|

Edebiyatın üç durağı

Üç Duraklı Yolculuk, Hasan Öztürk’ün son deneme-eleştiri kitabı. Öztürk’ün kendi ifadesiyle söylersek “nitelik okur”un notları. Türk ve dünya edebiyatına dair bir eleştirmen refleksi ve tecrübesinin bir araya geldiği denemeler okura başka kitapların da kapılarını açıyor.

Yakup Öztürk
04:00 - 15/02/2021 Pazartesi
Güncelleme: 14:57 - 15/02/2021 Pazartesi
Yeni Şafak
Üç  Duraklı Yolculuk, her iyi metnin amaçladığı gibi okuru yeni kitaplarla buluşturuyor.
Üç Duraklı Yolculuk, her iyi metnin amaçladığı gibi okuru yeni kitaplarla buluşturuyor.

Edebiyat çevreleri Hasan Öztürk’ü, (d. 1961) deneme kitaplarının yanı sıra 2000’den bu yana yönettiği edebiyat dergisi Mavi Yeşil’le tanıyor. Dergiciliğinden önce kitap eleştiri yazılarını bir araya getirdiği ilk kitabı Kitabın Dilinden Anlamak ise 1998’de çıkmış. Hasan Öztürk denemelerinde adını andığı yazarlarla hangi tarihlerde tanıştığını ifade etmeyi önemsiyor. Ben de buradan başlayayım. Öztürk’ün kaleminden ilk denemeleri Aynadaki Rüya ile okudum. Bu kitap 2013’te yayımlanmıştı. O günden bugüne son eseri Üç Duraklı Yolculuk’u da dahil edersem dört kitabı okurla buluşmuş. Kendimi en azından kitapla sınırlı tutarak bir Hasan Öztürk okuru sayabilirim. Buna Mavi Yeşil’deki yazılarını da ilave etmeliyim.

Bu durum Hasan Öztürk’ün yazarlığı hakkında konuşmayı kolaylaştırır mı? Aksine bütünlükle bakmak çabasıyla işi mi dara mı sokar? Bu sorulara bir çırpıda cevap vermek kolay değil ancak son kitap Üç Duraklı Yolculuk’un ilk denemesini okurken edebiyata yüklediğim anlamla Öztürk’ün ifadeleri arasında bir örtüşme olduğunu görmek beni sevindirdi. “İnsanın ‘Daha İyi Bir Dünya Arayışı’ ve Edebiyat” başlıklı bu ilk yazı, çevremdeki bir grup arkadaşa, edebiyatın ne işe yaradığını dert edinenlerle sokakta açlık hissettiğinde karşısına çıkan ilk tavuk dönerciye girenlerin aynı kişiler olamayacağını söylediğim bir konuşmamı hatırlattı. Uzun uzadıya çalışılmış ve ardında nitelikli okurun bulunduğu denemeleri bir yazının konusu yaparken tavuk dönerden bahsetmek istemezdim. Burada desteği Öztürk’ten alıyorum. Bir denemesinde müşteri telefonlarına bakan pizzacılara benzettiği yayımcılar vardı. Bu da Öztürk’ün benzetmesinden uzak değil.

EDEBİYAT, ÖYKÜ VE KİTAP


Kitabın üç durağı var: Edebiyat, öykü ve kitap. İlk bölümde yukarıda adını andığım deneme dışında, Cemil Meriç’in Tanpınar’ın romanlarından hiç bahsetmemiş olmasına dair geliştirilen dikkat, Sabahattin Ali’nin trajik ölümü, bugün kitaplarının gördüğü “itibar” ve estetiğe dair yazılar yer alıyor. Doris Lessing’in Altın Defter romanına yıllar sonra yazdığı bir önsözden hareketle genç araştırmacıların yaşayan sanatçılarla ilişkisine, akademi çalışmalarının hangi çıkmazda olduğuna söz getiriliyor. Bu kitapta akademisyenlerin duyacağı sözler sadece bu deneme ile sınırlı değil. Bir de Öztürk, hangi batılı sanatçıyı tartışırsa tartışsın metnin sonunu Türk edebiyatına taşımayı önemsiyor. Böylece, her metin “bize ait” bir hikâyeye kavuşuyor. Bu, eleştiri yazılarının kıymetini artırıyor olmalı. Zenginleştirdiği kesin. Öykü durağında, Öztürk’ün kitaplarına aşina olanların hatırlayacağı üzere yine Sait Faik’ten söz açılıyor. Her okunuşta tazelenen bu öykülerde Öztürk, iki şeyi tespit ediyor. Birincisi Sait Faik’in yazı ve edebiyata tutkun karakterleri, ikincisi ise bir öykü üzerinden de olsa ondaki güzellik sorunu.

OĞUZ ATAY’A MEKTUP

Bu durağın en dikkat çeken yazısı ise Oğuz Atay’a yazılan mektup. Demiryolu Hikâyecileri’nin yeniden yorumu da denebilir bu mektuba. Özellikle dikkat çekilmeli. Yazının iç kurgusu da önemli. Öztürk, önce bu mektubu/yazıyı neden kaleme aldığını anlatıyor. Sonra belki didaktik denebilecek, edebiyat tarihlerinin de ihmal etmiş olabileceği Atay’a dair bilgileri veriyor. Aralarda doğrudan Oğuz Atay’a sesleniyor. Yani söz konusu metin yekpare bir mektup değil. Oradan küçük bir bölüm: “Oğuz Bey, Bu ülkenin, piyasa edebiyatının hükmettiği bugünkü edebiyat piyasası için, anlatıcı hikâyecinizin ‘Biz de öteki satıcılar kadar bağırıyorduk malımızı satmak için.’ cümlesinin romanı denilebilir. Bir cümleden bir roman, aşiretten imparatorluk çıkarmak ölçeğinde bir hacim genişlemesidir. Üç sözcük alıyorum o cümlenizden, akademisyenlerin ‘key words’ yazımı türünden: ‘satıcı’, ‘mal’ ve ‘bağırmak’. Bire bir eşleştireyim: satıcı-yazar, mal-kitap, bağırmak-reklam. Siz bir kâhinsiniz Oğuz Bey, bu ne öngörü böyle!” Son durak ise “Okunurken Bir Değer Satılırken Bir Nesne: Kitap” yazısını da içinde barındırıyor. Burada kimsenin nitelikli okur istemeyeceği, nitelikli okurun fazlalaştığı bir ortamda kitap piyasasının krize gireceği iddiası önemliydi. Öztürk’e göre böyle bir okuru akademisyenler de sevmez. Çünkü “Onlar, yüksekten buyururken okuyan öğrencileri, çalışmadıkları yerden sorar da güç durumda bırakır kendilerini.” Üç Duraklı Yolculuk, her iyi metnin amaçladığı gibi okuru yeni kitaplarla buluşturuyor. Öztürk’ün önceki kitabından sonra Acılı Kuşak’ı böyle okumuştum. Buradan da yenilikler çıkacak.

#Hasan Öztürk
#Oğuz Bey
#Üç Duraklı Yolculuk
3 yıl önce