|

Dracula yazarının kayıp günlüğünün sırları

Edebiyat ve sinema dünyasına Dracula adlı eseriyle damgasını vuran ve aradan geçen bunca zamana rağmen hala büyük bir ilgi gören Bram Stoker'ın uzun bir zaman unutulmaya terk edilen kayıp günlüğünde bu büyük yazarın hayatına, çalışma tarzına ve efsane eseri Dracula'nın ipuçlarını buluyoruz.

Halil Solak
00:00 - 19/01/2014 Pazar
Güncelleme: 18:01 - 18/01/2014 Cumartesi
Yeni Şafak
Dracula yazarının kayıp günlüğünün sırları
Dracula yazarının kayıp günlüğünün sırları

Sevdiğimiz bir yazarın eserlerini kaleme alma süreçlerini merak ederiz. Peki ya gündelik hayatta nasıl yaşadığı, hadiselere nasıl tepki verdiği hiç ilgimizi çekmez mi? Edebiyat araştırmacıları bu soruların peşinden adeta bir arkeolog gibi çalışıyor. Şayet talih biraz da onlardan yanaysa, yani rüzgâr iyi taraftan eserse, bir kütüphanenin unutulmuş rafından ya da bir 'evrâk-ı metrûke'nin tozları arasından ansızın çıkar karşınıza.

İşte bu yakın zamanlarda tam da böyle bir sürpriz gerçekleşti: Dünya edebiyatında Dracula romanıyla çığır açan Bram Stoker'ın tuttuğu günlükler Bram Stoker'ın Kayıp Günlüğü adıyla İthaki Yayınları'nın 'Kalem ve Yaşam' dizisinin birinci kitabı olarak yayınlandı.

BÜYÜK ROMANCININ KÜÇÜK HAYATI

1847'de İrlanda'nın önemli şehirlerinden Dublin'de doğan Stoker, çocukluğunun ilk yıllarını fiziksel bir rahatsızlıktan dolayı yatağa bağlı olarak geçirdi. İlk gençlik yıllarında sağlığına kavuştuktan sonraysa üniversitede ödüle doymak bilmeyen başarılı bir sporcu oldu. Gün gelip bir meslek seçmek zorunda kaldığındaysa içinde bulunan tiyatro aşkına rağmen babasının yolundan gidip memur olmayı tercih etti. Devlet dairelerinin bulunduğu Dublin Kalesi'ndeki ofisinde resmi evraklarla ve çeşitli hesaplarla boğuşan Stoker'ın bürokratik hayatını geçirdiği bu kale belki de efsanevî eserinde geçen Dracula Şatosu'na ilham kaynağı olmuştur kim bilir…

HER ŞEY BİR CEP DEFTERİYLE BAŞLADI

Bram Stoker, memuriyet hayatına devam ederken bir yandan da içindeki tiyatro aşkının sevkiyle bir gazeteye tiyatro eleştirileri yazdı. Bu sayede ünlü İngiliz oyuncusu Henry Irving ile tanışıp arkadaş oldu. Bu arkadaşlık sayesinde Irving'in tiyatrosunda işe başlayan Stoker hiç şüphe yok ki kendi dünyasına da kavuşmuş oldu. Hayatını değiştiren bu ünlü oyuncuya dair kaleme aldığı bir kitabında hikâyeleri için yanında küçük bir cep defteri taşıdığını ve aklına gelen herhangi bir şey olduğunda önce bu deftere kaydettiğini, daha sonraysa dolma kalemle günlüğüne yazdığını söylüyor. Bu notlar aradan geçen 130 sene sonra Bram Stoker'ın Kayıp Günlüğü adıyla okuyucuları selamlıyor.

KAYIP GÜNLÜKTE NELER VAR?

1871'den 1882'e yaklaşık 11 yıllık bir zaman dilimini kapsayan ve 160 sayfadan oluşan günlükte, değişik uzunluktaki 310 kişisel madde yer alıyor. Yazar, bu notlardan 285'ini 1878 yılının sonunda Dublin'den Londra'ya gitmeden önce yazmış.

Dublin Kalesi'ndeki meslektaşlarından üniversitedeki sınıf arkadaşlarına, tiyatroya olan tutkusundan yaşadığı şehrin sokaklarına kadar pek çok ayrıntıya yer veriyor ünlü yazar günlüğünün sayfalarında. Yazdıklarının bir kısmınıysa yoğun çalışma temposu içinde unutmamak için, kendisine bir ikaz mahiyetinde yer alan 'hatırlatma' notları oluşturuyor.

KİTAPLARININ İLK TOHUMLARI

Saydıklarımızın dışında belki de bir yazarın, eser verme sürecinde geçirdiği aşamaları takip etmemize yarayan çok kıymetli notlar da var: Buna bir bakıma 'yazarın el kitabı' da diyebiliriz sanırım. Pek çok hikâyenin, alıntının, gözlem ve düşüncenin yer aldığı bu notlarda Stoker bazen doğrudan kendisinin, bazen de başkalarının düşüncelerine yer vermiş. Genç bir yazar olarak, yazmayı düşündüğü eserlerinde kullanmak üzere çeşitli temalar, konular, karakterler ve kurgular hakkında notlar almış. Kitaplarının ilk nüvelerine dair kimi ipuçlarını bu notlardan yakalamak mümkün.

Kitabın ilk notları defterde

Stoker artık bir fenomene dönüşen vampir romanını Dracula'yı 1897'de yayınlar ama elimizdeki günlükte yer alan bazı ifadelerin bu kitaba belirgin bir şekilde yansıdığını görüyoruz. Günlüğünü daha ziyade maddeler halinde tutan Stoker 'Not: Zavallı Duff'ın cenazesini yaz', 'Not: Kısa öyküler dizisi yaz', 'Not: Kedi kürklerinden battaniyenin altında uyumaya git' şeklinde hatırlatıcı 'not'larını vurgulamıştır. Dracula'daki genç avukat Jonathan Harker'ın not alma saplantısını hemen hatırlayabiliriz. Mesela bir otelde tavuk yediğini kaydederken parantez arasında aceleyle şu notu eklediğini görüyoruz: 'Not: Mina için tarifini al.' Yine Dracula Şatosu'nda Kont'la tüm gece süren konuşmasını kaydeden Jonathan Harker şöyle bir yorum yapar: 'Not: Bu günlük fena halde Binbir Gece Masalları'na benzemeye başladı, çünkü her şey horozlar ötünce bitmek zorunda –ya da Hamlet'in babasının hayaletine.' Stoker'ın günlüğündeki şekilde Dracula'da da 'not düşme' dürtüsünü oldukça güçlü bir şekilde görüyoruz.

Çürümekten son anda kurtuldu

Bram Stoker'ın günlüğü şu anda torununun oğlu olan Noel Dobbs'un İngiltere Wihgt Adası'ndaki evinde bir kitaplıkta bulunuyor. Yıllar boyunca unutularak bir rafta çürümeye terkedilen günlük yaklaşık 12 yıl önce bulunmuş. Noel Dobbs günlüğün kendisine nasıl miras kaldığını ise şöyle anlatıyor: 'Günlük bana büyükbabam Noel (Stoker) tarafından bırakılan kitaplar arasındaydı. Büyükbabamın kitapları Bram'in kitaplığından kalanları kapsıyor olmalı. Onlar da büyük olasılıkla Bram'in 1912'de vefat etmesiyle büyükbabaannemin annesi Florence Stoker'dan ona kalmıştı.'

Uzun bir hayatın eşiğinde

Koyu kırmızımsı kahverengi tonlardaki cilt kapağını kaldırdığımızda karşımıza çıkan ilk tarih 1 Ağustos 1871. Bu gelecek 10 yıl boyunca üzerine yüzlerce notlar alacağı bir deftere ilk yazılan tarihti, aynı zamanda bir yazar olarak kendi iç yolculuğunun başlangıç noktasıydı. Mürekkep kâğıda damladığında 23 yaşında olan Bram Stoker Dublin'de ailesiyle beraber yaşıyordu. Bir sene önce üniversiteden mezun olmuştu. Atletizm ve entelektüel uğraşlarında etkin bir öğrenciydi. Hatta mezun olduktan sonra da üniversiteyle olan bağlarını korumuş, felsefe ve tarih kulüplerindeki etkinliklere devam ediyordu. Ağustos 1871'de devlet memuru olarak işe girdiğinde günlüğü onun yaratıcı yanını ifade etmesini sağlayan bir sığınaktı adeta. Ve tam da bu tarihte bir yazar ve tiyatro adamı olarak uzun, şöhretli ve başarılı bir hayatın eşiğinde duruyordu.

Vampir değil adeta şeytan

Dracula, sinemadan sahne sanatlarına kadar pek çok vadide büyük ilgi uyandırmış, korku edebiyatı ve sineması üzerinde etkisi hala devam eden bir romandır. Romanın ismi, insanları kazıklara oturtarak insafsızca öldürdüğü için tarihte 'Kazıklı Voyvoda' unvanıyla anılan Eflak voyvodası IV. Vlad'ın lakabı Dracula'dır, yani 'Şeytan!'

FATİH'İN ELÇİSİ DRACULA'NIN HUZURUNDA

Fatih Sultan Mehmed, önemli devlet adamlarından Hamza Bey'in isteklerini iletmek üzere Kazıklı Voyvoda'ya gönderir. Fatih'in isteklerini büyük bir hiddetle karşılayan Dracula, Hamza Bey'in ve diğer heyet üyelerinin ellerini ve ayaklarını kesmiş, daha sonra da onları acımasızca kazıklara oturtmuştur.

Derviş kılığında Orta Asya'ya yolculuk

Bram Stoker Osmanlı elçilerine Kazıklı Voyvoda'nın yaptığı zulümden haberdardı.Çünkü kuvvetli bir rivayete göre devrinin ünlü bir Macar Türkologu olan Arminius Vambery ile görüşmüş ve kendisinden bu hadiseleri bizzat dinlemişti. Dil öğrenme kabiliyeti sayesinde 10'dan fazla dilde konuşup yazabilen Vambery, 1857'de İstanbul'a geldi. Kısa süre sonra paşa konaklarında dersler veren Vambery, dış politika hususunda Abdülhamid'in de güvendiği ve danıştığı önemli isimlerdendi. 1863'de derviş kılığına girip Orta Asya'ya seyahat etti. Bundan sonra bu geziye atfen 'sahte derviş Vambery' olarak anılacaktı. 1870'de Budapeşte Üniversitesi'ne Türkoloji profesörü olarak atanan Vambery ile Stoker'ın görüşmeleri bu tarihten sonra gerçekleşmiş olmalı. Çünkü Stoker'ın Dracula'yı yazarken tuttuğu günlüğünde 30 Nisan 1890 tarihinde Vambery ile görüştüğüne dair bir kayıt bulunmaktadır. Vambery'nin Kazıklı Voyvoda'nın hikâyesi hususunda bu büyük yazarı bilgilendirdiğinin kuvvetle muhtemel.

10 yıl önce