|

Delilikten dahiliğe gri bir ‘Poe’rtre

Ketebe Yayınları’ndan Ekim ayında çıkan Kuyu ve Sarkaç, dünya kurgu edebiyat yazarlarının şampiyonlar liginde yer alan Edgar Allan Poe’nun, seçme öykülerinden bir araya gelen serinin ilk kitabı. Okumakla ve hakkında yazılar yazmakla tükenmeyecek bir derya niteliğindeki öyküler okuyucuyu delilikle dahilik arasında bir yolculuğa çıkarıyor.

Yeni Şafak
04:00 - 10/10/2018 Çarşamba
Güncelleme: 13:16 - 11/10/2018 Perşembe
Yeni Şafak
Edgar Allan Poe
Edgar Allan Poe
EMİN BİLGE

‘Sanat nedir’ sorusunun takdir edilir ki bir tane tanımlaması yok. Her insanın ayrı bir sanat eseri olduğu kabul edilirse, belki de herkes sanat tanımını kendisine göre yapabilir. Bundan hareketle bence sanat en iyilerin bir araya gelmesi, sanatçı da bu iyileri bir araya getiren kişidir. Edgar Allan Poe da kelimelerin en iyilerini bir araya getiren bir söz sanatçısı zannımca. Onun bir araya getirerek kurguladıklarına baktığımızda kafamızda canlanan gri rengin, ruhumuza kasvet vereceği yerde, grinin beyaza mı siyaha mı evrileceği merakına doğru sürüklüyor. Kısacası sanatçı işini çok iyi biliyor vesselam…

Gotik mi desem, yoksa…

Poe yürümeye yeni başladığı yıllarda annesini kaybeder, ardından da babası tarafından terk edilir. Koruyucu bir aile tarafından sahiplenilir. Sonrasında da çok parlak bir hayat yaşamamıştır. Başarısız intihar girişimleri dahi olmuştur. Poe’nun sanatı, belki de bebekliğine kadar uzanan bu iç karartıcı tablodan etkilenir. Yazdıkları aslında yaşadıklarından ve yaşamayı düşünüp de yaşayamadıklarından mülhem desek çok da yanılmış olmayız. Ne var ki Edgar Allan Poe’nun edebiyat dünyasına kattıklarına baktığımızda sadece bir gotik edebiyat yazarı demek tümüyle bir iftira sayılır. Sanatıyla edebiyata pek çok yenilik getirmiş olan Poe, edebiyat dışındaki sanat dallarına da ilham kaynağı olmuş, polisiye, bilimkurgu, fantastik, gotik edebiyatın gelişmesinde ve yeniden biçimlenmesinde çok önemli bir etken oluşturmuş.

Olağan gerçekliğin
çok ötesinde

Öykülere okumaya başladığımızda “şimdi siz benim deli olduğumuz düşünebilirsiniz” önermesi ile başlayan ve okurun algısını baştan eline alan Poe, okuyucunun, kurgunun gerçek hatta gerçek ötesi olduğuna kanaat getirmesini sağlıyor. “Son üç yıldır hipnotizma konusuna merak salmıştım, dokuz ay kadar önce aniden bir aydınlanma yaşadım, bugüne kadar yapılan deneylerde tuhaf ve esrarengiz bir ihmal vardı. Hiç kimse ölüm döşeğinde hipnotize edilmemişti. Oysa böyle bir deney sayesinde ilk olarak, o durumdaki hastanın hipnoza cevap verip veremediği, eğer cevap veriyorsa ikinci olarak hipnozun etkisiyle durumunun iyi ya da kötü yönde gösterdiği değişimin belirlenmesi, üçüncü olarak da bu süreç zarfında ölümün ne ölçüde ve ne kadar süreyle geciktirilebileceğinin tespiti konusu açıklık kazanacaktı. Cevap bulunması gereken başka noktalar da vardı ama en çok bunlar bende merak uyandırıyordu. Özellikle doğuracağı sonuçların taşıdığı hayatiyet açısından sonuncusu.” paragrafını okuduğumuzda bunun bir öyküden çok tıbbi bir gerçekliğin arayışı olduğuna kanaat getiriyor hatta konunun uzmanlarına danışmak aklınızdan geçiveriyor. Sonrası malum tabii; soluksuz okunan bir öykü ve bir tane daha…


Yeraltından yerüstüne notlar

Ülkemizde de –iyisiyle kötüsüyle- çokça örneklerine rastlayabileceğimiz yeraltı edebiyat örneklerinin en iyilerinden bir tanesi de kuşkusuz Dostoyevski’nin Yeraltından Notlar’ı. Varoluşçuluğu dibine kadar hissedebildiğiniz, yokluğun damarlarınızdan aktığı bir eser Yeraltından Notlar. Edgar Allan Poe’nun öykülerinde de yer altına indiğimiz bir gerçek ne var ki işlek bir asansör gibi devamlı olarak dikey hareketlilik halindesiniz. Burada bir şerh düşüp yerin altının üstünden daha hayırlı olduğu durumların çok da aydınlık olmadığını hatırlatmak isteriz. Gerçi ahir zamanda şerrin üst tarafta kaldığını şahitlik etsek de enseyi karartmıyoruz.

Uzun lafın kısası

Yazarı ve eserini anlamak yine yazarın satır aralarında gizli aslında. Mesela Bir Adam Yaratmak’ı onlarca sayfayla analiz etmek yerine Necip Fazıl Kısakürek’in, “Anlamak yok çocuğum anlar gibi olmak var; akıl için son tavır saçlarını yolmak var” beytini yazsak kâfi gelir. Şimdi de Poe’yu anlamak için Berenice adlı öyküsünün ilk paragrafının bana çok doyurucu geldiğini itiraf ediyorum: “Çeşit çeşittir ıstırap, desen desen sefalet yeryüzünde. Hem birbirine uzak hem de harmanlanmış renkleriyle rengârenk uzayan bir gökkuşağı kemeri gibi ufuklara ulaşmak… Bir gökkuşağı gibi ufka ulaşmak! Nasıl oluyor da bu çeşit bir güzellikten sevimsizlik, huzurdan hüzün deriyorum? Eskilerin dediği gibi merhametten maraz doğar kastım şu ki sevinçten de keder. Eski günlerden hatırda kalan hoş sedalar bugünün acısıdır ya da bugünün acıları yaşanmışlıkların sevincinden derilir.”

Son olarak kitabın tercümesinin hakkını sonuna kadar veren Selma Aksoy Türköz’ü de unutmayalım. Her çeviri başlı başına bir eser aslında. Yazarın ruhunu okuyucuya aktarmadaki en önemli köprü… Türköz’ün köprüsünden Edgar Allen Poe’yu izlemek ayrı bir keyif.

#Edgar Allan Poe
6 yıl önce