|

Doğu Akdeniz’de enerjinin hukuksal boyutu

GKRY okyanus bölgesinde yer alıyormuş edası ile kendisine 200 deniz mili hak tesisini meşru görerek, Mısır ile 2003’te yaptığı MEB anlaşmasında ortay hat ilkesini sadece dikkate alması ve ilgili veya özel durumları görmezden gelerek sınırlandırma çizgisi oluşturması neticesinde Türkiye’nin batı bölgesini ihlal etti. Ayrıca yürüttükleri tüm bu çabalarda Kıbrıs Türklerinin haklarını gasp etme yoluna gittiler.

Yeni Şafak ve
04:00 - 20/03/2018 вторник
Güncelleme: 04:07 - 20/03/2018 вторник
Yeni Şafak
Gündem
Gündem
Yrd.Doç.Dr. Emete Gözügüzelli - Bahçeşehir Kıbrıs Üniversitesi Deniz Hukuku Araştırma ve Uygulama Merkezi Başkanı

1982 BM Deniz Hukuku Sözleşmesi'nin 1994 yılında onaylanmasından bu yana 167 devlet tarafından imzalanmış olsa bile, mevcut 400’ün üzerinde ihtilaf vardır. Lübnan ve Kıbrıs Rum Yönetimi (GKRY), Yunanistan 1982 Sözleşmesi'ne taraf iken; İsrail, Türkiye ve Suriye, ABD ise (bir Amerikalı şirket olan Noble Energy’nin bölgede gaz keşiflerine rağmen) sözleşmeyi kabul etmemiştir.

Güney Kıbrıs Rum Yönetimi (GKRY) ile Türkiye arasındaki deniz yetki alanlarını kapsayan sorun 2003 yılında GKRY’nin Mısır ile yapmış olduğu Münhasır Ekonomik Bölge anlaşması ile başlamıştır. Bu anlaşma ile Türkiye’nin batı bölgesine düşen Türk kıta sahanlığı ihlal edilmiştir. Türkiye konuya atfen itirazını BMGS’ne Turkuno 2004 Notası ile tevdi etmiş ve tescil ettirmiştir. Hal böyle olunca, yapılan sınırlandırma antlaşmasının da geçerliliği veya meşrutiyeti olamayacağı ortaya çıkmıştır. GKRY ayni çabayı, 2007 yılında Lübnan ile tekrarlanmak istenmiştir. Ancak Lübnan GKRY ile yapmış olduğu MEB anlaşmasını kendi parlamentosundan onaylamamıştır. Bunda Türkiye’nin başarılı bir dışişleri politikası olmuştur. Şubat 2007’de GKRY ilan ettiği sözde bloklar için ilk ihale duyurusunu yaparak 11 işletme bloğunu ruhsatlandırmak için duyurmuştur. Üç yıl sonra, 2010’da GKRY ve İsrail Münhasır Ekonomik Bölge anlaşması imzalamıştır. Türkiye bu anlaşmaları tanımadığını deklere etmiştir. Nihayetinde güney 13 blok ile ruhsat bölgesi ilan ederek uluslararası şirketleri bu parsellere çekmiştir. Italyan Eni şirketi(6,8,9,2,3,11 parsellerinde), Amerikan Noble Enerji(12.parsel), Amerikan ExxonMobil, Katar Petrolleri(10.parsel), ve İsrail’li Delek grup (12.parsel), Total ise 11. Blokta yetkilendirilmiştir.

GÜNEY KIBRIS – İSRAİL İŞBİRLİĞİ

Güney Kıbrıs’ın dışında bölge ülkelerinin ruhsatlandırma çabalarına batığımızda Lübnan da 2013’ten bu yana 5 kez ertelenen ve nihayetinde 2017’de sonuçlandırılan ihale sürecinde Eni/Total/Novatek firmalarına ruhsatlandırma izni verildiği, 4 ve 9. Bloklarda 2019’da sondaja başlayacağı duyurulmuştur. Bu durum İsrail ve Lübnan arasında ihtilafın yeniden alevlendirmiştir. Esasında Lübnan ve İsrail arasında deniz alanlarındaki ihtilafın sebebi GKRY’nin İsrail ile 2010’da yaptığı sınırlandırma anlaşması sonrasında Lübnan’ın ihlal edilen 840km2 alanı ortaya çıkmasıdır. Lübnan bu ihlal karşısında söz konusu anlaşmayı tanımadığını duyurmuş ve konuyu 2011 yılında BMGS’ne tevdi ederek kendi coğrafi koordinatlarını tescil ettirmiştir. İsrail-Gazze(Filistin), Lübnan-İsrail ve GKRY-Türkiye, GKRY-KKTC anlaşmazlığı olan ve hatta Suriye, Lübnan ve diğer ülkelerin durumuna bakıldığında ortada istikrarsız yapı söz konusudur. Bu istikrarsız yapının enerji güvenliğini sağlamada sıkıntıların yaşanmasına imkan kıldığı da görülecektir. ABD ve Avrupa kendi enerji güvenliğini sağlama adına GKRY’nin uluslararası hukuka aykırı olarak deniz alanlarını genişletme stratejisine göz yummakta ve daha farklı enerji güzergahları üzerinde planlamalar yapılmaktadır. Bunlardan biri de İsrail-Yunanistan-GKRY-İtalya arasındaki East-Med projesidir.


KIBRIS TÜRKLERİNİN HAKKI GASP EDİLİYOR

Adaların her ne kadar BMDHS 121.(2) maddesinde kıta sahanlığı ve MEB’i olacağı öngörülmüş olsa bile, Akdeniz’in BMDHS 122 maddesinde öngörülen yarı kapalı deniz konumunda olması örtüşen sınırların oluşmasına imkân kılmaktadır. Ancak bugüne kadar adaların uluslararası yargı kararlarında etki oranına göre belli alana sahip olacağı dikkate alındığında, anakara denize hakimdir prensibi ile Katar ve Bahreyn 2001 davasında ve sonraki davalarda anakara statüsünde bulunan kıyı Devletinin haklarına saygı gösterilmiştir. Türkiye’nin orantısallık ilkesi gereği kıyı uzunluğu esası ile bölgede 200 deniz mili kıta sahanlığı zaten ab initio ve ipso facto gereğidir. Oysa GKRY Avrupa’nın desteğini alarak, Akdeniz’in sadece kendi alanı olduğu varsayımı ile hareket etmeye çalışmaktadır. Bunun da ötesinde GKRY’nin gerek Mısır ve İsrail ile yaptığı sınırlandırma antlaşmalarında sadece ortay hat/eşit uzaklık prensibini dikkate alması tamamı ile uluslararası hukuka ve BMDHS’na aykırı bir durumu sergilemektedir. Bugüne kadar deniz yetki alanları ile ihtilaflarda 1969 Kuzey Denizi Davalarından bu yana eşit uzaklık ilkesi yalnız başına zorunlu bir ilke olmadığı kabul görmüş ve hakça ilkelerin oluşturulacak sınırlandırmada dikkate alınması gerekliliği vurgulanarak nihayette hakkaniyet sonucu sağlanması hedef olduğu ortaya konmuştur. GKRY sanki okyanus bölgesinde yer alıyormuş edası ile kendisine 200 deniz mili hak tesisini meşru görerek Mısır ile 2003’te yaptığı MEB anlaşmasında ortay hat ilkesini sadece dikkate alması ve ilgili durumları veya özel durumları görmezden gelerek sınırlandırma çizgisi oluşturması neticesinde Türkiye’nin batı bölgesini ihlal etmiş, bununla da kalmayarak ilan ettiği 13 ruhsat alanı çerçevesinde 1, 4, 5, 6, 7 kısımlarında yer alan kıta sahanlığı bölgelerini ihlal etmiştir. Ayrıca yürüttükleri tüm bu çabalarda Kıbrıs Türklerinin haklarını gasp etme yoluna gitmişlerdir.

Esasen GKRY’i uluslararası hukuku ve deniz hukukunda yer alan UAD ve ilgili mahkeme kararlarında yapılan örnek davalardaki neticeleri göz ardı eden bir tutumla hareket etmektedir. Örneğin İsrail ile gerçekleştirilen sözde MEB anlaşmasında GKRY kendi çıkarları adına Lübnan ile istişare etmeden onun sınırlarını da ihlal edecek şekilde bir anlaşma yapması bunun açık göstergelerinden biridir. Esasen, Güney Kıbrıs’ın, deniz alanlarını genişletme çabası içerisinde bulunarak enerjiyi siyasi bir koz kullanıp yasadışılığını meşrulaştırma çabası içerisinde bulunmasıdır.

TÜRKİYE’NİN ETKİN VE FİİLİ DURUŞU

Türkiye’nin Doğu Akdeniz’deki kıta sahanlığı 145.000 km’dir. GKRY şimdilerde Yunanistan ve içine Mısır’ı da alarak yeni bir MEB bölgesi kurma hazırlığı içerisindedirler. Bu yolla Türkiye’nin Akdeniz’e hapsedilmesi hedeflenmektedir. Yunanistan Türkiye’nin 71.000 km’sini GKRY de 33.000 km’sini ihlal etme peşindedirler. Türkiye sadece 41.000 km’lik bir alana hapsedilmek istenmektedir. Oysa, Türkiye’nin bu ihlale müsaade etmeyeceğini 2003 yılından bu yana etkin ve fiili bir şekilde ortaya koyan bir duruş sergilemiştir.

Ayrıca Güney Kıbrıs’ın ilan ettiği 1, 2, 3, 8, 9, 12, 13 bloklarındaki deniz yetki alanları KKTC deniz sınır alanları ile örtüşmektedir. Bu bloklar KKTC Ekonomi ve Enerji Bakanlığı ile TPAO arasında 2011’de yapılan kar payı esaslı ruhsatlandırma anlaşması neticesinde oluşturulan 7 saha (A,B,C,D,E,F,G) ve 27 coğrafi koordinat neticesinde oluşturulmuştur. Nitekim, GKRY’nin mevcut uygulamaları Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyetinin (KKTC)’nin haklarını da ihlal etmektedir. GKRY’nin ihaleye açtığı alanların yüz ölçümü 55.000 km’ye ulaşmaktadır. Bu alanların her bir santimetre karesinde Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti’nin de hakları vardır. Dolayısıyla ExxonMobil veya diğerleri ile yapılan anlaşmalar ilan edilen sözde MEB alanları içerisinde bulunması ve bu sözde MEB alanlarının Türkiye’nin kıta sahanlığını ihlal etmesi ve Kıbrıs Türklerinin rızasının alınmaması neticesinde uluslararası hukuka aykırıdır, bu da anlaşmaların geçersizliğini ortaya koymaktadır.

#Akdeniz
#İsrail
#Güney Kıbrıs
#Türkiye
6 лет назад