|

Eve giden yolda ön açıcı metinler

Osmanlı Kültürü Etütleri adlı kitaba imza atan yazar Recep Seyhan unuttuğumuz değerlere yeniden dikkat çekiyor. Kültürel yozlaşmanın sebebini geçmişle bağın kopmasıyla açıklıyor ve bu bağı yeniden kurmak için bazı önerilerde bulunuyor.

Kamil Büyüker
19:03 - 14/07/2021 Çarşamba
Güncelleme: 19:07 - 14/07/2021 Çarşamba
Yeni Şafak
Osmanlı Kültürü Etütleri, Recep Seyhan, Okur Kitaplığı, 2021, 387 sayfa
Osmanlı Kültürü Etütleri, Recep Seyhan, Okur Kitaplığı, 2021, 387 sayfa

Bir büyük kültür ve medeniyet mirası üzerinde yaşıyoruz. Yaşadığımız kültürün ve medeniyetin bizlere sunduğu imkân ve fırsatlardan çoğu zaman habersiziz. Osmanlı Kültürü Etütleri kitabı unuttuklarımızı hatırlatarak yolumuzu aydınlatan el feneri vazifesi ifa ediyor.

Tarih sadece bir olaylar örgüsünden ibaret değildir. Tarih aynı zamanda yaşayan ve yaşanan bir kültürdür. Bu yüzden Osmanlı denildiğinde aklımıza sadece hamasi söylemler, savaşlar, fetihler gelmemeli. Onları zaten tarih kitapları yazıyor ama kültür dediğimiz canlı organizma sindirilir ve hazmedilirse ancak tarih geleceğe taşınabilir. Yazar Recep Seyhan, Osmanlı Kültürü Etütleri (Okur Kitaplığı, 2021, 387 s.) kitabıyla aslında ihmal edilmiş bir alan olan Osmanlı Kültürü meselesine giriş mesabesinde bir el kitabı kaleme alarak, ön açıcı metinler ortaya koyuyor.

YOLUNU ŞAŞIRANLARA EVE DÖNÜŞ ÇAĞRISI

Eve Giden Yolda alt başlığı ile “Ev” metaforuna vurgu yapan Seyhan, tarihin satır aralarında yönünü şaşırmış, yol ve yön arayışında yol açıcı isimler ve metinlerle evini/yolunu bulmaya çalışan birkaç kuşağın yaşadığı sancılı süreçten bahsediyor. Aslında hiç de kolay olmayan bu “eve dönen adam/eve yönelen adam” hikâyesi evi buldurmamış, hep bir arayış devam etmiş gözüküyor. Evi bulduğunu sananlar ise evi görmekle yetinip, içine girememişler. Tarihi mirasın el değiştirmesiyle burada yaşananları birer “tokuşturma” vesilesi yapmamaya vurgu yapan yazar, yönünü şaşıran ve nerede durduğunu bilemeyen bir millete Mehmet Akif’in İstiklal Marşı ile bir silkiniş hamlesi yaptığını ve başımıza neler geldiği, nereden ve niçin geldiğini yüksek sesle duyurduğunu ifade ediyor. Yahya Kemal’de “eve dönen adam”, yönü eve dönük de olsa içeri girememiştir. Bu arada içimizde bir evimiz olmadığını zannedenlere evimizi hatırlatan iki isim daha çıkmıştı. Birisi Ahmet Hamdi Tanpınar, diğeri ise Kemal Tahir. Evi bulup evi sadece terekeye indirgeyenlere ise geçmişi, mimarisi, sanatını hatırlatan İbnülemin, Süheyl Ünver, Ekrem Hakkı Ayverdi… gibi isimler çıkmıştı. Nihayet bir evin olduğu, evin ne tarafta olduğu, içindekilerin varlığı öğrenilmişti fakat bu kez farklı bir problemle karşı karşıya idik. Hafıza kayıtları silinmişti ve toparlamak için bir hayli uğraşmak gerekti. Nihayet bu mesele hallolunca suyun beri yakasında olduğumuz, karşı yakaya geçmek için yardıma ihtiyacımız olduğu görülmüştü. Burada da yardımımıza Nurettin Topçu, Erol Güngör, İsmet Özel… gibi isimler çıkmıştı. En nihayetinde yazar, bütün bunları hatırlattıktan sonra yaşanan tüm bu sancılı süreçlerden sonra evimizin nerede olduğunu idrak ettiğimizi ve üstelik mihmandara da gerek olmadan yolumuza devam edeceğimizi ifade ediyor.

Karşımızda sınırları belirsiz, derinliği ölçümsüz bir derya/okyanus var ve yazar bunun idrakinde olarak bir rota çiziyor. Hamasetin ve klişe edebiyatların aldatıcı ışıklarına iltifat etmiyor. Nitekim kitabın başından sonuna kadar kurgusu bir insicam içerisinde ilerliyor. Devlet-i Aliyye-i Osmaniyye’de Osmanlı’nın devlet yönetim biçimi noktasında şeceresi ortaya konuluyor. Medeniyetin Merkezi İstanbul’da Osmanlı Kültürünün tüm unsurları ile arz-ı endam ettiği çiçekleri, mesire alanları, köyleri, efendileri, esnaf teşkilatı, yaşayan kültür mirası ile İstanbul konu ediliyor. Birikim Ambarı (Hurdeçin) bölümünde Kitabiyattan Kütüphanelere, belli başlı iz bırakan zevattan, kültür tarihinin altı çizili satırlarına kadar önemli detaylar yer alıyor. Birbirini tamamlayan diğer başlıklarla kitap, kültürün kayıp halkaları tamamlayıcı vazife ifa ediyor.

GEÇMİŞLE ARADAKİ KÖPRÜ YIKILDI

Kültürü taşıyan unsurlar elbette müesseselerdir: Esnaf içinde Ahilik, Loncalar; Halk arasında Melamiler, Bektaşiler, Mevleviler; yüksek bir kültür inşasının ana damarları medreseler, tekkeler, kütüphaneler… Bunların varlığı ortadan kalktığı vakit büyük bir inkırazla karşı karşıya kaldığımız görülmektedir. Yazar da bu soruyu kitabında soruyor: “Andığımız kuruluşlarla rayına oturan bu değerler nereye gitti?” Kitabın temel gayesini de bu sorunun cevabı ile ortaya koyuyor: “Bu kitap kayıp değerlerin yerli yerine konmasına katkı sunmayı da amaçlıyor. Yaklaşık yüz yılda; güvensiz, potansiyel sahtekâr, çıkarcı, bencil ve kul hakkı kavramına tümüyle yabancı insan tipi ürettiğimizi kabul etmeliyiz.” Yazar, problemin aslında geçmişle aradaki köprülerin yıkılması ve kültür kopuşu olduğu gerçeğini de göz önünde bulundurarak bu tespiti yapıyor.

Kitabın Birikim Ambarı kısmında dikkat çekici, küçük ama değerli ayrıntılar nakledilmekte. Bunlar belli kavramlarla ifade edilen ama artık çok az kişinin bilebildiği hususlar. Mesela Bilâd-ı Selâse tanımı Eyüp, Galata ve Üsküdar’ı kapsamaktadır. Elsine-i Selâse olarak kast edilen üç dil için ise “Arapça beliğ, Farsça fasih, Osmanlı Türkçesi lâtif bir dildir”, denmiştir. Ayrıca “Lisan-ı Arabî, lisan-ı enbiyaya; Lisan-ı Farisi, lisan-ı evliyaya; Lisan-ı Osmanî ise lisan-ı devlete müteveccihtir” denilmiş. Bundan dolayıdır ki bu üç dilin hakkını verenlere “elsine-i selâseye vukûfiyet sahibi” tanımlaması yapılırmış. Yine bazı kavramlar ve tanımlar alt alta sıralanmış:

Mevâlid-i selâse: hayvanat, nebatat ve cemâdât.

Alâmet-i selâse (ilimde üç alamet): Zahir, batın, keşif. Buradan bu üç maddeye nüfuz edebilmek için ulemanın belirlediği bilginin üç alameti ise ilmelyakîn, aynelyakîn ve hakkalyakîn olarak nitelenmiş. (s.85)

Kitapta yer yer gülümseten nakillere de yer verilir. Bunlar birisini yazar şu şekilde naklediyor: “Seçkin insanların üç temel özelliği: akl-ı selim, kalb-i selim, zevk-i selim. Derler ki “bu üç selim’den mahrum iseniz Selim-i Sanî’yi (Yuvuz Sultan Selim) bekleyiniz.” (s.103)

Kitaba takriz yazdıktan iki ay sonra vefat eden Prof. Dr. Mehmet Arslan kitabı muhteva itibariyle kırk ambara benzetirken, küçük bir ansiklopedi hüviyetinde olan eserin mazisinden kopmuş ya da koparılmış yeni nesle deniz feneri hizmeti göreceğini ifade ediyor. Kitabı okuyanlar, muhtevanın maksada hizmet ettiğini göreceklerdir.

#Recep Seyhan
#Osmanlı
#Okur Kitaplığı
3 yıl önce