|

Dünya duvarına ‘dostluk’ yazan Bilge’ye

Arif Ay bu ay Fethi Gemuhluoğlu’na mektup yazıyor. Mektubunda “Kapısı üstünde ‘Dostluk’ levhası asılı, okullar üstü bir okuldunuz. Her meşrepten, her meslekten, her yaştan öğrencileriniz vardı. Ben de birkaç dersinizi dinleme mutluluğuna erişmiştim. Bu birkaç dersin bile, dünyaya bakışımda, kimliğim üzerinde derin etkileri olmuştu” diyor.

04:00 - 15/12/2019 Pazar
Güncelleme: 00:51 - 15/12/2019 Pazar
Gerçek Hayat
Fethi Gemuhluoğlu
Fethi Gemuhluoğlu
ARİF AY

Muhterem Fethi Ağabey,

Siz konuşmaya başlarken ‘önce selam, sonra kelam’ derdiniz ya... Ben de izninizle, önce, en kalbî selamlarımı sunarak başlıyorum mektubuma.

Ekim ayının güzel bir günüydü. O günü güzel kılan şey, aslında, sizinle tanışmamızdı. Bir gün önce Nuri Ağabey “Sayın Ay, yarın Fethi Ağabey gelecek.” demişti. Fethi Gemuhluoğlu adının zihnimde öyle hâleli, öyle ışıklı bir yeri vardı ki, geleceğinizi duyar duymaz içimi bir heyecan dalgası sarmıştı. Burada durup bir haberi sunacağım size. Nuri Ağabey’i 19 Ekim 2019 Cumartesi günü, sağlığınızda sık sık buluştuğunuz Hacı Bayram -ı Velî Camiinden ebedî âleme, yanınıza uğurladık. Allah’tan ona da size de sonsuz rahmet diliyorum.

Nuri Ağabey’in “Fethi Gemuhluoğlu’nun büyük anısına bitimsiz saygıyla” diyerek ithaf ettiği ve sizinle yol arkadaşlığını, dostluğunu “bağlanma” kavramı üzerinden anlattığı “Bağlanma” adlı kitabını da bu vesileyle anmak istedim. Bağlanma’nın son sayfasından bir bölümü de sunuyorum size: “O’nu, son olarak, 1977 yılının Ağustos ayı içinde görmüştüm İstanbul’da : vicdanı, kalbini sıkıştırıyor gibiydi + Önder’in temel ilkelerinden kimilerini, gene coşkulu, ama yavaş yavaş vurgulamıştı yeniden. Ayrılıp da İstiklâl Caddesine indiğim zaman o büyük cadde, bir o yana, bir bu yana sallanıyordu sanki : insanın yalınlığından mı geliyor, birtakım şeyleri, nasıl diyeyim işte, önceden sezer gibi oluşu. Bireysel vicdanlarını aşıp başkalarının da vicdanları olanlar, yaşadıkları sürece, ünlerler toprağı : yeryüzünün, özellikle bu boğuntulu yıllarında, böylesi ünlemelere müthiş gereksinimi var. Çağdaş insanın korkusu, vicdansızlığından kaynaklanıyor belki de. Kim duyumsatacak vicdanımızı bize? İnsan mı, toprak mı? Ölüm mü, yaşam mı? Çağdaş insanın en büyük olumsuzluğu vicdansızlığıdır. Vicdanımız işlevini yapmadan nasıl giderilir bu yoğun karanlıklar? Adaletsizliği, zulmü, ancak vicdanlı olabildiğimiz zaman durdurabileceğiz : tüm yeryüzünde. Öncü bilgelerle, zaman zaman, insanın vicdanı eklenir toprağa : yeni bir güç katmak için yeryüzündeki inanç devinimine + sonsuz toprak, bilge insanla, öncü insanla yenilenir de : inanıyorum böyle oldu O’nunla da.” (Bağlanma, s.80)


REZİL OLDUNUZ MU HİÇ

O gün Akay Yokuşunu bir solukta çıkıp Demirler Pasajı’na girdiğimde büronun tıklım tıklım dolu olduğunu görünce heyecanım bir kat daha artmıştı. Zar zor sıkışarak kapıdan içeri adım attım ve elinizi öpmek için uzandım. Avucumun içine avucunuzun içini vurarak, elinizi öptürmemiştiniz. Siz masada, Nuri Ağabey de masanın önündeki koltukta oturuyordunuz. Kendimi tanıttım ve hemen ardından beklediğim sorunuz gelmişti: “Hiç aşık oldun mu?” Evet, dedim. “Rezil oldunuz mu?” diye ikinci sorunuz geldi. Bu soruya da “evet” dedim. “Nereye kadar?” dediniz. Tepeden tırnağa ter su içinde kalmıştım. Nuri Ağabey, bu hâlimi farketti ve “Fethi Ağabey, sayın Ay’ı serbest bırakalım.” demişti.

Siz anlatıyordunuz ve çoğumuz ayakta sizi dinliyorduk. Zaman zaman öfkeleniyor, zaman zaman bir derviş edasıyla kendinize dair hüzünlü şeyler söylüyordunuz. O gün neler söylemiştiniz, sorularınızın dışında hiçbir şey kalmamış belleğimde. Büyülü bir atmosfer içindeydik ve sözlerden çok, kalbî bir muhabbet oluşmuştu aramızda.

Muhterem Ağabey,

1970’li yıllarda Ankara’ya sık sık gelirdiniz. Siyasetin çalkantılı yıllarıydı o yıllar. Ülkeyi koalisyon hükumetleri yönetiyordu. Daha doğrusu yönetemiyorlardı. Koalisyon bozuluyor haberleri gündemden hiç düşmezdi. Böyle durumlarda S. Demirel, koalisyondaki çatlağı tamir için sizi Ankara’ya davet ederdi. Siz, birtakım görüşmeler sonucunda çatlağı onarıp dönerdiniz. Gelişlerinizde de Edebiyat’a mutlaka uğrardınız.


SİZ BİZE DOSTLUĞU ÖĞRETTİNİZ

Siz, Anadolu irfanî geleneğinin isminizle müsemma (sizin bir adınız da İrfan) bir temsilcisi olarak bizlere çok şey öğrettiniz. Siz, bize dostluğu öğrettiniz. Dostluk kavramı en geniş anlamını sizde kazandı. Sizin nazarınızda dostluk, Nuri Ağabey’in deyişiyle “Nil gibi uzun, Tuna gibi hüzünlü.” ya da “Toprak gibi derin”di.

Başta “kendinize dost olunuz” dediniz. Ne yazık ki kendimize bile dost olamadık. Her türlü kötülüğü kendimize yapıyoruz. “Coğrafyaya dost olunuz.” dediniz. Sizin deyişinizle Âli Osman’ın mülküne sahip çıkmaktan imtina ediyoruz, kimsenin toprağında gözümüz yok diyerek. Batı, Osmanlı’yı yıkarak çizdiği saçma sınırları benimsememizden dolayı sinsi sinsi sırıtıp duruyor. “Tarihe dost olunuz” dediniz. Tarihine düşman ve tarihinden nefret eden nesiller yetiştirildi.

Sizin “dost olunuz” dediklerinize değil, “dost olmayınız” dediklerinize dost olduk. Paraya, mala, mülke, politikaya, hırsa, kibre, tembelliğe ve uykuya dost olduk.

Muhterem Ağabey,

“Aşık oldun mu?” sorunuzdan başka bir soru daha sorardınız. Bu sorunuzu kimse gündeme getirmez oldu, size dair konuşmalarda. “Size, şu iki rejim önerilse, Komünizmi mi, yoksa Kemalizmi mi seçerdiniz?” “Kemalizmi seçerim” diyenleri öfkeyle azarlardınız. Ne kadar haklıymışsınız.

Tarihine, coğrafyasına, değerlerine sahip çıkan nesiller yetişsin diye burs verdiklerinizin çoğu Kemalizme kapılanıp makam-mevki, mal-mülk sahibi olmanın konforuyla kendilerini avutuyorlar.

Sevgili Ağabey,

Geçenlerde Üsküdar’da sizi seven samimi bir topluluğa sizi anlattık. Adem Turan kardeşimizin moderatörlüğünde, şiirlerini sevdiğiniz “Bir Savaşçıdır Kalbim”in şairi Osman Sarı’yla, Mustafa Özçelik’le, Müjdat Uluçam’la birlikte. Oğlunuz Selman da salonda bizimleydi.

Fethi Ağabey,

Sizin bağlılarınızdan biri de Kemal Kelleci Ağabey. Zaman zaman bir araya geldiğimizde mutlaka sizden söz açar. Size yığınla öğrenci götürürmüş burs vermeniz için. Kelleci’yi kapıda görür görmez “Eyvah! Kelleci kellemi almaya geldi.” diye, espiri yaparmışsınız.

Vefatınızın onuncu yılında size dair Kemal Kelleci Ağabey’le bir söyleşi yapmıştım. Fethi Ağabey anlaşıldı mı diye sormuştum. Şunu demişti Kemal Ağabey: “ Onun çevresinde bulunan çoğu insan, onun anlatmaya çalıştığı şeyleri kavrayamadılar. Bu ondan kaynaklanan bir şey değil. Bu günümüz insanının çürüklüğüdür. Yani, malzeme çürük. Usta ne yapsın?.”

Vefatınızın onuncu yılında yazdığım bir yazıda sizin için “O Bir Okuldu” demiştim. Kapısı üstünde “Dostluk” levhası asılı, okullar üstü bir okuldunuz. Her meşrepten, her meslekten, her yaştan öğrencileriniz vardı. Ben de birkaç dersinizi dinleme mutluluğuna erişmiştim. Bu birkaç dersin bile, dünyaya bakışımda, kimliğim üzerinde derin etkileri olmuştu.

Dâr-ı dünya bir misafir-hanedür kim her gelen

Ah şâhum yazdı gitti safha-i divârına

“Dünya öyle bir misafirhanedir ki, her gelen duvarına ‘Ah şahım’ yazıp gitmiştir.” der, Necati Bey, divanında. Siz de bu dünya duvarına sımsıcak bir “dostluk” yazıp gittiniz. Mekanınız cennet olsun.

Ey gönül ustası

Ağzın bal kovanı saçların oğul

Kalbimiz tekil, duamız çoğul

(Dokuz Kandil)
#Arif Ay
#Fethi Gemuhluoğlu
#Üsküdar
4 yıl önce