|

Edebiyat, insan hallerini yakalama çabasıdır...

Adem’in Kekliği ve Chopin, Bozkırda Altmışaltı, Ah Mercimeğim’in ardından Kalfa Uykusu ile geldi Mustafa Çiftçi. Hüznü, neşeyi, tanıdığımız bütün insan hallerini olanca gerçekliğiyle tatlı birer anlatıya dönüştüren Çiftçi’ye yeni kitabı Kalfa Uykusu’ndan yola çıkıp merak ettiklerimi sordum.

23:48 - 14/07/2021 Çarşamba
Güncelleme: 23:52 - 14/07/2021 Çarşamba
Yeni Şafak
Mustafa Çiftçi
Mustafa Çiftçi
ZEYNEP SANCAR
Gündelik hayata dair tutulmuş notlar gibi geldi Kalfa Uykusu’ndaki denemeleriniz. Neden bu kadar ilginizi çekiyor hayata dair tüm bu detaylar?

Hani pixeller fotoğrafı oluşturuyor ya. Günler, geceler de her haliyle hayat tablomuzu oluşturuyorlar. Kendimi bildim bileli bu gündelik hayatın ayrıntılarına meraklıyım. Mesela testi kebabı tarifiyle ilgilenmem, kebabı tatmasam da olur. Ama nasıl ortaya çıktı, ilk kim eti testiye doldurup pişirmeyi akıl etti çok merak ederim. Bazıları bu ayrıntılara “hurda ayrıntılar” diyor. Ama bence bu hurdalıkta çok iş var. Vücudun geneliyle ilgili bilgi veren kan tahlili gibi bir günü nasıl geçirdiğimiz de hayatımız hakkında sahici bilgiler verir. O açıdan da önemlidir ki hem nasıl…

Okumak ve yazmak yolculuğunuzun altında insan hallerini merak ettiğinizi söylüyorsunuz. Hangi insan halleri daha çok ilginizi çekiyor?

Poz olmayan haller diyelim. El içindeyken, kamunun huzurundayken insanlar poz keser. Ama eğlenirken, cenazedeyken, piknikteyken poz ortadan bir nebze de olsa kalkar. O haller insana dair çok şey söyler bize. Edebiyat da bu hallerin birer birer yakalanma çabasıdır. İyi yakalarsan bu eseri kalıcı kılıyor. Ve siz bir anlamda hallerin avcısı oluyorsunuz.

Anneniz, babanız, çocukluğunuz yani çok kişisel yaşanmışlıklar ve duygular var kitapta. Bütün bunları yazmanın sağaltıcı bir etkisi oldu mu?

Yazdıklarınızı yayımlatmasanız da kendiniz için yazıp sonra yırtsanız bile rehabilite etkisi aşikâr. Yazma teknolojisi değişebilir, kalem olmaz da bilgisayar olur ama yazmak hele hele eski günleri yazmak yazar kısmını ayakta tutan şeydir. Hani diyorlar ya yazarak yaşamak diye, aynen öyledir. Yazmak bir tarz-ı hayattır.

Yazdıklarınızla ‘taşra’ya ve ‘taşra edebiyatı’na bakışla ilgili ezberleri bozduğunuzu düşünüyorum. Size nasıl yansımalar ve geri dönüşler oluyor?

Edebiyatı takip edenler, daha evvel taşra meselesi edebiyata nasıl yansımış bilenler, yazdıklarımızın yeni bir taşraya bakış olduğunu söylüyorlar. Bu güzel bir şey benim için. Bakalım bundan sonrası ne olur, neler getirir?

Sizin hikâyelerinizden ekrana taşınan Gönül Dağı da özellikle sinemada çok sık karşılaştığımız boğucu, bunaltıcı taşra anlatısına çelme takmış görünüyor. Hikâye ve tv dizisinden sonra sinemaya da yansır mı sizce bu tablo?

Zaten dizisi olanın sineması da oluyor da bakalım bizim diziden nasıl bir şey çıkacak ortaya. Taşrada da yaşayanların bir hayatı olduğu ve herkes gibi oldukları dizi sayesinde artık daha kolay anlatabildiğimiz bir durum. Bu güzel bir gelişme. Bakalım dizi taşraya bakışını sinemaya da taşıyabilecek mi? Artık beklemekten başka çare yok herhalde...

Gönül Dağı’nın seyircide bu kadar kabul görmesinde sizce en temel etkenler neler? Duygusu mu, sosyolojik karşılıkları mı, samimiyeti ve gerçekçiliği mi?

Edebiyatta, sinemada “tutmuş işler” nasıl bir yapıdadır diye bir araştırılsa her unsurun tesirinden söz edilebilir ama bir de kimsenin açıklayamadığı, eskilerin tetabuk dedikleri bir şey var. Yani denk gelmek gibi bir hâl. O hâlin bir formülü yok. Bazen tüm unsurlar bir araya geliyor ve güzel bir iş ortaya çıkıyor. Öyle ki aynı kadro, aynı mantıkla devam filmi çekiyor ama film tutmayabiliyor. Diziler de bu kurala tabidir bence...

‘Edebiyat’ yapma derdine düşmeden bu kadar sahici ve okuru içine alan metinler yazmayı nasıl başarıyorsunuz?

Rahmetli Neşet Ağama soruyorlar, “Nasıl çalabiliyorsunuz böyle?” diye o rahmetli de “Aşk ile çalıyom” diyor. Biz Neşet Usta’nın ayağının tozu olmayız ama aşkla yapılan iş muhatabını buluyor emin olun.

#Mustafa Çiftçi
#Kalfa Uykusu
#Gönül Dağı
3 yıl önce