|

Deli değil veliyim mahallemin gülüyüm

Deli Tomarı adlı öykü kitabı, önümüze Sadık Yalsızuçanlar’ın Anadolu sathında delilerle ilgili deneyimlerini, gözlemlerini veya dinlediklerini seriyor. Elbette ki yazarın kendi hayal ürünü olan kişi veya sahneler de var. Öykülerdeki deli tiplemeleri, önümüze bir anonim “deli, aslında veli” tipi çıkarıyor.

Yeni Şafak
04:00 - 12/12/2018 mercredi
Güncelleme: 11:45 - 11/12/2018 mardi
Yeni Şafak
Deli Tomarı adlı öykü kitabı, Profil Kitap'tan çıktı.
Deli Tomarı adlı öykü kitabı, Profil Kitap'tan çıktı.
Abdullah Harmancı

Sadık Yalsızuçanlar’ın yeni öykü kitabı Deli Tomarı (Profil, 2018), “delilik” olgusuna tasavvufi açıdan bakan öykülerden oluşuyor. “Deliye deli deme belki velidir” diyen Anadolu irfanı, mahallesindeki, semtindeki “deli”leri “gül” diye tabir etmiş, hali vakti yerinde olan her insana bir deliyi “nişanlamıştır”. Deli ile nişanlanan bir esnaf, artık onun hayatından, geçiminden sorumlu olurdu. Anadolu’nun pek çok yerinde bu gelenek bugün de sürmektedir. Aziz dostum Halil İbrahim Tongur, bir Ramazan iftarında elimizden tutmuş bizi bir “gül iftarı”na götürmüştü. “Gül iftarı”, “deli değil veli”lere Konya esnafının verdiği iftar imiş. Mahalle mahalle iken, sokak sokak iken, o bölgede yaşayan delilere de “gül” denirmiş. Medeniyetimizin zarafetine bakar mısınız? Onu mahallenin bir süsü, bir neşesi olarak görüyor.

YALNIZLAR, YOKSULLAR

Meseleye bu açıdan bakan Deli Tomarı adlı öykü kitabı, önümüze Yalsızuçanlar’ın Anadolu sathında delilerle ilgili deneyimlerini, gözlemlerini veya dinlediklerini seriyor. Elbette ki yazarın kendi hayal ürünü olan kişi veya sahneler de var. Öykülerdeki deli tiplemeleri, önümüze bir anonim “deli, aslında veli” tipi çıkarıyor. Bu tiplerin ortak özellikleri gizemli kişiler olmaları. Kimselere “eyvallah”ları yok. Kendi dünyalarında kendilerinden emin bir halde yaşıyorlar. Çoğunlukla yalnızlar. Yoksullar. Ellerine büyük paralar da geçse yoksullukları devam ediyor. Ama yoksun değiller. Tamahkâr değiller. Giyime kuşama önem vermiyorlar. Çoğunlukla pisliklerinden, kokularından dolayı çevrelerinden tepki alıyorlar. Hepsinin refleks haline gelmiş tavırları, sözleri var. Toplum onları bu tavır ve sözleri ile tanıyor. Allah’ın kendilerine bir lütfunun eseri olarak zaman zaman “normal” kişilerin gözlerinden ırak olan hal ve sözleri biliyorlar. Gaybi olanı bilip çevrelerindeki kişileri şaşırtıyorlar. Hikmet sahibi kişiler. Bazen bir cümleleri, bir sözleri ile kendini dünyaya kaptırmış insanları hicvediyorlar. Dünya onları her şeyden habersiz sanırken onlar birden bire dünya ve ahiret bilgisi içeren cümleleriyle insanları şaşkına çeviriyorlar. Toplum onlara değer veriyor. Onlardan çekiniyor. Onları maddi anlamda destekliyor. Onlar bu desteği kabul etmekle birlikte yeri ve zamanı geldiğinde ellerindekini kendilerinden daha kötü durumda olanlarla paylaşıveriyorlar. Zaman zaman bu “deli”lerin kerametleriyle karşılaşıyoruz. Hasılı, hepimizin bu topraklarda az buçuk bildiğimiz, gözlemlediğimiz, işittiğimiz “deli değil veli” tiplemeleri öyküleri dolduruyor.


ZORU KOLAY GİBİ SUNMAK

Yazar, Anadolu irfanının mirasından aldığı bu “hikaye”leri öyküleştirirken, rivayetlere çok fazla müdahale etmiyor. Bütün doğallığı içinde, olayı rivayet üslubu içinde kalarak anlatıyor. Bunu yaparken, 150 civarında eser vermiş bir usta kalemin rahatlığına yaslanıyor. Eskilerin “sehl-i mümteni” dedikleri bir sanat vardı. Zoru kolaymış gibi sunmak… İlk bakışta yazarın son derece sade imiş gibi görünen üslubu, belirttiğimiz gibi, son otuz senesini durmadan yazarak geçirmiş bir kalemin ustalığının bir neticesi. Yukarıda özetlemeye çalıştığımız “deli” tiplemelerinin özne olduğu olaylar anlatılırken, anlatıma bir mizah çeşnisi de eşlik ediyor. Delilerin öyküleştirildiği metinlerde zekânın pırıltılarını görmediğimiz bir an yok gibi. Bu mizah tadı, zaman zaman yerini acıya, hüzne, utanca bırakıyor. Zira bu deliler artık geleneksel bir toplum içinde yaşamıyorlar. Modern dünyada, her şeyin ve herkesin aidiyet sorunu yaşadığı bir dönemde, delilerin kıymeti, anlamı, önemi bilinmiyor. Sonları acılı, hüzünlü sonlar olabiliyor.

Kitap kerametlerle dolu. Adeta elektrik dalgalanmaları içeren bir küreyi elinizde evirip çevirmekteyiz. Bazen kalbimiz dalgalanıyor bazen ruhumuz sersemliyor bazen aklımız dumura uğruyor. Yazıyı bitirirken kitabın elektrik akımlarından birinin de benim kalbimden geçtiğini belirtmek isterim: Ankara-Konya hızlı treninde yolculuk ediyor, Deli Tomarı’nı okuyor, birbirinden ilginç söz ve hareketlerle ruhum dalgalanıyorken, o sırada dijital ortamda yazıştığım bir arkadaş, deli olmamak için zorlandığını ifade eden bir şeyler söylemeye başladı! Okuduğum kitaptan haberi yoktu. Ben de kendisine durumun ilginçliğini belirten bir mesaj atmaya çalışırken, bu defa trende arkamda oturan hayli ihtiyar bir kadın, hiç durmadan konuşuyor ve anlamlı anlamsız bir şeyler mırıldanıyorken, aniden, “Deli değil veliyim, mahallemin gülüyüm!” deyiverdi! Nutkum tutuldu. Elimde deliler kitabı, telefonumda delilikle ilgili bir mesaj, arkamda her şeyden habersiz yaşlı bir kadın, tam da düşündüğüm şeyi söylüyor, delilere gül diyen irfani kültürün içinden sesleniyor. Arka koltukta bütün bunları tefekkür eden bir kişi olduğundan habersiz!

Kendini çok önemseyen, aklını ve iradesini tanrısı sayan, başarıyı ve başarısızlığı kendinden bilen, kibirli, öfkeli, küstah modern akla ve modern insana, delilerin, deliliğin söyleyeceği çok şey var. İçinden hikmetin, bilgeliğin fışkıracağı sihirli bir küre durmakta önümüzde. Korkmadan, çekinmeden bu küreye dokunalım. Kibrimizi, küstahlığımızı, önyargılarımızı terk edip kul olabilmemiz için iyi bir fırsat bu!

#deli toman
#sadık yalsızuçanlar
il y a 5 ans