|

Doğayla bozulan ilişkinin sonucu salgın hastalıktır

Prof. Dr. Orhan Kılıç, dünya ve Osmanlı özelinde yaşanan salgın hastalıkları; siyasi, askeri, coğrafi, dini, edebi, kültürel ve sosyal gibi hemen her yönüyle “Mikrop, Salgın ve Toplum” kitabında ele alıyor. Yirmi yıla yakın bir süredir dünya tarihindeki salgın hastalıklar ile ilgili araştırma ve yayınlar yapan Prof. Dr. Orhan Kılıç, salgından çıkarılabilecek en büyük dersin insanların doğaya bilinçsizce müdahalesinin doğurduğu sonuçları görmesi gerektiğini vurguluyor.

Latife Beyza Turgut
04:00 - 2/01/2022 Pazar
Güncelleme: 05:55 - 2/01/2022 Pazar
Yeni Şafak
Arşiv
Arşiv

Yirmi yıla yakın bir süredir dünya tarihindeki salgın hastalıklar hakkında araştırma ve yayınlar yapan Prof. Dr. Orhan Kılıç, Türkiye’de bu konuda eser veren ilk akademisyenlerden biri. Tarihe salgın hastalıklar penceresinden bakan Kılıç, “Mikrop, Salgın ve Toplum” çalışması ile dünya ve Osmanlı özelinde yaşanan salgın hastalıkları; siyasi, askeri, coğrafi, demografik, dini, edebi, kültürel ve sosyal bakımdan bütün yönleri ile değerlendirirken salgın hastalıkların insanlık tarihinin şekillenmesine belki de en fazla tesiri olan faktörlerden birisi olduğunu söylüyor.


Salgın hastalıklar nasıl ortaya çıkmıştır?

  • Salgın hastalıkların ortaya çıkması için hastalığın bulaşıcı olması gerekir. İnsanların hijyen ve sanitasyon kurallarına uymama ve tabiatın dengesini bozacak davranışlar içerisine girmesiyle birlikte, bulaşıcı hastalıklar, salgınlar haline dönüşmüştür. Daha ziyade hayvan kaynaklı olan virüs veya bakterilerin ortaya çıkmasında, insanların bir katkısı olmasa da çoğalmalarına sebep olan ortamların insan eliyle oluşturulması, geniş çaplı coğrafyalarda ölümcül salgın hastalıkların görülmesine sebep olmuştur. Bulaşıcı hastalığa sebep olan mikrobun niteliği, yayılma hızı, etkilediği insan sayısı ve yayılma alanı farklı kategorilerde değerlendirilir. Bugün yaşadığımız Covid-19 yeni bir virüs olması ve eş zamanlı olarak bütün dünyayı etkisi altına alması sebebiyle pandemi olarak kabul edilmektedir.

UMUTSUZLUKTAN İNTİHAR EDİYORLARDI

Covid-19 tedbir ve kısıtlamaların insan ve toplum psikolojisi üzerinde yarattığı tahribat üzerinde durulması gereken bir husus. Geçmişte salgın hastalıkların, insan ve toplum üzerindeki etkileri de böyle miydi?

Eski dönemlerde insanlar kaynağını ve iç yüzünü bilmedikleri bir ölüm dalgası ile mücadele ediyorlardı. İnsanlar salgın hastalıklardan ölen en yakınlarının cesetlerini dini vecibelerini yerine getirmeden ceset toplayıcılara teslim ediyordu. Hastalar, toplumda ve aile içinde dışlanıyordu. İnsanlar umutsuzluktan intihar ediyor hatta çocukları ile birlikte hayatlarına son verebiliyorlardı. Yeni doğan bebeklerini daha sonra ayrılmak zor olur diye birkaç günlükken terk ediyorlardı. Hastalıktan ölenlerin gömülmesi o kadar ciddi bir sorun haline gelmiştir ki Papa’nın da onayıyla cesetler nehirlere atılmıştır. Çok ağır hastalar ölümleri beklenmeden nehirlere atılmış veya gömülmüşlerdir. Bu olumsuz durum Batı toplumunda daha belirgindir. İslam dünyası salgın hastalıklara daha kaderci yaklaşmıştır. Bu olumsuz ortamdan insanların psikolojik bakımdan etkilenmemesi mümkün değildir. Bugün tıp ilmi aşı ve ilaçlarla salgın hastalıklarla mücadelede daha avantajlı bir durumdadır. Bu bakımdan eski dönem insanlarının günümüze göre psikolojik bakımdan daha çok etkilendiğini söyleyebilirim.



BİLİNÇSİZ MÜDAHALE DURMALI

Geçmişte yaşanılan salgınlardan çıkarılacak pek çok ders vardır” diyorsunuz. Covid-19’dan çıkarılacak en büyük ders neydi?
Çıkarılabilecek en büyük dersin insanların doğaya bilinçsizce müdahalesinin doğurduğu sonuçları görmesidir. İnsanoğlu doğadaki -bitkiler dahil- bütün canlıların alanına bilinçsizce müdahale etmeyi durdurmalıdır. Bana göre ekosistemin bozulması bu ve benzeri biyolojik afetlere davetiye çıkarmaktadır. Bu bakımdan süreçten ders çıkarılıp ekosistemin bozulmaması için tedbirler alınmalıdır.
Kıtlıklar ve salgın hastalıklar arasından iyi yönde bir ilişkiden de bahsedilebileceğini söylüyorsunuz. Günümüzde bu konu için bir öngörünüz var mı?

Salgın hastalıklar sebebiyle olağanüstü nüfus kayıplarının yaşanması artan ve fakirleşen nüfusu azaltacağı için bir bolluk getirebilir. Bunun olumlu ekonomik sonuçları da yaşanabilir. Bir tek insanın hayatının bile önemli olduğu bir dini ve kültürel gelenekten geldiğimiz için böylesi bir beklenti içine girmeyi vicdani ve ahlaki bulmam şahsen mümkün değildir. Ancak devletlerarası münasebetlerde menfaatlerin ön planda tutulduğu ve duygulara yer olmadığı da bir vakıadır. Biyolojik savaş, tarihin her devrinde olmuştur ve olacaktır da. Çünkü bugün bitti dediğimiz bazı bulaşıcı hastalık mikropları dünyanın süper güçleri dediğimiz devletler tarafından saklanmaktadır. “Bolluk için kıtlık yaşanan bölgelerdeki insan nüfusunun salgınlara kurban edilme ihtimali var mıdır?” diye sorarsanız, sadece böyle bir şeyin yaşanmaması temennisinde bulunmakla yetinebilirim.


Salgın hastalıklar şiirlere ağıtlara konu olur

Salgın hastalıklar ile ilgili çalışmalarınız 2004 senesine dayanıyor. Bu alanda çalışmaya nasıl karar verdiniz?

Akademisyen olmam hasebiyle çeşitli konularda gerek arşivlerde gerekse devrinde vücuda getirilmiş eski yazılı kaynaklar üzerinde yaptığımız çalışmalarda salgın hastalıklar ile ilgili ciddi bir döküman ve geniş bir literatür olduğunun farkına vardık. Bundan önemlisi, insanlık tarihinin şekillenmesinde ve izahında salgın hastalıkların önemli bir faktör olduğunu düşündük. Bu bağlamda oluşturduğum bilgi birikimini 2004 yılında bir kitap halinde deneme sayılabilecek bir tarzda yayımladım. Daha sonra 10’a yakın kitap bölümü ve makale neşrettim. Yani 20 yıldır bu konu üzerinde bilgi topladım ve zaman zaman değişik formlarda yayınladım. Bu kitap bir akademisyenin günümüzdeki salgından esinlenerek ortaya koyduğu bir çalışma olmayıp uzun yıllardır oluşturduğu bilgi birikiminin en son ve en kapsamlı ürünüdür. Salgın hastalıklar savaşların ve seferlerin sonucuna, iskân coğrafyasının şekillenmesine, ekonomiye, demografiye, dini ve kültür hayata ve daha birçok alana etki etmiştir. Birkaç örnek verirsem; Eskiçağ’ın meşhur Peloponnes Savaşları vebanın, Büyük İskender’in seferleri sıtmanın, Haçlı Seferleri sıtma ve tifüsün, Ortaçağın Yüzyıl Savaşları vebanın, Kırım Harbi koleranın, Birinci Dünya Savaşı’nın son yılları İspanyol gribinin gölgesinde yaşanmıştır. Salgın hastalıkların, şiirlere, ağıtlara, romanlara, fıkralara, ritüellere, sanatın her dalına etkisi de yadsınamayacak derecede geniştir. Bu bakımdan bütün bilim dallarının özellikle de bir tarihçinin bu alana kayıtsız kalması veya göz ardı etmesi mümkün değildir. Tarihin bir yönüyle, insanların mikroplarla mücadele tarihi olduğu söylenebilir. Ancak Türk akademyasının, yakın zamana kadar salgın hastalıklarla çok ilgili olduğunu söylemek de zordur.

#Orhan Kılıç
#Mikrop
#Salgın
2 yıl önce