|

Erbil’den Harkiv’e Sudan’dan Türkiye’ye: Sinema için ‘ama’ dememek

Sinemanın önemini tartışmak artık yersiz. Bunu atlayarak birkaç örnek üzerinden bir manzara okuması yapıyoruz. Erbil’de sinema salonları ilgisizlikten harabeye dönerken savaşın ortasındaki Harkiv’de insanlar otoparkta film izliyor. Yani sinema ile bağı koparmamak mühim. Sudan’dan, İran’dan, Rusya’dan ve Türkiye’den de örneklerle söyleyeceklerimiz var.

Abdulhamit Güler
00:00 - 10/09/2022 Cumartesi
Güncelleme: 18:01 - 9/09/2022 Cuma
Yeni Şafak
Erbil’de sinema salonları ilgisizlikten harabeye dönmüş durumda.
Erbil’de sinema salonları ilgisizlikten harabeye dönmüş durumda.

Sinemanın ne kadar önemli olduğu, toplumlar için ne ifade ettiği karşılıklı alışverişle ortaya çıkacak bir durum. Kitleleri küresel meselelere hazırlamak, tutum ve tavır belirlemek gibi hayati etkiye sahip olan sinemaya kıymet verilmediği takdirde geç fark edilecek sorunlar kendini gösteriyor.

ERBİL VE SUDAN’DAN ÖRNEKLER

Bu meseleyi gündeme getirecek birkaç ilginç gelişme oldu son dönemde. Bunlardan birincisi Irak’ın Erbil şehrinden geldi. Anadolu Ajansı’nın geçtiği habere göre şehrin eski sinema salonları, günümüzde ilgisizlik ve bütçe yetersizliği nedeniyle hizmet veremiyor. Önceleri kamu kurumlarına bağlı olara hizmet veren sinema salonları, kaderine terk edilmiş durumda. Sadece büyük AVM’lerde film izlemek söz konusu olabiliyor. Bu da filmlerle halk arasındaki mesafeyi açıyor. Sinemasız ve filmsiz kalan şehirlerin kaderi genellikle nâhoş oluyor.


Sudan’daki benzer bir durumu konu alan Ağaçlardan Bahsetmek filmi bunun somut göstergelerinden biri. 2019’da Fransa-Sudan-Çad ortak yapımı olarak hayata geçen proje Sudan’da 1989’daki yönetim değişikliği sonrası sinemaya karşı uygulanan engeller ve kısıtlamalar sebebiyle ülkede film izleme olayının ve izlenecek filmin kalmamasından yola çıkıyor. Sinemacı birkaç arkadaş yıllar sonra ihtiyarlıklarında Sudan’a dönerek bir sinema salonunu yeniden ayağa kaldırmaya çalışıyor. Başarabiliyorlar mı? Önemli değil. Sudan’da 30 yıl boyunca sinema denen şeyin neredeyse hiç olmaması ülkenin içinde bulunduğu durumu bir vechesiyle ifade ediyor.

Peki, Irak’ın son 20 yılda içinde bulunduğu durumu düşünürsek ne öngörebiliriz? Umarız Sudan’dakine benzer bir durum ortaya çıkmaz. Sudan’daki manzarayı özellikle ekonomik sorunlara bağlayabilirsiniz. Ancak Erbil’de böyle bir durum yok. Çünkü şehir bölgenin ekonomi merkezlerinden biri. Sinema salınlarının bu halde olmasının tek sebebi, sinema ve filmlerle kurulan ilişki biçimidir.

Gerek yönetim gerekse halk sinema ile arasındaki mesafeyi açmamalı. Elbette öncelik yönetime düşer.

BOMBALARIN ALTINDA OTOPARKTA SİNEMA

Bu iki örneğin zıddı bir durum ise Ukrayna’da yaşandı. Savaşın hüküm sürdüğü bölgelerden olan Harkiv’de insanlar otoparkta film izledi. Harkiv Sinema Kulübü, savaşı az da olsa unutturmak için şehirdeki bir otoparkı sinema salonuna dönüştürdü. Hafta sonu ücretsiz birçok filmin beyazperdeye yansıtıldığı otoparktaki sinemaya her yaştan Ukraynalı yoğun ilgi gösterdi.

Savaşın tam ortasında, bombaların her an yağması muhtemel olduğu yerde bütün riskleri göze alarak yüzlerce kişi bir araya gelip film izliyor. Diğer tarafta ise on yıllar boyunca kimse bir araya gelip film izleyemiyor. İzlemek isteyenlere her türlü zorluk çıkarılıyor. Ya da başka bir yerde ilgisizlikten salonlar harabeye dönüyor. Ve görüleceği üzere olumsuz örnek dediklerimiz Müslümanların çoğunlukta yaşadığı ülkeler. Yani Müslümanların, kanaat önderlerinin, yöneticilerin üzerine düşen bir şeyler var.

Sinemanın önemini kabul eden herkesin (ki, etmeyen kendi hayal dünyasında kaybetmeye mahkumdur) öncelikle yapması gereken şey ‘ama dememek’! Ama diyerek başlayan cümlelerin tamamı bahanedir. Filmlerin içeriği, kimlerin çektiği, nasıl gösterileceği, bütçe, oyuncu, mesaj içeriği ve dahası... Tamamının ‘ama’lardan uzak başarıları söz konusu. Ama demeden önce bu örneklere bakarak hareket etmek gerekir.

Mesela rejimleri baskıcı ya da zor olan birçok yönetimde sinema yeniden hayat bulmuş ve dünyayı etkilemiştir. 1917 Bolşevik İhtilali sonrası sosyalizm idareye gelince sinemaya önem verilmiş ve sinema tarihine adını yazdıran filmler yaptırılmıştır. Ve öyle bir temel atılmıştır ki Rusya’da yönetim ve rejim değişse de sinemanın etkisi ve sinema yoluyla dünyaya bir şeyler anlatabilme gücü değişmemiştir. Benzer şekilde İran’da da İran İslam İhtilali sonrası sinemaya önem verilmiş ve bugün dünyada ‘İran Sineması’ denen ve kabul gören bir olgu ortaya çıkmıştır.

Ve şahsi kanaatim o ki, İran’ın dünya nezdindeki imajının makyajlanması noktasında sinema önemli vazife görmüştür.

TÜRKİYE’NİN YUMUŞAK GÜCÜ

Türkiye ise bu iki örnek arasındaki müstesna misallerden biri. Yönetim olarak diğer ülkelerle kıyaslanamayacak durum söz konusu. Halk da hiçbir zaman tam manasıyla sinemaya sırtını dönmedi. Ekonomik ya da sistem bağlamında bazı sorunların dönem dönem yaşanması sinemamızı etkilese de özellikle son 15 yılda diziler başta olmak üzere sektör üretimleri dünyayı dolaşıyor ve Türkiye’nin imajını belirliyor. Güney Amerika, Afrika, Asya, Orta Doğu’da insanlar Türk dizilerinden Türkçe öğreniyor. Gelenekleri benimsiyor. Dahası, özellikle Diriliş Ertuğrul gibi yapımlar, dünyanın zalim yöneticilerine karşı direnen küresel bir aktör olarak görülüyor. Bu, sinema ve bağlantılı üretim alanlarını ihmal etmemek sayesinde oldu.

HERKESİN VAZİFESİ

Neticede sinemanın etkisi ve önemini tartışmayı bir tarafta bırakarak gerekenlerin yapılması lazım. Sinema öylesine mühim bir alan ki, kendi ülke sınırlarımız dışında olan ya da olmayanlara karşı da hassasız. Sınırların sınırlandıramadığı sınırlı sınırsızlık alanı olarak sinemanın hak ettiği yeri bulması, daha önemlisi insanoğlu tarafından doğru şekilde uygulanması ve kullanılması için her bir ferdin üzerine düşenler var. İzlemek, izletmek, üretmek, üretilmesine ve izlenmesine alan açmak başta geliyor.

#Sinema
#Erbil
#Sudan
#Harkiv
#İran
#Ukrayna
2 yıl önce