|

Dışarıdan Türkiye’yi okumak zor

Dünyanın dört bir yanından gelip Türkiye’de çalışan yabancı gazeteciler, uluslararası arenada Türkiye’nin yanlış yorumlandığını düşünüyor. Ülke dışından bölgeyi doğru okumanın mümkün olmadığını dile getiren gazetecilerle son dönemde yaşanan Hollanda krizi, Avrupa’nın Türkiye’ye karşı tutumu ve referandum gibi meseleler hakkında konuştuk.

Yeni Şafak ve
04:00 - 9/04/2017 Pazar
Güncelleme: 21:53 - 8/04/2017 Cumartesi
Yeni Şafak
Andrew Hopkins
Andrew Hopkins

Avrupa’da Türkiye’ye karşı ırkçılık ve İslamofobi hayli yükselişte. Yaşadığımız referandum sürecinde de Avrupa üzerine vafize olmasa da hayır kampanyaları yürütüyor. Bu kampanyalarda ise Türkiye ile ilgili oldukça karanlık bir tablo çiziliyor. Peki Türkiye ‘dışarıda’ anlatıldığı kadar ‘korkunç’ bir ülke mi? Türkiye’de çalışan yabancı gazetecilerle buluştuk ve birlikte Türkiye’nin hem siyasi hem sosyal hayatının nabzını tuttuk. Gördük ki Türkiye’yi ‘içerden’ okuyanlarla ‘dışarıdan’ okuyanlar arasında çok büyük fark var. Çin, ABD, Hindistan, İngiltere gibi farklı ülkelerden gelen gazetecilerin tek ortak noktası Türkiye. Ülkenin oldukça zengin bir kültüre sahip olduğunu ve bunun kendilerini her zaman heyecanlandırdığını söyleyen gazetecilerin çoğu Türkiye’nin dört bir tarafını dolaşmış. Sokaktaki farklılığınsa aslında kendi içinde uyumu olduğunu düşünüyor. Türkiye’ye olan meraklarının yanında Avrupa’nın Türkiye tutumu ve referandum gibi meseleleri de konuştuğumuz gazeteciler bu ülkenin yabancı basının yazdığı haberlerle anlaşılamayacağını söylüyor.



OLAYIN İKİ TARAFI VAR

İngiltere’de çeşitli gazetelerde çalıştıktan sonra Skynews, BBC and Al Jazeera English’te muhabirlik yapan ve ardından Türkiye’ye gelen Hopkins Türkiye’nin beklediğinden daha maceralı bir ülke olduğunu söylüyor. Hopkins, “Politik düzen, askeri yapı gibi düzenler aslında Batılı medyanın sunuşundan daha karmaşık ve değişik. Türkiye’de iki yılın ardından bunu net bir şekilde görebiliyorsunuz. Buraya geldikten bir kaç ay sonra mülteci krizi Avrupa için patlak vermiş ve dünya bunu tartışmaya başlamıştı. Dış basın sürekli Türkiye’nin mültecileri kabul etmesi gerektiğini söylüyordu. Olaya içeriden baktığında ise Türkiye sınırlarını açacak ve olası DEAŞ tehdidi ülkeye girecekti ya da kapatacaktı. Bu ise Batı tarafından ‘mültecilere iyi davranmamak’ olarak adlandırılıyordu. Ancak Türkiye için bir çözüm de önermiyorlardı. Tüm bunların yanında Türkiye bu konuyla ilgili halihazırda Batı ülkelerinden çok daha fazla çalışıyordu. Eğer yazılanları gibi Türkiye’de demokrasi olmasaydı muhalif partiler parlamentoya nasıl girerdi? Bu ülke referandumla birlikte tarihi zamanlardan geçiyor. Bu yüzden burada olmak ve bunu yakından gözlemlemek benim için büyük bir şans” ifadelerini kullanıyor.

Jiankun Tang (Çin):

ÖZGÜRLÜK YOK DEMEK ETİK DEĞİL

Çin Uluslararası Radyosu'nda çalışan Jiankun Tang ise 2012'den bu yana burada. “Türkiye'de gazeteci olmak benim için çok aziz ve değerli bir tecrübe” diyen Tang şöyle devam ediyor: “İstanbul, gündemi hızla değişen bir yer. Burada olanları kendi ülkeme duyurmam, anlatmam gereken bir kent olduğunu düşünüyorum. Benim gibi gazetecilerin emeğiyle Türkiye'yi bilen ve gezmek isteyen Çinliler her geçen gün artıyor. İki ülkenin birbirini anlamasına ve yakınlaştırmasına katkı sağlamaktan çok mutluluk duyuyorum. Şimdilerde gündemde olan referandum Türkiye için çok önemli bir siyasi gelişme. Çeşitli topluluklar sokakta kendi fikirlerini ifade ediyor. Türkiye'de böyle bir ifade özgürlüğü yaşanırken bunun aksini yazmak etik değil. Her ülke kendi siyasi sistemini tercih etme hakkına sahip. Umarım referandumla Türk halkı da kendine uygun bir siyasi sisteme karar verecek” şeklinde konuşuyor.



DÜNYA ÜZERİNDE SÖZ SAHİBİ

5 yıldır Türkiye'de olan İngiliz Bradley Secker ise serbest foto-muhabirlik yapıyor. Türkiye'de olduğu süreçte bir çok şeyin değiştiğini kaydeden Secker, “Türkiye farklı sebepler için pek çok kez sandığa gitti. Şuan referandum kampanyalarında iki taraf da gür bir şekilde sokaklarda görüşünü belirtiyor. İnandığı şeyleri anlatıyor. Bunlar demokrasi ülkesi olduğunu açıkça gösterir. Aynı zamanda son zamanlarda Türkiye dünya üzerinde de söz sahibi oldu. Avrupa'yla geçen sene yapılan mülteci anlaşması bu ülkenin önemli bir rol üstlendiğinin en önemli örneği. O yüzden Türkiye içinde olanlar diğer ülkeleri de ilgilendiriyor” şeklinde konuşuyor. Brexit'in ülkesi için önemli bir dönüm noktası olduğunu belirten Secker, referandumdan çıkan olumlu sonucun da Türk halkı için önemli bir gelişme olacağını kaydediyor.



DEMOKRASİ İNKAR EDİLEMEZ

Daha önce CNN ve Al Jazeera America için çalışan Amerikalı Soraya Salam artık Türkiye’de gazetecilik yapıyor. “Dışarıdaki insanlar, çoğu büyük ihtimal Türkiye'yi hiç ziyaret etmemiş insanlar buradakilerle konuşmadan, iletişime geçmeden büyük önyargılar oluşturuyor” diyen Salam, “Özellikle politik durumlar hakkında çok fazla yanlış anlaşılma meydana geliyor. İki yıldır burada yaşamama rağmen benim bile hala anlamaya çalıştığım noktalar var. Ama kesin olan bir şey var ki Türkiye'nin demokratik bir ülke olduğunu hiçbir şekilde inkar edemeyiz. Bir çok medya kuruluşu bunu inkar edip farklı yönde haberler yapsa da dediğim gibi önce burada yaşayıp Türkiye'yi anlamaları gerekiyor. Türkiye oldukça etkili bir güce ve millete sahip. Bu da dünyaya pek çok iyi imkan sunmasını sağlıyor. Son 20 yıl içerisinde çok fazla değişim ve gelişim gösterdi. Eğer referandumdan evet çıkarsa Türkiye büyük bir değişimin ilk adımını atacak. Bir gazeteci olarak gözlemim, ülkenin gelişimlerini destekleyecek yeni bir anayasaya ihtiyacı var. Referandumdan olumlu bir sonuç çıktığı takdirde ülkenin geleceği ve gelişimi desteklenecek” diyor.



BU ÜLKENİN AVRUPA'YA İHTİYACI YOK

Yaklaşık 3 yıldır Türkiye'de olan Iraklı Moustafa Al Qattan ise Al Ghad Al Arabi televizyonu için çalışıyor. Türkiye'nin gazetecilere çalışabilecekleri pek çok alan sunduğunu belirten Al Qattan, “Gazeteci olarak şimdiye kadar halkla, memurlarla ya da polislerle hiçbir sıkıntı yaşamadım. Batı medyasında okuduğumuz haberlerin aksine... Bunu sürekli yakınlarıma da söylüyorum. Yazılanların hiçbir mantığı yok. Ülke özgür olman için sana fazlasıyla alan tanıyor zaten. İnsanlar tabi ki bazı şeyleri eleştirebilir, bundan hiçbir sakınca yok. Yabancı gazetecilerin yüzleşmek zorunda kaldığı tek sıkıntı bürokrasi hakkında. Pek çok yerden izin alman gerekiyor. Türkiye son zamanlarda önemli güvenlik problemleriyle yüzleşmesine rağmen güvenlik güçleri hala anlayışlı. Bunu tüm samimiyetimle söyleyebilirim. Referandumdan sonra Türkiye’yi daha güzel günlerin beklediğini düşünüyorum, korkulacak bir şey görünmüyor. Bu ülke yakın zamanda bir darbe girişimi atlattı. Halk darbenin ne demek olduğunu biliyor. Devlet de bu konuda oldukça tedbirli. O yüzden kötü bir ortam oluşacağını düşünmüyorum. Bir de bence Türkiye artık Avrupa Birliği'ne katılma fikrinden vazgeçmeli. Çünkü bu ülkenin Avrupa'ya ihtiyacı yok. İnsan haklarına saygı göstermeyen Avrupa ülkelerinin demokrasiye saygı göstermesini bekleyemeyiz. Ekonomi ülkeler arasında en belirleyici etkendir. Şuan Türkiye güçlü bir ekonomiye sahip. Batı bu ekonomik güçten korktuğu için Türkiye'yi kabul etmek istemeyecek” diyor.



ŞAHİT OLARAK YAZMAK GÜZEL

Aslen Kaşmirli olan Mohsin Mughal 2015 yılının sonlarında Türkiye’ye gelmiş. Daha önce Çin ve Japonya’da çalışan Mughal, şuan TRT World’de baş yapımcı. Türkiye’yi kültürel açıdan kendi ülkesine benzeten Mughal, bazen kendi memleketinden daha yakın da gördüğünü söylüyor. Mughal, Avrupa’nın Türkiye hakkında yaptığı kara propaganda içinse şunları söylüyor: “Birilerinin hiç bilmediği bir ülkenin demokrasisi hakkında konuşması sorunun başı aslında. Her ülkenin sahip olduğu kültür ve yaşadığı jeopolitik konum kendi demokrasisini meydana getirir. Avrupalıların sahip oldukları sözde demokrasiyi başka ülkelere dikte etmesi ise imkansızdır. Dünya genelinde uygulanması gereken ortak kurallar vardır ve bunun Türkiye’de açıkça uygulandığını görmek mümkün. Ayrıca Batı ülkelerinin diğer ülkelere demokrasi adı altında bir şeyleri dikte etmesi hiçbir zaman doğru olmaz. Örneğin, darbe girişimini gözünüzün önüne getirin. Türk halkının kontrolü eline alışı benzersizdi. Aynısı başka bir ülkede olsa kesinlikle farklı şeyler yaşanırdı. Halkın o gece hiçbir ayrım gözetmeden bir araya gelişi ve demokratik yollarla seçilmiş hükümeti koruması görebileceğim en iyi demokrasi örneğiydi. Güvenlik gerekçelerini bahane edip bir ülkenin yetkilisinin girişini engellemek ya da onlara izin vermezken terör gruplarına propaganda izni vermek hiçbir demokrasi bilincine sığmaz. Türkiye tüm bunların yanında kendi sorunlarını da çözmek için uğraşıyor. Bir de milyonlarca mülteciye ev sahipliği yapmak hiçbir ülkenin yapabileceği bir şey değil. Gazeteci olarak, başkalarının kendi görüşlerini okumaktansa burada olduğum ve etrafta olanlara şahit olduğum için çok şanslıyım.”



TÜRKİYE’NİN REALİTESİ FARKLI

Türkiye'nin kendisi için yaşamak ve çalışmak için her zaman ilgi çekici bir yer olduğunu belirten Bosnalı muhabir Nafisa Latic, “Buraya gelmeden önce bile bu ülkenin başına üzücü bir şey gelse kötü hissediyordum. Bu ülke yalnızca geçmişte değil, şu an bile pek çok sıkıntıya göğüs geriyor ve bunu başarıyor. Buraya taşınmadan önce Türkiye'deki gazeteciler hakkında pek çok şey duyuyordum. Ama geldikten sonra durumun dışarıdan göründüğünden daha karışık olduğunu ve olayların tek taraftan görüldüğünü fark ettim. Yabancı medya kuruluşlarının yalnızca sahip oldukları perspektifle yazdıkları haberler ile burada yaşadığım realite arasında çok fark var. 2015'te buraya geldiğimde Suruç patlaması yaşanmıştı. Ardından terörist eylemleri, darbe girişimine şahit olduk. Şimdiyse demokrasi büyük bir adım olacak olan referandum sürecindeyiz. Sokaklarda 'evet' ya da 'hayır' diye bağıran bir çok genç görüyorum ve bence asıl demokrasi bu. İki tarafta bir şeyleri anlamak için çaba gösteriyor ama hiçbir zaman kavga etmiyorlar. Birbirlerine bir şeyleri dayatmıyorlar. Aslında medyanın ortadaki bu uyumu haberleştirmesi gerekir. Tüm bu meseleler arasında referandum kararı almak bile büyük anlam taşıyor” diyor.


BATI KENDİNE BAKSIN

Yaklaşık 5 yıldır Türkiye'de olan Vana Stellou ise Yunan Agora gazetesi için çalışıyor. Ülkenin her köşesinde farklı kültürler olduğunu söyleyen Stellou, bu kültürün dünyaya da yayıldığını belirtiyor ve şöyle devam ediyor: “Avrupa'da milyonlarca Türk yaşıyor. Hepsi taksitlerini ödüyor ve yaşadığı ülke için çalışıyorlar. Onların en doğal hakkı memleketlerinden gelen siyasileri ağırlamaktı. Ancak sebebini kimsenin anlayamadığı bir şekilde bunu engellediler. Ülkelerine girişine izin vermemek bir çeşit saygısızlık. Bence bunu korkudan yaptılar. Çünkü karşısındakiler güçlü. Bir ülkeyi bu şekilde eleştirip üstüne girişlerine izin vermezsen karşındaki de insan, buna bir tepki verir. Bu eleştiriler aynı zamanda insanları bir araya getirir. Beş yıldır buradayım, nereye istersem oraya gittim ve haber yaptım. Bununla ilgili hiçbir sıkıntım olmadı. Ama ülkelerin bazı kuralları vardır. Bu kesin kurallar hiçbir zaman değişmez.Bunlar aynı zamanda demokrasi ve düzeni sağlayan kurallardır. Burada oy kullanmıyorum, vatandaşlığım yok. Ama her zaman evimde gibi hissettim. Özellikle şunu belirtmek istiyorum. Kimse dini inancımı değiştirmek gibi bir çaba göstermedi. Burada yaşayan tüm Yunanlar ne zaman isterse kiliseye gidip idabetlerini gerçekleştirir. Tüm bunlara rağmen bu ülkeyi ağır ithamlarla suçlarsan tepkisiz kalmamızı bekleyemezsin. Mahallede komşularım bana 'Küçük Tayyip' der. Çünkü onlarla direk konuşmaya ve onları anlamaya çalışırım. Kendimi onların yerine koymak için çabalarım. Her zaman herkesin bunu yapması gerekir. Çünkü Türkiye hakkında yazmak ile burada yaşayıp yazmak arasında çok fark var. Biz gazetecilerin yapması gereken bu ülkenin içinde yaşayıp tecrübelerimizi yazıya dökmek aslında.”

#Türkiye
#Gazeteci
#Avrupa
7 yıl önce