|

Fotoğrafı çektikten sonra saatlerce ağladım

Gazze'de bir saldırı sonucu hayatını kaybeden iki çocuğun cenaze töreninde çektiği kareyle bu yılın en iyi basın fotoğrafı ödülünü alan Paul Hansen, 'Ortalık yatışınca ne olduğunun farkında vardım ve saatlerce bir köşede ağladım' diyor.

Merve Sena Kılıç
00:00 - 24/02/2013 Pazar
Güncelleme: 17:01 - 23/02/2013 Cumartesi
Yeni Şafak
Fotoğrafı çektikten sonra saatlerce ağladım
Fotoğrafı çektikten sonra saatlerce ağladım

Fotoğraf yüklenmiş bir kanıttır, sanki temsil ettiği şeyin biçimini değil de (tam tersine), onun asıl var oluşunu karikatürize ediyor gibidir.' diyen yazar Roland Barthes aslında fotoğrafın 'ne olduğundan' çok 'neyi, nasıl yansıttığına' dikkat çekiyor. Tıpkı derinliğine düşüp, nesnesini, öznesini, kalitesini unuttuğumuz fotoğraflar gibi… Çünkü orada ana tanıklık etmek ve o anı bir fotoğraf karesiyle yaşayan birer hatıra haline getirmek başlı başına bir olaydır. Bazen fotoğraf ne gördüğün değil, ona bakınca ne hissettiğindir. İnsanın aklına 'bir savaş fotoğrafı, savaşı ne kadar iyi anlatabilir?' sorusu geliyor. 'Ancak siz de savaşı iliklerinize kadar yaşarsanız, çektiğiniz fotoğraf yaşananların iz düşümü olabilir' diyor foto muhabir Paul Hansen. Belki de bu sebeple Gazze'de çektiği kare, basın fotoğrafçılığı alanında dünyanın en prestijli ödülü olarak görülen Dünya Basın Fotoğrafları (World Photo Press) 2012 ödülünü aldı. Hansen ödülü İsrail'in Gazze'ye düzenlediği hava saldırısı sırasında hayatını kaybeden iki çocuğun fotoğrafıyla kazandı. Türkiye'den de Sabah Gazetesi foto muhabiri Emin Özmen Spot Haber Tek Fotoğraf kategorisinde otuz yıl aradan sonra Türkiye'den ödül alan üçüncü kişi oldu. Suriye'de çektiği fotoğraf ikinci seçildi. Paul Hansen ve Emin Özmen'in ödül aldığı fotoğrafların hikayesini kendi ağızlarından dinledik.

ÖLEN ÇOCUKLAR SANKİ GÜLÜMSÜYORDU

İsveç merkezli bir gazetenin foto muhabiri olan Paul Hansen, 'İster Haiti, ister Bosna, ister Afganistan, ister evimde olayım, beni işimde başarılı kılan tek şey empati' diyor. Hansen fotoğrafı 20 Kasım'da Gazze'de Jabalya kampında çekmiş. Beş altı gün kadar Gazze'de kalmış. Fotoğrafı çekerken derin bir üzüntü içinde olduğunu anlatan Hansen, bu fotoğrafla ödül alacağını tahmin etmemiş. Savaşı ıstırap ve insan kaybı olarak tanımlayan Hansen çektiği fotoğrafın hikâyesini ise o günü aynen yaşıyormuş gibi anlatıyor: 'İsrail'in bir camiye yapmış olduğu hava saldırısının üç kurbanı için yas tutan aile fertlerinden ve arkadaşlardan oluşan kalabalık grup, cenazeleri morgdan alıp ellerinde taşıyorlardı. Dar bir geçide vardıklarında, daha uzun bir geçit töreni görüntüsü oluşturdular. Cenaze kuyruğunun sonunda, güneş ışığının duvarları ısıttığı ve o anı ışıklandıran bir yerde kendimi konumlandırdım. Gördüğüm kadarıyla, Şuayip ve kardeşi Muhammed'in cenazelerini ailenin farklı mensupları ve dostları taşıyordu. Aralarında babaları Fuad'ın kardeşleri de vardı. Cenaze merasimi, Gazze'de bulunan Jabalya mülteci kampında sabah saatlerinde gerçekleşti. Hem dışardan hem de içerinden bakıldığında kaotik bir ortamdı. Maktulün ailesi için aşırı derecede üzüldüm, ortalık yatışana kadar kendime gelemedim. Kendime gelir gelmez de bir kenarda saatlerce ağladım.' Bu durumlarda fotoğraf çekmenin görsel olarak çok karmaşık olduğunu dile getiren Hansen, hissettiklerini fotoğrafa yansıtmanın zor olduğunu anlatıyor. Hansen, 'Bu fotoğrafı güçlü kılanın, yetişkinlerin yüzündeki öfke ve üzüntü ile çocukların yüzündeki masumiyetin tezatlığıydı...' diyor.

SURİYE'DEKİ DRAM YAZILANIN ÖTESİNDE

Türkiye'den World Press Photo ödülünü otuz yıl aradan sonra kazanan Sabah Gazetesi foto muhabiri Emin Özmen, ödül aldığı fotoğrafı Suriye'de çekmiş. Suriye'deki iç savaşa 3 farklı zamanda giderek toplamda 33 gün tanık olan Özmen, daha önceleri kıtlığın ve doğal afetlerin yaşandığı coğrafyalarda da görev yaptığını ama Suriye'deki gibi bir çatışma ortamında ilk kez bulunduğunu ifade ediyor. Özmen'in ödül aldığı fotoğraf Esed muhbirlerine para dağıtırken yakalanan iki kişinin Özgür Suriye Ordusu mensuplarınca işkenceye tutulduğu anı yansıtıyor. Tanıklık ettiği o anı Özmen şöyle anlatıyor: 'Suriye'de sivil ayaklanmalar 2011'in Mart ayında başladı. Bir seneye kalmadı, kendilerine Özgür Suriye Ordusu ismini veren direnişçiler ile Esed birlikleri arasındaki çatışmalar Halep'e sıçradı. Halka uzun yıllar zulüm ettiği söylenen Şebbiha isimli sivil polis teşkilatı ile muhalifler arasındaki çatışma her geçen gün şiddetini arttırıyordu. Muhalifler gündüz Şebbiha karakollarını almak için çatışmaya girerken, Esed birlikleri kenti havadan ve karadan yoğun bombardıman altına almıştı. Muhalifler güneş battıktan sonra şehirdeki Esed muhbirlerini yakalamak için operasyonlar düzenliyorlardı. 30 Temmuz 2012'de muhbirlere para dağıtırken yakalandığı belirtilen 2 kişi yakalanarak Özgür Suriye ordusunun sığındığı bir okula getirildi. Uzun süren sorgulamanın ardından üzerlerindeki fazlaca miktar paraya el konularak okulun alt katında bulunan zindana götürüldüler. Ayrı ayrı devam edilen sorgulama süresince 2 muhbire de sert bir şekilde şiddet uygulandı. Soruşturma sonunda suçlu oldukları anlaşılan muhbirlere gece boyunca işkence edildi. Yorulan askerler yer değiştiriyordu. Cezalarını çektiğine inanılan iki muhbir 48 saat sonra serbest bırakıldı.'

KENDİME GELMEM ZOR OLDU

Fotoğrafları çekmeye başladığı anda refleks olarak sadece olayın akışına tanıklık ettiğini belirten Özmen, gözlerinin önünden geçen görüntünün ve olanların farkına ancak makinayı yere indirdikten sonra vardığını söylüyor. Yaklaşık 3 saat kendine gelemediğini ve hiçbir şey konuşamadığını ekliyor ve 'Bu, Suriye'de tanık olduğum en acı anlardan biriydi' diyor. Kanlar içerisinde vahşice öldürülen insanlara, evlerine düşen bombayla yok olup giden hayatlara ve suçsuz, acı çeken çocukların yaşadıklarına şahitlik eden Özmen, 'Suriye'deki savaş 500 bin insanın komşu ülkelere göçmesine ve dolaylı yollardan 2 milyon insanın etkilenmesine neden oldu. Yaklaşık 70 bin insan hayatını kaybetti. Sadece gerçeği görüntülemek ve insanlara ulaştırmaya çalışan 70'ten fazla gazeteci hayatını kaybetti' diyerek aslında yaşanan dramın boyutlarının söylenen, yazılan ve çizilenlerin de ötesinde olduğunu vurguluyor.

SIRADAN KARELER DEĞİL

Türkiye'deki pek çok foto muhabiri uzun yıllardır World Press Photo ödülü almak için gayret gösteriyor. 30 yıl sonra ödül alan üçüncü Türk olan Özmen, 'Çektiğim fotoğrafların sıradan fotoğraflar olmadığını hissediyordum. Çünkü sıradan bir duruma şahitlik etmiyordum ama ödül alabileceğim ihtimali de çok düşük geliyordu' diyor. Bir nevi fotoğraf haberciliğinin Oscar'ı sayılan bu ödülü kazanan ilk Türk gazetecilerin Hürriyet gazetesi muhabirleri Mustafa Bozdemir ve Ümit Turpçu olduğunu söyleyen Özmen, 'Daha önce de bir kez bu yarışmaya fotoğraf yollamıştım. Sadece bu ülkede hak ettiği yeri henüz bulamamış foto

muhabirliği algısını vurgulamak için ödül almayı istemiştim. Kısmet bu seneyeymiş' diyor.

Özmen, 'Elli altı yıldır World Press Photo her sene dünyanın en iyi fotoğraflarını belirliyor. Bu yıl yarışmaya 124 ülkeden 5666 fotoğrafçı katıldı. 103 bin fotoğraf yollandı. Benim gönderdiğim fotoğraf dünyanın en iyi ikinci karesi olarak belirlendi' diyor.

11 yıl önce