|

Doğa ve hayvan sevgisine adanmış duygu yüklü bir hikâye

“Düşler Bahçesi”, 2007'de mesleğinden istifa edip Güneybatı İngiltere'de batmak üzere bir hayvanat bahçesini satın alarak orada yaşayan hayvanları kurtarmaya çabalayan eski Guardian gazetesi çalışanı Benjamin Mee'nin gerçek hayat hikâyesinden beyazperdeye uyarlanmış sıradışı bir hikâye... Ve bizlere gerek ailenin önemi, gerekse doğa sevgisi üzerine anlattıklarıyla da sinemanın insanı “eşref-i mahlûkat” yapan kimi ulvî değerleri yüceltmede ne denli stratejik roller üstlenebileceğini gösteren katıksız bir başyapıt...

Ali Murat Güven
00:00 - 21/01/2012 Cumartesi
Güncelleme: 22:51 - 20/01/2012 Cuma
Yeni Şafak
Doğa ve hayvan sevgisine adanmış duygu yüklü bir h
Doğa ve hayvan sevgisine adanmış duygu yüklü bir h
alimuratg@yahoo.com


DÜŞLER BAHÇESİ (We Bought a Zoo)

Yapım Yılı ve Ülkesi:
2011, ABD yapımı
Türü ve Süresi:
Duygusal drama, 124 dakika
Gösterim Formatı:
35 mm standart sinema filmi
Perdedeki Resim Oranı:
1.85:1
Ülkemizde Gösterime Sunulan Kopya Sayısı:
55
Seslendirme Dili:
İngilizce
(Ülkemizde Türkçe altyazılı olarak gösterilmektedir)
Yönetmen:
Cameron Crowe
Senaristler:
(İngiliz gazeteci
Benjamin Mee
'nin kişisel hayat deneyimlerini anlattığı
2008
tarihli
“We Bought a Zoo” / “Bir Hayvanat Bahçesi Satın Aldık”
adlı kitabından uyarlamayla)
Aline Brosh McKenna, Cameron Crowe
Görüntü Yönetmeni:
Rodrigo Prieto
Özgün Müzik Bestecisi:
Jon Thor Birgisson
Kurgucu:
Mark Livolsi
Yapım Tasarımcısı:
Clay A. Griffith
Sanat Yönetmenleri:
Peter Borck
(Süpervizör)
, Domenic Silvestri
Set Dekoratörü:
Wayne Shepherd
Kostüm Tasarımcısı:
Deborah Lynn Scott
Saç Tasarım Ekibi Şefi:
Barbara Olvera
Makyaj Tasarım Ekibi Şefi:
Heba Thorisdottir
Oyuncuları:
Matt Damon (Benjamin Mee), Scarlett Johansson (Kelly Foster), Thomas Haden Church (Duncan Mee), Colin Ford (Dylan Mee), Maggie Elizabeth Jones (Rosie Mee), Angus Macfadyen (Peter MacCready), Elle Fanning (Lily Miska), Patrick Fugit (Robin Jones), John Michael Higgins (Walter Ferris), Stephanie Szostak (Katherine Mee)
İthalatçı Şirket:
Tiglon Film
Dağıtıcı Şirket:
Tiglon Film
Resmî İnternet sitesi ve Fragmanı:
Sitesinin Teknik ve İçerik Kalitesi:
(4 yıldız üzerinden)
* * * 1/2
İçerik Uyarıları:
Doğa ve hayvan sevgisi üzerine son derece olumlu mesajlar veren hikâyesiyle, genel olarak her yaş grubundan izleyici için uygun bir yapım. Ancak, vahşi hayvanlara ilişkin bazı sahneler ilköğretim çağındaki izleyiciler açısından ürkütücü olabileceğinden, erişkin bir refakatçiyle birlikte izlenmesinde yarar bulunmaktadır.
Ailece izlenebilir mi?
/ EVET
Filmin Yeni Şafak-Sinema Puanı:
(4 yıldız üzerinden)
* * * 1/2

:::::::::::::::::::::::::::::


FİLMİN KONUSU:
Eşini erken yaşta kanserden kaybeden
Los Angeles Times
gazetesi yazarı
Benjamin Mee
, daha fazla makale yazmak istediği gazetesinde de editörü tarafından internete doğru itelenince bir anda şalterleri indirip istifasını basar. Yetim kalmış iki çocuk,
14
yaşındaki oğlu
Dylan
ve
7
yaşındaki kızı
Rosie
ile birlikte gazeteden aldığı tazminatı kullanarak tamamen farklı bir çevreye kaçıp orada doğaya dönük yepyeni bir hayat kurmak isteyen kahramanımız, sonunda
Güney California
'nın kırsal kesiminde tam aradığı türden bir ev bulur. Emlâkçının önüne koyduğu müstakil ev pek güzeldir güzel olmasına; üstelik fiyatı da kesesine uygundur. Ancak, bu eve bağlı olarak bir de
“hayvanat bahçesi”
satın alması gerekecektir!
Ekonomik nedenlerle bir süre önce kapatılmış bulunan, bünyesindeki hayvanların bakımsızlık yüzünden telef olma tehlikesiyle karşı karşıya kaldığı
Rosemoor Vahşi Hayat Parkı
'nı çocukları ve bir avuç akrabasıyla birlikte yeniden ihyâ etme çabasına girişen
Benjamin
, irili ufaklı onca hayvanın hiç anlamadığı günlük bakımlarıyla boğuşmasının yanı sıra böylesine büyük ölçekli bir parkın yeniden açılabilmesi için uyulması gereken katı bürokratik kurallardan da büsbütün habersizdir. Fakat, kahramanımız hem ailesinden, hem de kendisi gibi hayatta yalnız kalmış hayvan bakıcısı
Kelly Foster
'dan gördüğü içten desteklerle, yaklaşan Temmuz ayında gerçekleştirmeyi umduğu açılışa kadar bu terk edilmiş tesiste yeniden bir yeryüzü cenneti oluşturmayı başaracaktır.

:::::::::::::::::::::::::::::

Hayatta daima burnunun dikine gitmeyi ve yazılarını da böyle yazmayı seven bir adam olarak,
"dışarılardan etkilenmek"
genelde pek huyum değildir. Fakat,
“Düşler Bahçesi”
nin eleştirisini hazırlamaya girişmeden önce diğer birkaç sinema yazarının bu film hakkındaki yargılarına göz atacağım tutuverdi. İlk olarak da dünkü
(20 Ocak Cuma tarihli)
Radikal
'de
“Düşler Bahçesi”
ni tanıtan muhterem meslektaşımız
Uğur Vardan
'ın bu güzelim yapıt için
“aile kurumunu yücelten tipik Amerikan filmlerinden biri”
nitelemesini gördüm internette. Amerikan rock müzik dergisi
Rolling Stones
'un eski bir yazarı olan yönetmen
Cameron Crowe
'un şimdiye kadarki
7
filmi arasında
“en memur işi çalışması”
(!) olduğunu düşündüğü yapıtı şu cümlelerle aşağılamış
Vardan
:
“Yine arka perdede romantizm var, fakat Amerikan iyimserliği ve aileyi yüceltme çabası, bu kez çok altı çizili verilmiş. Doğrusu, insan eski bir Rolling Stone yazarından da bu kadar ağlak ve muhafazakâr çizgilerde ilerleyen bir film beklemiyor. Valla, derginin çıktığı sürece Türkiye edisyonunun başında olan yakın arkadaşım Mehmet Tez günün birinde sinemaya atılsa ve böyle bir film çekse, kendisiyle selamı sabahı hemen keserdim!”
İşte, bana göre, bu fakirin Türk medyasında
“sinema yazarı”
sıfatıyla varlığının en değerli, en kişilikli anlamı da yine yukarıdaki satırlarda gizli… Yoksa, kelimeleri kimin daha kıvrak kullandığı sorunsalı üzerinden doğmuyor varlığımıza yönelik ihtiyaç; daha ziyade hayata ve ölüme ne tür anlamlar yüklediğimizde düğümleniyor farklılaşmalar…
Sözgelimi, kimi sinema yazarları, askerî mücadeleler tarihinde şimdiye kadar çekilmiş en
anti-militarist
filmlerden biri, hattâ belki de birincisi olan
“Nefes”
i hiçbir vicdanî rahatsızlık duymaksızın bir çırpıda
“militarist faşizm propagandası yapma"
suçuyla yaftalayacak; biz de başından sonuna kadar
“insan”
a odaklanan bu sarsıcı hikâyenin hakkını-hukukunu her ortamda söke söke savunacağız. Hem bizim, hem de karşı mahallenin çok bilmiş
“sinema uleması”
na karşı!
“Bilimsel sosyalist”
bir başkan ile aynı kafadaki ekibinin oluşturduğu
“SİYAD (Sinema Yazarları Derneği) Polütbürosu”
ve onlara içten içe öykünen
ultra-entel/dantel yeniçağ İslâmcıları
kardeşçe elele verip, gerçekte bütünüyle küstah burjuvalara özgü jakoben bir aşağılama refleksini utanmazca benimseyerek çiçeği burnunda senarist-yönetmen
Mahsun Kırmızıgül
'ü attığı her adımda var güçleriyle ezmeye çalışacaklar; biz ise
Marksist ve/veya Kürtçü olsa kimsenin gıkını çıkartmayıp en az 15 film boyunca kendini yetiştirme/geliştirme avansı tanıyacağı
(sözgelimi,
Marksist
ve
Kürtçü
sinemacımız
Yılmaz Güney
'e vaktiyle aynı avans bir
20-30 film
boyunca rahat rahat tanınmıştı)
bu coşkulu sanatçıya sütunlarımızda benzer bir kararlılıkla sahip çıkacağız.
Aynı şekilde, iki erkeğin birbirleriyle ateşli bir şekilde dudak dudağa öpüşmenin ötesinde, sinema tarihine kayıt düşecek hiçbir özel ve yenilikçi tarafları bulunmayan
“Brokeback Dağı”
ve
“Milk”
gibi
misyon filmleri
ülkemizin sinema medyasında yere göğe sığdırılamazken, biz ise
“Bunlar, içinden eşcinsellik propagandasını çıkardığınızda geriye hiç bir şey kalmayan bomboş filmlerdir”
demeyi inatla sürdüreceğiz. Ardından yağan onca
“örgütlü”
ve hakaretle bezenmiş e-posta mesajına rağmen…
Ve nihayet, yukarıdaki tam aksi bakış açısı karşısında da hem
“Düşler Bahçesi”
gibi pozitif mesajlarla donatılmış
“temiz”
filmlerin, hem de o filmlerin ele aldıkları
“aile”, “ahlâk”, “dostluk”, “dayanışma”, “sevgi”, “sadâkat”, “fedâkârlık”
gibi kadim değerlerin insanın bu dünyadaki kemâlat serüveninde sahip olduğu vazgeçilmez yeri savunmayı inatla sürdüreceğiz.
Sinema çağımızda her ne kadar
“politik”
bir sanat ise
“sinema yazarlığı/editörlüğü”
de aynen o oranda
“politik”
bir gazetecilik türü artık… Gazeteleri ve dergileri yönetenler sinemaya ayrılmış sütunlarını mevkutelerinin en gerideki sayfalarına atmak gibi köhnemiş bir geleneği yaşatmakla ısrarcı davranıyor olabilirler. Bu durum, içinde yaşadığımız ve özellikle de çocuklarımızı kendisine sürekli kurban verdiğimiz
“iletiler savaşı”
çağında bütünüyle onların vizyonsuzluğu…
((Öte yandan, bizdeki pazar günü sinema sayfası ta en başından beri gazetenin sonunda değil, aşağı yukarı ortalarında bir yerde yayımlanıyor.
Yeni Şafak
yönetiminin bu bilinçli tercihini de mesajlarımı kitlelere aktarırken kendi adıma ciddi bir şans olarak görüyorum.)
Sinema yazıları üzerinden
“ülke”
ye,
“devlet”
e,
“din”
e,
“toplum”
a,
“aile”
ye ve nihayet
“insan”
a yönelik katı bir güvensizliğin genç kuşakların gönüllerine âdetâ oya işlercesine ilmek ilmek, desen desen nakşedildiği, bunlar ve bunlarla bağlantılı her türlü ulvî değerin habire aşağılandığı materyalist bir sinema arenasında, doğa dostu İngiliz gazeteci
Benjamin Mee
'nin yönetmen
Cameron Crowe
tarafından
ABD
topraklarına uyarlanmış
“hayvanat bahçesi satın alma”
serüveninin beyazperdeden yaydığı güzelliklerin altını çizmek, bu güzelliklere lâyık oldukları yıldızları cömertçe vermek de yine bizim gibi
“sağcı/muhafazakâr/şoven/gerici/faşist”
(muhataplarımız, kendi kibarlık katsayılarına göre bunlardan herhangi birini tercih edebilirler)
sinema yazarlarına kalıyor.
“Düşler Bahçesi”
, gerçek hayatta da yaşanmış, dahası halen yaşanmakta olan olağanüstü bir tecrübeyi beyazperdeye
(asıl kahramanın
İngiliz uyruklu
olması ve
The Guardian
gazetesinde çalışması gibi bazı önemsiz rötuşlar haricinde)
neredeyse bire bir aktaran, tek kelimeyle
nefis bir film
… Bütün meselesi de ailenin varlığı ve birliğini, evlatlar karşısında iyi bir babalık sergilemenin önemini vurgulamak; yanı sıra azgın endüstriyel gelişme karşısında hızla yitip giden doğal hayatın aslında ne kadar mucizevî varlıklar ve muhteşem sırlarla bezeli olduğunu genç beyinlere keyifli bir sinematografi eşliğinde öğretmek…
Sinemalarımızda yeni yılın bu kadar güzel ve anlamlı bir gösteriyle başlaması, kimilerinin varlığını önemsizleştirmeye çalıştığı
“aile”
kurumu adına da hiç kuşkusuz ki gayet hoş bir kazanım…
“Memur yönetmen”
(!)
Crowe
'un aileyi ve aile içi dayanışmayı yücelten yapıtı, ailenin bütün üyelerinin bir arada izlemesini ziyadesiyle hak ediyor. Bu arada, hayatı filme konu olan İngiliz gazeteci
Mee
ve çocuklarının
(gerçek olayların yaşandığı)
Güneybatı İngiltere
'nin
Devon
eyaletindeki
Dartmoor Zooloji Parkı
'nı ayakta tutabilmek için canhıraş bir mücadele vermeyi günümüzde de sürdürdüğünü son bir not olarak ekleyelim. Ekonomik sorunlarını hâlâ aşamayan park,
doğa dostlarından çam sakızı çoban armağanı bağışlar topluyor. Yalnızca filmi çoluk çocuk izlemekle kalmayıp, acil sorunlardan artırabildiğiniz
5-10
dolarınız varsa
Dartmoor
'a bir kaplanın, aslanın ya da maymunun üç öğünlük gıdası olarak bağışlamanızı öneririm. Ben de maaşımı aldığımda aynen öyle yapacağım. Çünkü, güçlünün zayıfı ezmeyi alışkanlığa dönüştürdüğü bu zâlim dünya, her biri
Yüce Allah
'ın muhteşem tasarımlarının eşsiz örneklerini oluşturan o varlıklarla çok daha güzel bir yer…

* * *

YENİ ŞAFAK SİNEMA SAYFASI / YILDIZ PUANLAMA TABLOSU

* * * *
(4 Yıldız)
Sinemanın sanat kimliğini pekiştiren gerçek bir başyapıt… Kaçırmanız gerçekten de yazık olur.
* * * 1/2
(3,5 Yıldız)
Oldukça başarılı bir film. Şartlarınızı zorlamak pahasına mutlaka görmelisiniz.
* * *
(3 Yıldız)
Çoğu bölümüyle sanatsal bir derinlik ve lezzet yakalayabilen, kayıtsız kalınmayacak bir film. Ömrünüzden bir kaç saati vermeye değer…
* * 1/2
(2,5 Yıldız)
Bazı bölümlerinde iyi bir filmin kalite standartlarına erişmeyi başarabiliyor; fakat bir bütün olarak bakıldığında ise sorunlu ve tam olmamış.
* *
(2 Yıldız)
Hiç bir sanatsal değeri ve akılda kalıcılığı yok. Yalnızca zaman öldürmek için tüketilebilir. Ki zamanınıza önem verdiğimiz için bunu da pek önermiyoruz.
* 1/2
(1,5 Yıldız)
Kötü bir film ve neden çekildiğini anlamak zor… Görmemeniz yararınıza olacaktır.
*
(1 Yıldız)
Sinema sanatı adına utanç verici bir gösteri… Arkanıza bakmadan kaçın, sevdiklerinizi de uzak tutun!


12 yıl önce