|

Dil düşünüp kalp söylediğinde

Dil ile Akıl Arasında Söyleşi kitabı Büyüyenay Yayınları arasında günümüz Türkçesiyle ilk kez okurla buluştu. Kitabın yazarı Abdi Efendi, uzun yıllar Osmanlı devletinde bürokrat olarak çalışmış ve gördüğü aksaklıkları sembolik bir şekilde kendi dil ve aklını konuşturarak kaleme almış.

Yeni Şafak
15:28 - 9/08/2017 Çarşamba
Güncelleme: 15:32 - 9/08/2017 Çarşamba
Yeni Şafak
Adeta bir siyasetname külliyatı oluşturmaya çalışan Büyüyenay Yayınları’nın siyasetname serisinden çıkan son kitabı Dil ile Akıl Arasında Söyleşi
Adeta bir siyasetname külliyatı oluşturmaya çalışan Büyüyenay Yayınları’nın siyasetname serisinden çıkan son kitabı Dil ile Akıl Arasında Söyleşi

-Barış Yıldız

Adeta bir siyasetname külliyatı oluşturmaya çalışan Büyüyenay Yayınları’nın siyasetname serisinden çıkan son kitabı Dil ile Akıl Arasında Söyleşi. Özgün adıyla Nutk-ı Bî Pervâ ile Akl-ı Dânâ Beyninde Muhâvere. Eser, kâtiplikten mutasarrıflığa kadar birçok farklı görevle, hayatının büyük kısmında Osmanlı Devleti hizmetinde bulunmuş bir bürokrat, şair, edip, hattat ve hakkak olan Abdî Efendi’ye ait. Yazarın 1853’te Bosna’da görevdeyken yazmaya başladığı eser muhtemelen bu görevden azledildikten hemen sonra tamamlamıştır. Eser önce Nevpeydâ adıyla İstanbul’da Asır gazetesinde tefrika edilmiş, 1870’li yıllarının başında da yine İstanbul’da Terakki Matbaasında basılmıştır. Abdî Efendi kendisini bu eseri yazmaya iten sebebi eserinin girişinde şöyle anlatıyor:


“Bosna eyaletinde icra ettiğim ve iftihar vesilesi olan Büyük Meclis Birinci Kâtipliği memuriyetinde buraya gelmiştim... Adı geçen meclise tayin edildiğim memuriyeti ifâya gayret göstermiş bulunmaktayım. Bu söylenen süre zarfında üstümde bulunan kişiler tarafından yapılan uygulamalara, garip haller ve kirli oyunlara başımı öne eğip utanarak şahit oldum. Bunun üzerine kulluğun gerektirdiği irade ve belki kulluk emanetinin vazifesi olarak yardımda bulunmak istedim. Memurların başında olmamam nedeniyle, ayrıca da onlarla yüz yüze konuşmanın bir tesiri olamayacağı kanaatine sahip oldum. Böylece hiç değilse, sadece aziz aklımla ve sözlerimle konuşma ve münakaşaları zihnimde yeterli hale getirmeye çalıştım. Bu halin peşi sıra, zihnime doğan düşünce ve fikirlerin sonucu olan ve hayalimin derinliklerinde başka başka suretlerde gezip dolaşan bir risale kaleme almaya muvaffak oldum. ...”

SİVRİ DİLLİ BİR YAZARIN KALEMİNDEN

Bundan sonra Abdî Efendi’nin eserinde devlet memuriyetinde tespit ettiği aksaklıkları ve bunların çaresi olarak gördüğü hususları, sembolik bir şekilde, kendi “dil “i ile “aklı”nı sohbet ettirerek ördüğü bir metinle karşılaşıyoruz. Burada “akıl” bilgisiyle, ferasetiyle, düşünme gücüyle “pervasız olan dilin” sorularına cevaplar veriyor. Söyleşi, bilgili aklın girişiyle başlar. Bilgili akıl: görevlerinin kişisel menfaat ve korkulardan azade olarak sahibini daima hak yol üzere tutmak olduğunu belirtir. Ancak pervasız dil, bunun her zaman doğru sonuç vermediği, bazen idareten doğruluktan vazgeçmenin daha iyi olacağı itirazı ve sorusuyla başlar. Bu soruyu 16 felsefî ve ahlâki soru takip eder. Küçük yalanlar söyleme durumundan tutun da, zekâ, yetenek, sanat ve erdem bakımından üstün olan şahısların neden sayıca az olduğu, mahkemelerin durumu, memuriyete alınacak kişilerde aranması gereken vasıflara kadar bir çok konu “dil” ile “akıl” arasında tartışılmaktadır. Ayrıca hukuk konusuna ayrı bir önem verilmiş, hukuk kısımlara ayrılmış, her kısım için de ayrı ayrı açıklamalar yapılmıştır.

Sivri dili ve sert eleştirileriyle tanınmış bir kalem erbabı olan Abdî Efendi bu eseriyle, Geç Osmanlı devlet kurumlarında var olduğu bilinen bozulmanın bir resmini ortaya koymuştur. XIX. yüzyıl sosyal ve siyasal hayatıyla, Türk tenkit edebiyatının gelişimi açısından mutlaka göz önünde bulundurulması gereken bu eserde yer alan konulardan özelde Abdî Efendi’nin, genelde ise Osmanlı Devletinin memuriyet hayatına ve toplum yapısına dair önemli ipuçları çıkarılabilmektedir. Çünkü Abdî Efendi, uzun yıllar memuriyet hayatında bulunmuş, aksaklıkları bizzat müşahede etmiş ve eserinde sadece sorunları dile getirmek yerine çözüm önerileri de sunmuştur.

SADELEŞİRİLMİŞ BİR METİN

Mesut Ayar ve Nazlı Altunsoy tarafından hazırlanan eser iki kısımdan oluşmakta: İlk kısımda, oldukça ağdalı bir dille yazılan eserin, her kesimden okuyucunun istifade edebilmesi adına sadeleştirilmiş metni verilmiştir. İkinci kısımda ise Osmanlıca metnin günümüz Türkçesine birebir Latinize edilmiş hali sunulmuştur. Ayrıca giriş bölümünde Abdî Efendi’nin hayatına, kişiliğine ve eserlerine dair malumat bulmak mümkündür.

Ayrıca merak edenler için, Abdî Efendi’nin bu eseri dışında bir de Divan’ı bulunmakta.

Son olarak “Dil’in, devlet kademelerinde bulunan memurlar hakkındaki sorusuna “Aklın” bunları dört kısımda inceleyen cevabı ile bitirelim:

“Birinci kısmı güzellik, iyilik sahibi, doğru yolda yürüyen ve namuslu kişilerdir... Onlar, kurallara ve usûllere hâkim, anlaşmalara vakıf ve halkın işlerini yoluna koyma konusunda üslûp ve usûlü layıkıyla bilen itibarlı kişilerdir ki, böylesine hiç diyecek olmaz...

İkinci kısımdaki kişiler, hiçkimse hakkında kötülük beslemeyi sevmez ve hak sözün sonuçlarını kabul etmek ve hak olmayan işten de vazgeçmek yolunda, namus ve doğruluk mesleğinde bulunurlar. Fakat bu kişiler kanunlardan, kurallardan ve onların usûlünden pek haberdar olmayanlardır. Çünkü büyüklüğün en önemli şartı, namus, doğruluk ve tarafsızlıkla açıklanan hak sözü kabul etmek ve uygulamaktır... Oysa bu kısımdakiler belirsizlik içinde iş görürler.

Üçüncü kısmı, kuralları bilen ve bilgiyi yayanlar olup ta övülmüş ve açıklanmış sıfatlardan nasipsiz, kötülük gözleyen ve özellikle kibirlenmiş olanlardır. Böylelerinin altlarında bulunan ve beraber çalıştıkları arkadaşları, memuriyette en ufak huzur, rahat ve güvenlik içinde olamazlar. Ancak bunlar yukarıda açıklandığı gibi devlet ve milletini seven kişilerden oldukları için, bir süre düşe kalka ve ıstırap veren haller ile işleri düzene koymak mümkün olabilir.

Dördüncü kısımdakilerse, ne yüce kuralları ve devlet kurumunun usûlünü bilir, ne bilmediğini ve ne de bilenlerin kıymetini bilir ve bu cehalet ile beraber pek çok kabahatlere neden olurlar. İşte böyle kişilerin devlet dairesine girmesine sebep olanlar, bilerek bu sebebiyeti kabul etmiş ise, bu fiilleriyle ihanet etmiş olur. Eğer bilmeyerek yapmış ise Allah’ın katında güzel hizmete muvaffak olamamış demekten başka ne denir.”

#kitap
#dil
#kalp
7 yıl önce