|

Edebiyat sosyolojisinde güncel manzara

Edebiyat sosyolojisi, edebi eserin mahiyeti üzerinde durmaz. O, gündelik hayatın, siyasi dönüşümlerin, toplum temelli kırılmaların edebiyata yansıma biçimlerini inceler. Ülkemizde edebiyat sosyolojisinin tarihinin çok eskilere gitmediğini görüyoruz. Ancak özellikle son yıllarda bu alanda ard arda kitapların okurla buluştuğunu söyleyebiliriz.

04:00 - 15/06/2019 Cumartesi
Güncelleme: 11:03 - 14/06/2019 Cuma
Yeni Şafak
Arşiv
Arşiv
YAKUP ÖZTÜRK

Türkiye’de edebiyat sosyolojisi alanında ortaya konulan çalışmalarla, edebiyat sosyolojisi sahip çıksın diye gerçekleşen olaylar arasında bir dengesizlik var. Sadece türler üzerinden gidildiğinde bile bu durum karşımıza çıkıyor. Bir yıl içerisinde yayımlanan roman sayısı yılın günlerinden daha fazla. Bazı günler birden fazla romanın okur karşısına çıktığı bir edebiyat ortamının bu vakayı sosyolojik bir çerçeve içerisinde değerlendirmesine muhtacız. Hasan Bülent Kahraman’ın sorusunu tekrar edelim. Bu nicel artış Türkiye’de yeni kuşakların egemen kültür anlayışına bir tepkisinin neticesini mi yoksa egemen kültür anlayışının yeniden üretildiğini mi gösterir? Türkiye’de Yazınsal Bilincin Oluşumu’nda bu sorunun ardından giden “Türk Edebiyatı: Fırtına Öncesi Durgunluk”a bakılabilir. “Dengesizlik”in ardında bir başka mesele: Neden hikâyecilikte iktidarını tescilleyen kalemler romana tutunma ihtiyacı hissediyorlar? Hikâyeci olarak edebiyatta var olmak neden tercih edilmiyor? Edebiyatta kalıcı olmak üretilen herhangi bir metinle değil de romanla sağlanır algısını üreten kaygı nedir? Yine, bugünün sanatçılarının hatırat, günlük yayımlamaktan uzak durmalarının sebebi nedir? 1930’lardan 60’lara yazılan hatırat, günlük, mektup türü eserlerin 90’lardan sonra dergi sayfalarına kadar küçülmesinin ardında yatan tavır nereden kaynaklanıyor?


SAHAFLARA TERK EDİLMİŞ BİR KİTAP

Tekil meseleler üzerinden ortaya konulan çalışmalar oluyor elbette ancak Türkiye’de edebiyat sosyolojisinin tarihi çok eskilere uzanmıyor. Edebiyat ve sosyolojinin birer akademik disiplin olarak irtibat kurmaları için Türkçede, Şazi Kösemihal’in Edebiyat Sosyolojisine Giriş kitabını beklemek gerekecektir. Bugün sahaflara terk edilmiş bu küçük kitap, edebiyatın sosyolojik cephesini tahlil etmek adına faydalıdır ancak üzerinden yaklaşık elli yıllık bir zamanın geçmiş olduğu dikkate alınırsa kitabın tespit ve tekliflerinin gücünü yitirdiğini söyleyebiliriz. Kösemihal’in edebiyat sosyolojisindeki geç kalmışlığın sebeplerini açıklarken bir yandan sanat olan edebiyatla öte tarafta bilim üzerine şekillenen sosyolojinin buluşturulmasında bilim adamlarının hevesli olmadıklarını söylemesi önemlidir.


Edebiyat sosyolojisi, edebi eserin mahiyeti üzerinde durmaz. O, gündelik hayatın, siyasi dönüşümlerin, toplum temelli kırılmaların edebiyata yansıma biçimlerini inceler. Diğer yandan, metnin içeriğinden basım, yayım ve dağıtım enstrümanlarını göz önüne alarak metni var edenle metni toplumun bir parçası olarak görür. Meşhur kitaplardan Robert Escarpit’in Edebiyat Sosyolojisi bu tasnifte ilk kaynaklardan kabul edilir. Kitabın basıldığı tarih, baskı sayısı, ne kadar satıldığı, kapak ve reklam çalışmaları ve daha pek çok maddî verilerle toplumun bir nesne olarak kitaba yaklaşımı üzerinden tahliller yürütür. Basım, yayım ve dağıtımın en güçlü halkası okuyucudur. Yazma sürecinin ya da yaratma sürecinin devamlılığını sağlayacak olan okurun refleksidir. Bir yazar sonraki metinlerini ne kadar uzak durursa dursun okurdan gelecek tepkiye göre şekillendirecektir. Modern teoriler, yaratım süreci dedikleri yazma eyleminin yazar tarafından metnin son noktasının konulmasıyla bittiğini kabul etmezler. Okur merkezli kuramlar bu sürecin okuyucu elinde sürdüğünü ancak okurun da buna bir nihayet veremediğini, bir daire biçiminde tekrar yazarın elinde devam ettiğini ifade etmektedirler. Bu kuramlara bir de alımlama estetiğini katmak gerekir. Kabaca, bir sanat eserinin kıymeti onu izleyen, okuyan, dinleyen sanat takipçilerinin vereceği değer nispetindedir iddiasını taşıyan alımlama estetiği bu yaklaşımla radikal ve reddedilebilir görülse de yaratma sürecinin en önemli taşıyıcılarından biri kabul edilir.


TOPLUM GERÇEKLİĞİNİ ANLAMAK

İstanbul Üniversitesi Sosyoloji Bölümü de bölüm içi edebiyat sosyolojisi değerlendirmelerini ulusal düzeye çıkararak birtakım konferanslar düzenledi. Sosyoloji Seminerleri altbaşlığıyla Edebiyat ve Sosyoloji kitabını İsmail Coşkun editörlüğünde yayımladı. (Alfa) Toplum gerçekliğini anlamak, araştırmak ve soruşturmak çabalarında edebiyatın sosyolojiye sunacağı imkânı tespit etmek amacıyla yürütülen bu seminerlerde akademiden ve edebiyat camiasından isimler görüşlerini ifade ettiler. Köksal Alver’in Türkiye’de edebiyat sosyolojisini bir disiplin hâline getirme çalışmalarını bu küçük yazının içerisinde anmak gerekir. Hece’den yayımladığı telif ve kolektif kitaplarında bu alana teorik ve uygulama açısından önemli katkıları oldu. Coşkun’un editörlüğünde çıkan kitapta M. Kayahan Özgül’ün sosyolojinin bir bilim, edebiyatınsa bilim olmadığı gerçeğinin iki bir arada bulunamaz disiplini kaynaştırma çabalarının edebiyat sosyolojisinin açmazları olduğunu söylemesi önemlidir. Bir mesele karşısında objektif davrandığını iddia eden bir araştırmacının nihayetinde tecrübe, his, inanç ve dünya görüşünden bağımsız hareket edememesi bilim ve bilim dışı iki alanı yorumlarken sorun teşkil etmekte. Özgül’ün bu iddiasının Sosyoloji Seminerlerinde yaptığı konuşmanın bir kısmı olduğunu ifade ederek edebiyat ve sosyoloji irtibatı adına geniş bir değerlendirmede bulunduğunu hatırlatalım.

#edebiyat
5 yıl önce