|

Dünyayı kız kardeşlik kurtaracak

Faslı Umeyma, Bangledeşli Fatima, Kazakistanlı Cansaya, Suriyeli Rana, Tunuslu Emna ve daha binlerce genç kız okumak için dünyanın farklı ülkelerinden Türkiye’ye geldi ve burada sımsıcak bir dostluk kurdular. Türkiye’yi çok sevdiklerini söyleyen öğrenciler İstanbul’a gelerek en büyük hayallerini gerçekleştirdiklerini dile getiriyorlar.

Latife Beyza Turgut
04:00 - 2/01/2022 Pazar
Güncelleme: 15:17 - 2/01/2022 Pazar
Yeni Şafak
Binlerce genç kız okumak için dünyanın farklı ülkelerinden Türkiye’ye gelmiş.
Binlerce genç kız okumak için dünyanın farklı ülkelerinden Türkiye’ye gelmiş.

Dünyada kendi ülkesi dışında öğrenim gören öğrencilerin sayısı artarken Türkiye’de de eğitim alanında büyük bir değişim yaşanıyor. Son yıllarda uluslararası öğrenciler için cazip bir merkez haline gelen ülkemizde bulunan uluslararası öğrencilerin önemli bir kısmı Filistin, Suriye, Somali, Cibuti, Bosna Hersek, Çeçenistan, Uygur bölgesi, Bangladeş, Azerbaycan, Gürcistan gibi Türkiye’nin tarihsel ve kültürel olarak güçlü bağlarının bulunduğu bölgelerden geliyor. Başta İstanbul olmak üzere Anadolu’nun dört bir yanındaki lise ve üniversitelerde eğitimlerini sürdürüyorlar. Biz de bu hafta sonu Türkiye’de eğitim gören misafir öğrencilere danışmanlık yapan Sefire-i Alem’in Fatih’teki şubesine gittik. Bizi dünyanın dört bir yanından okumaya gelen genç kızlar karşıladı. İlk görüştüğümüz öğrenciler İstanbul’a okumak için gelmiş ancak öncelikle dil sorununu çözmeye çalışanlardı. Bu öğrenciler için Sefire-i Alem Derneği’nde Türkçe kursu düzenleniyor. Öğretmenleri Bahar Hanım, iki ay önce kursa başlayan öğrencilerini anlatırken “Çok fazla ülkeden kardeşimiz, öğrencimiz var. Her birinin dili farklıydı ama ilk günden itibaren gönül dilimiz ile anlaştık” diyor.


  • Öğrencilerden Sofia, Endonezyalı. Türkiye’ye geleli henüz iki ay olmasına rağmen yine de bizimle Türkçe konuşarak kendini tanıtıyor. Dernekteki üniversiteye hazırlık dil kurslarına katılarak Türkçesini geliştirmeye çalışıyor. Hedefi, İstanbul’da İletişim okumak olan Sofia, “İnşallah gelecek yıl” diyor. Sefire-i Alem’de, pozitif ve arkadaş canlısı insanlarla birlikte olduğu için şükrettiğini söyleyen Sofia, minnetini yarı Türkçe yarı İngilizce anlatırken derneği, “like ailem” diyerek tanımlıyor. İdlibli Rana, 15 sene Lübnan’da yaşadıktan sonra geçtiğimiz yıl Türkiye’ye gelmiş. Kırşehir Ahi Evran Üniversitesi’nde okumaya başlamadan önce Türkçe hazırlık dersleri alıyor. Sefire-i Alem’deki en yakın arkadaşını sorduğumuzda seçemeyip, gülerek “hepsi” cevabını veriyor.

AHENKLE BİRLEŞEN SESLER

Faslı Umeyma ve Bangladeşli Fatima, yolu Sefire-i Alem’de kesişen ve birbirinden güzel seslere sahip iki arkadaş. Zaman zaman ders aralarında, toplandıklarında birlikte hem İngilizce hem de kendi dillerinde şarkılar söylüyorlar. Fatima henüz 18 yaşında, Türkiye’ye ailesi ile gelmiş. Sefire-i Alem’e gelirken önce annesiyle gelmiş, annesi derneği görüp içi rahat edince Fatima her Salı ve Cuma buradaki derslere katılır olmuş. “Sefire-i Alem hakkında her şeyi seviyorum” diyen Fatima özellikle ona Türkçeyi öğreten öğretmeni Bahar Hanım’ı kalbinde ayrı bir yere koymuş. Karşılıklı konuşup gülüşürken öğrencileri ile muhabbeti yüzlerinden Bahar Hanım, bu sevgi karşısında “Elhamdülillah” diyor.


  • Amine ve Yasmina Rusya’dan İstanbul’a birlikte gelen iki kız kardeş. Onları buraya getiren şey ise annelerinin Türkiye hayranlığı. Özellikle Türk dizilerinin ülkelerinde yayınlanmasından sonra buraya olan ilgileri iyice artmış. Müslüman olan kardeşlerin dini hassasiyetleri de göz önüne alarak eğitimlerini Türkiye’de almalarını isteyen anneleri de onlara eşlik ederek İstanbul’a gelmiş. Yasmina Tıp, Amine Diş Hekimliği okumak istiyor.

Sıcak bir muhabbet için buraya geldim

Endonezyalı Aisyatur Radhiah yaklaşık 7 senedir Türkiye’de yaşıyor. Lisede uluslararası imam hatip mezunu olan Aisya, eğitim-öğretim hayatına gözlerini Türkiye’de açmış diyebiliriz. İHH’nin yetimler projesiyle seçilerek Türkiye’ye gelmiş. Üniversiteyi kazanınca da geri dönmemiş. 14 yaşında Türkiye’ye gelirken annesi kimsesiz kalacak düşüncesiyle göndermek istememiş ama Aisya biraz ısrarcı olmuş, farklı yerler görmeyi farklı diller konuşmaya hep meraklıymış. Önce ortaokulu evden uzakta okumuş sonra lise için ülke değiştirmiş. Liseden beri burada olduğu için geniş bir çevresi var. Endonezya’dan gelen ama burada tanıştığı kişilerin dışında pek çok farklı milletten arkadaşı var. Lisans bittikten sonra yüksek lisansa devam etmeyi ve ülkesine dönmeyi düşünüyor.


  • Sefire-i Alem’i çok sevdiği Endonezyalı bir ablasından duymuş, kardeşi gibi gördüğü Aisya’yı “Kendini geliştirmek istiyorsan buradaki eğitimlere katılabilirsin” diyerek buraya o getirmiş. Ondan sonra ders aralarında, okul çıkışlarında bir sıcak çorba bir muhabbet için buraya sık sık gelir olmuş. “Hiçbir işim olmasa bile buraya uğrayıp bir çay içip yurda öyle dönüyorum” diyor. Gerek lise gerek üniversite zamanında Türkiye’de pek çok ili gezmiş. İstanbul’daki favori yerleri ise Üsküdar, Çengelköy ve Emirgan. Peyniri, yoğurdu, zeytini ve baklavayı burada tanıyıp sevmiş. Hatta tatillerde eve döndüğünde buranın damak tadını orada da arıyormuş.

Ezan sesini duymak yetiyor

Emna Bouazizi’nin yabancı dillere olan ilgisi onu, kendi kendine Türkçe öğrenmeye götürmüş. Türkçeyi öğrenirken Türk dizilerini bazen altyazı bile beklemeden izliyormuş. 2019’da B2 seviyesinde Türkçesiyle Türkiye’ye yüksek lisans okumak isteğiyle gelmiş. İstanbul’daki ilk günlerinde fazlaca kaybolan Emna, yine de ne zaman birine yolu sorsa çok yardımcı olduklarını söylüyor. Bir keresinde durağı sorduğu bir amcanın hem ona durağa kadar eşlik etmesi hem otobüsü durdurması ve nereye gideceğini öğrenip onu bindirmesini minnetle anlatıyor. “Burada bana yardım eden, arkasından dua ettiğim çok insan var” diyor. Emna, geldikten birkaç ay sonra Sefire-i Alem’i bulmuş. Gidip geldikçe buraya daha da bağlanmaya başlamış. Geldiğinde birini göremeyince merak eder olmuş. “Burası sıradan bir dernek değil, benim ailem yuvam” diyor.Tunus’la İslam kültürü benzese de yemek kültürü, kahvaltı anlayışı tamamiyle farklı diyor. Yine de buradaki yemeklere alışmış ve sevmiş. TRT1 dizilerinden Teşkilat’ı izlemeyi seviyor.


Türkçe çeviri yapmayı çok seviyor, özellikle altyazı ve dublaj alanında staj yapmak istiyor. “Türkiye’de olmaktan mutluyum. Belki doğru düzgün anlatamam ama manevi desteğe çok ihtiyacımız var. Karnını doyurursun ama içindeki açlığın doyması çok önemli.” “Tunus’ta bağımsızlığımızı 1956’da aldık ama hala o sömürüyü hissedebiliyorsunuz, Fransızların eli üzerimizde” diye anlatıyor. Bu yüzden Avrupa’ya gitme isteğinin hiç olmadığını söylüyor Emna, “Orada Müslüman kadınların ne kadar acı çektiğini ve rahatsız edildiğini biliyorum. Burada ezan sesini duymak bile huzur veriyor, o yetiyor bana” diyor. Anne babası vefat eden Emna, yaşamı boyunca yurtlarda kalmış, “Çok zorluk çeksem de buraya boşuna gelmedim, kendim için değil ümmet için bir hedefim var, inşallah Allah muvaffak eder” diyor. Mutlulukla İstanbul’da tanıştığı tüm arkadaşlarının ismini teker teker sayıyor.

İstanbul’da okumak hayalimdi

Kazakistan’dan gelen Cansaya Chushbekova, 6 senedir istanbul’da. Türk Dili ve Edebiyatı okuyor aynı zamanda Psikoloji ile de yan dal yapıyor. Türkiye’ye okumaya gelişini şöyle anlatıyor: “Kuzenim burada okuyordu. 2015 senesinde liseden mezun olup onun yanına geldiğimde o kadar hevesli değildim. Nitekim burada sınavı kazanamadım, ama gelip de kazanamayınca ‘İlla gelip, İstanbul’da okuyacağım’ diye çok hırs yaptım ve İstanbul’da okumak hayalim oldu.” Sefire-i Alem ile buluşması da yine kuzeni sayesinde olmuş. Derneği ilk duyduğunda her milliyetten öğrenciye kapılarının açık olması biraz garip gelmiş. “Nasıl hiç tanımadan, hiçbir karşılık beklemeden yardım ederler, diye şaşırmıştım. Ama şimdi düşününce Türk insan zaten böyle, hem çok misafirperverler hem de yardımseverler. Böyle düşününce çok normal geliyor, biz de burada misafir olduğumuz için böyle karşılanmamız beklenilen bir şey” diyor. Cansaya, şimdi Kazakistan ülke temsilcisi olarak dernekteki tüm Kazak öğrencileri temsil ediyor, “Ülke tanıtımları, seminerler ya da kamplar gibi farklı etkinlikler yapmak istediğimizde söylüyoruz. Hobi olarak da dil olarak da istediğimizi yapabiliyoruz” diyor.


BURAYA GELİNCE EVE DÖNMÜŞ GİBİ HİSSEDİYORUM

  • İşin en zor kısmının küçük yaşta kendi ülkenden ayrı kalmak olduğunu söylüyor Cansaya. Sefire-i Alem’deki dostluklarını, “Burada birbirimizi bulunca, kader ortağı mı demeliyim, birbirimizi çok iyi anlıyoruz. Seninle aynı şartlara sahip insanlarla bir araya gelmek, dertlerini paylaşmak, empati kurabiliyor olmak çok daha yakınlaştırıyor” diye ifade ediyor. Dil, yemek ve kültür konusunda Kazakistanlıların biraz daha şanslı olduğunun altını çiziyor: “Biz o kadar yabancılık hissetmiyoruz ama Afrikalı arkadaşlarımız var onlar sahiden zorlanıyor. Onları görüp onlara da destek oluyoruz. Birbirimize yabancılık çekmeden kardeş gibiyiz, burası da bizim evimiz. Okuldan çıkıp buraya gelirken tatil olmuş da evimize, ailemin yanına dönüyormuşuz gibi hissediyoruz.”

DÜŞEBİLİR MİYİM?

Cansaya zaman zaman dil farklılığından kaynaklanan komik olaylara da şahit olduğunu anlatıyor. Örneğin, onların ırkının Kazak olması ve Türkçe’de kazağın bir giysi türü olması gibi. Bir arkadaşıyla pazarda “kazak beş lira” diye bağırıldığını işitince hayli gülmüşler. Kazaklarda “düşmek” inmek manasında kullanılırmış. Başka bir arkadaşı bindiği minibüsten inmek isteyince “Düşebilir miyim?” diye sormuş. Türkiye’de başka şehirleri de gezmiş, özellikle Bursa’yı çok beğenmiş. Kendi şehrine benzetiyor. Mezun olduktan sonra yüksek lisansa devam etmek istiyor. Aldığı dersler arasında Osmanlı Türkçesi olduğunu söyleyen Cansaya,
“Geçmişte Kazakistan’da da aynı harfleri kullanıyorduk, ortak bir tarihten geldiğimiz için ülkeme döndüğümde oradaki eski eserleri okuyabileceğim”
diyor. Ayrıca Kazakça Türklüğünü en iyi koruyan dilmiş. Bizim “eski Türkçe” olarak ayırdığımız pek çok kelime, halen Kazakistan’da kullanılıyormuş. İstanbul’daki favori mekanı, kendi şehrindeki bir tepeye çok benzediğinden Çamlıca Tepesi’ymiş.
#Türkiye
#​Fas
#Kazakistan
#Tunus
#İstanbul
2 yıl önce