyi yapan kişiler unutuluyor. Bu konuda ne düşünüyorsunuz?

Unutulsun… Bilmiyorum hatırlanmak isterler mi? Bu insanlara yani darbenin ihya etmiş olduğu insanlara baktığınız zaman hiçbiri geçmişinde soruşturma kurulunda yer aldıklarını söylemiyorlar. Gurur duyulacak bir şey değil, belki o şekilde düşünen olabilir. Tasvibi olmayan bir iş yapmış oldukları için belki kendilerini o işten olabildiğince uzak tutarak kendilerini o şekilde takdim etmek istiyorlar. Ama o insanların hepsi 27 Mayıs’tan, mahkemelerden sonra çok iyi yerlere geldiler. Yani devlet mekanizmasının üst mevkilerine hep yerleştiler. Bir yerde o zihniyet bürokrasiyi ele geçirdi.

* Demokrat Partililer ve aileleri belki biraz da korkuyla yalnız bırakıldılar. Sizin gibi ev hapsinde olan başkaları da var mıydı?

Bizden başka ev hapsine alınan yok. Ama hepsi bir şekilde zulüm gördüler. Yani zorluklarla karşılaştılar. Mesela okullarda Demokrat Partililerin çocuklarından sınavlarda hep 27 Mayıs anlatmaları, 27 Mayıs’ı methetmeleri istendi. Cevap vermek istemeyenler sınıfta kaldı. Okuldan ayrılanlar oldu. Türkiye maalesef böyle bir dönem yaşadı.

DARBE YAPILMASA YİNE KAZANACAKTI

* Bugün 63 yıl sonra yeniden 1960 Darbesi’ni konuşurken ne hissediyorsunuz, ne düşünüyorsunuz?

Tabii bizler için çok acı. Hiç konuşmayanlar, konuşmak istemeyen, konuşma takati bulamayanlar var. Neredeyse yüz yıl geçecek aradan ama acı veriyor. Ben de zaman zaman bu sorularla karşı tarafın sadece kendine göre acıklı bir film seyreder gibi bir haz duymak istediğini düşünüyorum. Ne söylenmeye çalışılıyor bu konuşmalar neticesinde, ben veya benim gibiler ne ifade etmek istiyorlar bunu anlamak gerekiyor. Demokrat Parti deyince akla 27 Mayıs neticesinde yaşanan korkunç olaylar geliyor. Demokrat Parti idamlar noktasına getiriliyor, bağlanıyor. Halbuki Demokrat Parti’nin başarısı neydi? Demokrat Parti ne yaptı ki halk nezdinde bu kadar karşılık buldu? Bunların irdelenmesi lazım. Darbeden konuşmadan edilemiyor belki konuşulsun ama “Demokrat Parti” deyince sadece darbe akla geliyor ve darbe üzerinden söyleşiler yapılıyor. Benim sorguladığım, “Demokrat Parti, Türkiye siyasetinde ne ifade ediyor?” ona bir bakılmalı. Mesela konu hakkında uzman addedilen bazı yazarlar “Demokrat Parti ile CHP aynıydı” diyor. Aynı olur mu? Bambaşka bir zihniyet, bambaşka idealler. Ya da “Darbe olmasaydı da Demokrat Parti seçimi kaybedecekti” deniliyor. Madem o kadar eminsin kaybedeceğinden, madem iktidar değişecek darbeyi niye yapıyorsun? Hiç sanmıyorum. Kesinlikle bir daha kazanacaktı. Onun için yaptılar, kazanmasın diye. Darbeden sonra da bakıldığında darbeyi yaptıran sivil ayak hiç iktidar olamadı. Seçimlerde hep kim “Demokrat Parti’nin devamıyız” dediyse kim Demokrat Parti’den el almak istediyse o parti kazandı. Adnan Menderes bir anlayışı temsil eder hale geldi.

RADYOLARDA YASSIADA SAATİ

* Ailenizden hiç duruşmaları takip eden, izleyen oldu mu?

Büyükbabam ve babamla birlikte beş yüze yakın milletvekili, üst emniyetten kimseler, bürokratlar hepsi Yassıada’da yargılandı. Annem muntazam şekilde Yassıada’ya gidenlerden biriydi. Duruşmalar bir yıl sürdü. Bir yılın sonunda da idamlıklar doğrudan doğruya mahkeme salonundan İmralı’ya hücum botuyla sevk edildi. Diğerleri uçakla Kayseri’ye az bir kısmı Adana’ya gönderildi. Çok az sayıda da tahliye oldu. Mahkeme salonuna da her isteyen gidemiyordu. Darbeciler bir düdük çalacaklar, izleyenler alkışlayacak. Bir düdük çalacaklar izleyenler alay edecekler… Öyle bir kadroyu alıp götürüyorlardı. Orada sirkvari bir hava yaratıyorlardı. Adnan Menderes’i sevip gidenler olmuşsa da sesini çıkarmadan durumu izlemek durumundaydı. Lehte herhangi bir şey yapması mümkün değil. Aile yakınlarından gidebiliyorsunuz ama herkesin de gidebilme imkânı yok. Büyük çoğunluğu zaten İstanbul’da oturmuyor. Aileler Türkiye’nin çeşitli yerlerinde. Bir de insanın yüreği dayanmıyor. Mesela anneannem İstanbul’da olduğu halde hiç gitmedi Yassıada’ya.

* Celal Bayar Yassıada’da tecrit halindeyken kendisinden nasıl haber aldınız? Ya da aldınız mı?

Yassıada’nın bir mektup yazma evrakı var. Tek bir A4 kağıdı gibi bir kağıt. Ama bir çıkıntı var, o üçe katlanıyor, yapıştırılıyor. Yani zarf kullanmadan kağıt ve zarf aynı tek bir kağıt. 50 kelime yazılabilir, fazlası olursa iptal ediyorlar. Anlamadıkları bir şey olursa onu da iptal ediyorlar. Mektuplar açılıyor, okunduktan sonra veriliyor. Yani o yazılan mektuplarda hiçbir şey yok, “Nasılsınız, iyi misiniz? Sizi özledik.” Bir haber almak için.

* Duruşmaları merak eden halk nasıl takip ediyordu?

“Yassıada Saati” isminde bir radyo programı vardı. Hafta sonları mahkeme yoktu geri kalan bir yıl boyunca mahkeme süresince bu program devlet radyosundan yayınlandı. Naklen değil tabii, kayıtları ayıklayarak. Canlı yayın olmadığı için banttan bir şekilde yayınlandı. Bu yayınlar üzerine ben Hüsamettin Cindoruk ile konuşmuştum. O da demişti ki: “Hakim sesinin banda alındığını, o akşam da radyodan neşredileceğini biliyor. Tiyatroda konuşur gibi bir haller alıyordu. Sadece o mahkemeye hitap etmiyor, radyodan da herkese duyuracağını düşünerek konuşuyordu.” Biz o programı hiç dinlemedik. Evde hiç bir gün açmadık Yassada Saati’ni. Ama açanlar vardı. Çünkü merak ediliyor orada ne oluyor, insanlar bilmek istiyorlar. Böyle bir kara propagandaydı o.

ADALET PARTİSİ BİR GELENEĞİ TEMSİL ETTİ

* Dedeniz ve babanızdan sonra anneniz de bir dönem siyasete giriyor. Anneniz bu kararı nasıl verdi? Belki tam da çekinmesi gereken bir dönemde siyasete girdi?

Biz de çekinme falan olmaz. İstikamet ne ise o yönde yürünür. Zaten annemin Ankara Üniversitesi’ndeki akademik kariyeri 27 Mayıs’ta sona erdi. Biz ev hapsinde iken işe gidemediği için işten atıldı. Adalet Partisi’nden milletvekili oldu.

* Adalet Partisi’nden annenize bir teklif gelmesinin sebebi neydi sizce?

Neticede annem Celal Bayar’ın kızı ve bir geleneği temsil ediyor. Demokrat Parti camiasını temsil ediyor. Şöyle bir anlayış vardı hem Yeni Türkiye Partisi’nde hem Adalet Partisi’nde “Biz o geleneğin devamıyız” diyebilmek için o geleneğin önde gelen isimlerin ailelerini almak istediler partilerine. Annem gibi Samet Ağaoğlu’nun hanımı Neriman Ağaoğlu, Namık Gedik’in hanımı Melahat Gedik de milletvekili oldu. Güven tesisi için önemli buldular bu katılımları. Davanın devamını görebilmek çok önemliydi. Belki o gün o şekliyle ifade edilmemiş olsa bile bu darbenin yaptığı hasarın biraz ayıklanması, temizlenmesini istediler. Mesela annemin önem verdiği konulardan bir tanesi eğitim müfredatının temizlenmesidir. Çünkü bütün okul kitaplarında Demokrat Partililerin vatan haini olduğu şeklinde ibareler konmuştu ve bir nesil o kitapları okuyarak büyüdüler. Oysa zaman değişmiş, darbe sonrasında “Demokrat Parti geleneğinden geliyorum” diyen farklı bir parti iktidara gelmişti. Bu müfredat kabul edilebilir değildi. Bununla beraber, düzmece bir mahkemede yargılamalar yapılmış, idamlar, hapisler olmuş. Pek çok insan lekelenmiş ve memuriyetten men edilmişler. Bunların düzeltilmesi lazımdı. Büyükbabam da o konuda çok çalıştı. Siyasi hakların iadesi için ve sonunda temin etti. Üstelik sadece Adalet Partisi’nin oylarıyla olamıyordu. O Cumhuriyet Halk Partisi’nin de oy vermesini temin etti. Bu iki partinin oylarıyla siyasi hakların iadesi Meclis’ten çıktı.

* O tarihte büyükbabanız aktif olarak siyasette değil ama değil mi?

Değil, hayır. Zaten darbe olmasaydı 1961’deki seçime de girmeyecekti. Öyle bir niyeti yoktu. Ama insan siyasetin içine girince hep içinde kalıyor. O dönem oturduğumuz evin ahşap kapısının ortasında yuvarlak bir pencere vardır. Gazeteciler o kapıya “icazet kapısı” demişlerdi. Çünkü sonraki dönemlerde siyasiler geliyor, büyükbabamdan el almak istiyorlardı. Eğer halkın karşısına, vatandaşın önüne çıkıp “Ben iktidara talibim” demek istiyorsa bir parti mutlaka Bayar’dan icazet alınması gerekiyor gibi bir anlayış vardı.

BAYAR’IN KAYIP GÜNLÜĞÜ

Siz Yassıada duruşmalarının kayıtlarını da kitaplaştırdınız…

Yassıada mahkemelerinde her günün sonunda zabıt tutuluyor ve ses kaydı yapılıyor. Oradan kağıda geçiriliyor. Kağıda geçirilirken biraz denetlenmiş, temizlenmiş oluyor. Ben kitaplarımda o matbu zabıtları kullandım. O zabıtlar, belirli sayıda teksir kağıdına çıkarılıyor, belli kişilere dağıtılıyordu. Mesela Milli Birlik Komitesi üyelerine ve belki kendince önemli buldukları bu darbenin sahiplerine ciltlenip veriliyor. Biz seneler sonra bu zabıtları sahaflarda bulduk, satın aldık. Ben 18 ciltte tamamını neşrettim.

Ulaşamadığınız bir evrak oldu mu?

Kaybolan tek şey büyükbabamın Yassıada’da tuttuğu günlük. Kararların açıklanacağı son celseye gitmeden önce Yassıada ile ilgili anılarını yazdığı günlükleri masanın üzerinde bırakıyor. Zannediyor ki kararlar tebliğ olduktan sonra tekrar odasına gelebilecek. Halbuki öyle olmuyor, kararlar açıklanır açıklanmaz hücum botuyla İmralı’ya sevk ediliyorlar. Oradan da Kayseri’ye. Biz o günlüklerin peşine düştük. Büyükbabama ait eşyaları daha sonraki bir zaman Beşiktaş’taki Deniz Müzesi’nden geri aldık. Ama geri aldığımız giyim kuşam gibi eşyalar arasından bu anılar çıkmadı. Anayasa Mahkemesi’ne gittim orada da “Bizde değil” dediler. Çeşitli arşivlerde aradım bu evrakı, yok. Yıllar sonra Yassıada Komutanı Tarık Güryay, sonradan Yassıada ile ilgili hatırat yazdı ve o hatırattan edindiği telifle daire satın aldı. Büyükbabam da verdiği bir röportajda, “Kararların tebliğ olacağı celseye giderken günlüğü masamda bırakmıştım. Yassıada Komutanı Tarık Güryay, o hatıratı almış olmalı çünkü kendi hatıratında yazdığı bazı şeyleri benim günlüklerimi görmeden yazması mümkün olmazdı” diyor.



#Tarih
#Demokrasi
#1960 Darbesi
#Demokrat Parti
1 yıl önce